Yeni Dönemde İş Sağlığı Güvenliği Hizmetleri – III : Katılım ve Strateji

İŞ SAĞLIĞI GÜVENLİĞİ

Geçen sayılarımızda yeni iş yasasının iş sağlığı güvenliği (İSİG) alanına getirdiği yeni araçlara ve açılımlara değinmiştik. Risk değerlendirmesi, bu değerlendirme öncesi ve sonrası eğitimlere, strateji çalışmalarına ve bütçelemenin önemine değinmiştik. Bu sayımızda, “katılım ve strateji üzerindeki etkisine” değineceğiz.

Strateji çalışması = Bu tehlikelerle nasıl başedeceğiz?
Yanıtı = Birlikte başedeceğiz.

Çalışma yaşamının en önemli karakteristiklerinden biri “sosyal diyalog” içerisinde, sürdürülmesidir. Sosyal diyalog terimi ile anlatılmak istenen, çalışma yaşamını oluşturan işçi-işveren taraflarının, uyum niyetiyle iletişim içerisinde olmalarıdır. Diyalogun içerisinde yer alan devletin rolü ise daha değişiktir. Devlet, tarafların iletişimi ve birlikte çalışması için ortam hazırlanması, bunun tüm ülkeyi kapsayacak ölçekte sağlanabilmesi ve içeriğinin geliştirilebilmesi için alt yapının hazırlanması ile yükümlüdür. Bunun için Ekonomik Sosyal Konsey ve Çalışma Meclisi gibi ulusal düzeyde mekanizmalar ve henüz ülkemizde kurulmamış olmakla birlikte işyeri düzeyinde iş konseyleri vardır. Toplu iş sözleşmeleri de, sosyal diyologun önemli araçlarından biridir. Çalışma yaşamının tüm boyutlarını kavrayan katılımcı yaklaşımlara ve mekanizmalara önümüzdeki yıllarda daha çok tanıklık edeceğiz.

Her ne kadar 2003 öncesi işçi sağlığı iş güvenliği mevzuatında da katılımcı mekanizmalara yer verilmişse de, bu yeni dönemin en önemli karakteristiklerinden biri, katılımın özendirilmiş ve güçlendirilmiş olmasıdır. Bu alana gönül verenler, öteden beri, ulusal düzeyde bir iş sağlığı güvenliği kurulu kurulmasını savunurlar; hatta bir kuruma dönüştürülmesi de istenmiştir. Biz, işyeri düzeyinde kurulu iş sağlığı güvenliği kurullarının, o işyerinde konu ile ilgilenenlerin bir platformu olduğunu söylemişizdir; bugün artık bir platformun ötesinde yaptırımcı özelliği olan bir özellik kazanmıştır.

Yeni dönemin getirdiği üç önemli katılım aracı var:

  1. Ulusal Düzeyde İş Sağlığı Güvenliği Konseyi
  2. İşyeri Sağlık Birimleri (ILO’nun 161 Sayılı Sözleşmesi ve İş Yasası)
  3. İşyeri İş Sağlığı Güvenliği (İSİG) Kurulları.

Strateji alanındaki ilk önemli adımı yasa koyucu ile birlikte yürütme atmıştır. “Katılım”ı iş sağlığı güvenliği sorunlarıyla başetmede önemli bir kaldıraç olarak kabul etmiştir.

Ulusal Düzeyde İş Sağlığı Güvenliği Konseyi

“İş sağlığı ve güvenliği ile ilgili olarak; ihtiyaç, öncelik, politika ve stratejiler için öneriler geliştirmek, tavsiyelerde bulunmak, tarafların görüş ve düşüncelerini açıklamalarını sağlayacak bir platform oluşturmak üzere, sosyal taraflar (işçi ve işveren sendikaları), ilgili kamu kurumları, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları, ilgili diğer kurum ve kuruluş temsilcilerini bir araya getirmek üzere”i Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından 2005 yılında kurulmuştur. İşçi-memur sendikaları, kamu ve özel kesim işveren sendikaları, çeşitli bakanlık ve kamu kuruluşu, meslek odaları ve bir sivil toplum kuruluşu temsilcisinden oluşmaktadır.

