Sosyal Güvenliğin Yolu ‘Refah’tan mı Geçiyor ?

Doç.Dr.A.Gürhan Fişek

“Refah” sözcüğüyle ne anlatmak istiyoruz. Sıradan herhangi birine sorduğumuz zaman, bize refahı nasıl tanımlayabilir? “Her türlü sorundan, kaygadan arınmak olarak ayağını uzatıp, gözlerini kapatıp oturması… Bir mutluluk tablosu”. “Ya da gönlünce kırlarda, çiçek bahçelerinde koşturması.” Maslow’a sorarsanız, o da “en azından fizyolojik gereksinmelerin karşılandığı ve bunun da güvence altına alındığı basamak” olarak tanımlayabilir. Düşler çeşit çeşit… Ama tanımlarda ortak bir özellik var: Bugününün ve yarınının güvence altında olması. O zaman “refah toplumunu, herkesin sosyal güvencesinin sağlandığı ve insan haklarına saygılı bir ortam” olarak tanımlayabiliriz.

Sosyal güvenlik, çağdaş toplumların yakaladığı en önemli hedeflerden biri… Onu dar kapsamda bir “tazmin” mantığı çıkardığımız zaman, karşımıza, insan haklarını bir çok yönleriyle kavrayan, bir sosyal politika demeti karşımıza çıkar. Bu “refah” toplumlarını betimleyen güzel bir anlatımdır.

“Refah” partisinin, bu adı kullanmaya hakkının olup olmadığın? irdelemeliyiz. Bunun için 2 ölçütten yararlanabiliriz: Sözler ve eylemler.

SÖZLER

“Milli Görüş’ün iktidardaki Hizmetleri (1974-1978)”ni anlatan broşürü incelediğimizde, “refah”ı tanımlayan bir tek betimlemeye rastlıyoruz: insan hakları. Bunun ne denli güdük bir betimleme olduğunu gösterebilmek için, bunun alt başlıklarını sıralamakla yetineceğiz:

  • İnananlara Zulmün Önlenmesi
  • Başörtü Zulmüne Müsaade Edilmemesi
  • Her isteyenin istediği Yoldan Hacca Gitmesi
  • Kurban Derisi Zulmünüe Müsaade Edilmemesi
  • İlk Defa Dördüncü Kalkınma Planına Manevi Kalkınma Kondu.

Burada dikkat edilmesi gereken konunun “güdük” mü yoksa “ayırımcı” olarak mı ele alındığıdır. “Milli Görüş”, kendi insan hakları tanımını getirirken, yalnızca belirli bir kesimin çıkarlarını öne çıkarıyor. “Kimin için insan hakları” derseniz, yanıtları “müslümanlığın gereklerini benim belirttiğim ölçütlerle yerine getirenler olacaktır”. Bunu güdük olarak nitelemek, konuyu eksik bırakmak olur; çünkü insanlar arasında ayırım yapılmakta ve yalnızca tanımlanmış bir grubun hakları korunmak istenmektedir.

“Adil Düzen – 12 Soru 12 Cevap” broşürüne baktığımız zaman, 6.sayfada “Adil düzenin işsizliği önleyen bir düzen olduğu” söylenmektedir. Bu çok önemli bir hedeftir. Bunu refah toplumuna ulaşmada önemli bir araç olarak görebiliriz. Ama başlığın altını okuduğumuzda, “ahiret”te ulaşılabilecek bir hayalden söz edildiğini görmekteyiz: Yatırımı pahalılaştıran faiz ve adaletsiz vergilerin olmadığı adil düzende, aynı işletme sermayesi ile 5-6 katı yatırım ——- 3 katı üretim ——- 3 katı işgücü gereksinmesi ortaya çıkacakmış ! Bu durumda, varolan 10 milyon işsizden başka, ileride iş isteyecek daha 10 milyona da iş olanağı hazırlanmış olacakmış!

