Türkiye’de Çalışan Çocuklara Yönelik Sosyal Politika Önerilerinde Kilometre Taşları

İnsanların en büyük heyecanlarından, meraklarından, tutkularından biri sonsuzu yakalamak… Hayaller kurdular, reenkarnasyona inandılar; ama bugüne kadar elle tutulur bir ilerleme gösteremediler. Bir tek çocuklarıyla torunlarıyla sonsuza ulaşma olasılığını ellerinde tutuyorlar.

İşte sonsuzu yakalamak için bir araç olarak gördüğümüz çocukları, günübirlik gereksinmeler uğruna tüketmek, insanlığın kabul edebileceği bir tüketim biçimi değil… Toplum, geleceğini ve sonsuzluk hayalini yitirmek istemiyor.

Büyük Sanayi Devrimi’nin olumsuz etkilerini ilk kez çalışan çocuklar üzerinde farkeden dünya, kendisini bu kısır döngüden kurtarabilmek; günübirlikçi yaklaşıma teslim olmamaya çalışıyor.
Cumhuriyet sonrası Türkiye’sinde, çocuk, bu kez, devrim ilke ve ülküsünü sonsuza taşıyacak ve ülkeye taze kan getirecek bir güç olarak görüldü.

Köy Enstitüleri ve KİT’lerin çırak okulların 1938’li yılların hayaliydi. Biri köy kalkınmasının, öteki sanayileşmenin motoru olacaktı. Küçük yaşta, yaşıtları tarlalarda çalışırken, Köy Enstitülüler, okullarında yarına hazırlandılar. Küçük yaşta yaşıtları, küçük ve köhne atölyelerdi çalışırken, KİT’lerin çırak okullarında çıraklar, başta öğretmenleri yarım gün dersliklerde, yarım gün atölyelerde ders gördüler. Ama üretim katılmadılar, riske atılmadılar.

Hem köy enstitülerinin, hem KİT’lerin çırak okullarının sonu, ne yazık ki, “sonsuzluk” hayalinin de yara almasına yol açtı. Bu güçlü etki ve tepkisinin sonrasında, çocukların küçük yaşta çalıştırılmaları sürdü.

Esnaf ve Sanatkar kuruluşlarının desteği ile 1977 yılında çıkarılan Çıraklık, Kalfalık ve Ustalık Yasası bir adım atıldı. Ancak başarılı ve kalıcı olamadı.

1986 yılında Mesleki Eğitim Yasası, çırakların işyerlerinde çalıştırılması olgusunu kabullenerek onlara sınırlı bir düzeyde eğitim vermeyi denedi. Çalışan çocuklara yönelik önemli müdahalelerden biri buydu. Bir çok alanda, çıraklık eğitimi ve çırakların sosyal korunmasında yol alındı. Ama bu konudaki başarıyı “altıda bir hatta yer yer yedide bir” olarak tanımlamak yanlış olmaz. Çünkü çıraklar haftada bir gün gittikleri çıraklık okullarında örgün eğitimin nimetlerinden yararlanırken, geri kalan “beş, hatta altı” günlerinde eskisi gibi ağır ve tehlikeli koşullarda çalışmalarını sürdürdüler.

O günden bu güne çıraklar için çizilen bu çerçevede (8 yıllık zorunlu temel eğitimin getirilmesi dışında) herhangi bir değişiklik olmadı. Hala kayıt-dışı işçilik ve kaçak çocuk işçiliği var. Hala tarımda çocuk işçiliğine göz yumuluyor.

Ama çıkarılan bu yasaların yanında, 1979 yılından beri Türkiye’de çalışan çocuklar (ve çıraklar) konusunda müdahale çabaları var. Bunlar içerisinde ilki, Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Vakfı tarafından gerçekleştirilen küçük işyerlerine yönelik sağlık-güvenlik hizmetleri ve araştırmalar, 1982 yılında başlatıldı ve 1992 yılında ILO/IPEC desteğiyle daha da geliştirildi. Bunun yanı sıra Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Vakfı, hem kısa erimli ve hem de uzun erimli bir çok çalışma yürüttü. Kısa erimli çalışmalara bir örnek 2000 yılında başlatılan ve çalışan çocukların “yıllık ücretli izin hakkı-çocukluklarını yaşama hakkı”nı temel alan “Nimetlerin ve Standartların Paylaşılması /Çırakların Tatil Keyfi” adıyla, çalışan çocukların deniz kenarına tatile götürülmeleri projesidir. Uzun erimli çalışmalara örnek, kamuoyu duyarlılaştırma çalışmaları ve Genç Kız Evi model çalışmasıdır.

Devlet Bakanlığı tarafından düzenlenen ve 1990’ların Çocuk Politikası Ulusal Kongresi Raporu (26-27 Mayıs 1989) başlığıyla ortaya konulan belge, bu alandaki ilk katılımcı ve seçkin belgeyi oluşturmaktadır. Bu özelliğiyle öncü niteliği de taşımaktadır.

1992 Uluslararası Çalışma Örgütü / Çocuk Emeğinin Sona Erdirilmesi Uluslararası Programı (ILO/IPEC), Türkiye’de bu alanda bir çok kuruluşu eylemli kılmıştır. İşçi Sendikalarından, İşveren Konfederasyonu’na, Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanlığı’ndan Milli Eğitim Bakanlığı’na ve sivil toplum kuruluşlarından, üniversite öğrenci kollarına kadar çok sosyal ortaklı bir program olmuştur.

1994, 1999 ve 2006 TÜİK araştırmaları bize giderek tam zamanlı çocuk çalışmasını azalmakta olduğunu ve bunun yerine çocukların okul dışı zamanlarda çalışmalarının arttığını ortaya koymaktadır.

Bu beklenen bir sonuçtur. 15 yaşına kadar zorunlu ilköğretimin sınırları içerisinde yer alan çocuklar, bu müdahale sosyal politikalarla desteklenmediği için, kendisine başka çıkışlar aramak zorundaydılar. 2003 İş Yasası’nda 15-18 yaş işçilerini GENÇ işçi olarak tanımlamakla sorunların üstesinden gelinmiş olmaz. Şimdi sıra zorunlu ilköğretimin 12 yıla çıkarılmasıdır.

Toplumun gereksinme duyduğu sosyal politika şemsiyesi altında, çalışan çocuklara yönelik müdahalelerin, ana-babalarının tam istihdamı ve ulusal sağlık politikası başta olmak üzere sosyal politikalarla desteklenmesi zorunludur.

2010’a girerken kısa erimli hedef olarak, okullarda, okul-dışı zamanlarda çalışan çocuklara öncelikle eğilen OKUL SAĞLIK VE SOSYAL HİZMET BİRİMLERİNİN kurulmasını zorunlu görmekteyiz.

İlk Yayın : “Türkiye’de Çalışan Çocuklara Yönelik Sosyal Politika Önerilerinde Kilometre Taşları”, Çalışma Ortamı Dergisi- Çocuk Emeği Üzerine Düşünce Ortamı (Sempozyum)-
Ocak- Şubat 2010 Sayı: 108