Konseyin görevleri arasında,

  • İş sağlığı ve güvenliği ile ilgili olarak gereksinme ve önceliklerin saptanması; politika ve stratejiler için öneriler geliştirilmesi, önerilerde bulunulması,
  • Sürekli ve geçici nitelikte çalışma grupları kurulması yoluyla derinlemesine inceleme ve araştırmalar yaptırmak da bulunmaktadır.

Konseyde, bakanlık temsilcileriyle, işçi-işveren-meslek odası ve sivil toplum kuruluş temsilcilerinin sayıca dengede olması, yukarıda değindiğimiz. “sosyal tarafların diyalog” kurmasından farklı olarak devleti de bütün ağırlığı ile bu mekanizmanın ortasına oturtmaktadır; bu da sosyal tarafların birbirleriyle değil, devlet makamları ile uyumlarının daha çok gündemde yer almasına yol açmaktadır.

Bu gündem sapması, aynı zamanda, bu ve benzeri katılımlı kurul çalışmalarının alana uygulanmasında güçlük yaratmaktadır. Şöyle ki, az sonra değineceğimiz, işyeri sağlık birimleri ve işyeri İSİG kurulları ile bire bir bağlantıların geliştirilmesi gündemin çok gerilerine düşmektedir. Demekki, politika ve strateji çalışmaları ile uygulama arasında bir köprü kurulamamaktadır.

İşyeri Sağlık Birimleri (ILO’nun 161 Sayılı Sözleşmesi ve İş Yasası)

Ülkemizde işyeri hekimliği (ya da işyerindeki sağlık merkezleri), 1930 yılından beri uygulamada yeralmaktadır. 1946 yılında İşçi Sigortaları Kurumu’nun kurulmasına kadar hem koruyucu hem de tedavi edici hizmetleri birlikte götüren işyeri sağlık birimleri, daha sonra tedavi hizmeti ağırlıklı hizmet vermeye başlamışlardır. Bununla birlikte, 1980 yılına değin, çalışmalarında Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) 112 No.lu Tavsiye Kararı doğrultusunda çalışmaları önerilmiştir. 1980 yılında çıkarılan bir Yönetmelikle, bu Tavsiye Kararı büyük ölçüde bizim mevzuatımızın da bir parçası haline gelmiştir. Yeni İş Yasası ve buna dayanılarak çıkarılan işyeri sağlık birimleri hakkındaki yeni yönetmelikii de bir öncekinin ilkelerini ve doğrultusunda korumuş ve geliştirmiştir.

Bu Yönetmelik, 6.maddesi ile çalışanların hak ve yükümlülüklerine yer vermektedir :

“Çalışanlar ve temsilcileri, sağlıklı bir çalışma ortamının oluşması için bu konuda hazırlanan talimat ve prosedürlere uymak, işyeri sağlık biriminin çalışmalarına destek sağlamak, sağlık muayeneleri, bilgilendirme ve eğitim programlarına katılmak ve gerektiğinde işbirliği yapmakla yükümlüdürler.

Çalışanlar ve temsilcileri, işyerinde sağlık gözetiminin yerine getirilmesine ilişkin organizasyonlarda karar verme sürecinde yer alırlar.

Çalışanlar ve temsilcileri, sağlık gözetiminde yürütülecek hizmetlerin amaç ve yöntemleri hususunda önceden haberdar edilirler. Sağlık gözetimi sonucunda elde edilen verilerin kullanılması ile ilgili bilgilendirilirler.

Çalışanlar, sağlık muayenelerinin sonuçlarıyla ilgili olarak hatalı veya hataya yol açabilecek bilgiye itiraz hakkına sahip olup, bu işlemi nasıl yapacakları konusunda işveren tarafından bilgilendirilirler.”

