Beyin Göçü : Ne İçin ?

21.Yüzyılın bilgi çağı olarak niteleneceği gelişinden belliydi. Anımsanacağı gibi,bu yüzyıla girerken en büyük korku bilişim sisteminde yaşanacak 2000 yılı sendromuydu. “99”dan “00”a dönüşememenin, bankacılık sisteminden, “e-devlet”e kadar bir çok konuda yıkıcı etkiler yapabileceğinden korkuluyordu. Ama “ortak akıl” bunu aştı.

2000 sendromunun “dahi” doktoru, “ortak akıl”dı. Dolayısıyla bu yüzyıla da onun damgası yakışır. Tek tek bireylerin aklı bilgisi deneyimleri çok önemlidir. Ama bunun belirlenen konularda, ortaklaşa yapılması çok önemlidir. Toplumun gelişmelere yakın kesimi, daha çok “bilgi” ile ilgileniyor; bu yüzyılı “bilgi çağı” olarak niteliyor. Doğrusu, “bilgi”den çok “bilginin üretim süreci” önemlidir.

Bilginin üretim sürecinde rol alan akılların, bir takımın ögelerini oluşturması, en üstün akıllardan oluşması ve onların bilgi üretebilmek için en uygun ortamı bulabilmeleri gereklidir. Çağ, “ortak akıl” çağıdır; en akıllıları bir araya toplayıp bir takımlar halinde belirlenmiş hedefler bütünü içerisinde çalıştırabilme yönetim kapasitesini gösteren de çağa damgasını vurmaktadır.

İşte beyin göçü, bu çerçevede çok önemli bir hizmet görmektedir. Çünkü takıma en uygun aklın (oyuncunun) ve de bunun en iyisinin aynı ülke sınırları içerisinde olmasına olanak yoktur. “Bilgi üretim süreçleri”ni yönetenler, dünyayı yapay sınırlarla bölünmüş olarak görmemektedirler; onlar için insanları ve bilimsel ortamları birbirinden ayıran sınırlar yoktur; insanlar arasında renk ve ulus farkları yoktur. Tek bir ayırım vardır; işine yarayacaklar ve yaramayacaklar. Arayışları da en iyisine ulaşmak içindir.

İşte beyin göçü, en iyisine ulaşmanın bir aracıdır.

1. TANIMLAR :

Kafa emeği : Düşünsel çalışması, bedensel çalışmasına üstün olan kişinin emeğidir. Biz bunu yukarıda “akıl” olarak niteledik. Çalışmamız boyunca kafa emeği olarak niteleyeceğiz. Bu kol emeğinin “düşünsel” düzeydeki etkilerini, yaşadığı değişimleri ve toplum yaşantısına katkılarını değerlendirmediğimiz için değil; ama “göç”leri yönlendiren (ve dünyaya yön veren) egemen odakların bu iki emek ögesine farklı bakışlarından kaynaklanmaktadır. Ama çalışmamızın son bölümünde, “kol emeği”nin göçler sonrası yaşadığı değişimler ve bunun getirileri üzerinde de duracağız.

Beyin göçü : Kafa emeğinin ya da nitelikli insangücünün düşünce ürünlerini başka bir ülkedeki “bilgi üretim süreçlerinde” kullanıma sunmasıdır.
Bilgi üretim süreçleri, bir çok bilgi üretim süreçlerinin bir bileşkesi olarak çıkar; bu bakımdan düzey bakımından bir çok farklılığı kapsar; bu da niteliksel olarak birbirinden çok farklı “akıl”lara gereksinme gösterir.

Beyin göçünden elde edilen yararın en üst düzeyde olabilmesi için sürekli kafa yorulmaktadır. Üretimin, daha iyi koşullarda yapılabilmesi, rekabet koşullarında daha iyisi bulunduğunda ya da bu beyinlerde “emilecek” bir şey kalmadığında, ayakbağı olmasının önlenmesi için de çözümler üretilmektedir. “Beyin göçü yönetimi” olarak niteleyebileceğimiz bu çalışma alanında üretilen çözümlerden biri de “bedensiz beyin göçü”dür.

