Kara Elmasa Kara Seçenek

Büyük maden kazasından sonra ilk akla gelen yine “Zonguldak Madenlerinin” kapatılması oldu. Geri teknoloji ile çalıştığı ve çok sayıda ölümlü kazaya yol açtığı için madenler suçlu bulundu.

Bu akıl yürütme ile yola çıkıldığı zaman Türkiye’de bir çok şeyi kapatmak gerek. Önce inşaatları, özellikle de yüksek olanlarını kapatmak gerek. Sonra yolları özellikle de “E yollarını (E, 5, E-23, E-24) trafiğe kapatmak gerek, istatistiklere baktığımızda, son büyük maden kazasında ölenlerin 5-6 katı sayıda işçinin, her yıl başka iş kazalarında ölmüş olduklarını görürüz. Son elli yılda Zonguldak’ta maden kazalarında ölen 3318 kişinin, ülkemizde iş kazalarından iki yılda ölenlerin sayısına eşit olduğunu da istatistikler söylüyor.

iş kazası istatistiklerine baktığımızda 1990 yılında ölümle sonuçlanan iş kazalarında 1565 işçimizin yaşamını yitirdiğini görürüz. Bunların %32,7’si inşaat işlerinde, %28,9’u madeni eşya sanayiinde, %25,5’i çeşitli bölge-lerdeki kömür madenlerinde, % 9,6’sının taşımacılık kesiminde meydana geldiğini görürüz. (1) (Grafik. 1)

kara-elmasa-kara-secenek

Öte yandan 1990 yılında trafik kazaları sonucu ülkemizde 6317 insanımız yaşamını yitirmiştir. Bu can kayıplarının %25,1’i “E yollarında” meydana gelmiştir. Kazaya karışan araçların dökümü yapıldığında, otomobillerin bunların içinde %60,l lik bir paya sahip olduğunu; otobüs ve minibüslerin %12,4 ve kamyonların ise %11,3’lük payla onu izlediğini görürüz, (2) (Grafik 2)

kara-elmasa-kara-secenek-2

Bu noktada durup, serinkanlı bir değerlendirme yapmamız gerekmektedir. Halk sağlığı bakımından,
“kapatma” biçiminde radikal bir müdahale gerekiyorsa, yönelmemiz gereken konu, madenlerimiz mi, yok-sa karayollarımız mı? Madenleri kapatıp, işsiz kalan madencilere seçenek olarak sunduğumuz ne?

Otomobil fabrikası, istatistiklerin diliyle bir ölüm makinası. Madenleri kapatmayı düşünen anlayış, en azından kendisiyle tutarlı olmak adına, toplu taşımacalığı önermek zorunda. Bununla da yetinmeyerek, toplu taşımacılığın, ülkemizde en az kazaya ve ölüme yol açan kesiminin demir-
yolu taşımacılığının savunuculuğunu yapması gerek.

TKİ’nin madenlerinde çalışan 35 bin yöresindeki işçiye karşın hala, Zonguldak’ta kayıtlı 88 bin işsiz olduğu yazılıyor. Ülkemizde işçileri emen en önemli mekanizmalardan biri de inşaatlar. Ölümlü iş kazalarında da inşaatlar önde geliyor, inşaatlardaki olumsuz çalışma koşullarından, işçi sağlığı iş güvenliği denetiminin yetersizliklerinden sözeden yok. inşaat etkinliklerinin “kapatılmasından” ise hiç sözeden yok. Kanımca, bu değindiğimiz üç konuda da “kapatma” ile formüle edilen yaklaşımın benimsenmesine gerek yok. Burada sorgulanması gereken üç konu var:

  1. Üzerinde durulması gereken ne, ya da kim?, Yüksek kaza hızı gösteren işyerleri mi? Onları yönetenler mi? Derretleyenler mi?Bugün ülkemizde, işçi sağlığı iş güvenliği konusundaki en önemli sorun, yasal olarak her türlü önlemi almakla yükümlü olan işverenler ile onu denetleyecek mekanizmaların isteksizliğidir.
    Oysa ki, bilimin kılavuzluğu göstermiştir ki, olumsuz çalışma koşullarının yol açtığı tüm kaza, hastalık vb. ,uygun önlemler alınırsa hiç belirmeyebilir ya da hafif atlatılabilir. Nitekim, etkin iş güvenliği programlarının, madenlerdeki ölümlü iş kazalarını büyük oranda azalttığının kanıtı, İngiltere uygulamasıdır. İngiltere’deki madenlerde 1947’den sonra devletleştirme işlemiyle birlikte uygulamaya konulan ciddi ve tutarlı iş güvenliği politikasının sonucu olarak ölüm oranı binde 85’ten binde 14’e daha sonra da 10 binde 19,2’ye çekilmiştir.