İşverenle rolü gereği iletişim içerisinde olan işyeri sağlık biriminin aynı zamanda, çalışanlarla işbirliği içerisinde olması gerektiğine inanıldığında, ayrı bir başlık ve madde altında, bu konuya tekrar dikkat çekilmiştir:
“Madde 11 – Sağlık birimi, işyerindeki ilgili diğer bölümlerle, varsa iş sağlığı ve güvenliği kurulu ile iş güvenliği uzmanı ve çalışanların temsilcileriyle işbirliği içinde çalışır.”

Strateji çalışmalarını yalnızca sağlıkçıların yapması yerine, birlikte gerçekleştirilmesi de yönetmeliğin önemle üzerinde durduğu konulardan biridir. Yıllık çalışma planının kararlaştırılmasında, sağlıkçıların, işverenin ve çalışan temsilcilerinin elele çalışması öngörülmüştür:
“Madde 8 – Sağlık birimi, işyerinde yürütülecek sağlık hizmetleri ile ilgili olarak yıllık çalışma planı hazırlayarak işverenin onayına sunar. Onaylanan plan işyerinde ilan edilir. Ayrıca, bu plan çalışanların temsilcilerine ve varsa iş sağlığı ve güvenliği kuruluna gönderilir.”

Bu yaklaşım, ülkemizce de 2004 yılında kabul edilen ILO’nun 161 sayılı Uluslararası Çalışma Sözleşmesi’nin getirdiği ilkelerle de uyum içindedir.iii Yasa, kapsamı genişletmek konusunda, 3.maddesiyle, tarafların biraraya gelmesini öngörmüştür: “En fazla temsil yetkisine sahip işçi ve işveren kuruluşlarına danışarak bu hizmetlerin oluşturulması için planlar hazırlayacaktır.“

5.maddeye göre iş sağlığı güvenliği hizmetlerinin planlanmasında ve görevlerin yerine getirilmesinde,her işverenin istihdam ettiği işçilerin sağlık ve güvenliği için sorumluluğu saklı kalmak kaydıyla ve işçilerin iş sağlığı ve güvenliği konusunda katılımının gerekliliği göz önüne alınacaktır.

8.maddeyle, sosyal diyalog mekanizmasının kurulmasının bir işveren yükümlülüğü olduğunun bir kez daha altı çizilmektedir: „İşveren, işçiler ve bulunmaları durumunda onların temsilcileri, eşit şekilde iş sağlığı hizmetlerine ilişkin örgütsel ve diğer önlemlerin uygulanmasına katılacak ve işbirliği yapacaklardır.“

Bu vurgulamaların yanında ILO Sözleşmesi, sağlık çalışanlarının mesleksel özerkliğini korumaya da önem vermiş ve 10.maddesinde bu duyarlılığını dile getirmiştir: „İş sağlığı hizmetlerini sunan personel, 5 inci Madde sıralanan görevlere ilişkin olarak, işveren, işçi ve bulunmaları durumunda bunların temsilcilerinden mesleki anlamda tam bir bağımsızlığa sahip olarak çalışacaklardır.“

İşyeri İş Sağlığı Güvenliği (İSİG) Kurulları.
Yeni İş Yasası, 50 ve daha çok işçi çalıştıran işyerlerinde kurulu bulunan bu kurullara yaptırım gücü kazandırmıştır. Daha önce “işverene öneri” getirmekle yükümlü olan bu kurullar, yeni dönemde “işveren üzerinde buyurucu” bir nitelik kazanmışlardır.iv

İşveren temsilcisi, uzmanlar (iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi, sosyal işler görevlisi) ve işçilerden (ustabaşı temsilcisi,işçi temsilcisi,sağlık ve güvenlik temsilcisi) oluşur. Bu bileşim, hem 161 No.lu ILO Sözleşmesi’nin, hem de işyeri sağlık birimleri hakkındaki yönetmeliğin öngördüğü “sosyal diyalog” kavramıyla uyumludur. Ancak, yönetmeliğin girişinde bu kurulların ne amaçla kurulduğunun açıklanmaması, hem yasa-yönetmelik yazım tekniğine aykırıdır, hem de yadırgatıcıdır. Bu nedenle, görevlerinden amacını çıkarmak gerekmektedir.