O zaman beyin göçünün, bedenlerin hareketliliğine göre ikiye ayırmak gerekmektedir:

  1. Bedenle birlikte beyin göçü : Klasik beyin göçü biçimidir. Kişi, aklındakileri, aktarabilmek için “bilgi üretim süreci”nin bulunduğu asıl-ülkeye gider. Yanında ailesi de vardır. Bu onlara yeni bir yaşam ortamı ve ilişkiler ağı kazandırır. Gelişmiş toplum koşullarında, gelişmiş yaşam standartları, gelir düzeyi ve gelecek güvencesi sunar.
  2. Bedensiz beyin göçü : “Beynin ürünleri”nin, “bilgi üretim süreci”nin bulunduğu asıl-ülkeye, teknolojinin olanaklarından yararlanarak ivedilikle iletilebilmesi; ancak, üreten beyinlerin kendi ülkesinde (veya üçüncü bir ülkede) konuşlanması durumudur. Böylece bilgi üretimindeki asıl-ülke, yalnızca kol emeğinin değil, kafa emeğinin de olumsuz etkilerinden kendisini olabildiğince arındırmaktadır. Yararlandığı beynin, çocukları ve torunları için de bir taahhüt altına girmemekte; eğer onların da yararlanabilecek düzeyde beyinlerini geliştirmeleri durumunda; ileride onları da kullanabileceği özgüvenini taşımaktadır.Kişi bedeniyle kendi ülkesinde yaşarken, ona sunulan konu ve hedefler çerçevesinde, beyin gücünü ürettiklerini, yurtdışında bir adrese göndermektedir. Bu çalışma tek bir kişinin ürünü olduğu gibi, bir ekip çalışmasının da ürünü olabilir

    Ancak bu çalışmalarda, bizim konuya yaklaşımımız açısından önem taşıyan bir ayırım vardır. Bu da, çalışmanın yaşanan ülkeye bir yararının olup olmadığıdır.

    1. Ülkeye yararı olmayanlar çalışma : Bazı çalışmaların, kişinin/ekibin çalıştığı ülkenin kısa ya da uzun erimli beklentileri ve hedefleri açısından herhangi bir yararı yoktur. Hiç kuşkusuz bunlar içerisinde bilim dünyasına katkısı olan ve uzun erimde dünyaya yarar sağlayacağı söylenebilir. Ama bu yarar ve “üretim alanı” konumundaki ülkeye nasıl yansıyacağı tartışılabilir bir konudur. Kaldı ki, böylesi ürünlerin tümü, yabancı dilde yapılmış ve yaşanılan ülkenin dilinde kamuoyuna sunulmamıştır.
    2. Ülkeye de yararı olan çalışma : Her ne kadar “üretilen bilgi vb çalışma” yurt dışı kaynaklarla yapılıyor ve sonuçları yurt dışına iletiliyorsa da, yaşanılan ülkeye de yarar sağlayacak çalışmalar bu kümede yer alır. Sözgelimi, ülkedeki bazı sorunların ya da eşitsiz konumdaki kümelerin profillerin çıkarılması amacıyla çok-ülkeli araştırmalarda alınan rol vb. Burada elde edilen sonuçlar ve diğer ülkelerle kıyaslaması, ülke yararına sonuçlar çıkarmayı ve stratejiler geliştirmeyi olanaklı kılar. Ama bir yönüyle de beyin gücünüzden gelişmiş ülkelerin (ya da finans kaynaklarının) de politikalar geliştirmesi için olanaklar yaratır.

Beyin göçü veren ülke (Kök-ülke, göçveren ülke) : Yurttaşları, yurt dışına kalıcı ya da geçici olarak giden ülkelerdir. Bunları nitelemek için bizim kullanacağımız terim, kök-ülke terimidir. Bu sözcük seçimi bir yönüyle tükenmez bir enerji kaynağını; öte yönüyle de, gidenlerin kopmaz bağlarını anlatabilmek amacıyla yapılmıştır. Bu ülkelerin bazı ortak özellikleri vardır. Bu özellikleri şöyle sıralayabiliriz:

  1. Daha az gelişmişten gelişmiş olana doğru bir akış sözkonusudur. Onun için göçveren ülkeler içerisinde, gelişmiş bazı ülkeler de bulunmasına karşın; bunlar çoğunlukla az gelişmiş ülkelerdir.
  2. Bu ülkelerde kişi başına ulusal gelir, satın alma gücü paritesi düşüktür; gelir dağılımı adaletsizdir.
  3. Yaşam standartları düşük; hizmetler sektörünün derinliği ve kalitesi yetersizdir.
  4. İşsizlik önemli bir sorun olduğu kadar; eğitimlilerin, edindikleri mesleğin dışında alanlarda değerlendirilmesi de sıkça rastlanan bir durumdur.
  5. Bu ülkelerin iş yaratma kapasiteleri düşük; yapılan işler de sığdır, derinlik kazanamamıştır.
  6. Takım çalışmasından çok bireysel çabalarla elde edilen başarılar daha çok ön plana çıkmaktadır.
  7. Yaratıcılık ve buluşçuluk desteklenmemekte; özgüven eksikliğinin de etkisiyle değeri bilinememektedir.
  8. “Beyin” diye adlandırılabilecek “nitelikli insangücü”ne sunulan hizmet ortamları ve olanakları sınırlı ve yetersizdir. Başarılı olanların ödüllendirilmesi ve önünün açılması çok zordur; engellemeler fazladır. Sorun çözmek ve yol açmak, uzun zaman almaktadır.

