Risk Grupları ve Sosyal Koruma (DİSK Sosyal Politika Kongresi Konuşması)

PROF. DR. İSMAİL DUYMAZ
Tijen hanıma biz de teşekkür ediyoruz. Ben hemen Prof. Dr. A.Gürhan Fişek hocanın sunacağı risk grupları ve sosyal koruma sunuşuna geçmek istiyorum.

PROF. DR. A.GÜRHAN FİŞEK
Önce kongreye emeği geçenlere çok teşekkür ediyorum. Çok yerinde bir organizasyon. Sizlere teşekkür ediyorum, beni dinlemek için bu saatlere kadar kaldığınız için. Ben bir barometreyim. Çünkü bir toplantıda en son konuşmacıyı dinleyecek kadar sabırlı olan en çok teşekkürü hak edenler ve toplantıya gönül verenlerdir; onun için teşekkür ediyorum.

Risk grupları ve sosyal koruma, içiçe geçen bir konu. Önce riski tanımlayalım. Tehlike ile karşı karşıya kalma olasılığı risktir. Sosyal koruma bunu en aza indirmek amacıyla uygulamaya konulan programdır. Dolayısıyla risk gruplarının riskin hiç gerçekleşmemesi bizim amacımız. İşte sosyal koruma şemsiyesi de buna hizmet ediyor.
Bir örnek verelim, risk grubuna ilişkin. Karşımda sayın başkanlar oturuyor, onlar bir risk grubu. Çünkü bizleri buraya davet ederken, “Sosyal Politika Kongresi” başlığının altına “1” (bir numarayı) yazmakla kendilerini riske attılar. Kendilerine teşekkür etmeyeceğim, kutlamayacağım. İkinci kongrede, üçüncü kongrede kutlayacağım. Çünkü bunun sürdürülebilirliği sağlanırsa kutlanmaya değer. Yoksa ülkemizde birinci yapılan çok şey var. Ama ikincisini üçüncüsünü görmemiz gerek; onun için ciddi bir risk grubu oluşturuyor kendileri.

Şimdi burada sosyal koruma ile bunu birleştirelim. Kendilerini korumaya almak için iki şey yapılabilir: Bir Kongre’nin başındaki “1” rakamını silebiliriz; sosyal politika kongresi olur. Bir riskiniz olmaz. İkincisi, kendilerine destek oluruz, yardım ederiz, dolayısıyla bunun sürdürülebilirliğini sağlarız. İşte sosyal koruma burada ortaya çıkıyor.

İnsanlar risklerle karşı karşıya kaldıkları için biraraya geliyorlar. İlk insanları düşünün: Niye biraraya gelip topluluk kurmuşlar, çünkü bir çok tehlike ile karşı karşıyaydılar; onun için de birbirine yanaşmak zorunda kaldılar. Ama birbirlerine yanaştıkça da yeni riskler doğmaya başladı. Kendi aralarında da çatışmaya başladılar. Dolayısıyla risk gruplarını ikiye ayırabiliriz:

  1. İnsanları biraraya getiren riskler,
  2. İnsanların biraraya gelmesinden doğan riskler.

İnsanın çevresi bir sürü riskle doğru. Bu riskler görünür veya görünmez olabilir. Görünür riskler var, görüyor, tedbirini alabiliyor, alamıyor. Ama bir de görünmez riskler var. Bunlar da insanda kaygı yaratmaya başlıyor. Farkında değilsiniz ama bir bela geleceğini biliyorsunuz; çevrenizde sanki hayali bir şey dolaşıyor, algılayamıyorsunuz, ama bir tehlike sezinliyorsunuz. Buna karşı ne yapacaksınız, bu kaygıyı gidermek için? İşte sosyal dayanışma burada devreye giriyor. Yine bir araya geleceksiniz, sosyal dayanışmayı kuracaksınız ki görünür veya görünmez tehlikelere karşı kendinizi, grubunuzu koruyabilirsiniz.

