Sivil Toplum Kuruluşları ve GAP

Güneydoğu Anadolu’da bölge planlamasında yeni onyılının yeni bir bakış açısıyla ve Türkiye’de bölgesel kalkınma ülküsünün bir örnek-olayı olarak ele alınması heyecan vericidir. İnsan odaklı her yaklaşımda olduğu gibi, toplum katılımının yükseltilmesi çok önemlidir. Bunun bilinciyle, toplumun ve gereksinmeleri doğrultusunda oluşturduğu örgütleri aracılığıyla, kalkınma sürecine katılmasının hedeflenmesi de, ilkesel düzeyde GAP İdaresi’nce yapılan doğru bir seçimdir.

Bölgede toplumsal değişme ve çözülmeler yaşanmaktadır. Bu bağlamda kişiler sorunlarını sosyal çerçevede algılamak ve çözme konusunda zorlanmakta; kendini, kendi dışındakinin yerine koymaktansa, bireysel kurtuluş arayışlarına yönelmektedir. Toplum, sorunlarını ve istemlerini örgütlü yapılarla açıklayacak kanalları oluşturma konusunda güçlüklerle karşılaşmaktadır. Bütün bunlar, yoksulluk, işsizlik, kadınların sosyal konumları vb sosyal sorunların yanında, bölgede yaşanmış şiddete dayalı toplumsal-siyasal olaylardan büyük ölçüde etkilenmiştir.

Ancak, toplum, özgür bireylerinin aktif olarak rol aldığı kendi kurum ve kuruluşlarını güçlendirmeden gelişemez. Örgütlenme düzeyi düşük toplumlarda, demokrasi, katılım ve kararlarda saydamlık düzeyi de düşüktür. Bir başka deyişle özgür bireylerin oluşturduğu toplum örgütlerinin (STK) sayıca ve nitelikçe gelişmişliği bir toplumda demokrasinin ne denli güçlü, tabanda ne ölçüde yaygın ya da gelişkin olduğunun temel göstergelerinden biridir.

Hem ülke ve hem de bölge düzeyindeki bu yöndeki gereksinmeler ve kalkınma sorunları, STK’lar ile bölgesel kalkınma planının temel araçlarından biri olan “sürdürülebilir kalkınma” yaklaşımını benimseyen sosyal devleti buluşturmaktadır.

GAP bölgesinde, tüm toplum örgütlerini (STK) kucaklayan bütüncül bir çalışmaya gereksinme vardır. Bu çalışmanın yürütülmesinde, yöntem, kullanılan dil ve söylem, izlenecek öncelikler ve performans değerlendirmesi yönünden model kurulmasına gereksinme vardır. Bu öylesine bir model olmalıdır ki, yalnızca GAP’ın toplum örgütleri için değil, ülkenin diğer bölgelerindeki kalkınma çabalarına, toplum örgütlerini yönlendirebilmek (ve bu amaçla güçlendirebilmek) için de başvurulabilmelidir.

Bu amaçla 2000 yılında GAP İdaresi’nin desteğiyle ve Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı tarafından uygulanan ve Diyarbakır Sanatçılar ve Edebiyatçılar Derneği tarafından yerel ilişkileri kurulan ve ortamı hazırlanan, bir araştırma gerçekleştirilmiştir. “Güneydoğu Anadolu Bölgesi Kalkınma Planı Kapsamında Bölgedeki Sivil Toplum Kuruluşlarının Saptanması ve Değerlendirilmesi”* başlıklı araştırmanın kısa erimli amacı şöyleydi : GAP bölgesindeki toplum örgütlerinin özelliklerinin ve sosyal kalkınma doğrultusunda birlikte çalışma olanaklarının ortaya çıkarılması ve desteklenmeleri için stratejiler geliştirilmesi.

Çalışmamız sırasında, geniş bir kesimle temas edilmiş, 7 il toplantısı ve 1 bölge toplantısı sonunda, 213 toplum örgütü (STK) ve 313 odak kişi ile görüşülmüştür. Formların toplamayı hedeflediği ayrıntılı bilgi ve deneyim birikimine ulaşılmıştır.. Görüşlerine başvurulan kişilerin çok değişik kesimlerden gelmiş olması da elde edilen bulguların niteliğini olumlu yönde etkilemiştir.

