Uygulamada Eşgüdüm
HEDEF |
Bir ülkenin işçi sağlığı iş güvenliği (İşS-İşG) düzeyini veren önemli göstergelerden biri, iş kazaları ile meslek hastalıklarının düzeyidir. Ülkemizde iş kazalarının çok yüksek, meslek hastalıklarının ise çok düşük düzeyde seyrettiğini görürüz. Bunların düzeyi yıllardır hemen hemen aynı. iş kazalarını önleyecek, meslek hastalıklarını saptayacak etkin mekanizmaları kuramamışız.
Bunun temel nedeni, konudan sorumlu olan dört kesimin etkin olarak olaya katılmamış ve aralarındaki eşgüdümü sağlamamış olmalarıdır. Bu dört kesim: Devlet, işçi, işveren ve bilim çevreleridir. [Bilim çevreleri ile, üniversiteleri, devletten bağımsız (ya da özerk) araştırma kuruluşlarını, meslek oda ve birliklerini, konuya gönül verenlerin oluşturduğu çeşitli dernekleri ve bu konuda çalışan uzmanları anlatmak istiyoruz.]
Bugün ülkemizde İşS-İşG alanındaki en büyük sorun, eşgüdümün olmayışıdır. Çeşitli zaman dilimlerinde çeşitli kurumlarda görev alan iyi niyetli ve gönüllü bir avuç insanın orada, bir coşku seli ortaya koyup; olumlu eylemler sergilediğini ve kurum işlevlerinde gelişmeye yol açtığını görüyoruz. Ama bunlar kalıcı olmuyor ve yalnızca o kurumla sınırlı kalıyor. Neden?
Çünkü bir köşede meydana gelen coşku seli, konu ile ilgili diğer birimlere ve uygulamanın en alt
basamaklarına iletilemiyor. Bu alanda bir duyarsızlık var. Eş-zamanlı ve eş-yönlü işler yapılmıyor. Kısaca konuyla ilgili birimler arasında eş-güdüm yok.
Eşgüdüm eksikliğinden yıllardır sözedilir. 1936 yılında çıkarılan İş Kanunu’na da, 1971’de çıkarılana da bu yolda maddeler konulmuştur. Beş yıllık kalkınma planlarında bu dilek belirtilmiş ve dilek doğrultusunda 1978 ve 1979 yıllarında iki kez Ulusal Düzeyde işçi Sağlığı iş Güvenliği Kurulu toplanmıştır. Türk Tabipleri Birliği, 1978 ve 1988’de, iki kez. Ulusal İşçi Sağlığı Kongrelerini toplamış; her ikisine de oluşumu, konudan sorumlu olan kesimlerin katılımına açık tutmuştur. Çalışma Bakanlığı’nca 1980 yılında yayınlanan İşyeri Hekimlerinin Çalışma Şartlan ile Görev ve Yetkileri Hakkında Yönetmelik’te belirtilen, işyeri hekiminin işyeri dışı kuruluşlarla ilişkileri, Türk Tabipleri Birliği’nce İş Hekimliği Sertifika Kursları ile bir programa bağlanmaya çalışılmıştır. Ancak, ortada olan gerçek, işyeri sağlık örgütlerinin, işyeri dışı uzmanlık kuruluşları ile bağlarının çok cılız bir düzeyde olduğudur.
Son yıllarda, bazı belediyelerin çabası ile kuruluş aşamalarındaki işyerlerinde, denetimlerin aynı dönemde gerçekleştirilmesi için, belirli yönlendirmelere gidildiği de bilinmektedir. Bütün bunlara karşın, hala, işS-işG konusunda uygulamada bir eşgüdümün sağlandığını söylemeye olanak bulunmamaktadır.
Eşgüdüm eksikliği iki önemli “açığın” ifadesidir. Bunlardan biri eğitim açığıdır. Uygulamanın can damarında, yani işyeri düzeyinde görev alanlar, bu konuda ne yazık ki yeterli bilgi ve deneyimden yoksundurlar. Yasal zorunluluklara karşın, bunlara ulaşan bir bilgilendirme desteği bulunmamaktadır. Böylece “mesleğini çağdaş bilimsel ve teknik gelişmelerin ışığında uygulama” ve “hak arama özgürlüğü” gibi temel araçlar kullanılamamaktadır.
Diğer bir açık, konu ile ilgili baskı gruplarının birikim-niyet-eylem açığıdır. Hem kamuoyunda, hem de konu ile ilgili kesimlerin örgütlerinde, İşS-İşG konusunda bir kayıtsızlık, birikim oluşturmaya yönelik isteksizlik ve bunların doğal uzantısı olarak eylemsizlik söz-konusudur. Bu da, alanda çalışan üyelerinin niyetini, birikimlerini ve eylemliliklerini etkilemektedir.