Acaba toplumumuz en çok hangi riskle karşı karşıya? En çok hangi tehlikeyi algılıyor? Bunu anlamak için sözlükleri karıştırdım. Acaba en çok rastlanan sözcükler arasında neler var? Karşıma kan kardeşliği çıktı, kan bedeli, kan davası, kan bağı, kanlı, kansız. Bir kan sözcüğüdür dolaşıyor ortalıkta. Demek ki dökülen kanlar toplum için bir risk kaynağı, bir tehlike.

  1. Niye kan dökülüyor,
  2. Dökülen kan nasıl yerine konulacak?

Gerçekten kan vücut için çok önemli. Kan olmadan yaşayamayız, kan oksijeni bütün organlarımıza dağıtıyor, vücudun beslenmesini sağlıyor ve vücudumuzun önemli bir bölümü bu sıvılardan oluşuyor. Bir başka unsuru var kanın, kimse yapamıyor bu kanı. Yani fabrikalarda, laboratuvarlarda kan üretemiyorsunuz: Birisinin ihtiyacı varsa illa öbüründen alıp vereceksiniz.

Demek ki sosyal dayanışma yine gündememize geldi. Bir başka insan olmadan öbürünün kan kaybını gideremiyorsunuz. O halde, kan kaybını bir tehlike olarak tanımlarsak bunun ilacı yine toplumda saklı. Onun için de işte kan hizmetlerini örgütlemişler. Önceden kan alınıyor, uygun şekilde saklanıyor; kan grupları saptanıyor; hastalıklı olmamasına dikkat ediliyor. Kan aktarımı için mekanizmalar var. Sosyal koruma adına gerektiğinde devreye girmek üzere hazır tutulan kan hizmetini toplum örgütlemiş.

Hiç kan kaybetmesek ne olur, o zaman kan hizmeti minimumda kalır. İşte amacımız kan hizmetini minimuma indirmek. Bunun için ne yapmamız gerekiyor. En çok kan dökülmesine yol açan nedir? İşte sosyal koruma programımızın birinci maddesine bunu koymamız gerekir. En çok kan dökülmesine yol açan savaşlar ve terör. O halde sosyal koruma programının birinci amacı savaş ve kan dökmenin önüne geçmektir.

Peki savaşlar ortaya çıktıktan sonra sadece kan mı kaybediliyor yoksa yeni yeni risk grupları mı ortaya çıkıyor? Yahut varolan bazı risk gruplarının bu savaştan etkilenme ve zarara uğrama olasılığı daha mı artıyor? Evet.
O zaman bakalım, savaşlarda en çok acı çekenler kimler? Düşünürseniz, klasik risk grupları karşımıza çıkıyor, çocuklar, kadınlar, savaşta sakat kalanlar, göç etmek zorunda kalanlar. Risk gruplarımızın en klasik bilinenleri. Yine savaş dolayısıyla inanılmaz boyutta sorunlarla karşılaşmaya başlıyorlar. Onların savaşta karşılaştıkları tehlikeleri anlatmayacağım. Konuşmamda onların karşı karşıya kaldıkları risklere de çok değinmeyeceğim; çünkü bir çok toplantıda sık sık değiniyoruz. Çocuklar hangi risklerin altındadır; onlara nasıl bir sosyal koruma getirmemiz gerek? Kadınlar hangi risklerle karşı karşıya; nasıl bir sosyal koruma getirmemiz gerek? Özürlülerin sorunları, çalışma yaşamıyla bütünleşmeleri hep konuştuğumuz şeyler.