Bu kurulların önde gelen görevlerinin,hem kendi üyelerinin ve hem de işçilerin eğitimi, işyerinde sağlık güvenlik tehlikelerinin belirlenmesi ve bunlara yönelik önlemleri kapsayacak bir iç yönetmelik hazırlanması, çalışmaların yönlendirilmesi, yapılacak işlerin listelenmesi ve hizmetlerin denetlenmesi olduğu 7.maddeden anlaşılmaktadır.

İşyeri düzeyinde iş sağlığı güvenliği çalışmalarının, sosyal tarafların diyalogu ve konunun uzmanlarının kılavuzluğu-sorumluluğu altında yürütülmesi sözkonusudur.

“Bir elin nesi var, iki elin sesi var” atasözünü söyleyen büyüklerimiz ne de doğru söylemişler. Ya da “Damdan düşen halden bilir” diyen Nasreddin Hoca ne yerinde bir söz söylemiş. İşyeri İSİG Kurulu, hem bir güçbirliği odağı, hem de bu sorunu somut koşullarda yaşayanların yeraldığı bir platform… İş sağlığı güvenliğine ilişkin her şeyin konuşulacağı, öğrenilmek istenilenlerin sıralanacağı, kazaların sorgulanacağı bir ortam. Bu konuşmaların bir yaptırıma dönüşebilir olması da çok önemli bir kazanım. Hoş böylesi kurullarda, azınlık görüşü de (aykırı oy yazısına dönüşmesi koşuluyla) çok önemli. Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Müfettişleri’nin işyeri ziyaretleri ile güç kazanabilecek bu süreç, sosyal diyaloğun artık vazgeçilmez olduğunu gösterecektir. Böylece işyerlerinde, işveren, uzman ve işçi arasında bir hoşgörü ikliminin de gelişmesi ne tanık olacağız.

Sonuç:

Demekki bundan böyle, hem ulusal düzeyde ve hem de işyeri düzeyinde katılımın gerçekleştiği üç önemli denetim mekanizmamız var. Bunlar bir yandan denetliyor bir yandan uygulamaya yön veriyor; hatta işyeri düzeyinde olanlar kendileri uygulayıcı … Bu üç katılım mekanizmasının birbirinden ayrı tutulmaması gerekir. Birbirleriyle eşgüdüm içerisinde çalıştırılma koşullarının yaratılması gerek.

Bundan böyle bu kurulların daha etkin çalışmasını ve birbirleriyle bağlarının kurulmasına çalışmamız gerekiyor. Bir de 50’den az işçi çalıştıran işyerlerindeki, gönüllü ve ortak iş sağlığı güvenliği birimleri ve kurullarının oluşturulması gerekiyor.

Böylece, iş sağlığı alanındaki işbirliği ve katılımın, bir ağ gibi ülkenin her köşesine yayılması sağlanabilir. “Herkes” elini taşın altına koyacak; herkes işçilerin sağlıklı ve güvenli koşullarda çalışmasına destek verecek.

Eskiden beri sürdüğü gibi, bu alanda dengesizlik ve eşitsizlik; külfetlere bazı işyerlerinin katlanması, nimetlerden tüm işyerlerinin yararlanması gibi adaletsizlikler olmayacak. Bunu hep birlikte sağlayacağız. Sorunlarla başetmenin yolu bu.

KAYNAKLAR :
i. Ulusal İş Sağlık Güvenliği Konseyi Taslak Yönergesi
ii. İşyeri Sağlık Birimleri ve İşyeri Hekimlerinin Görevleri ile Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik (Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından – Resmi Gazete: 16 Aralık 2003 / 25318)
iii. İş Sağlığı Hizmetlerine İlişkin 161 Sayılı Sözleşme’nin Onaylanması Hakkında Kanun (Bakanlar Kurulundan – Resmi Gazete :13.03.2004 / 25345 / Asıl)
iv. İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulları Hakkında Yönetmelik (Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından – Resmi Gazete : 07.04.2004 / 25425)

