Önde Gelen Endüstriyel Tehlikeler İçin Eylem Planı

HEDEF

Uluslararası Çalışma Kamuoyunun gündemine giren “majör hazard” kavramı, Türkçe’de tam karşılığını
bulunamamıştır. Bunun da etkisi İle yeterince anlaşılamamıştır. Majör sözcüğünün anlamı, “büyük”,
“öncelikli”, “önde gelen”, “başlıca” gibi özellikleri içine almaktadır. Burada yalnızca çalışanlar için değil, yakın çevre için de tehlikeler sözkonusudur.

Olay bu şekilde ortaya konduğunda, “majör hazard” kavramının, ülkemiz için YENİ olmadığı kolayca anlaşılır.Çünkü, bu kavram, ülkemizde, bugüne değin dört ayrı yasal dayanağa konu olmuştur.
Bu bakımdan, ülkemiz için yeni olmayan konulara, yeni bir eylem planı yaklaşımı ile bakan, bu ÖNDE GELEN TEHLİKE konusunun üzerinde titizlikle durulması ve değerlendirilmesi gerekmektedir.

Kanımca, dilimizde sıklıkla karşılaşılan kelimeleri karşılık tutmak, bu eylem programının özgünlüğünü ve yapmak istediği yenilikleri yeterince yansıtamayacaktır. Kaldı ki, dilimizde sıklıkla kullanılan sıfatlar olması nedeniyle, “major’un Türkçe karşılıklarından birini kullanmak, okuyucu için de zorluk yaratacaktır. Bu bakımdan, “major hazard” karşılığını, sözlük anlamı olarak değil, eylem programının “rumuzu” olarak koymak yerinde olacaktır. Bu noktada önerim, “önde gelen tehlike’nin kısaltması olarak ÖN.GEL. TEHLİKE’nin kullanılmasıdır.

ÖN.GEL.TEHLİKE kavramına değinen yasalarımızın en eskisi Umumi Hıfzıssıhha Yasası’dır (UmHıfY).
“Gayri Sıhhi Müesseseler (GSM)”, bu yasanın bölüm başlıklarından birini oluşturmuş ve bir Yönetmeliğe konu olmuştur.

GSM Yönetmeliği, GSM’yi, “çevresinde oturanlara fiziki, ruhi ve sosyal yönlerden az ve çok zarar vermesi muhtemel olan ve doğal kaynakların kirlenmesine neden olabilecek müesseseler işyerleri” olarak tanımlamaktadır. Bu işyerleri üç grup altında toplanmaktadır.

  1. sınıf GSM’ler, sanayi bölgelerinde veya sanayi bölgeleri ile ayrılmış alanlarda kurulurlar. Bu sanayi bölgeleri ile konut alanları arasında bırakılması gereken pay Sağlık Koruma Bandı olarak adlandırılır.
  2. sınıf GSM’lerin ise konut alanlarından uzak yerlerde kurulması gereklidir. Yönetmelik’te hangi işyerinin hangi sınıfta yeraldığı liste halinde verilmiştir.
    Bu yasal gereklerin izlenebilmesi İçin, işyerlerinin kurulması aşamasında, yer seçim raporu, tesis ve açılma müsaadeleri alınma zorunluluğu getirilmiştir.

Hemen bu yasanın ardından, 1936 yılında çıkarılan İş Yasası ile, “ağır ve tehlikeli iş” ve “parlayıcı, patlayıcı, tehlikeli ve zararlı maddelerle çalışılan işler ve İşyerleri” gibi kavramlar efe almıştır. Ağır ve tehlikeli işler, ne İş Yasası’nda ne de Tüzük’te tanım olarak verilmiş; ama, hangi işlerin ağır ve tehlikeli işlerden sayılacağı liste halinde yazılmıştır. Bu işlerde çalışan kişiye yönelik korunma önlemleri de bu tüzükte belirtilmiştir.

Parlayıcı, Patlayıcı, Tehlikeli ve Zararla Maddelerle Çalışılan İşyerlerinde ve işlerde Alınacak Tedbirler Hakkında Tüzük (ParTüz.). böylesi işleri sıralamakta ve bunlara yönelik olarak işletme düzeyinde alınması gerekli Önlemleri belirtmektedir. ParTüz.’e ekli maddelerin hemen karşılarında insanların sağlığını bozacak sınır değerler de belirtilmiştir.

