Küçük İşyerlerinde Gülümseyen Sağlık

Hasta olan kişiyle ülkenin sağlık sorunlarını ya da koruyucu hekimliğin önemini konuşmaya olanak yok. O, haliyle kendi sorununun ekseninde düşünmektedir; çünkü, canı yanmaktadır. Demek ki, sağlık alanında kalıcı adımlar atmanın, örgütlenmeleri geliştirmenin ve “yumurta kapıya gelmeden” sağlık hizmetinden yararlanmayı öğütlemenin zamanı, kişilerin sağlam olduğu dönemmiş.

Onun için, işyerlerinde koruyucu hekimlik çalışmalarını, bir başka deyişle işyeri hekimliği çalışmalarını, “gülümseyen sağlık” girişimi olarak anmak yersiz olmayacaktır. Bu başlık altında ülkemizde, yasaların bile öngörmediği bir örgütlenmenin olanaklı olup olmadığını tartışacağız.

1930 yılında, henüz İş Yasası’nın TBMM’den geçirilmesi başarılamamışken, Genel Sağlığı Koruma Yasası çıkarılmıştır. Çağının çok önünde, koruyucu hekimlik ilkelerini temel alan bu yasa, çalışma yaşamı ile ilgili de çok önemli kazanımlar ortaya koyuyordu. Bunlardan biri 180.maddesinde işyeri hekimliklerinin “elli ve üstü çalıştıran işyerleri” için zorunlu sayılmasıydı.

Bugün de böyledir. Aradan geçen bunca yıla karşın, sınır biraz da olsun geliştirilememiştir. Bunun anlamı, ülkemizdeki işyerlerinin % 98’ini oluşturan, küçük işyerlerinin (elliden daha az işçi çalıştıran) işyeri hekimliği tutma yükümlülüğünün bulunmamasıdır. Son yasal düzenlemelerden sonra, işyeri hekimi çalıştıranlar bir de iş güvenliği uzmanı çalıştırma yükümlülüğü eklenmişken; küçük işyerleri için böyle bir zorunluluk da getirilmemiştir.

Bunun kime yararı var? Kimseye.
SGK istatistiklerine baktığımızda tüm iş kazalarının %70’nin bu ölçekteki işyerlerinde meydana geldiğini görmekteyiz. Kayıt dışı çalışmanın yine bu sektörde yüksek olduğunu anımsarsak, tehlikenin boyutlarının daha da büyük olduğunu kolayca anlayabiliriz. Üstelik, yaptığımız araştırmalar, küçük işyerlerinin çalışma koşullarının, görece olarak kötü olduğunu; dolayısıyla meslek hastalıklarına “hiç” rastlanmamış olmasına karşın, yüksek miktarlarda olabileceğini ortaya koymaktadır.

Durum böyleyken, “işyeri hekimi tutman gereksiz”, “işyeri hemşiresi tutman gereksiz”, “iş güvenliği uzmanı bulundurman hiç gerekmez” demenin kime yararı var. Bazı yöneticiler ve işveren kuruluşları, sanıyorlar ki, bu yükümlülükleri getirmenin, dar gelirli küçük işletmelere yükü fazladır. Tersine, bu yükümlülüğü getirmeyerek, onların hem yasa karşısında yetersiz duruma düşmesine yol açmakta; hem de iş kazası-meslek hastalığı olgularıyla karşılaşıldığında büyük tazminat yükleri altına girmelerine yol açmaktadırlar.

Küçük işyeri sahiplerinin, yasa karşısında yetersiz duruma düşmesinden şunu anlıyoruz. İş Yasası ve ona dayalı olarak çıkarılan iş sağlığı ve güvenliği yönetmelikleri (ve tüzükleri), ayırım gözetmeksizin tüm işverenlere, işçilerin sağlığını koruma görevi vermiştir. Bunun uzantısı olarak bugünlerde, iş müfettişlerince en çok aranan belgeler şunlardır :

  • Ağır ve tehlikeli işlerde çalışabileceğine ilişkin rapor
  • Besin ile temas edenler için portör raporu
  • Bilgisayar ekranları ile çalışanlar için görme muayenesi raporu
  • Tozlu, dumanlı işlerde çalışanlar için 35×35 boyutlarında akciğer grafisi ve akciğer fonksiyon testi (spirometri)
  • Gürültülü işlerde çalışanlar için kulak işitme testi (odyometri)
  • Gürültü haritası
  • Risk değerlendirme raporu
  • Acil çıkış planı
  • İş sağlığı ve güvenliği eğitimleri
  • Yangın eğitimi ve tatbikatı.