Çalışmamız STK’ların sosyal kalkınmaya katkılarının geliştirilmesi ve güçlendirilmeleri doğrultusundaki çalışmalarda, konumlarına göre üç kümede değerlendirilmelerinin uygun olacağını göstermektedir. Bu kümeleri şöylece sıralayabiliriz :

  1. Meslek temelli örgütlenmiş olan STK’lar
  2. Konu temelli örgütlenmiş olan STK’lar
  3. Devlet işlevlerine destek olmak amacıyla oluşturulmuş olan STK’lar.

Bunlardan bir bölümü merkezi bir örgütlenme çerçevesinde bölge ve ülke düzeyinde bağlantılar geliştirmişlerdir. Bir bölümü de herhangi bir şube vb bağlantısı olmayıp tek başına çalışmaktadır. Bu özelliklerine göre, çalışmalarımıza katılan örgütlerin dağılımları Tablo 2’de görülmektedir. Buna göre çalışmamıza “meslek temelli örgütlenmiş STK”lardan 83’ü ; “konu temelli örgütlenmiş STK”lardan ise 100’ü katılmıştır. Ancak bu noktada ilginç bir farklılık oluşmuştur : Bağlantılı ya da şube biçiminde çalışan STK’ların payı, “meslek esasına göre örgütlenenlerde” % 88 ; “konu temelli örgütlenenlerde” % 28’dir. Bu da “konu temelli örgütlenenleri”, “yalnız” bırakmakta ve “güçsüz” kılmaktadır.

Güçsüzlükle başedebilmek için bir STK’nın yapması gerekenler konusunda paydaşların düşüncelerine başvurulmuştur. Bu konuda gelen yanıtlar 4 ana-küme altında toplanabilir :

  1. Elele vererek güçlenmek 109 (% 35)
    • STK’ların işbirliği yapması
    • Toplumsal bilinç
    • Dayanışma yardımlaşma
    • Konfederasyon oluşturma
    • İletişimin arttırılması
  2. Kendi olanaklarını geliştirerek güçlenmek 66(% 21)
    • Üye kazanımı ve aydınlatılması
    • Basının kullanılması ve yeterli tanıtım
  3. Bir otoritenin yardımıyla güçlenmek 69 (% 22)
    • Yerel yönetim ve devlet desteği
    • Uluslararası kuruluşlar
    • Yeterli finans kaynağı istemi
  4. STK’ları çevreleyen koşulların düzeltilmesi 39 (% 13)
    • Demokratikleşme ve demokratik ortam
    • Yasaların düzeltilmesi

Hiç kuşkusuz her STK’nın önde gelen ödevi, kendisine bakmak, özeleştirisini yapmak, olanaklarını optimum biçimde değerlendirmek ve kendini tanıtmaktır. STK’ların güçlendirmek için getirilen öneriler arasında ağırlık sıralamasında 2.sırada bunun yer alması yüz güldürücü bir göstergedir.

Ancak ne yazıkki, ısrarla üzerinde durulan konulardan biri finans olup; bazı kamu kaynaklarının adaletsiz dağıtımından (örneğin Devlet bütçesinden STK’lara verilen yardımlar) güç almaktadır. Ama diğer üç ana-küme (elele vererek güçlenmek, kendi olanaklarını geliştirerek güçlenmek, STK’ları çevreleyen koşulların geliştirilmesi) hedeflerine yönelinmezse, finans desteğinin de getirisi son derece düşük olur.

Görüşlerine başvurulan 526 kişinin, STK’ların güçsüzlükleri ile baş etme konusunda üzerinde durdukları en önde gelen konu, STK’ların güç ve eylem birliği yapmasıdır. Bu, öneriler arasında %10’luk pay ile ağırlık sıralamasında 1.sırada yer almaktadır.Bu konudaki paydaş görüşleri ayrıntılı olarak irdelenmeye çalışılmıştır. Birlikteliklerin önündeki engeller sorulduğunda ilk iki sırada yasal-bürokratik engeller ile STK’ların sağlıksız örgütlenmeleri gelmektedir. Bu iki nedenin tüm içindeki payı %32’dir. Toplum örgütlerinde siyasetten uzak durulmamasını, birlikteliklerin önünde bir engel olarak tanımlayanlar, %9’luk payla ağırlık sıralamasında 4.sıraya yerleşmesi dikkat çekici ve bir o kadar da uyarıcıdır.