İş Yasası’ndaki bu ve benzeri önlemlerin etkin olarak alınabilmesi için, tıpkı UmHıfY.’da olduğu gibi işin başında ‘izin” konusu ele alınmıştır. İş Yasası’na göre, bir işyeri kurulmaya başlamadan “kurma izni”, işletmeye geçmeden önce de “İşletme izni” almakla yükümlüdür.
ÖN.GEL.TEHLİKE konusunda üzerinde durulabilecek dördüncü yasal dayanak, 15.2.1954 yılında kabul
edilen 6269 sayılı Kimyagerlik ve Kimya Mühendisliği Hakkında Yasaya dayalı olarak çıkarılan “Kimyagerlik ve Kimya Mühendisliği Hakkında Yönetmelik’tir (KimYön.).

KimYön.’e ekli listede belirtilen işyerlerinin, sorumlu müdür tutma yükümlülükleri vardır. Sorumlu müdürün kimya mühendisi ya da kimyager olması zorunludur (Madde l/b). Yönetmelik’te sorumlu müdürün görevleri şöyle sıralanmaktadır:

  • Müessesenin kimya hizmetleri ile kimya teknoloji ve uygulanmasına İlişkin bilumum işlerini, kimya bilimi veya kimya sanayiinin teknik icaplarına uygun olarak yürütmek,
  • Müessesenin, yukarıdaki fıkrada yazılı işlerine ilişkin teknik güvenliğini sağlamak,
  • Müessesede imal ve istihsal olunan mamullerin, (a) fıkrasındaki görev açısından Türk standartlarına veya bu standartlar bulunmuyorsa, mamulün kullanış maksadına uygunluğunu sağlamak,
  • (a) fıkrasındaki görev açısından müessesede çalışan işçilerin, personelin ve çevrede oturanların hayat ve sağlıklarını koruyucu tedbirleri almak (…)

Her dört yasal belgenin de en önemli ve ortak karakteristiği, 40 yılı aşkın bir süredir yürürlükte olmalarıdır.

Buna karşın, yalnızca 40 yıl öncesinde değil bugün de ilkeleriyle ve getirdikleri denetim ağıyla çağdaş normları yakalamış olmaları dikkat çekicidir.

Ülkemiz, son 40 yılda bir çok büyük tehlike İle yüzyüze gelmiştir. Bunların başında büyük maden kazaları gelmektedir. Bunun hemen yanında, İstanbul yangınları yeralır (kentin merkezindeki atölyelerde oluşan, sobaların tinerle tutuşturulmaya çalışılmasına, tup gaz patlamalarına ya da yetersiz elektrik donanımlarına vb bağlı). Üçüncüsü de, Çorlu’da gördüğümüz patlama benzeri olgulardır. Hemen bunların yanından, henüz sayısal verilere dökemediğimiz, tarım koruma ilaçlarının etkilerini ve doğanın hızla yok edilişini saymalıyız.

Gelişen teknolojinin hızla ülkemize taşınması; standart koyma, bunları yaşama geçirme konusundaki
isteksizliğimizden ötürü “tehlikeli teknolojilerin göçüne” konu olmamız; endüstriyel etkinliklerin özendirilmesi adına kolaycı yaklaşımlara teslim olmamız; kentlerin ortasına bomba yerleştirilmesine; toprağın, suyun, havanın biyolojik ve kimyasal zararlılarla dolup taşmasına neden olmuştur.

Bütün yasal denetleme olanaklarına ve Dünya’da yaşanılan acı deneyimlere karşın bu olguların önüne geçilememiştir. Bunun nedenlerinin titizlikle irdelenmesi ve eylem planının bu doğrultuda çizilmesi gerekir.

Bu irdeleme, yalnızca ülkemizdeki uygulamayı geliştirmeye olanak vermeyecektir. Aynı zamanda
Uluslararası Çalışma Konferansı’nın 1993 yılındaki oturumunda son biçimini alacak olan “Büyük Endüstriyel Faciaların Önlenmesi” başlıklı Sözleşme ve Tavsiye Kararı’na 40 yıllık deneyimlerin ışığında katkıda bulunmak olanağını verecektir.