Aynı broşürde ele alınan diğer bir önemli konu, “Adil düzenin gerçek özel sektörücü düzen olduğu” görüşüdür. Devletin -eğer isterse- özel sektöre yardım etmekle görevli olduğu bildiriliyor. “Refah” toplumunu kurmak için kullanılacak çeşitli sosyal politika araçlarının da özel sektör eliyle yürütülebileceği düşüncesi, “özel” sözcüğünün özünde bulunan “eşitsizlik” yaklaşımıyla pekişiyor. Eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, iş – işçi bulma vb alanlarda hangi özel sektör, herkesi kavrayan çözümler üretecek?

“Refah Partisi ile Doğruyol Partisi Koalisyon Hükümeti Protokolü (28.06.1996)”ya gelince… “Devletin Yeniden Yapılanması” başlığı altında şunlar ele alınmıştır:
a. Hukuk
b. Eğitim
c. Sağlık
d. Sosyal Güvenlik
e. Yerel Yönetimler
f. Devletin şeffaflaşması ve yolsuzlukla mücadele
g. Kentleşme ve çevre .

“Sosyal Politika” başlığı altında ise şu konulara yer verilmiştir:
a. Turizm
b. Kültür
c. Din ve vakıf hizmetleri.

Bu protokolun yaklaşımı, 03.07.1996 tarihinde okunan 54.Hükümetin Programına da yansımıştır.

İlk şaşırtıcı nokta, “sosyal politika”nın en önemli araçlarından olan eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, kentleşme ve çevre politikalarının “devletin yeniden yapılanması” kapsamında değerlendirilmesi ve “sosyal politika” yaklaşımının içine katılmamasıdır. Ama protokol okunduğunda bunun o denli şaşırtıcı olmadığı ortaya çıkmaktadır.

Çünkü, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik bir “sosyal politika” aracı olarak görülmemektedir. Protokolun bu alanlardaki temel hedefi: özel ellerle yürütülmesi için düzenlemeler yapılmasıdır. Sözgelimi, “…çalışanların emeklilik işlemleri ve tasarrufları özel sigorta şirketleri ve özel emeklilik fonları aracılığı ile yürütülmesi özendirilecektir” denilmektedir. Böylece Refah Partisi ile Doğruyol Partisi’nin bir ortak noktası daha ortaya çıkmaktadır: Sosyal devletin küçültülmesi ve güçsüzleştirilmesi.

Protokolda olmadığı halde, “tüm nüfusun sosyal güvenliğe kavuşturulması sağlanacaktır. Sigortalı olmayı ve sigortalı çalışmayı yaygınlaştırmak için ücretler üzerindeki yükler azaltılacak ve bu konudaki denetimlerin etkinliği arttırılacaktır” denilmektedir. Bir adım önce, sosyal güvenlik kurumlarının sigorta hizmetlerinin nimet – külfet dengesi içinde yürütüleceği söylenirken; bir yandan primlerin düşürülmesi bir yandan, prim ödeme gücünden yoksun olanların da sisteme katılması “boş bir hayal” olarak görünmektedir.

Diğer bir şaşırtıcı olmayan nokta, “sosyal politika” başlığı altında din hizmetleri ile vakıflar konusunun işlenmiş olmasıdır. Vakıfların bir sosyal politika aracı olarak kullanılması tartışılabilir. Burada hükümet, vakıfları sosyal politikasının “ana” aracı olarak gördüğünü itiraf etmektedir. “Devletin eğitim, sağlık, sosyal güvenlik vs politikalarını” ise sosyal politika aracı olarak dahi görmediğini vurgulamaktadır.

