Ön Sunu
Hekimliğe insan yönünü veren, bireyi bağımsız bir kişilik olarak ama sosyal çevresi içerisinde bir varlık olarak görmesidir. Onun içindir ki, hizmet sunumunda, bireyler arasında “dil, din, soy, cinsiyet, siyasal düşünce, gelir, coğrafi ve sosyal konum vb farklar” konulmaması koşulu getirilmiştir.
Hekimin birey ile karşı karşıya gelmesi, hekimliğin de insana bireysel düzeyde yaklaşmasını gerektirmez. Onun için, “doğum hekimi” ile “doğum hekimliği”ni, “hasta” ile “sosyal sağlık”ı birbirinden ayırmak gerekir.
Sağlık meslek alanı, büyük kısmı suya batmış, koni şeklinde bir buzdağına benzer. Suyun yüzünde görülenler hastalardır. Koninin tepesindekiler, “ender görülen” ve “tedavisi üstün teknoloji ve üstün yetenek” gerektiren hastalıkların kurbanlarıdır. Tek tek hekimlerin, ekonomik nedenlerden, bilgi-hünerini geliştirmeye değin çok değişik nedenlerle koninin tepesine yönelmeleri eleştirilemez. Dar bir ekiple, hekimin vazgeçilmez olduğu, yıldızlaştığı bir modeli seçmesi de onun bireysel seçimidir. Ama “hekimlik”in ilgisini koninin tepesine değil, tabana yönlendirmesi zorunludur. Buzdağının suyun altında kalan kısımlarına yöneltmesi gerekir. Koninin tabanına doğru yol aldıkça, hekimliğin sosyal işlevi, sağlık meslek ekibinin olanca zenginliği ortaya çıkar.
En çok görülen, en çok öldüren ve en çok sakat bırakan hastalıklarla mücadele, buzdağının büyük bölümünü kapsar. Bu mücadelede, sağlık (hastalık değil) hizmet stratejisi, sağlam kişilerin hizmetten en geniş ölçüde yararlanmasını sağlamak üzerine kurulur. İzlenen politikaya da, sosyal hekimlik politikası denir. Bu yaklaşımla ele alınan sağlık, toplumdaki barışıklığın tutkalıdır.