ILO Sözleşmelerinin, gelişmekte o-lan ülkelerdeki uygulama zorluklarının aşılması, evrensel bir karakter taşımaktadır. Bu yüzden, kendi deneyimlerimizde evrensel dersler çıkarabiliriz.
Tüm yasal olanaklara ve yaptırımlara karşın, ÖN.GEL.TEHLİKE’lerin neden önü alınamamıştır? Ülkemizde bu konuda yakalayamadığımız nedir?

Kanımca yakalayamadığımız, güvenliği öne çıkaran bir yönetim alışkanlığı ile bunu titizlikle izleyen denetim alışkanlığının yerleşmemiş olmasıdır.

Güvenliği öne çıkaran yönetim alışkanlığı, kararlılığı ve yapılanın doğruluğuna olan inancı da içinde taşır.

Üretimin kesintisiz ve artarak sürdürülebilmesi koşullarının, yalnızca ekonomik önlemlerden geçmediğini de bilir. Bu noktada sağlıklı ve güvenli çalışma ortamının olumlu etkilerini önde gelen bir değişken olarak hesaba katar. Bunu aynı zamanda çağdaş yönetim anlayışı diye de niteleyebiliriz.

Bu çabanın titizlikle izlenmesi de son derece önemlidir. Olumlu davranış biçimlerinin ödüllendirilmesi, en azından övülmesi gerekir. Bu, olumlu ile olumsuzu ayırdedebilmenin ve topluma da ayırt ettirebilmenin ön koşuludur. Bu yapılmazsa, “testiyi kıran da bir, suyu getiren de bir” atasözünün betimlediği ortamı yaratmış oluruz. Buysa, olumlu yönetim davranışının cezalandırılmasına ve rekabette eşitsiz konuma itilmesine yol açar.

Etkin ve kararlı denetim, uygulamanın en azından, EN AZ DÜZEYDE yürütülmesini sağlar ve ileri adımlar için ivme oluşturur. Bu bakımdan, çalışma ortamının sağlıklı ve güvenil koşullarda yürütülmesi ile görevli olanların ya da bu olumlu koşullardan çıkarı olanların belirli bir baskı grubu işlevini oluşturmaları zorunludur. Türkiye bugün, bu baskı gruplarının uygulama üzerindeki etkilerinin eksikliğini hissetmektedir.

Varolan denetim olanakları etkin ve kararlı bir biçimde kullanılmamaktadır. Bir çok konuda, mevzuat, etkin bir denetime fırsat verdiği halde, bunu olanaklı kılacak ortam oluşturulmamaktadır.

Sözgelimi: 1974’te kabul edilen ParTüz.’e ekli cetvellerde benimsenen en yüksek izin verilebilir derişimler (MAK değer) 18 yıldır hiç değiştirilmemiştir. O günün koşullarında bile yüksek tutulmuş olan bu değerler, bugünün koşullarında daha da geri bir düzeye düşmüştür. O günkü değerleri kopya ettiğimiz devletler de, bugün sözkonusu değerleri insan sağlığı için
zararlı görmüş ve daha aşağı düzeylere indirmiştir.

Ama, ParTüz.’deki değerlerin güncelleştirilmesi de bir anlam taşımaz. Çünkü, zaten, ne işyeri yönetimlerince ne de kamu denetim organlarınca bu değerler izlenmektedir. Halbuki, ParTüz.’ün 15.maddesi yıllardır bunu istemektedir.

“Parlayıcı, patlayıcı, tehlikeli ve zararlı özellikteki çeşitli kimyasal maddelerin işyeri havasında bulunan miktarları, belli ve gerekil zaman ayrılıkları içinde ölçülerek, bu miktarların, maddelerin, işyeri havasında bulunmasına müsaade edilen ve orada çalışanların sağlıklarını bozmayacak olan en çok miktardan fazla olup olmadığı ölçülerek saptanacaktır.

Ne yazık ki, bu maddenin gerektirdiği düzenlilik içinde ölçüm yapan işyerlerinin sayısı bir elin parmakları ile sınırlıdır. Dolayısıyla, böylesi ender davranışların, bir yönetim alışkanlığına dönüşmesi beklenmemelidir.

