İş Sağlığı Güvenliği’nde Kurumsal İşbirliği ve Önemi

İş Müfettişleri Derneği ve Siyasal Bilgiler Fakültesi Sosyal Politika Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin birlikte 26-27 Nisan 2008 tarihlerinde Ankara’da Düzenlediği
II.Çalışma Yaşamı Kongresi’nde Sunulan Bildiri

Yaşam gitgide daha zenginleşmekte ve ilerlemektedir. İlgilenilen konular da hem kavradıkları nüfus ve hem de konu içeriği bakımından durmadan zenginleşmektedir. İş sağlığı güvenliği de öyle… Alanın yatay ve dikey genişmelemesine koşut olarak, terimler de bir gelişme içerisindedir. Nasıl “işçi sağlığı ve iş güvenliği” terimi, yerini “iş” eksenli bir terime bıraktıysa, şimdi onun da pabucu dama atılmıştır : Artık “sağlık, güvenlik ve çevre”den söz ediyoruz. Çünkü bu terim bize, sağlık güvenlik sorunlarının yalnızca işyerlerinde kalmayıp toplumun diğer kesitlerine de yayıldığını ortaya koyma ve sorunların çözümlerini araştırma olanağı vermektedir : İşyerinde, sokakta, okulda, evde sağlık güvenlik ve çevre sorunlarını birbirinden kopararak inceleyemiyoruz. En basitinden, iş sağlığı güvenliği sorunlarının, hava, su ve toprak aracılığıyla toplumun geri kalan bireylerine taşınması, olayın boyutlarını arttırmıştır. Büyük kazalar, konunun yalnızca işçi-işverenlerce değil, tüm toplum tarafından sahiplenilmesi gerektiğini ortaya koymuştur.

“En çok üzerine konuşulan, en eksik olandır” ilkesinden hareket edersek, iş sağlığı güvenliği alanında da en çok konuşulanlardan birinin “işbirliği” ve “diyalog” olduğunu görürüz.

Yukarıda değindiğimiz, konunun boyutlarının hem ilgilendiren nüfus ve hem de içerik yönünden zenginleşmesi, bu “işbirliği ve diyalog” gereksinmesinin de boyutlarını çok arttırmıştır.

İş Sağlığı Güvenliğinin Çok Bilimli Karakteri :

İş sağlığı güvenliğinin çok-bilimli karakterinin üzerinde de çok durulmuştur. Tıp, mühendislik ve sosyal bilimlerin bir çok dalı, iş sağlığı güvenliği ile doğrudan ilgilidir. Tıp ve mühendislik dallarında bu alanda sınırlı da olsa bazı çalışmalar ile rol tanımlamaları yapılmış olmakla birlikte; sosyal bilim alanında ne yeterli çalışma vardır; ne de rol tanımlamaları yeterli düzeye ulaşmıştır. Üstelik, ülkemizde farklı bilim dallarının birbiriyle ilişkilerinde de bir soğukluk yaşanmaktadır. Bu soğukluk üniversite eğitimi aşamasından başlamaktadır. Her bilim dalı kendi penceresinden bakmayı öğretirken, iş sağlığı güvenliği konularına da yeterli ağırlığı vermemektedir. O kadar ki, bir çok kişinin kendisine iş alanı olarak seçtiği işyeri hekimliği ve iş güvenliği uzmanlığı dallarında, üniversiteler çok düşük katılımlı programlarla, alanda varlıklarını hissettirmekten uzaktır.

Günümüzde sağlık-güvenlik-çevre yalnızca sanayi işletmelerinin boyutlarını aşmıştır. Toplumsal bir sorun alanı olarak işyerinde, evde, okulda, sokakta ilgilenilmeyi beklemektedir. İş yasası’nın dar boyutlarına ya da Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın sınırlanmış görev alanını çoktan aşmıştır. Bu bakımdan, hem sorumlulukların ve hem de yetkilerin, sosyal tarafları da kapsayacak biçimde genişletilmesi bir zorunluluk haline gelmektedir. Sağlık-güvenlik-çevre yönetimi, çok bilimli ve çok ortaklı- bir karakter kazanmıştır.