Sisteme ilişkin “köklü!” eleştirileri olan ve adını “insan” ögesine önem veren bir kavramdan alan “Refah” Partisi ve “Refah”yol Hükümeti, insan konularında son derece kısır kalmıştır. Sağlık hakkı ve sağlık hizmetleri, toplumu en çok rahatsız eden konulardan biri olduğu halde; bu sistem içerisinde çözülmemesi için elden gelinen yapılmaktadır. Refahyol, daha önceki hükümetlerin yürüttüğü bu düzeni, aynen benimsemiş ve “tazminci” zihniyetin yaygınlaştırılmasını onaylamıştır. Ancak, herşeyi devletin elinden almak isteyen koalisyon protokolü ve hükümet programı, “prim ödeme gücü olmayanların primlerinin devletçe kurulacak bir fon tarafından karşılanması”nı öngörmüştür.

EYLEMLER

Öncelikle Refahyol’un sunduğu hayallerle, gelişme sağladığı alanları ve gerçekleştirebildiği hedeflerini ortaya koyalım. Tablo’muz, bize sonraki değerlendirmelerimizde önemli bir kılavuz olacak.

TABLO
REFAH-YOL’UN HAYALLERİ VE GERÇEKLER

Protokolde Yeralan Hedefler Gelişme … Gerçekleşme…
EĞİTİM
  1. Eğitimde milli manevi ve ahlaki değerlerimizi benimsemiş, bilgili, ilmi düşünceye sahip, herkese karşı saygılı ve hoşgörülü, laik, Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı, bilgi çağının gereklerini yerine getirebilecek bilgi ve becerilerle donanmış insanlar yetiştirmek temel amacımızdır. – + –
  2. Zorunlu eğitim, 8 yıla çıkarılacak, öğrencilerin ilgi ve kabiliyetlerine göre çeşitli mesleke alanlarında eğitim görebilmeleri için ilk öğretimin ikinci kademesinde yönlendirme sistemine işlerlik kazandırılacaktır.- –
  3. YÖK yeniden düzenlenecek ve sadece koordinasyonun sağlanmasından sorumlu bir yapıya kavuşacaktır. – –
  4. Üniversiteye girişteki yığılmaların önlenmesi için gerekli tedbirler alınacaktır. Vakıf üniversitelerinin kurulması teşvik edilecek, özel üniversitelerin kurulması için gerekli yasal düzenlemeler yapılacaktır. + +
SAĞLIK
  1. Devlet temel sağlık hizmetlerini bedelsiz olarak sunmaya devam edecektir. – + –
  2. Sağlık sigortası sisteminin yaygınlaştırılmasına paralel olarak hastahaneler özelleştirilecektir. – –
  3. Prensip olarak herkesin prim ödeyeceğim sağlık sigorta sistemine aşamalı bir şekilde geçilecek, prim ödeme gücü olmayanların primi devletçe kurulacak bir fon tarafından karşılanacaktır. – –
SOSYAL GÜVENLİK
  1. Sosyal güvenlik kurumlarının Sigorta hizmetleri, ilke olarak nimet-külfet dengesi içinde ve kendi finansman imkanları ile karşılanacak, karşılığı ödenmemiş sigorta hizmetleri verilmesinden kaçınılacaktır. – –
  2. Emekli Sandığı, SSK ve Bağ-Kur zaman içinde bir çatı altında toplanacaktır. – –
  3. Çalışanların emeklilik işlemleri ve tasarrufları özel sigorta şirketleri ve özel emeklilik fonları aracılığı ile yürütülmesi özendirilecektir. – –
  4. Sosyal sigorta, sosyal yard?m ve sosyal hizmetlerin temel esaslarını ve kurumlarını belirleyen yasal çerçeve hazırlanması – –
SOSYAL POLİTİKA
  1. İşsizliği azalması – –
  2. Aile, kadın ve gençlik sorunlarına gereken ilginin gösterilmesi – –
  3. Ana çocuk sağlığına önem verilmesi – –
  4. Orta direğin güçlendirilmesi, – –
  5. Gelir dağılımının iyileştirilmesi, – –
  6. Esnaf ve sanatkarların meselelerinin çözümü – –
  7. Emekli ve yoksulların meselelerinin çözümü – –
  8. Turizmin gelişmesine azami özen ve gayret gösterilmesi – –
  9. Milli kültürümüzün korunması,geliştirilmesi,yaygınlaştırılması – –
  10. Kültür varlıklarımızın korunması, tanıtılması – –
  11. Din hizmetlerine önem verilmesi + +
  12. Din hizmeti sunan görevlilerin her türlü siyasi düşünce ve tesirlerin dışında tutulması konusundaki hassasiyetin korunması – –
  13. Vakıfların çalışmaları teşvik edilecektir + +
  14. Vakıf eserlerinin korunması için azami gayret gösterilecektir. – –