Bu ülkelerin, kendi nitelikli insangücüne yeterince önem vermemesi, onun yeteneklerinden toplum yararına kullanmadaki isteksizliği gözönüne alınarak, “beyin göçü” denmek yerine, “beyin kovması” deyimi önerilmektedir.

Göçalan ülke (Göçeden beyinleri üretimde kullanan ülke) : Bu ülkeler, beyinlerin kendilerine göç etmesi için çeşitli özendiriciler uygularlar; onlar için bir çekim merkezi oluşturmaya özel bir çaba gösterirler. Bundan dolayı beyin göçünün yerine “beyin emişi”, “beyin sömürüsü” gibi deyimler kullanılması önerilmektedir.

Göçalan ülkelerin de bazı temel özellikleri vardır:

  1. Çoklukla bu ülkeler gelişmiş ülkelerdir.
  2. Geniş kaynaklara ve bunu yönetebilme olanağına sahiptirler.
  3. Siyasal, ekonomik, mali ve bilim-teknoloji yönünden bir çekim merkezi oluşturmaktadırlar.
  4. Nitelikli insangücünü etkileyecek geniş “parasal-mesleki özendiriciler”e sahiptirler.
  5. Mesleksel doyum isteyenlere bunu sunabilen, kural koyarak çizilmiş yolları izletme olanağına sahiptirler.
  6. Bilim-teknoloji araştırma ve uygulama merkezlerinde kurumsallaşma en üst düzeydedir; sürdürülebilirlik sağlanmıştır. Takım oyununun oynanabilmesi için tüm kolaylaştırıcılar sağlanmıştır.
  7. Yaratıcılık ve buluşçuluk desteklenmektedir.
  8. Yaşam standartları yüksek, az gelişmiş ülkelere göre, hizmetler sektöründe kalite daha yüksektir.

Kültür Emperyalizmi : 1960’lı yıllarda sıklıkla kullanılan, özellikle küreselleşmenin ve onun getirdiği terminolojinin yaygınlaşmasıyla gündelik söylemden silinen bir terimdir. Gelişmiş (ya da göçalan) ülkelerin, gelişmemiş (göçveren) ülkeler üzerinde uyguladığı bilim ve kültür politikalarını anlatmak için kullanılmaktadır. Özellikle, gelişmiş ülkelerin yaşam biçimlerinin ve felsefelerinin, değerlerinin ve dillerinin baş tacı yapılmasıdır. Özgüvenin yitirtilmesi ve eksiklik-eziklik yaratılması ve kendileriyle kolayca işbirliği yapabilecek; egemenliklerini yadırgamayacak kesimler yaratılması açısından “olmazsa olmaz” silahlardan biridir. Örnekler :

  • Yabancı sermaye yatırımlarının artmamasına karşın, hızlanan özelleştirmeler ve gümrük birliği anlaşmalarıyla yurda girişi kolaylaştırılan yabancı malların albenisinin arttırılması dikkat çekicidir. “Yerli malı kullan” haftalarının kalkması ve sivil toplum düzeyinde yerli ürünlerin korunamaması da düşündürücüdür.
  • Köy Enstitülerinin kapatılmasından başlayarak, eğitim program içeriklerinin toplumsal gereksinmelerden uzaklaşması; yabancı dille eğitim yapan okulların ve belli bir tarihten sonra da üniversitelerin yaygınlaşması anlamlıdır.
  • Sürekli olarak ulusal değerlerin ve kimliğin kötülenmesi; dinsel değerlerin bunun önüne geçirilmesi yoluyla, “ulusalcı” düşüncelerin etkisinin yitirtilmesi de kültür emperyalizmine zemin hazırlayan önemli etmenlerdir.