İşyeri Düzeyinde Ekip Çalışması :

“Aynı geminin yolcusuyuz” ilkesinden hareket edersek, işyerlerinde sağlık-güvenlik-çevre uygulamalarının ancak bir ekip çalışmasıyla başarıya ulaşabileceğini görürüz. Ancak bu konuda da işbirliği kültürünün yeterince gelişmediği görülmektedir. Her meslek sahibi, kendi alanında sınırlı kapsamlı çalışmalarıyla kendisine bir yer sağlamaya çalışmaktadır. 1930 yılından beri yasalarımıza girmiş bulunan işyeri hekimliği bu meslekler içerisinde en eski ve en çok tanınmış olanıdır. Bu konuda yasa hükmüne ek olarak, bir uluslararası sözleşme kabul edilmiş ve bir de Yönetmelik çıkarılmıştır. Hekimlerin meslek örgütünün, bu alandaki çalışmalarında 20 yıldır süregelen yoğunlaşma da işyeri hekimlerinin rol tanımlarının ve güvencelerinin gelişmesinde etkili olmuştur. Ancak 2003 yılında yasalarımıza girmiş bulunan iş güvenliği mühendis-teknik eleman tutma yükümlülüğü, henüz yerine oturmamış; rol tanımlamaları belirginleşmiş olmakla birlikte, tam olarak uzlaşma sağlanamamıştır. Mühendislerin meslek odalarının da konuya ilgisi ve yoğunlaşma eğilimi bulunmaktadır. Ancak işyeri düzeyinde sosyal görevler üstlenen ve yasayla tanımlanmış bir görevli bulunmamaktadır. 2004 yılına kadar “İşçi Sağlığı İş Güvenliği Kurulları Kurulması Hakkında Tüzük”te tanımlanmış bulunan, “sosyal danışman”, bu kez yönetmelikte yer almamıştır. Buna karşın işyerlerinde, iş güvenliği kültürünün sağlanmasından, eğitime; örgüt işleyişinden hukukun üstünlüğüne kadar bir çok alanda bir sosyal görevliye yoğun gereksinme vardır.

İşverenlerin, iş müfettişlerinin denetimlerinin ve iş sağlığı güvenliği mevzuatının yönlendiriciliğinde, ancak günü kurtarmak adına uygulamalar yapıldığı, bunun için de bireysel uygulamalarla yetinildiği görülmektedir. İşyeri düzeyinde işbirliğinin sağlanacağı, İş Sağlığı Güvenliği Kurulları’nın henüz hem işlevsel olarak hem de yaygınlık olarak istenilen düzeye ulaşamadığı bir gerçektir. Kaldı ki, “İş sağlğı güvenliği kurulları kurulması hakkında yönetmelik”, bu kurulların yalnızca sanayiden sayılan işyerlerinde kurulmasını öngörmüştür. İşyeri hekimlerinin çalıştırıldıkları yerler, elliden az işçi çalıştıran işyerlerinde gönüllü ortak işyeri hekimliği kurulması çağrısına karşın, kurullar için öngörülen işyerleri çok daha dar bir alanı tanımlamaktadır. Bu çok büyük bir eksiklik ve işbirliğinin başarısı için de önemli bir engeldir.

İşyeri Düzeyindeki Ekip Çalışmasında Ölçek Sorunu :

1930 yılında çıkarılan Umumi Hıfzıssıhha Kanunu, ilk kez, işyeri hekimlerini bulundurma yükümlülüğünü, 50 ve daha çok işçi çalıştıran işyerleri için tanımlamıştı. Bu ölçek, bunu izleyen yıllarda ve halen günümüzde, işyeri düzeyindeki çalışmalarda bir engel oluşturmayı sürdürmektedir. Çünkü, ancak 50 ve daha çok işçi çalıştıran işyerlerinde, işyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı bulundurulması, iş sağlığı güvenliği kurulu oluşturması yükümlülüğü yani ekip kurma gerekliliği bulunmaktadır.

