Sorular – Yanıtlar
16.04.2004
Sayın Bülent Pirler
TİSK Genel Sekreteri,
Bana gönderdiğiniz soruların yanıtlarını gönderiyorum. Fotoğrafımı, www.isguvenligi.net adresinden ya da daha önceki “iş sağlığı güvenliği özel sayınızdan” alabilirler.
Çalışmalarınızda kolaylıklar dilerim.
SORU: İş Kanunumuzda ve kanuna bağlı olarak çıkartılan yönetmeliklerde yer alan iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin bölümlerin genel bir değerlendirmesini yapabilir misiniz?
YANIT : Bence bu konuda söze girişirken, bu müdahaleye sinen ve sık karşılaşılan bir karakterimize değinmek gerekir : Duygusunu işe karıştırmak, tepkilerle hareket etmek.
Yeni İş Yasası, iş sağlığı güvenliği (İSİG) alanına önemli yenilikler getirmiştir; ama bunlara gölge düşüren, işte bu davranış karakterinin bazı noktalarda kendisini göstermesidir. Bunun en belirgin örneği, işyeri hekimliği konusunda getirilen yeni düzenlemelerdir. Buna ileride değinelim.
Yeni düzenlemelere değinmeden önce bir konuya daha dokunmak istiyorum. İş sağlığı güvenliği başlıklı bölümün belirleyici maddesi olan 77.madde işçi ve işverenlerin yükümlülüklerini tanımlarken; çok önemli bir konuyu da kesinliğe kavuşturmuştur: İşyerinde çırakların ve stajyerlerin de kapsama alınması. İstisna maddesinde de belirtildiği gibi Mesleki Eğitim Yasası uyarınca çalıştırılan çırak ve stajyerler, iş sağlığı güvenliği hükümleri bakımından, diğer çalışanlarla aynı kapsama alınmıştır. Daha önceki uygulamalarda, çırakların “öğrenci” sayılmalarına dayanarak, işe giriş sağlık muayenesi başta olmak üzere, iş sağlığı güvenliği yükümlülüklerinin, Mesleki Eğitim Merkezleri’ne ait olduğunu öne sürenler egemendi.
Yeni düzenlemeler 4 noktada kendisini belli etmektedir:
- İş sağlığı güvenliğinin önemsenmesi : Bir önceki yasaya ve uygulamalara oranla yeni yasa, iş sağlığı güvenliğine varolan bilgi ve deneyim birikimlerinin ışığında ağırlık tanımıştır. Hatta kendi özel bölümünün dışında da bağlantılı olduğu konularda, iş sağlığı güvenliğine göndermelerde bulunmuştur.
- Risk değerlendirmesi gerekliliği : Bu ad altında olmasa da, mevzuatımıza göre, daha önceki yıllarda risk değerlendirmesinin yapılması gerekliydi. Ama bu kez, işe girişmeden önce yapılması zorunlu adımlardan biri olarak belirtilmiştir. Bu yaklaşımın dillendirilmesi yerinde olmuştur; çünkü, işyerlerinin bunu izleyerek iki zorunlu adımı daha atması gerekecektir: Öncelikleme ve bütçeleme. Her işyeri kendisine iş sağlığı güvenliği riskleri ile mücadele stratejisi çizmek ve bunu yaparken de yıllık bütçesinde buna ayırabileceği miktarı belirlemek zorundadır.
- Katılımcılığın öne çıkarılması : Özellikle risklerin değerlendirilmesi, öncelikleme ve belirlenmiş bütçe ile yapılması gerekenlerin saptanmasında, paydaşların (ilgililerin) görüşlerinin alınması çok önemlidir. Yeni yasal düzenlemeler, katılımcılığın sağlanacağı aşama olan “işyeri iş sağlığı güvenliği kurulları”nın yaptırım gücünü arttırmıştır. Daha önce “öneri” ile sınırlanan çalışmalar, bu kez, “işverenin bu kurul kararlarına uyma zorunluluğunu” getirmiştir. Bu da
- Tek tek üyelerinin sorumluluklarını arttırmış; yazacakları aykırı oy yazılarının dikkat çekmesi olanağını getirmiştir.
- İşbirliğinin ve paydaşlar arasındaki eşgüdümün önemseneceğinin işaretini vermiştir.
- İş sağlığı güvenliği eğitiminin vurgulanması : Daha önce de iş yasasında eğitim olgusuna yer verilmiş; tüzüklerde bu konuya değinilmişti. Ancak bu kez vurgu arttırılmış; bir yönetmelikle de perçinlenmiştir. Yukarıdan beri saydığımız , yükümlülüklerin yerine getirilmesi için de eğitimin önemsenmesi zorunludur.