VAKIF HABERLERİ

7. Sağlıkçı Ressamlar Sergisi, Barış Dinletisi
ve Tıp Öğrencileri ile Birlikte

Her yıl olduğu gibi, sağlıkçılar, öğretmenlerini yalnız bırakmadılar. Prof.Dr.Nusret H.Fişek’i hem mezarı başında, hem de salonlarda anımsadılar. Ama her yıl sırtlarındaki yük biraz daha artıyor ve omuzları bu yüke dayanamıyor, çöküyor. Sağlık alanında karşı karşıya kaldıkları dayatmalar, mesleklerini uygulamaya çalışırken kendilerine sunulan ortam, hiç de öğretmenlerinin onlara öğrettiği gibi yaşattığı gibi değil. Her geçen yıl, sağlıktan büyük paralar kazanmak isteyenler, sağlık alanına gönül veren vicdan sahiplerini zora sokuyor.

Öğretmenlerine, şikayet edenleri mi ararsınız; bir şeyleri değiştirememenin pişmanlığını duyuranları mı; yoksa evine kapanıp kendisini göstermemeyi yeğleyenleri mi?

Hiçbir iktidar Nusret H.Fişek’in bu topluma kazandırdıklarını tümüyle ortadan kaldırmaya cesaret edemedi. Sağından solundan budadılar; insanların coşkusunu ve çalışma gücünü kırdılar; iş tanımlarını kısıtladılar. Ama tümüyle bir kurumu çökertemediler. 224 sayılı Sağlıkta Sosyalleştirme Yasası’nın son kalesi, sağlık ocaklarının da yıkılacağı korkusunda “ateş bacayı sarmış”. Aile hekimliğinin bir yutturmaca, halktan daha çok para koparabilmenin bir aracı olduğunu bilenler çok, ama direnme noktalarını da birer birer ortadan kaldıran pervasız bir yönetim anlayışı ile karşı karşıyayız.

Türkiye’nin üstündeki karabasan, aynen sağlık alanı içinde geçerli. İşte Prof.Dr.Nusret H.Fişek’i bu ortamda, bu duygularla doğumunun 91nci ve ölümünün 15nci yılında saygıyla andık.

3 Kasım : Mezar başında anma
7 Kasım : 7.Sağlıkçı Ressamlar Sergisi Açılışı
12 Kasım : a) Anma Konuşmaları
Türk Tabipleri Birliği Nusret H.Fişek Halk Sağlığı Bilim Ödülü ve Sağlık
Ocağı Ödülü Töreni
TTB-STED Fotoğraf Yarışması Ödül Töreni
b) Konferans : Türkiye’de Yoksulluk (Doç.Dr.Oğuz Işık)
c) Barış Dinletisi

7.kez sağlıkçı ressamları biraraya getiren Prof.Dr.Nusret H.Fişek Bilim ve Sanat Ortamı, bir kez daha mutlulukların ve güzelliklerin paylaşıldığı bir salon oldu. Kendilerini bu kez renkler, fırça darbeleri ve duygularıyla anlatan sağlıkçılar, yine bir aradaydı. Bu yılki sergiye şu ressamlar katıldı:
Alper Çanga, Arzu Odabaşıoğlu, Aysu Koçak, Başak Soyluoğlu, Bilge Heper,
Bülent Aytaç, Fatma Çokyücel, İclal Karaçete, Neslihan Eroğlu
Ömür Demirezer, Rana Güven, Sema Efe, Şebnem Eren, Tuncay Özdemir
Zeliha Akdemir, Zeynep Eren

Katılımların dolayı hepsine teşekkür ederiz; eğer bir ay (7-30 Kasım) boyunca bu resimleri izleme olanağı bulamamışsanız; web sayfamızda hem bu sergide, hem de daha önceki sergilerde yer alan değerli çalışmaları izleyebilirsiniz.