Kılavuz tablomuzdan yararlanarak, şunu söyleyebiliriz. Refahyol hükümeti, öne sürdü?ü hedeflerin ezici çoğunluğunu 1 yıl içerisinde gerçekleştirememiş; ama “refah” siyasal söylemine uygun olan bir kaç hedef de, büyük bir “işbitirici”likle yaşama geçirilmiştir.

Refahyol’un bir yıla yaklaşan iktidarında sosyal güvenlik alanında göze çarpan uygulamalara başlıklar düzeyinde değinmekte yarar vardır:

  • Emekli temsilcileri SSK Genel Müdürlüğünden kovulmuş ve Genel Kurullarında Bakan yuhlanmıştır.
  • Emeklilerinin maaşını ödemekte güçlük çeken SSK’ya, yerel gereksinmeler hiç gözönüne alınmadan, merkezi başvuru sistemine göre 2500 yeni personel alınmış; belediyelerden yatay geçişle bu sayı kabartılmış; yeniden 568 personel alınmasının hazırlıklarına geçilmiştir.
  • Yabancı ülkeye adım atana (hac dahil) emeklilik hakkı tanınmak istenmiş; bu yoldaki yasa tasarısı Cumhurbaşkanınca veto edilmiştir (Tasarıya göre, kişilerden toplanan ek kaynağın 7 yılda kendisini tüketeceği hesaplanmakta ve geri kalan yıllar Kurum kaynaklarına aşırı bir yüklenme olarak nitelenmektedir).
  • Kamu kaynaklarının “vakıf” ve “köktendinci” şirketlerine aktarıldığına (kredi, ihale vs) ilişkin yayınlar yoğunlaşmıştır.
  • SSK bürokrasisinin öncelikli adımlarından biri olan emeklilik yaş sınırının ivedilikle yükseltilmesine ilişkin tasarı, TBMM’ye sevkedilmiş olmakla birlikte sahiplenilmemiş ve çıkarılmamıştır.
  • Hep hukuktan ve demokrasiden sözedilmiş ama yargı kararları uygulanmamıştır.
  • SSK Sağlık Hizmeteleri, bir yandan “sağlıkta reform yasalar?” kapsamında tartışılırken; bir yandan da Kurum içinden ve dışından “Yeniden Yapılanma” önerileri üretilmektedir. Ama Refahyol bunlara hiç el değmeden, yeni hastane ihaleleri açmaktadır. Popülistliğinden mi ihalelerle belli noktalara kaynak aktarmak istediğinden mi? Hedef şaşırtmak için mi? Kurumu daha beter batırmak için mi? Kanımızca hepsi.
  • Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu’ndan yoksullara dağıtılması gereken destek yardımı, ramazan ayına denk getirilmiş ve “hayır” görüntüsü altında, “refah” partisi ileri gelenlerin öne çıkarıldığı bir törenle dağıtılmıştır. .

Refah politikalarının önemli araçlarından biri olan sosyal güvenlik konusunda bir umursamazlıktan sözedilebilir mi? Buraya kadar sunulan veriler bunu söyletebilir… Ama bu yargı eksik kalır.

Çünkü “refah” partisi, sosyal güvenliğe çok önem veren bir siyasal söylem taşımaktadır. Ama onları anlayabilmek için “kime refah?” sorusunu sormak gereklidir.

