İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Kurulları
HEDEF |
Yasalar koyarak, onun kendiliğinden uygulamaya geçmesini bekleme yaklaşımının bir hayal olduğu anlaşılalı 160 yılı geçti. Yasaların uygulaması için polis-müfettiş gücüne bel bağlamak da yüzyılımızda, başarısızlığı yüzlerce kez sergilenen bir yöntem olmuştur.
O halde yasaları uygulamaya geçiren asıl ivme nereden gelmektedir? Bunu ortaya çıkarmamız gerek,
işyerlerini sağlıklı ve güvenli kılmanın yolu bu. Yoksa insanın sağlığını nasıl koruyacağız? Önce işçilerin sağlığını ve üretkenliğini tehdit eden bir sürü etmen, şimdi onların yanı çevresel etkileri dolayısıyla dalga dalga tüm insanları tehdit etmektedir.
Yasaları uygulamaya geçiren asıl ivmeyi, toplumda, bunun uygulanmasından yarar gören gruplar
vermektedir. Bu grupların genişliği, örgütlülüğü ve gelişmeye dönük istemlerinin yoğunluğu ölçüsünde, o ülkede demokrasiden ve sosyal politikalardan söz edilebilir. O halde hedefimiz, daha geniş grupların örgütlü bir biçimde çıkarlarını korumaları ve gelişmeyi zorlamalarıdır.
işçi sağlığı iş güvenliğinin (İşS-İşG), toplumda ne denli geniş bir kesimin çıkarına olduğunu gözümüzün önüne getirelim. Bir sendika üyesi olsun ya da olmasın, işçi sayılsın ya da memur-çiftçi-çırak diye adlandırılsın ya da henüz kundakta bir bebek olsun İşS-İşG onu yakından ilgilendirir.
İşte bu anlamda insanlar bu alandaki hak ve çıkarlarını korumakta, gelişme özlemlerini dile getirmektedirler.
Bunun için yüzyıllar süren deneyimler içinde çeşitli kanallar oluşturulmuştur. Bu kanallar, sosyal politikalar izleyen ülkeler tarafından, özellikle desteklenmekte ve geliştirilmektedir. Hakların uygulamaya geçirilmesinde, yasalardan çok iş ve toplum sözleşmelerinin kullanılması yoluyla, haklara sahip çıkan mekanizmalar güçlendirilmek istenmektedir.
İşS-İşG Kurulları bu kanallardan, yaratılmak istenen bu mekanizmalardan biridir, işyeri gibi toplumun en alt örgütlenme birimlerinden birinde yeralması nedeniyle, katılımda, önemli olanaklar içermektedir. Bu yönüyle, bu kurullar, bir demokrasi okulu oluşturmaktadır.
Çağdaş yaklaşımlar bir yana bırakılsa bile, devlet tarafından yapılan denetim, bir nokta denetimi olduğundan, zaten işyerinde önerdiği önlemleri izleyen bir odak bırakmak zorundadır. Bu odak, yasalarda da yer verilen İşS-İşG Kurullarıdır.
İş Yasası’nın 76. maddesi sürekli olarak 50 ve daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde bir işçi Sağlığı iş Güvenliği (İşS-İşG) Kurulu oluşturulmasını zorunlu kılmıştır. Bu zorunluluğun, yine aynı nitelikteki işyerlerinin işyeri hekimi bulundurma işlevi ile elele gitmesi olumlu ve dikkat çekicidir.
Bu kurullar tümü de o işyerinde çalışan şu kişilerden kurulur:
- işveren veya işveren vekili,
- işyeri güvenlik şefi, yoksa işyerinde işçi sağlığı ve iş güvenliği konularında görevli teknik bir kişi,
- işyeri hekimi,
- Sosyal işler danışmanı, yoksa personel veya personel işleri yürütmekle görevli bir kişi,
- Varsa sivil savunma uzmanı,
- işyerinde görevli formen, ustabaşı veya usta,
- 274 sayılı Kanunun değişik 20’nci maddesi hükmü uyarınca işyerinde
bulunan sendika temsilcilerinin kendi aralarında seçecekleri bir işçi, işyerinde sendika temsilcisi yoksa, o işyerindeki işçilerin yarıdan fazlasının katılacağı toplantıda açık oyla seçilecek bir işçi.