2. BEYİN GÖÇÜNÜN ÜLKEMİZDE BİREY AÇISINDAN NEDENLERİ

Beyin göçü,

  • Ters ve yanlış gördüğü olgulara karşı “bireysel bir tepki”;
  • Bulunduğu koşullarla bağdaşamama ve onu değiştirememe karşısında bir “çaresizlik”;
  • Daha iyi koşullar ve daha iyi bir yaşam bulabileceği umuduyla başvurulan bir “bireysel kurtuluş çabası”dır.

İnsandan insana, içinde yaşanılan sosyal bir çevreden ötekine farklar gösterebilecek göç nedenlerini başlıklar altında toplamaya çalışırsak, öne çıkan nedenler şöyle sıralanabilir :

  1. Genç işsizliği : Ülkemizdeki işsizlik rakkamlarına bakıldığı zaman, en geniş işsiz kesimin, gençler ve bunlar içerisinde de lise-üniversite mezunları olduğu görülür. Bu, ülkenin geleceğine konulmuş en önemli 2 ipotekten biridir (Diğeri çocuk emeğinin kullanılması). Çünkü, eğitimin ve eğitimli insanın toplumdaki prestijini azaltır; çocukların niteliksel düzeylerine yükseltme eğilimlerini kırar; “daha yükseğe, daha uzağa, daha hızlı” ulaşma ülküsüne erişmek için akıl-dışı yollar aranmasına yol açar. Toplumun en dinamik gücünü üretimde kullanamamış; onların düşlerini daha güzel bir ülke yaratma ülküsü ile bütünleştirememiş olursunuz. Küskün kuşaklar kadar başıboş ve tehlikeli bir güç yoktur. Bu gençlerin topluma güvenlerini yokettiği gibi; bireysel kurtuluş yollarının aranmasına yol açar. İşte beyin göçü de, bu bireysel kurtuluş yollarının başında gelir.
  2. Gençlerin edindikleri mesleklerde çalışamamaları : Genç işsizliğinin çıkış yollarından biri de, insanların edindikleri meslekler ve kazandıkları niteliklerle uyumsuz işlerde çalışmaya başlamalarıdır. Hiç kuşkusuz meslek ya da nitelik kazanmış olmak, bir başka işi ve mesleği öğrenme – uyum sağlama konusunda bir avantaj sağlar. Ancak unutulmamalıdır ki, her mesleğin incelikleri ve derinlikleri vardır. Sözgelimi, öğretmenlik formasyonu almamış, erken yaşlardan başlayarak kendisini eğitim ordusunun bir eri gibi düşünmemiş insanların, sonradan, iş bulamadığı için öğretmenlik yapmaya başlamaları, bu mesleğin uygulanmasında bir sığlık ve öğrencilere ufuk kazandırmada bir yetersizlik yaratacaktır. Tersine, kendi mesleğiyle uyumlu bir alanda çalışmayan kişinin de, yetişmesi sırasında kurduğu düşler ve gelecek beklentilerinin boşa çıkması, yaşama ve eğitim sistemine daha kırgın bakmasına yol açacaktır. Hem gençlerde ve hem de yetişme çağındaki çocuklardaki bu kırılganlık, ya nitelikli olmaktan kaçınmayı getirecektir; ya da elde ettiği nitelikleri uygulayabileceği ülke-dışı ortamlar arayarak yetişecektir. İşte beyin göçü olgusunun giderek daha küçük yaşlara doğru kaymasının altında bu nedenleri aramak gerekir. Bugün, üniversiteyi de yurt dışında okuyarak, kendisine daha erken yaşlarda, yurt-dışında bir yaşam kurmak isteyenlerin sayısı az değildir.
  3. Kendini geliştirme olanaklarındaki yetersizlikler (zihniyet, sunulan olanak, ekip)
  4. Kariyerde en üst basamaklara tırmanabilme (Nobel ödülü alma, işbirliği kolaylıkları)
  5. Çalışma ortamı
  6. Köstekler
  7. Bilim ortamından kaynaklanan itici nedenler
    • Paralı eğitim ve harçların yüksekliği (Toplumsal sorumluluğu azaltıcı etki yapmaktadır)
    • Yabancı dilde eğitim
    • Rotasyonlu eğitim
    • Atama ve yükseltmelerde bilimsel değerlendirmelere temel olan ölçütler (“citation index”e kayıtlı yabancı dergilerde yayın yapma zorunluluğu)
    • Akreditasyon
  8. Torpil, kayırma ve atama-yükseltmelerde liyakata uyulmaması
  9. Yaşam standartları, olanakları
  10. Gelir ve ülke para biriminin çekiciliğinin olmaması