Türk Tabipleri Birliği tarafından her yıl üç dalda ödül veriliyor. Seçici Kurulların titiz incelemeleri sonucunda, bu yılki bilim ödülünü Prof.Dr.İzzettin Önder’in alması kararlaştırılmış. Saygın ve kamu maliyesi konusundaki kararlı tavrı ile tanınan Prof.Dr.Önder hem bundan kıvanç duyduğunu; hem de omuzlarına yüklenen yükün arttığını dile getirdi. Onu tanıyanlar, izleyenler, zaten yıllardır omuzlarında taşıdığı yükün ne kadar fazla ve onun ne denli toplumsal sorumluluğu yüksek bir bilim insanı olduğunu bilirler. Bu ödül, ona yeni bir yük değil, yalnızca bir teşekkür.

Nusret Fişek Sağlık Ocağı Ödülü’nü Denizli Merkez Sağlık Ocağı çalışanları kazandı; hala topluma hizmetin, çalışkanlığın ve insanlara sağlık hakkını ulaştırmaya çalışmanın mücadelesini verdikleri için. Ödül almaya eşleri ve çocukları ile birlikte 30-35 kişilik bir grupla gelmeleri bile duydukları coşkunun yoğunluğunu anlatmaya yeterdi. Onları kutluyor ve aşkınız hiç sönmesin diyoruz.

Nusret Fişek Halk Sağlığı Hizmet Ödülü verecek bir kişi bile bulamamışlar. Ne acı?! Bundan seçici kurul üyeleri değil, bu alanda hizmet sunanlar utanmalı.

Her yıl olduğu gibi, Türk Tabipleri Birliği Sürekli Tıp Eğitimi Dergisi Fotoğraf Yarışması’nda değerli çalışmalarıyla ödüle değer görülen hekimleri ve çalışmalarını bizlere sundu. Kazananları kutluyoruz.

“Türkiye’de Yoksulluk” konulu konferans, Nusret H.Fişek’in hekimliğe sosyal bir boyut kazandırma çabalarıyla uyumlu ve düzeyli bir çalışmaydı. Doç.Dr.Oğuz Işık’a bize kattıkları için teşekkür borçluyuz.

Nükleer Tehlikeye Karşı Barış ve Çevre İçin Sağlıkçılar Derneği (NÜSED), her yıl olduğu gibi, kayıt defterindeki 1.No.lu üyeleri Prof.Dr.Nusret H.Fişek anısına bir barış dinletisi düzenledi. Yıllardır Sevda-Cenap And Müzik Vakfı’nın katkılarıyla daha büyük bir zenginlikle gerçekleştirilen etkinliğe, Çankaya Belediyesi ev sahipliği yaptı. Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Galerisi’nde, genç bir soprano, Sezgi Elhüseyni’yi izledik. Ona piyanoyla Halina Adrezejewska eşlik etti. Sırasıyla A.Scarlatti, L.Gordigiani, L.Pipkov, J.Brahms, G.Verdi, G.Puccini, S.Ada, F.Schubert, W.A.Mozart, G.Donizetti’nin yapıtlarına yer verdikleri programları, izleyenleri, gündelik yaşamdan sıyırıp bambaşka diyarlara götürdü. Kendilerine bize sundukları güzellikler için teşekkür ederiz.

Tıp Fakültesi Öğrencileri Bizimle

Bir sivil toplumu için en büyük destek geniş topluluklara kendini anlatma olanağının verilmesidir. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı stajı kapsamında 8 grup halinde onar tıp fakültesini öğrencisini alan uygulamalarını ve kurumları tanımak üzere Fişek Enstitüsü’nün Ostim İş Sağlığı Güvenliği Uygulama Merkezi’ne göndermiştir. Daha önceki yıllarda da yapılmış olan bu ziyaretler, en az 80 öğrenci ile onların sunumlarını ve izlenimlerini dinleyen daha geniş topluluklarca, Vakfımızın etkinliklerinin ve yaklaşımlarının tanınmasına olanak vermektedir. Hem öğretim üyelerine ve hem de öğrencilerine bize verdikleri bu destekten ötürü teşekkür ederiz.

İlk Yayın : “Yeni Dönemde İş Sağlığı Güvenliği Hizmetleri – III : Katılım ve Strateji Çalışması”-Çalışma Ortamı Dergisi – Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim Eylem Merkezi Vakfı Yayını, Kasım Aralık 2005, Sayı 83.