Ülkemizde, yalnızca İşS-işG konusunda değil, daha bir çok konunun çözümsüz kalmasında, bu durumdan yarar görenlerin, konuları üst düzeyde toplantılara hapsetme eğilimi vardır. Bu eğilimin aşılmasında en önemli adım, olayların yalnızca ülke düzeyinde değil, ağırlıkla işyeri düzeyinde (uygulamada) ele alınmasıdır.
Yine önemli bir adım, yeni yasa, yönetmelik beklentisine girmeyip, eldeki yasal olanakları en iyi biçimde değerlendirmeye çalışmaktır.
Aynı olgu, eşgüdüm için de düşünülmelidir, işyeri düzeyinde İşS-İşG ile ilgili olanların ya da bu olaydan sorumlu olanların, kendi aralarında ve işyeri-dışı odaklarla eşgüdümünün nasıl sağlanacağı ortaya konulmalıdır.
İşyeri düzeyinde İşS-İşG uygulamasından işveren sorumludur, işveren bu uygulamayı, işyeri hekimi, sorumlu kimyager ya da iş güvenliğiyle ilgili mühendis (ya da teknisyen), sosyal işler görevlisi ve üretim elemanları aracılığı ile yapar. Bu görevliler, işverence atanmış olmakla ve ücretlerini ondan almış olmakla birlikte, kendi meslek ahlak kuralları ile de bağlanmış bir konumdadırlar. Bu kurallar ile kendi meslek alanlarındaki bilgi teknoloji birikimi, onlar üzerinde belirli bir denetim oluşturmaktadır.
Öte yandan, aynı zincir içinde görevli olan işçi (ya da sendika) temsilcileri de bir yandan üretim elemanı olarak görev yapıp sorumluluk taşırken; öte yandan işçilerin hakkını ve hukukunu savunmakla ödevlidirler.
Demekki, işyeri düzeyinde İşS-İşG alanında görev yapanlar bir yanıyla uygulayıcı, bir yanıyla denetleyici ödev üstlenmektedirler. Konunun çok boyutlu oluşu, bir çok görev alanının birbirinin içine girmekte oluşu da gözönüne alınırsa, uygulayıcıların çalışma konularının sık sık çakışması da yadırganmamalıdır. Bu çatışmayı değil, tersine, eşgüdüm gereksinmesini ve birbirini denetlemeyi gündeme getirmektedir.
İşS-İşG’de başarının anahtarı, işyeri ve işyeri-dışı denetim mekanizmaları arasında olumlu bir iletişim ve etkileşim ortamı yaratılması; uygulamayı etkileme olanaklarının eş yönlü ve eş zamanlı kullanılmasıdır.
işyeri-dışı denetim mekanizmaları dediğimiz zaman, uluslararası denetim mekanizmalarından (BM, ILO, WHO vs), ulusal denetim mekanizmalarına (Çalışma ve Sos. Güv. Bak., Sağlık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı vs); özerk kuruluşların denetim çalışmalarından (TSE, MPM, meslek odaları vs), yerel yönetimlerin denetim çalışmalarına kadar geniş bir hizmet ağını anlatmak istiyoruz.
Bütün bu işyeri-dışı denetim mekanizmalarının, çok geniş olanakları olduğu gibi, önemli zaafları da bulunmaktadır. Bütün bir yapıyı işyerinde sağlıklı ve güvenli çalışma koşullarının oluşturulmasında kullanmak İstiyorsak, işyeri dışı denetim mekanizmalarını ve onların zaaflarını çok iyi tanımak zorundayız. Bu zaafları, işyeri denetim mekanizması ile kapatmak olanaklıdır. Bu çaba işyeri denetim mekanizmalarını da güçlü ve yetkin kılacaktır.
İşyeri-dışı denetim mekanizmalarının zaafları nelerdir? Herşeyden önce işyeri dışı denetim organlarının yaptıkları denetimler çok kısa bir zaman dilimine sığdırılan denetimlerdir. Biz bunlara “nokta” denetimleri diyoruz. Bir nokta kadar küçücük olan bu zaman diliminin dışında kalan ve denetlenemeyen çok geniş ve denetimden uzak bir zaman dilimi vardır. Ülkemizdeki işçi ve işyeri sayılarına oranlandığında, denetleyici sayısındaki yetersizlik bu noktayı daha da küçültmekte ve o işyerine yapılan denetim sıklığını azaltmaktadır.