Mevzuat, uygulandığında, uygulamanın alt sınırını verir. Uygulamanın daha ileri basamaklara tırmandığının kanıtı toplu iş sözleşmeleridir. Ama toplu iş sözleşmelerine baktığımızda, bir ikisi dışında, ALT SINIRI zorlayan ve ileri basamaklara itenine rastlanmamaktadır. Bu da bize, çağdaş normlara uygun çalışma ortamının oluşması için girişimleri izleyen denetim alışkanlığının yerleşmediğini göstermektedir.

Öyle anlaşılıyor ki, önümüzdeki hedef, mevzuatı güncelleştirmek ve geliştirmek değil, onun uygulanabilmesi için ortam hazırlamaktır.

Mevzuatın yaşama geçirilebilmesini olanaklı kılacak ortam oluşturulmalıdır. Bunun için, ÖN.GEL
TEHLİKE’ler-, den başlayan bir öncelik sıralaması yapılmalıdır. Bu yaklaşımla ilk elde yapılması gerekenler şöyle önerilebilir:

  1. İşçiler ve çevre halkı, ÖN.GEL. TEHLİKE konusunda eğitilmelidir.
  2. Üniversitelerde, gerek uyarıcılar, gerekse o ortamda görev yapacak olanlar, kuramsal ve uygulamalı bilgilerle donatılmalıdır.
  3. Her büyük-kaza ve ÖN.GEL.TEHLİKE odağı rapor edilmelidir.
  4. işçi sendikaları, bir yandan işyeri düzeyinde yaptığı çalışmalarla, İşçilerini aydınlatmalı ve haklarını- görevlerini göstermeli; öte yandan, ülke düzeyinde yaptıklar! çalışmalarla bu hakların kullanımı İçin en elverişli koşulları hazırlamalıdırlar.
  5. İşveren sendikaları, ÖN.GEL. TEHLİKE’lere karşı üyelerini aydınlatmalı; gerekli önlemlere uymayan üyelerini rekabet eşitsizliğine yol açtıkları için önce uyarmalı, sonra sergilemelidirler.
  6. Meslek odaları, bu konuda işyerlerinde doğrudan uygulayıcı konumunda olan üyelerini aydınlatmalı, özendirmeli ve iş güvencelerini korumalıdır.
  7. Tüm kurum ve kuruluşlar destek hizmetlerinin sağlanabilmesi için bir hizmet ağı oluşturulmasına katkıda bulunmalıdırlar.
  8. Kamu denetimi, gerek işçi – işveren, gerekse işveren-işveren ilişkilerinde sosyal adaletsizliğe yol açan sonuçlan önlemek amacıyla, yasaları herkese eşit olarak uygulamalıdır. Çalışma ortamını, bu yaklaşımla geliştirecek önlemler almalıdır. Gittikçe karmaşıklaşan devlet makinesi ve çalışma ilişkileri içinde, yerel düzeyde denetim ağını öne çıkarmalı ve oto-kontrole özendirmelidir.
  9. Toplumda, tüm baskı gruplarının katkısı ile, öncelikle ÖN.GEL.TEHLİKE üzerinde yoğunlaşan, genel olarak tüm İşçi sağlığı iş güvenliği sorunları ile ilgilenen güçlü bir odak (çekim merkezi) oluşturulmalıdır.
  10. Yine bu denli geniş bir katılımla acil durum planlan ve hazırlıkları ortaya konulmalıdır.

Bütün bu genel önlemlerin hemen .yanında ÖN.GELTEHLİKE’leri hedef alan bir eylem planının başarıya ulaşabilmesi için İşyeri düzeyinde sorumlu kimyager-kimya mühendisi uygulamasını getiren KimYön. ile işyeri düzeyinde işçi sağlığı iş güvenliği uygulamasının kilit görevlisi olan işyeri hekiminin görev-yetki sorumluluğunu belirleyen Işy.Hek.Yön.’ün yaşama geçirilmesinin hedeflenmesi gerekir.

Bunları uygulamaya koymayarak “varlık içinde yokluğu” ve “acıyı” yaşıyoruz.

İlk Yayın : “Önde Gelen Endüstriyel Tehlikeler İçin Eylem Planı” – Çalışma Ortamı Dergisi – Fişek Sağlık Hizmetleri Araştırma Enstitüsü Yayını, Temmuz-Ağustos 1992, Sayı 3.