- İşyeri düzeyinde örgütlenmenin geliştirilmesi : Yeni yasa ve yönetmelikler, önemli noktalarına dikkat çektiğimiz (ve geçmişten gelen çizgisiyle de uyumlu olan) yaklaşımını yaşama geçirebilmek için, örgütlenmeye de önem vermiştir. Bu alanda getirdiği en önemli yenilik, “iş güvenliği ile görevli mühendis veya teknik eleman” bulundurma zorunluluğunu getirmiş olmasıdır.
“İş güvenliği” ile ilgili bir görevli bulundurma zorunluluğu, işyeri hekimi bulundurma zorunluluğunun bir tamamlayıcısıdır. Bu alanda yürütülecek bütüncül çalışmalardaki ikinci ayak böylece tamamlanmıştır. Ancak hala örgütlenmenin bir ayağı eksiktir: Sosyal danışman. Önceki İş Yasası’na dayalı olarak çıkarılan “İşçi Sağlığı İş Güvenliği Kurulları Kurulması Hakkında Tüzük”te adı geçen sosyal danışman, görev tanımı “bizce” net olmasına karşın, uygulamada hiç yer bulamamış; personel ya da insan kaynakları yöneticilerince karşılanmaya çalışılmıştır. Ancak bu eksik, uygulamada, takım çalışmasını olumsuz yönde etkileyecektir. Umarım en kısa zamanda bir takım çalışması için çok zorunlu olan bu adım da atılır.
İş Sağlığı Hizmetlerine İlişkin 161 Sayılı Sözleşme’nin onaylanarak 16.03.2004 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanması ve Bakanlığı’nın “İşyeri Sağlık Birimleri ve İşyeri Hekimlerinin Görevleri ile Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik”in çıkarılması, işyerlerinde daha önce de bulundurulması gereken sağlık personelinin birbiri ile ilişkilerini düzenlemiş ve uygulamaya bir açılım getirmiştir.
Ancak bu alanda Türk Tabipleri Birliği’nin katkılarına haksızlık etmemek gerekir. Çünkü Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın ilgili Yönetmelik’le getirdiği bir takım hükümler onun bu alandaki gücünü zedelemeyi hedeflemektedir. Bu duygusalca ve tepkiyle alınmış bir karardır. Hiçbir kurumun, işyeri hekimliğine sahip çıkmadığı, uygulamanın başıboş olduğu bir dönemde, 1987 yılında, tüm taraflarla görüşerek Türk Tabipleri Birliği bu uygulamayı başlatmıştır. 16 yıl boyunca hem bilgi ve hem de deneyim birikimini kat kat arttırmıştır. Son yıllarda giderek artan, TTB’nin yetki paylaşmamasına, dediğim dedik uygulamalarına ve diyalog eksiklerine bakarak böyle bir tutuma girilmiş olması, iş sağlığı güvenliği alanına zarar getirmiştir.
Gerek iş güvenliği uzmanı ve gerekse işyeri hekiminin eğitimi ve sertifikalandırılması görevini Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın kendisinin üstlenmesi kanımca yanlış olmuştur. Çünkü Bakanlık, bir eğitim kurumu değildir; eğitim formasyonu olan kişilerden de oluşmamıştır. Müfettiş olmak, alanı yakından tanımak ile öğretmen olmak farklıdır. Bakanlığın bir eğitim merkezi kurmuş olması da ona “bir mesleğin kapısını açacak olan ihtisas belgesi” kazandırma hakkı vermez. Buna karşın meslek odalarının kendi meslekleri ile sınırlı kalmak üzere ve akademisyen üyelerinden yararlanarak böyle bir çalışma içine girmeleri, göreceli olarak daha doğrudur. Ama en doğrusu, bu sertifika programlarının, tüm paydaşların görüş ve katkıları alınarak üniversiteler tarafından gerçekleştirilmesidir.
İşyeri hekimleri konusunda getirilen düzenlemelerin olumlu ve olumsuz yönleri vardır. Örnek verelim. Olumlu yönü: Konunun “işyeri sağlık birim” olarak görülmesi ve iş hemşireliğinin de düzenlenmiş olmasıdır. Olumsuz yanına ilişkin iki örnek: (1) İşyeri hekiminin işyerinde bulunma süresi radikal bir şekilde azaltılmıştır. Bu hem koruyucu hizmetlerin düzeyini, hem de işyeri hekimliğinin profesyonel bir meslek dalı haline dönüşmesini zorlaştıracaktır. (2) Önceki yasal düzende iş hemşireliğinin “işçi sayısı sınırı konulmaksızın ağır ve tehlikeli işlerin yapıldığı işyerlerinde” bulundurulması gerekirken (İSİGTüz. Madde 106); şimdi bu yükümlülük, 50 ve daha çok işçi çalıştıran işletmelere yönelik tanımlanmıştır. Bu olumsuzluk, “gönüllü işyeri ortak sağlık birimi kurma” özendiricilerini de sınırlamıştır.