Ödevleri şunlardır:
- Çalışanlara yol göstermek,
- Alınması gereken önlemleri saptamak, dile getirmek ve izlemek,
- Ölüm veya sürekli iş göremezlikle sonuçlanan kaza ve hastalık olgularına neden olan koşullan ve yinelenmemesi için alınması gereken önlemleri belgelemek,
- İşS-İşG’nin sağlanıp yerleştirilmesi ve gelişmesinde ilgiyi ayakta tutmak,
- Sağlık ve güvenlik durumuyla ilgili yenilikleri izlemek, bu konudaki bilgileri toplamak-değerlendirmek ve bunlara ilişkin önlemlerin alınmasını önermek,
- Yıllık değerlendirme raporu hazırlamak.
Bu kurulların işyerindeki rolü, işyeri ortamının olumlu kılınmasında çok önemlidir. Ancak bu kesinliğe karşın, yine kesin olan bir şey varsa o da bu kurulların işlevlerini yerine getirmekten çok uzak olduklarıdır. Neden?
Bunu irdeleyebilmek için önce işyeri düzeyindeki İşS-İşG etkinliklerine katılımı engelleyen etmenlere göz atmamız gerekiyor.
Bu etmenler 10 başlık altında toplanabilir:
- Çalışma yaşamı ile ilgili sorunların üç önemli ögesi olduğu söylene-gelmiştir: işçi, işveren, devlet. Konunun uzmanları ve bilim çevreleri bu yapılanma dışında tutulmuştur. Uzmanların, üç ögeye kendi bilim alanları ile ilgili destek olacakları düşünülmüştür. Bu yaklaşım şu yanılgıyı beraberinde getirmekte midir? Bilim yan tutmak zorundadır.Bunun içindir ki, torna başında çalışan ve üretime katılan bir işçi, işverenden ücret aldığı halde, kendisini bağımsız ve çıkarları doğrultusunda hareket edebilir bir öge olarak görmektedir. Buna karşın, hekim ya da mühendis, işverenden ücret aldığı için, bağımsızlığını yitirmekte ve farklı çıkarlara hizmet eder görebilmektedir. Yanılgının kaynağı, işçilere, “bilimin yan tutmak zorunda” olduğunun düşündürülmesidir.
İşyeri düzeyinde, işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili etkinliklere katılımı sınırlayan etmenlerin başında işte bu yaklaşım gelmektedir. Her şeyden önce, çalışma ortamını olumlu kılmak isteyen tüm çevrelerin, önce bilimin bağımsızlığını ve nesnelliğini savunmaları gerekmektedir.
- Çalışma yaşamına damgasını vuran üç ögeden ikisini oluşturan, sendikalarda, en çok üyeye sahip olanının temsili öngörülmüştür. Bunun altında, en çok üyeye sahip sendikanın, yalnızca kendi üyelerini (hatta o yönetime oy verenleri değil), kendisiyle aynı çıkarı ve gelecek özlemini paylaşanları temsil edeceğini öngörmüştür. Diğer bir deyimle, kendi çabasıyla bir eşgüdüm merkezine dönüşeceğini varsaymıştır. Ama ülkemiz için bu gerçekleşmemiştir. Dolayısıyla üçlü yapı anlayışı, toplumun geniş kesimlerine aktarılamamış ve benimsetilememiştir.