    Bu ülkede 10 bin işçi başına grizu patlaması sonucunda ölen işçi sayısı 19,2 iken, Türkiye’de 374’tür. (3)

    Her büyük maden kazasından sonra Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın teknik iş müfettişlerinin denetim raporlarından alıntılar gazetelerde yayınlanır. Hem kaza öncesi yapılan denetimlerde ve hemde kazadan sonra yapılan incelemelerde, eksik olan önlemler ayrıntılarıyla sıralanır. Bütün bu teknik belgeler, bize “hangi önlemler alınmış olsaydı bu kaza meydana gelmeyecekti?” sorusunun yanıtlarını verir. Demek ki, çaresiz değilmişiz. Demek-ki bu büyük felaketler birer yazgı değilmiş. Eğer bu doğruysa, suçlu madenler değil de, madenlerde çağdaş ve insanı öne çıkaran üretim tekniklerini kullanmayan, teknolojik gelişmelerin gündeme getirdiği önlemleri almayanlardır. Bir de, teknik müfettiş raporlarının gereği olarak eldeki yaptırımları uygulamak konumunda olan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Maden Dairesi’nin isteksizliğidir.

  2. Toplum büyük felaketlerde duyarlı da, onlardan kat kat acı getiren, küçük ve orta büyüklükteki olgulara neden kayıtsız?
    Kanımca bunun temelinde toplumun mantığıyla değil yüreğiyle düşünmekte oluşu çok önemli bir rol
    oynamaktadır, Bunu, basın-yayın kuruluşlarının tutumları da körüklemektedir. Bir toplumu, genelde duyarlı olarak niteleyebilmek için, büyük maden felaketlerinin üzerinden bir ay geçtikten sonra da, atılan adımları, yapılan sorgulamaları ve gelişmeleri izlemesi beklenir. Ama ülkemizde, ne toplum tarafından, ne de toplumun baskı gruplarınca böyle bir izleme işlevi yerine getirilmemektedir.Duyarsızlığa dönüşen bu “saman alevi” gibi birden parlayıp birden sönen toplumsal tutum, köklü ve ileriye dönük önlemlerin alınması engellemektedir. Yine bu tutum, sorumsuz ve işleri günübirlik yürütmek isteyen yöneticilere güç ve cesaret vermektedir.

    Bu kısır döngüyü aşmanın yolu, toplumun aydınlatılmasından ve bu konuda bilinçlendirilmesinden
    geçmektedir. Bunu da başaracak olan, toplumun çeşitli kesimlerinin örgütlendiği çeşitli baskı gruplarının konunun üzerine gitmesi ve aralarında eşgüdüm ve bu konuda eylem birlikteliği sağlamasıdır.

  3. Bu durumda, hedefimiz ne?
    Madenleri kapatabilmek için, Peugeot ya da herhangi bir özel firmaya büyük vergi kolaylıkları vb. özendiriciler uygulanması planlanıyor, Her büyük maden felaketinden sonra kampanyalarla büyük paralar toplanıyor ya da TKİ ve SSK kendi olanakları ile kaza kurbanlarının ailelerin ödemelerde bulunuyor. Bu kaynaklar, kazalara yol açan çalışma koşullarının ve üretim temposunun daha olumlu hale getirilmesi için madenlere yöneltilmelidir. Bilimin ve yasaların egemen kılınması için, teknik nitelikli denetimin sözüne değer verilen ve önerileri hayata geçirilen bir yapı haline getirilmesi zorunludur.İşçi sağlığı iş güvenliği konusundaki çalışmalar, bilim ve uygulama adamlarının kümelendiği özerk nitelikli bir kurum aracılığı ile yönlendirilsin ve izlensin.

    Bu öneri, iş kazalarıyla meslek hastalıklarının sık görüldüğü tüm işler gözetilerek genişletilebilir. Nitekim daha önce Beş Yıllık Kalkınma Planları’nda da ele alınan bu örgütlenmenin tohumları, 978’lerde atılmıştı. Çalışma Bakanlığı’nca iki kez toplantıya çağrılan, Ulusal Düzeyde İşçi Sağlığı İş Güvenliği Kurulu, kendisine can verecek “yasal dayanağı” hazırlamıştı. Ama 12 Eylül 1980 sonrasında, işçilerimizin canını kurtarmaya yönelik bu çaba da uyutuldu, susturuldu.

    Denetimin etkinleştirilmesi ve bu olguya katılımın yaygınlaştırılması zorunludur. İş güvencesi ve örgütlenme özgürlüğü ile pekiştirilen işçi sağlığı iş güvenliği uğraşı, ülkemizin de çağdaşlaşmasının anahtar uygulamalarından biridir.

KAYNAKLAR:
(1) SSK istatistik Yıllığı. 1990
(2) DİE, Karayolu Trafik Kaza İstatistikleri, 1990
(3) Prof, Ergin Anoğlu: “Taşkömürü Madenciliğindeki İş Kazaları” – Aktaran: Milliyet Gazetesi, 6.3,1992

İlk Yayın : “Kara Elmasa, Kara Seçenek”, Çalışma Ortamı Dergisi – Fişek Sağlık Hizmetleri Araştırma Enstitüsü Yayını, Mart-Nisan 1992, Sayı 1.