Toplum örgütlerinin sorunlarının çözümlenmesinde toplum yararına çalışmaların başarılabilmesi için STK’ların birliktelikler sağlanması için yapılması gerekenler arasında “diyalog, işbirliği ve iletişimin arttırılması” 1.sırada yeralmakta olup; bütün içindeki payı ise % 33’tür. Gelen öneriler arasında “maddi yardımlaşmanın ortak kullanılması” önerisi dikkat çekicidir. Gerek kamu kaynaklarının ve gerekse uluslararası kaynakların kullanımında, çeşitli etmenlerle bazı STK’ların avantajlı konum yakalamaları ve bu konumlarından vazgeçmek istememeleri, özellikle konu temelli STK’ların güç ve eylem birliğinin önündeki en önemli engellerden biridir.

Çalışmamız boyunca iletişim kurduğumuz STK’ların en çok ilgilendikleri beş konu ve bunların bütün içindeki payları sırasıyla şöyledir : Meslek-özlük hakları (% 17), eğitim-gençlik (% 14), toplum kalkınması (% 13), kültür-sanat (% 12) ve sağlık-sosyal yardımdır (% 10). Bu beş konunun birlikte bütün içindeki payının % 65 olduğunu düşündüğümüzde, ilginin ne denli dağınık olduğunu daha kolay anlayabilmekteyiz

STK’ların çoklukla ilgilendiği yukarıda beş konu bölge kalkınması bakımından da büyük önem taşıyan konular arasındadır. İnsan odaklı bir yaklaşımda, hiç kuşkusuz onun gelir durumu ve yaşama koşullarının büyük bir önemi vardır. İl ve bölge toplantılarında da paydaşlarla tartışılan ve onlar tarafından özellikle vurgulanan olgu, yoksulluk arttıkça, STK’lara katılımın da düştüğüdür. Bu yoksulluğun, grupçu (toplu) çözüm bulma arayışlarının yerine, kişisel çözüm arayışlarını (bireysel kurtuluş) arttırdığını ortaya koymaktadır. Bireysel kurtuluşun egemen olduğu ortamlarda ya STK’lar hiç kurulmaz, ya da kurulsa da yoz ve sağlıksız örgütlenmeler egemen olur.

Toplum örgütlerinin (STK), topluma dönük üretici (işe vuruk) etkinlikler gerçekleştirmesi gerektiği konusunda çoğunluk görüşü oluşmuştur (Toplantılara katılanlarla arasında, STK’ların siyasal çalışmalar yapmasını isteyenler de bulunmaktadır). Bu etkinliklerin tanımlanması istendiğinde ilk üç sırayı

  • Eğitim ve kültürel etkinlikler 92 (% 32)
  • Toplumsal duya.rlılığın ve bilincin yükseltilmesi 43 (% 15)
  • İstihdam yaratıcı ve işsizliği önleyici çalışmalar 37 (% 13)
  • Sosyal çalışmalar 23 (% 8)

almaktadır.

Gençlere ve kadınlara yönelik çalışmalar önerenlerin sayısı oldukça sınırlı kalmıştır. Bunun nedenini, toplantılardaki genç ve kadın paydaş sayısının azlığından kaynaklandığı düşünülmektedir. Ayrıca soruları yanıtlayan STK’ları “konu temelli örgütlenmiş” olanlarla sınırlı tutulduğunda, daha farklı bir tablo ortaya çıkacağı da açıktır. Ancak tüm STK’ların üzerinde görüş birliğine vardığı konu, eğitim ve duyarlılaştırma çalışmalarına yönelinmesi gerektiği olmuştur.

Bu çalışmada dikkat çeken önemli bir nokta, ülke ölçeğinde, tüm STK’ların aynı sorunları paylaştığı ve aynı zorluklarla karşılaştığıdır. Ancak GAP bölgesindeki toplum örgütleri bu sorunları daha yakıcı bir biçimde yaşamaktadırlar.

Yine dikkat çeken diğer bir önemli bir nokta, gerek kendi yürüttükleri etkinliklerde ve gerekse önerdikleri etkinliklerde, “söz” ağırlığı fazladır. Bu zaman zaman odak kişilerle görüşmelerde de, bölge toplantısı sonuçlarında da “somut iş”, “eyleme geçmek” söylemleri ile dile getirilen bir eksikliğe işaret etmektedir. Yavaş yavaş STK’lar arasında “söz”ün ötesinde “uygulama” düşünceleri belirlemektedir.

Sözgelimi, istihdam ve işsizliği önleyici çalışmalarda sorumluluk alma isteğinin STK’lar arasında da yer bulmaya başladığı anlaşılmaktadır. Bu potansiyelin değerlendirilmesi gerekir. Çünkü bölgede, işsizlik, sosyal sorunların başında gelmektedir. Toplum örgütlerinin üretici (işe vuruk) etkinliklerin, yeni istihdam alanları açacağı, “teknik beceri eğitimleri”, “kadın girişimciliğinin desteklenmesi” ve “sporun ve turizmin çok-bilimli bir yaklaşımla ve sektör temelinde geliştirilmesi” programlarını besleyebileceği düşünülmelidir. Ancak sürdürülebilirliğin STK’ların çapını aşacağının önceden hesaplanması gerekmektedir.