- İşyeri düzeyinde, İşS-İşG ile ilgili etkinliklere katılımı sınırlayan diğer bir etmen, işçilerin bu alandaki bilgi düzeyleridir. Yalnızca, kulaktan dolma bilgiler ya da uygulamalardan kaynaklanan gözlemler, yanıltıcı olmaktadır. Dolayısıyla, işçinin, sorunlarını dile getirmede ve haklarını savunmada, öne sürdüğü savlar inandırıcı olamamaktadır.Aynı eksiklik, işyerinde görev yapan işletmeci, mühendis, sosyal işler görevlisi, hekim vb. görevlileri için de geçerlidir. Bu insanlar da öğrenim yaşamlarında, İşS-İşG alanında bilgi ve deneyim sahibi kılınmamışlardır.
Bu da onların işlerini daha iyi yapabilmek için, İşS-İşG ile ilgili bilimsel-teknik olanaklardan yararlanmalarını sınırlamaktadır.
Bu noktada, çok önemli bir psikolojik savunma mekanizması ortaya çıkmakta; yanlışlarının ve eksikliklerinin ortaya çıkmaması için, görevliler, bir başkasının, işleri konusunda söz ve karar sahibi olmasına şiddetle direnmektedir.
- Hak arama özgürlüğündeki ve iş güvencesindeki sınırlılıklar da, etkinliklere katılımı sınırlayan bir etmendir. Kişiler kendi haklarının peşine düşebilsinler ki, örgütleri de onları bu uğraşlarında desteklesin ve aynı uğraşı paylaşanlarla biraraya getirebilsin. Ama ne yazık ki, en doğal haklarını istemek zorlukla bulunmuş ve yaşamı sürdürmek için zorunlu olan bir işi yitirme, olasılığını gündeme getirmektedir. Kişiler bir seçime zorlanmaktadır.Aynı seçim, İşS-İşG kurullarında görev yapmaları öngörülen sendika temsilcileri ya da işçilerin sözcüleri için de geçerlidir. Bu, işçi temsilcilerini, uygulamalar ya da önlemler konusunda ısrarlı olmaktan caydırmaktadır.
- Bir diğer önemli etmen, ülke ölçüsünde, İşS-İşG’ne ilişkin hizmet zincirinin varolmamasıdır. Diğer bir deyişle, işyerlerinde biyolojik ve çevresel ölçümler yapılmasını sağlayan, risk değerlendirmeleri ve araştırmalar yapan vs. kuruluşlar bulunmamasıdır.Bu nedenle, tek tek işverenler, sorunların saptanması, önlemlerin planlanması, uygulanması ve izlenmesi konularında, her şeyi kendileri yapmak zorunda kalmaktadırlar. Bu da olabilirlikleri ve maliyetleri etkilemektedir. Aynı güçlük, işverenin yükümlülüklerini izlemek zorunda olan işçi sendikaları için de geçerlidir.
Öte yandan, bilimi kılavuz edinmiş böylesi bir hizmet zincirinin olmayışı, devletin denetim organlarının elinde de yaygın ve sürekli ölçümlerle teftiş faaliyetlerini destekleyecek bir merkezin bulunmayışı, uygulamayı tam anlamıyla bir çöle döndürmektedir.
- İşyerinde İşS-İşG düzeyini olumlu kılabilmek için, öncelikle, işçilerin genel sağlık sorunlarına eğilen örgütlenmenin de belirli bir düzeyi yakalamış olması gerekir, işte ülkemizdeki en önemli eksiklerden biri de budur, işçiler, hastalandıklarında SSK’dan yararlanmaktadırlar. Bu hizmetlerin yetersizliği ve çağdışılığı bir çok yazar tarafından ele alınmış ve işlenmiştir. Hastalanan bir kişinin gerekli bakımı görmediği bir ortam, güvencesiz bir ortamdır. Güvencesiz bir ortamda da, kişilerden uzun erimli ve derinlemesine çözümlemeler
bekleyemezsiniz. Yanıtlar günübirlik ve yüzeysel olur. İşte ülkemiz, bugün, İşS-İşG alanında da, bu günübirlikliği ve yüzeyselliği yaşamaktadır. - İşS-İşG konusundaki çıkmazlardan en önemlilerden biri devletin denetimle yükümlü kuruluşlarındaki yetersizlikler ve eşgüdüm eksiklikleridir. Ülkemizde sanıldığının tersine, mevzuat yeterli ve eşgüdüm olanakları vardır. Buna karşın, işlerini yapmakta yetersiz kalan ya da “niyeti” olmayanlar, i bu kez mevzuatın yetersizliği ya dal eskiliği bahanelerine sarılmaktadırlar. Boşuna!! Bu onları ne sorumluluklarından kurtarabilmekte, ne de haklı gösterebilmektedir.Bugün ülkemizdeki, tüm denetim mekanizmalarının çalışabilmesinde, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı denetimlerinin çok önemli bir itici güç fonksiyonu vardır. Ne kadar itiyorsa, mekanizmalar da o kadar çalışıyor.