Denetleyicilerin, denetim sırasında, genellikle yalnızca işverenlerle bağlantı kurmaları, denetim organları ile işyerinde konu ile ilgili olanlar arasında bir iletişim kopukluğunu doğurmaktadır. Bu aynı zamanda koalisyon hükümetinin, kendisine hedef olarak koyduğu şeffaflık ilkesinin de ne denli doğru bir saptama olduğunu ortaya koymaktadır.
Denetimlerin laboratuvar olanakları desteklenmemiş olması da, denetleyicileri 5 duyuları ile denetim yapmak zorunda bırakmaktadır. Bu da XX. yüzyılın sonlarındaki bilimsel ve teknolojik gelişme düzeyinde gülünç kaçmakta, denetimlerin saygınlığını ve sağlıklılığını etkilemektedir. Bu, zaaflardan yalnızca bir kaçıdır. Ama en azından görüyoruz ki, işyeri dışı denetim mekanizmalarının etkinliklerini geliştirebilmeleri ve kalıcı kılabilmeleri için, işyerinde sürekli bulunan elemanlara gereksinmesi vardır. Bu da işyerinin İşS-İşG ile ilgili personelidir. Denetliyiciler, bu personel ile iletişim kurmalı ve işbirliği sağlamalıdırlar.
Öte yandan işyerinde İşS-işG ile ilgili kişilerin, gerek denetleyicilerin raporlarını ve gerekse kendi saptama ve değerlendirmelerini tartışacakları ve birbirlerine iletecekleri bir ortama gereksinmeleri vardır.
Bu ortam, aynı zaman, aynı hedef için çalışan kişilerin güçlerini hangi konularda bitiştireceklerini, önceliklerini ve daha etkin çalışabilmek için alınması gerekli önlemleri sıralamalarına olanak verir.
Aynı ortam, işyeri dışı denetim mekanizmaları da görev alan denetleyiciler için de bulunmaz bir ortamdır. Bu yolla görüş alışverişinde bulunmak, kendi önerilerin iletmek; denetim organlarının önceliklerini de aktarma olanağı bulabileceklerdir. O kadar ki, toplantı tutanakları aracılığıyla, denetleyiciler, işyerinden uzak kaldıkları dönemdeki toplantılarda elde edilen gelişmeleri de inceleme olanağı bulabilirler.
Yasalarımız, bu gereksinmeyi çok önceden değerlendirmiş; 50’den çok işçi çalıştıran işyerinde “İşçi Sağlığı iş Güvenliği Kurulu” kurulmasını öngörmüş; hem işleyişini, hem ödevlerini bir Tüzük ile ortaya koymuştur. Bu tüzük incelendiğinde, genel çerçevesini koyduğumuz işlev ve ödevlerin çok daha ayrıntılı ve titiz bir çalışmaya ortaya konulduğu görülebilir.
Önerilen denetim mekanizması gerçekten çok titiz bir çalışma ürünüdür. İşS-işG mevzuatının bir bütün olarak işletilmesi işyeri dışı denetim mekanizmalarıyla yoğun bir organik ilişki içine sokulduğunda, uygulamada, başarı düzeyini inanılmaz ölçülerde yükseltebilecektir.
İşyeri düzeyindeki denetim ağının da zaafları vardır. Bu zaafların başında,
- Eğitim eksiği
- Laboratuvar desteğinin olmayışı
- Güvence eksiği gelmektedir.
Bunların ilk ikisi işverene yasalarca yükümlülük olarak verilmiştir. Dolayısıyla karşılanmasında, işyeri dışı denetim kuruluşları hem zorlayıcı ve hem de yol gösterici olmalıdır.
Güvence eksiği ise çalışma yaşamımızın kronik ama güncel sorunudur, işini en iyi biçimde yapmaya çalışanı kimse tehdit edememelidir. Bunun için meslek odalarından. Çalışma ve Sos. Güv. Bakanlığı müfettişlerine; yargıdan, basın-yayın ve araştırma kuruluşlarına kadar çok geniş bir ilgi odağının eşgüdümlü çalışması kaçınılmazdır.
Bu noktada yeniden başlığımıza bir göz atmak istiyorum. Hedefimiz, eşgüdüm.. Ne için?… İşyerindeki hizmet ve denetim ağına can vermek, işlerlik kazandırmak için.
İlk Yayın : “Uygulamada Eşgüdüm”-Çalışma Ortamı Dergisi-Fişek Sağlık Hizmetleri Araştırma Enstitüsü Yayını, Ocak-Şubat 1993, Sayı 6.