Refahçı söylem, ülkeyi ikiye ayırıyor:

  1. Müslümanlığın gereklerini “onun” belirttiği ölçütlerle yerine getirenler,
  2. Müslüman olmayan ya da müslümanlığını “ona” kanıtlayamayanlar.

İşte, “refah” siyasal söylemi için “refah” içinde yaşamayı hakedenler birinciler… Yani “müslümanlığın gereklerini onun belirttiği ölçütlerle yerine getirenler”. Her şey onlar için…

Demokrasi içerisinde böyle bir ayırım yapmaya olanak yok. Ne insan hakları belgeleri, ne de TC Anayasası böyle bir ayırıma olanak veriyor. O zaman, alternatif bir sosyal güvenlik ağı ve örgütlenmesi gerek.

Refah siyasal söylemi ve günümüzde refahyol hükümeti, bunun için vakıflardan, şirketlerden, imam hatip okullarından ve kuran kurslarından yararlanıyor. Oluşan bu büyük sektör, kendi içinde oluşturduğu “sosyal” değil “kümesel” destek mekanizmalarıyla, yoksulluk, işsizlik, hastalık, yaşlılık vb konularda “yardım” oluşturmaktadır. Bu mekanizmanın, sosyal devletin sunduğundan en önemli farkı, bir “hak”ka değil, bir “hayır”a dayanmasıdır. Bu da öz’e ve biçim’e yansıyan çok önemli farklar ortaya koymaktadır. Her şey bir yana, “hayır” temelli kümesel yardım mekanizması, bu yardımdan yararlanacakların belirlenmesini, hayrı yapanın keyfine bırakmaktadır. Bu da “kaynakların yalnızca belirlenmiş bir küme için yeniden dağıtılmasını” ve “ayırımcılığı” getirmektedir.

Böylece, Cumhuriyetin getirdiği, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti felsefesine tamamen zıt, apayrı bir küme “devletinin” ortaya çıkmasına yol açılmaktadır.

Bu girişim, gücünü, sosyal devletin sakatlanmasından ve güçsüzleştirilmesinden (sabote edilmesi ve sahiplenilmemesi de içinde) almaktadır. Gördüğümüz gibi, devletin güçsüzleştirilmesi ve başarısız gösterilmesinde, Doğruyol’cularla aynı “aracı” paylaşan ama farklı bir “özel sektör (köktendinci vakıf ve şirketler)” tanımlayan Refah’çılar için “Refahyol Koalisyon Protokolü ve Hükümet Programı” biçilmiş kaftandır.

Karşı girişim ise, sosyal devletin onarılmasını ve yeniden yapılandırılmasını hedeflemelidir. Başarının anahtarı, “refah” siyasal söylemine yol açan “hak”sızlık ve “ sosyal adalet”sizliklerin giderilmesidir.

Sosyal güvenlik ve sağlık sistemlerimiz, birlikte ve güçlü bir yeniden yapılanma sürecine girmelidir. Bunu da sosyal devletin eşgüdümü altında, özerk, “din ile dünya işleri”ni karıştırmayan ve herkesi kavrayan bir yaklaşımla, diğer bir deyimle, “anayasa hukukuna uygun” bir biçimde ele almalıdır.

Bunun ilk adımı, Sağlık, çalışma ve Sosyal Güvenlik ve Milli Eıitim Bakanlıklarının ve her düzeydeki birimlerinin tek çatı altında toplanması; yerel düzeyde, “hizmeti üretenler ile tüketenlerin” de katılımına dayanan modeller oluşturulması; hükümet dışı kuruluşların rollerinin ve hizmetteki ağırlıklarının yeniden tanımlanmasıdır.

İlk Yayın:Mülkiyeliler Birliği Dergisi, Cilt 21, Sayı 200 Haziran 1997, Ankara.