Acaba sosyal koruma programımızın ikinci maddesine neyi koymamız gerekiyor? Bunları düşünürken ve biraz da insan hakları belgelerini karıştırırken karşımıza bir başka kavram çıkıyor: Deniyor ki, ”Dünyanın neresinde açlık, sefalet varsa, bu dünyanın bir başka köşesi için, bir başka köşesindeki zenginlik için bir tehdit unsurudur.” O zaman bizim ikinci sıramıza sosyal eşitsizlikler oturuyor. Sosyal eşitsizlikler de risk grupları yaratıyor; eşitsiz konumdaki risk gruplarını yaratıyor ve bunlara karşı da sosyal koruma politikaları geliştirmemiz gerekiyor. Arkadaşlarımız yoksulluk teması üzerinde ayrıntıyla durdular. Gelişme endekslerinden söz ettiler. Yoksulluğun sadece bir gelir unsurunun değil; aynı zamanda sağlığa erişim, eğitime erişim unsurlarının bulunduğunu da anımsıyalım. O zaman sağlığa-eğitime-gelire erişimdeki eşitsizliği giderecek sosyal mekanizmanın ne olduğunu düşünmemiz gerekiyor. Burada yine sosyal devlete ulaşıyoruz. Yani sosyal eşitsizliklerin ilacı sosyal devlet. Başka bir formül üretilememiş bugüne kadar.

O halde insanların biraraya gelmesinden doğan şimdiye kadar saydığımız bu risklere karşı üretilen çeşitli politikalar var. Bunlardan bir tanesi 78’lerde söylendi, artık süresi doldu. “Herkese sağlık” dediler; 2000 yılında herkes sağlıklı olacaktı; dikkatinize sunuyorum ne kadar sağlıklı dünyamız. Şimdi yeni bir hedefimiz var, “Herkese sosyal güvenlik”. Ama burada önemli olan bir şey var. Toplum şunun farkında. Sosyal bir eşitsizlik varsa, yoksulluk varsa, bunu herkese yönelik önlemlerle çözebilmemiz gerek. Böyle belli gruplar için mutlu gruplar için çözümler getirmemiz yetmiyor. Bunu “herkes”e yönelik yapmak zorundayız. Onun için de sloganlar “herkes”in izlerini taşıyor. Ama başarılı olup olmadığı yine sizlerin dikkatine sunulur; bunun başarısızlık nedenlerini hep birlikte tartışabiliriz.

Bir de üstünde durmak istediğim şu : Şimdiye kadar insanların biraraya bulunmasından kaynaklanan riskleri konuştuk. Şimdi bir de biraraya gelmesine yol açan risklere değinelim. Bunlar daha çok doğa riskleri ve ötekilerin biraraya gelmesi. Doğa riskleri insanlar için ciddi tehlike oluşturuyor; bunlara karşı sosyal koruma mekanizmalarının harekete geçirilmesi gerek. Ama bir de hiç insanların biraraya gelmediğini, hiç örgütlenmediğini düşünelim. Ama bir başka grup biraraya geldiğinde de bu insanlar için tehdit unsuru oluşturuyor. Onun için insanlar biraraya gelmek, bir dayanışma ağı kurmak zorunda kalabiliyorlar.
Şimdi, bir sosyal koruma sisteminin içinde bulunması gereken çok önemli bir unsura dokunmak istiyorum. Bunlardan birisine az önce dokunduk, herkesi kapsamalıdır.

  1. Tüm riskleri kapsamalıdır.
  2. Risk ile kişinin buluşmasından önce devreye girmeli, olabilirse kişinin riskten etkilenmemesini sağlamalı.
  3. Bu sistem haklara saygılı olmalı, haksızlıklarla güçlenmemelidir.
  4. Kişinin yaşam kesitine kadar indirilebilmelidir.
  5. Kişinin ekonomik etkinliğine çalışıp çalışmadığına bağlı olmamalıdır.
  6. Kişilerin yasal yükümlülüklerini yerine getirmeye özen göstermeli, gerekirse mevzuatın da bu yönde gelişmesine katkıda bulunmalıdır.

Şimdi konuşmamın sonunda sizlere değişik risk gruplarından örnekler vermek istiyorum. Sizin dikkatinizi çok klasik olarak nitelenen risk gruplarından koparmak istiyorum. Risk gruplarını nelere göre tasnif edebiliriz?