SORU: Özellikle ortak sağlık birimlerinin kurulmasına imkan tanıyan yönetmelik hükümlerini değerlendirebilir misiniz? Bu konuda uygulama açısından önerileriniz nelerdir?
YANIT : 50’den az işçi çalıştıran işyerleri, tüm işyerlerinin yaklaşık %95’ini oluşturuyor. Meydana gelen iş kazalarının %73’ü de bu işyerlerinde… Bugüne kadar, bu işyerlerinde sağlık-güvenlik örgütlenmesinin görmezden gelinmiş olması hep bizi üzmüştür.
1982 yılından beri 22 yıla yaklaşan bir süredir, Türkiye’de küçük işyerlerinin biraraya gelerek sağlık-güvenlik hizmetlerini bir havuzdan almaları ve mini-katkılarla bu havuza katkıda bulunmaları sistemini yerleştirmeye çalışıyoruz. Bu gönüllü bir katılımdır; bilinçli ve uzak-görüşlü üreticinin seçimidir. Başından beri emek verdiğim bir sivil toplum kuruluşu olan Fişek Enstitüsü, ülkemizde ilk kez bu uygulamayı başlatmış-hala sürdürmekte olup; 600 işyerinin bu abone sistemine katılımını sağlamıştır. Ankara (Ostim, Sincan Organize Sanayi), İstanbul (Yenibosna, Pendik), İzmir ve Denizli’de uygulamalarımız oldu. Hatta İzmir’de bir Yürüyen Diş Kliniği bile devreye soktuk. Bugün biz Ankara’daki birimlerimizde ve TİSK de Pendik’te “gönüllü işyeri ortak sağlık birimi” çalışmalarını sürdürmektedir
Böylesi bir uygulamada özen gösterilmesi gereken konular şunlardır:
- Hizmet sunumunda işçi-işverenlere eşit uzaklıkta durulmalı ama onlarla olumlu ilişkiler geliştirilmelidir. Biz bu yaklaşımımızı, “gülümseyen söylem” olarak tanımlıyoruz.
- Yalnızca tedavi hizmetleri değil, koruyucu hekimlik ve iş güvenliği hizmetleri de sunulmalıdır.
- Biz uygulamamızda, hem iş sağlığı uzmanı ve hem de iş güvenliği mühendisi kullanıyoruz.
İşyerleri hekimler ve iş güvenliği uzmanlarınca düzenli olarak ziyaret edilmelidir. Biz uygulamamızda Yürüyen Kliniklerimizle işyerlerini mutlaka haftada bir gün ziyaret ediyoruz. - İşyerlerinde iş sağlığı güvenliği destek hizmetlerinden yararlanılmalıdır. Yalnızca bir doktor muayenesi ile yetinilmemelidir. Biz uygulamamızda, Yürüyen röntgen aracımızdan, akciğer fonksiyon testlerinden (spirometri) kulak işitme testlerinden (odyometri), gürültü ölçümlerinden (sonometri) ve kan tahlillerinden yararlanıyoruz.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın “İşyeri Sağlık Birimleri ve İşyeri Hekimlerinin Görevleri ile Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik”te, işyeri ortak sağlık birimleri ile ilgili olarak getirdiği açılım, önemli bir ilk adımdır. Ancak bu gönüllülüğün desteklenmesi gerekir. Mutlaka gönüllü olarak bu birimlere katılan işverenlerin ödüllendirilmesi gerekir. Bu ödüllendirmeler arasında, “sigorta primlerinde indirim”, “sigorta primlerinden giderlerine katkı” vb. düşünülebilir.
Sosyal Sigortalar Kurumu’nun, işyeri hekimine “ilaç yazma ve iki güne kadar istirahat verme” yetkisinde, ortak sağlık birimine katılacak işyerleri arasına 50’den çok işçi çalıştıranları da katması, uygulamada hem yeni açılımlar getirebilecek, hem de hizmet kalitesini yükseltecektir. Ancak bunun, kolaycı bir yaklaşımla, küçük işyerlerinin gözden kaçırılmasına da yol açmaması gerekir.
Gönüllü uygulamaların yaygınlaştırılmasından sonra, rekabet eşitsizliğini gidermek için, uygulamaya zorunluluk getirilebileceğini düşünüyorum.