Bunları 3-4 işçi çalıştıran işyerlerinden bile istiyorlar. İşverenin bu hizmetleri, piyasadan satın almak zorunda olduğunu düşünürsek, karşısına çıkan parasal yükün büyüklüğü kolayca tahmin edilebilir. Buna karşın, “yükümlülük” adı altında, küçük işverenler, “ortaklaşa” hizmetlerden yararlanabilmek için katkı payı altında ödeme yapmaya özendirilseler de, hiç bu sürprizlerle karşılaşmasalar.

Fişek Enstitüsü, 1982 yılından beri bunu gerçekleştirmeye çalışıyor. Hiç bir yükümlülükleri olmadığı halde yüzlerce işyerinin, “ortak işyeri hekimliği” çatısı altında yer almasını sağladı. Yalnızca Ankara’da değil, İstanbul, Denizli, İzmir’de de bu çalışmaları başlattı. Hala bu çalışmalarını, işverenlerin “yükümlülüğü” olarak değil “gönüllülüğü” olarak sürdürmektedir.

Bu noktada beklenti, bu ölçekteki işyerleri için de, “işyeri hekimliği+işyeri hemşireliği+iş güvenliği uzmanlığı” bulundurma yükümlülüğü getirerek, hem tümünün bu hizmetlerden yararlanmasına olanak sağlanması ve hem de bulunduran-bulundurmayan arasındaki rekabet eşitsizliğini giderilmesidir. Bu beklenti, özendiriciliği ve yasalara saygıyı arttıracaktır.

Buna karşın, ÇSGB tarafından 2003 yılından beri çıkarılan Yönetmeliklerde, “elli ve üzeri işçi çalıştıran işyerlerini” kapsadığına ilişkin kayıtlar vardır. Önceki yönetmeliklerin tersine, elliden az işçi çalıştıran küçük işyerlerinin “gönüllü” olarak bu işi yapabilecekleri de belirtilmemiştir. Hoş bir yasak getirilmediği sürece, “gönüllü” olarak “ortak işyeri hekimliği” kurmanın önünde bir engel bulunmamaktadır. Ama dar yorumcular, yanlış anlamalara ve uygulamada sıkışıklıklara yol açmaktadırlar.

Sözgelimi, işyeri hekimi ile işverenin karşılıklı olarak onaylaması durumunda, işyeri hekiminin o işyerindeki işçiler için SGK’dan onaylı tedavi edici sağlık hizmetleri sunma olanağı vardır. Bu işçiler için de, işverenler için de çekicidir; bir yandan sağlık tesislerinde çile çekmeli engellemekte, öte yandanişyerinden uzak kalmanın önüne geçmektedir.

2010 yılı … kasımına kadar, bu yetkiler SGK tarafından verilirken, bu tarihten sonra ÇSGB’nin ortak sağlık güvenlik birimlerinin yetkilendirilmesi ile görevli daire başkanlığınca verilmeye başlanmıştır. Böylece OSGB ile ilaç yazma yetkisi özdeşleştirilmiştir. Küçük işyerinin anlaştığı işyeri hekiminin SGK onaylı ilaç yazabilmesi, küçük işyerinin OSGB’ye katılması koşuluyla gerçekleştirilmektedir. Bu hem OSGB’lerin “elli ve üstü” işçi çalıştıran işyerlerini kapsaması kısıtlaması dolayısıyla yönetmeliğe aykırıdır; hem de küçük işyeri işverenlerini “yükümlülük” altına sokması dolayısıyla yasalara aykırıdır.

Olması gereken elli ve daha az işçi çalıştıran küçük işyerlerinin de yükümlülük altına sokulmasıdır. Bunun yeni çıkarılacak İş Sağlığı Güvenliği Yasası’nda gerçekleştirileceği söylenmektedir. Ama tüm çabalara karşın 18 yıldır bu yasa çıkarılamamaktadır. Başbakan’ın, Ekim ayında İstanbul’da gerçeklleştirilen 23.Dünya İş Sağlığı Güvenliği Kongresi’ni açış konuşmasında, üç ay içinde çıkarılacağını söylemesine karşın, hala gerçekleştirilememiştir.

O zaman, bir başka olması gereken, bu yasa çıkana kadar, yalnızca küçük işyerlerinde “ortak” işyeri hekimliği, “ortak” işyeri hemşireliği, “ortak” iş güvenliği uzmanlığı istihdamının ayrı ayrı gerçekleştirilebilmesini kurallara bağlayan bir yönetmeliğin çıkarılmasıdır.

İşyerleri buna dünden hazırdır. İşçisiyle işvereniyle uygun bir dil ve kabul edilebilir bir maliyetle sunulduğunda, bu hizmetlerin sürdürülebilirliği ve ulaşılabilirliği sağlanmaktadır. Fişek Enstitüsü’nün aynı bölgede 30 yılı bulan varlığı ve işyeri ilişkilerinin köklülüğü bunu doğrulamaktadır.