  1. Coğrafi Özellikler Açısından Risk Grupları
    • Tayfun
    • Sel
    • İklim
    • Deprem, yanardağ vb.
  2. Demografik Özellikler Açısından Risk Grupları
    • Çocuklar
    • Gençler
    • Yaşlılar
  3. Cinsiyet Özelliklerine Göre Risk Grupları
    • Kadınlar
    • Erkekler
    • Cinsel Tercihleri Farklı Olanlar
  4. Yerleşim Birimlerine Göre Risk Grupları
    • Köyde yaşayanlar
    • Geçici mekanlarda (mevsimlik tarım işçileri vb) yaşayanlar
    • Beldelerde yaşayanlar
    • Kent varoşlarında ve gecekondularda yaşayanlar
    • Kentlerde yaşayanlar
    • Yurt dışında yaşayanlar
  5. Sağlık Özelliklerine Göre Risk Grupları
    • Engelliler( Ortopedik, işitsel, görsel, mental)
    • Kronik hastalığı olanlar
  6. Sosyal Güvenlikleri Açısından Risk Grupları
    • Formel sektörde çalışanlar
    • Kayıtdışı çalışanlar
    • Mevsimlik çalışanlar
    • Tarımda çalışan kadınlar
  7. Toplumsal Çatışmalar Açısından Risk Grupları
    • Ayrımcılık
    • Göçmenlik
    • Savaş
  8. İstihdam Durumu Açısından Risk Grupları
    • Çalışanlar
    • İşsizler
    • Emekli
    • Öğrenci
    • İş aramayanlar
  9. İstihdam Biçimi ve Sektörlere Göre
    • A-tipik çalışanlar vb
    • İnşaat, tarım, madencilik vb.

Bütün bunlar sosyal korumayı hak eden insanların birarada yaşaması dolayısıyla bir diğerinin yardımına, dayanışmasına ihtiyaç duyan insanların karşı karşıya olduğu tehlikeler. Bunun da ilacı sosyal koruma. Teşekkür ederim.

PROF. DR. İSMAİL DUYMAZ
Sayın Fişek’e çok teşekkür ediyorum

PROF. DR. İSMAİL DUYMAZ
Evet Gürhan hocam size yönelen bir soru vardı.

A.GÜRHAN FİŞEK
Sevgili dostumuz, kendisini bir tane risk grubuna girmiş sanıyor. Halbuki bin tane risk grubunun içinde: Çalışmış olmaktan dolayı risk altında; bu memlekette yaşamış olmaktan dolayı risk altında; sendikalı olmaktan dolayı risk altında. Ama şu avizenin altına oturmamış, sayın Prof.Koray ile Dr.Öke oturmuşlar oraya, ya o aşağı düşerse ne olacak, arkadaşımız kurtaracak. O risk grubuna girmiyor.

Şimdi, sorunuz şuydu, sendikaları bir risk grubu olarak tanımladınız; bu risk grubundan çıkması için ne yapmalı dediniz? Sendikalar bir risk grubu değil, sendikaya girenler bir risk grubu. Sendikalı olmak bir risk. Bunun ilacı çoğalmak ve birbirine yaklaşarak, sıkı saf tutmaktan geçiyor. Başka bir ilacı olduğunu ben bilmiyorum.

PROF. DR. İSMAİL DUYMAZ
Sayın Gürhan Fişek’e çok teşekkür ediyorum. Sanıyorum Fişek hoca aslında en hassas noktadan konuyu fişekledi gibi geliyor bana. İş dayanışmadan ve işbirliklerinden geçiyor. Umarım yarın bu konuya da yeniden gelinir, akşamın bu saatine kadar burada bulunduğunuz için, sabırla dinlediğiniz için sorular yönelttiğiniz için hepinize çok teşekkür ediyoruz. Yarın sabah saat 9.30’da buluşmak üzere iyi akşamlar diliyorum.

İlk Yayın : “Risk Grupları ve Sosyal Koruma” I.UlusalSosyal Politika Kongresi – Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu )22-24 Ocak 2004 Ankara (Kongre Kitabı s.155)