Sosyal kalkınma amacına katkıda bulunmaya en elverişli olan örgütler, “konu temelinde” kurulmuş olanlardır. Kaldı ki, STK’ların güçlendirilmesi düşünüldüğünde de, en az katkıyla en çok yarar sağlanabilecek, toplum örgütü tipi de “konu temelli” olanlardır.

Konu temelinde örgütlenmiş ve tek başına çalışan örgütler (ve bazı koşullarda şube konumunda olanların) önceliklidir. Çünkü:

  • Çoklukla amaçları gereği üretime dönük (işe vuruk) çalışabilmeleri
  • Sosyal devletle yakın ilişkiler kurabilme olanakları dolayısıyla sosyal devletle toplumu buluşturan ögeler olmaları
  • “Sosyal devlet işlevini desteklemek amacıyla kurulan” vakıflarla bazı konularda işbirliği oluşturmalarının olanaklı olması (bu hem kamu işlevi ile toplumun buluşması ve hem de derneklerin gelir sağlayabilmeleri açısından önemlidir),
  • Konu temelli paydaş örgütlerinin, özgüven geliştirme, kendine rol biçme, kimlik bilinci, yasalar karşısındaki durumları, insan ilişkileri ve dayanışma gereksinmesi ve toplumda duyarlılık oluşturma yöntemleri konusunda eğitime ve desteğe gereksinmeleri olması,
  • Örgütler arası işbirliği ve günübirlik + dar açılı politikalardan kurtulmaları için yönlendirilme gereksinmesi vardır.

“Konu temelinde paydaş örgütlenmesi”ne eğilindiğinde, bölgede üç “konu”ya ağırlık verilebilir . Bu üç konu dezavantajlı konumları ile sosyal politikalarda öne çıkan kadın, çocuk-genç ve özürlüler ile ilgili örgütlenmelerdir. Hem toplum kalkınmasını sağlamak, hem de örgütlenmelerin önündeki engelleri kaldırmak için, bölgedeki “istihdam” ve “yoksulluk” sorunlarının üzerine gidilmelidir.

Ancak toplumu örgütlenmekten alıkoyan en ağırlıklı öge, bölgedeki “istihdam” ve “yoksulluk” sorunlarıdır. Bunların aşılması için STK’ların başlıca araç olarak seçilmesi “kilit” bir seçim olacaktır. Bu aracın geliştirilebilmesi için, “seçilmiş” STK’lar, istihdam ve yoksulluk konusunda kuramsal çerçeveyi öğrenmeli (eğitim görmeli), soruna müdahalede kendilerine özgü yöntemlerini geliştirmeli ve öncü uygulamalarla dersler çıkarmalıdırlar. Bu da mini-projeleri ve bu örgütlere mini katkıları gerektirir.

Bu mini-katkılara ek olarak, “konu temelinde kurulmuş örgütlerin” konuları ile uyuşan bağlantılar geliştirebilmeleri için ülke ölçeğinde birliktelikler oluşturmalarına ve köprüler kurulması çalışmalarına ağırlık verilmelidir. Başlangıçta STK’ların kendi çabaları kadar GAP idaresinin bölgesel kalkınmayı sağlayacak dinamik toplumun oluşması için STK’ları desteklemesi gerekir.

Uzun erimde, GAP bölgesindeki toplum örgütlerinin, sosyal kalkınma doğrultusunda çalışabilmeleri ve birliktelikler kurabilmeleri için desteklenmeleri gerekir. İnsana dönük çalışmalarda toplum örgütlerin en etkin biçimde kullanılması konusunda üretilecek model çalışmalarla, bölge kalkınma planlarında, GAP’tan başlayarak ülke düzeyinde örnek uygulamalar oluşturmaya ağırlık verilmelidir.

*:Bu araştırmanın ayrıntılarını öğrenmek isteyenler, raporun tam metnine ulaşmak için, internetten “www.fisek.org.tr” üzerinden “projeler”e girebilirler.

İlk Yayın : “Sivil Toplum Kuruluşları ve GAP”, 8.Ulusal Halk Sağlığı Kongresi (Dicle Üniversitesi, 23-28 Eylül 2002, Diyarbakır)