Panel- Sosyal Politikanın Geleceği (16.10.2007)
1
Çocuk hep geleceği düşünür.
2
Ünlü ozanımız Osman Bolulu, kendisini “bir ayağı ulusalda, bir ayağı evrenselde” olarak tanımlıyor. Çağdaşlık budur.
Evrensel değerlere erişmekten vazgeçemediğimiz gibi, ulusal belleğimizi ve değerlerimizi de bir yana koyamayız. Bunları ustaca harmanlamak zorundayız.
İşte bu ilkede hareket ettiğimiz için, körü körüne uygulanan “ithal reçete”lere karşıyız.
Türkiye’de sosyal politikanın geleceğini konuşurken, mutlaka dününü de görmek ve kaçırdığımız trenleri irdelememiz gerekmektedir.
Fişek Enstitüsü’nün bu olgulara ışık tutan önemli bir dizi çalışması var : Cumhuriyetin Anıt Kurumları :
- Çocuk Esirgeme Kurumu (kuruluşu 1921)
- KİT’lerin Çırak Okulları (kuruluşu 1940)
- Zonguldak Amele Birliği (kuruluşu 1921)
- Bunlara Köy Enstitülerini (1937) ve Köy Kanunu (1924) eklemeliyiz.
* Köy Enstitüleri Kanunu ise 17 Nisan 1940/3808 çıkarılmıştır. İlk iki okul İzmir ve Esk’dedir.
3
Devlet değil halk öncü olmalı ; sürdürülebilirliği ve yaygınlaştırılması devletten beklenmelidir.
- Bu anlamda Zonguldak Amele Birliği iyi bir örnek olarak başlamış; ama sonra devletleştirilmiştir. Ülke çapında yaygınlaştırılamamıştır.
- Yine bu anlamda KİT’lerin ilk basamak sağlık birimleri ve hastaneler kurmaları iyi bir örnek olarak başlamış; ama daha sonra devletleştirilmiştir. Bu basamaklı sistem, 1961’den sonra kısa bir dönem dışında yaygınlaştırılamamıştır.
Devlet halkın tek başına yapamayacağı konularda devreye girmelidir. Devreye girmemek için de, hep yol gösterici ve destekleyici olmalıdır.
4
Halkla birlikte halk için.
Yüksek bilinç düzeyi.
Kahvehaneleri eğitim ocaklarına dönüştürmeliyiz.
Kooperatifçilik.
Prof.Dr.Cahit Talas’ı bugün bir kez de birlikte anımsıyoruz. Onun gibi değerlerimizi, anımsadığımız ve eylemlerini yaşattığımız sürece, onlar da yaşamlarını sürdürecekler ve aramızdan hiç ayrılmayacaklar.
Yaşamımda üç öğretmenden çok etkilendim. Bunlardan biri de Prof.Dr.Cahit Talas’tır. 1977 yılında, sosyal bilimler alanındaki lisans-üstü öğrenimim boyunca öğretmenim; doktora tez danışmanım oldu. Daha sonra yaşamımın değişik adımlarında, hep beni izlediğini ve yanımda olduğunu hissettim. 1997 yılında, Fişek Enstitüsü’nün çıkardığı Çalışma Ortamı dergisinin Bilimsel Danışma Kurulu’na katılmayı kabul ederek de bana büyük bir onur verdi. Bir de, bu alanda, onun misyonunu sürdürüyor olmakla hep onur duydum.
Öğrenci-öğretmen ilişkisinde, öğretmene yakıştırılabilecek çeşitli sıfatlar vardır. “Sayın” diyebilirsiniz, “değerli” diyebilirsiniz; ama hepsine “sevgili” diyemezsiniz. Bu sıfat, öğretmeninizin hissettirdiği bir yakınlığa ve sıcaklığa gereksinim duyar. Ben, onu, “sevgili öğretmenim” diye anabildiğim için mutlu ve şanslıyım. Bir de burada, bu panelde, sizlerin karşısında, konuşmacı olabildiğim için kendimi şanslı sayıyorum.