- İşS-İşG konusunda İşyerinde sendika etkinlikleri ve bireylerin denetleyici girişimleri çok düşük düzeydedir.Diğer bir deyişle, ne bireyler ne de temsilcileri, işyerinde bu konuda etkin bir rol oynamakta ve öneçıkmaktadır.
İşS-İşG Kurulları’nda yeralan işçi, işveren temsilcileri ile uzmanların tek tek önemli işlevleri vardır. Bu işlevleri onların, ekonomik ya da mesleki özellikleri ile ilgilidir. Bu bakımdan, ülke ölçüsünde, aynı özellikleri paylaşanları oluşturduğu yapılanmalarla (sendika, meslek odası vb.) yoğun bir iletişim-etkileşim içinde olmalıdırlar. Hatta bu üst örgütler, bu temsilcilerine dönük özel eğitim-dayanışma programları düzenlemelidirler.
- Bugüne kadarki İşS-İşG Kurulları deneyimi de bize, tek bir işyerinde elde edilecek başarıların sınırlı kalacağını öğretmiştir. Gerçekten de,
- toplumda bu yönde alışkanlıkların yerleşmesine olanak verebilmesinin,
- eğitim-kültür sistemine güvenli ve sağlıklı tutumların sinebilmesinin,
- işverenler arasında sağlıksız koşullardan doğan rekabet eşitsizliğinin hoş görülmemesinin.
- hizmet talepleri genişletilmesi ve çeşitlendirilmesiyle başarılı bir İşS-İşG destek hizmeti
oluşturulabilmesinin, ancak uygulamanın ülke boyutunda ve dengeli-düzeyli gerçekleştirilmesi ve toplum örgütlerince kararlı bir biçimde izlenmesiyle sağlanabileceğini ortaya koymuştur.
- 50’den az işçi çalıştıran küçük ölçekli işyerlerinin konumu yeniden ele alması gereken önemli bir olgudur.Çünkü, bu işyerlerinde olumsuz koşulların varlığı, sağlık-sosyal örgütlenmelerin kurulmamış olması, ekonomik-sosyal düzey ve çocukların üretimde kullanılması gibi olgular, daha büyük ölçekli işyerleri ile aralarında uçurum yaratmaktadır. Bu uçurum, orta-büyük ölçekli işyerlerinde, İşS-İşG önlemlerin alınmasında da güçlük yaratmaktadır.
İki anahtar, “katılım” ve “gelişme”, ancak, yaşama verilen değerin artırılması ölçüsünde elde edilebilir. Bu değerin artırılmasını da, düşlerimizdeki önderin ortaya çıkmasına kadar erteleyemeyiz. Bugün tek ve güçlü bir önderin yerine, güçlü ve birlikte çalışmayı becerebilen, takımların (ekiplerin) dönemidir.
İşS-İşG Kurulu, işte böyle bir takımdır.
Yeter ki, onu işletelim.
İlk Yayın : “İşçi Sağlığı İş Güvenliği Kurulları” -Çalışma Ortamı Dergisi – Fişek Sağlık Hizmetleri Araştırma Enstitüsü Yayını, Kasım-Aralık 1993, Sayı 11.