Bu ölçekteki işyerlerinin, tüm işyerlerinin %2’sini oluşturduğu ve iş kazalarındaki payının ise ancak % 39,1 olduğu düşünülürse; küçük işyerlerinde kurulacak ortak iş sağlığı güvenliği birimleri aracılığıyla, ekip çalışmasının yaygınlaştırılmasının, bir çok yönden zorunluluk olduğu anlaşılır.

Son zamanlarda taşeron (alt-işveren) uygulamasının yaygınlaşması ile iş kazalarının artışı arasında paralellik kurulması, işçiler arasındaki bu adaletsizliğin ivedilikle giderilmesini zorunlu kılmaktadır.

İş Sağlığı Güvenliği Alanında Başarı Göstergeleri :

İş sağlığı güvenliği alanında, başarılı değiliz. Bunu iki göstergeyle açıklamak olasıdır: Birincisi kayıt-dışı istihdamın yaygınlığını gösteren verilerdir. İkincisi de bir yıldan ötekine iş kazası istatistiklerindeki artış ve meslek hastalığı istatistiklerindeki duraganlıktır.

2005’ten 2006’ya

  • İş kazaları %6,5 oranında,
  • 14 yaş altı iş kazaları % 38,7 oranında, 15-19 yaş iş kazaları %146,5 oranında,
  • İş kazasına bağlı sürekli-tam işgöremezlikler % 38,3 ve iş kazasına bağlı ölümler % 48,5 artış göstermiştir.

Bu sonuçlar, iş kazalarının hem sayıca hem de ağırlık bakımından, 2005’ten 2006’ya artış gösterdiğini ortaya koymaktadır.Bu alanda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın koyduğu 2005-2008 Eylem Planı’nda ortaya koyduğu %20 azaltma hedefini yakalanmaktan çok uzaktır.

Meslek hastalıklarına gelince… 2005’ten 2006’ya %10,6 artış görülmüştür. Önceden teşhis konulmadan gözlerden kaçan çok sayıda meslek hastalığının tanınmaya başlandığı da söylenebilir. Bu övünülecek bir durum olarak gösterilebilir. Ama meslek hastalıklarının tanılarının dağılımına bakıldığı zaman, yalnızca iki hastalığın, tüm meslek hastalıklarının % 91,0’ini oluşturduğu görülmektedir. Şöyle ki: Tüm meslek hastalıklarının % 72,7’si silikoz ve % 18,3’ü kurşun zehirlenmesidir. Gürültüye bağlı işitme kayıplarından, karpal tünel sendromuna kadar bir çok olası meslek hastalığının yine teşhis edilemeden gözlerden kaçtığı anlaşılmaktadır.

Bu istatistikler, aynı zamanda, işyerinde işverenin yükümlülüğünde olan, önlemlerin yetersizliğinin bir kanıtıdır.

Yükümlülük ve yönetim sorumluluğu işverenlerde olmakla birlikte, onları yönlendirme sorumluluğu da, bu alanda çalışan meslek sahiplerinindir. Hem işyeri düzeyinde uzmanlar arasında, hem de ulusal düzeyde kurumlar arasında işbirliği kültürünün zayıflığı, bu alanda başarısızlığın temel kaynağını oluşturmaktadır.

İş Sağlığı Güvenliği Alanında Kurumsal İşbirliği Deneyimleri :

Ülkemiz, bir çok kez kurumsal işbirliği istekleri ile karşılaşmıştır. Devlet Planlama Örgütü’nün özel ihtisas komisyonları bu isteklerin en sıkça dile getirildiği alanlar olmuştur. Son olarak, 2000 yılında Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı için toplanan “Çalışma Hayatı” özel ihtisas komisyonunda hazırlanan ayrıntılı iş sağlığı güvenliği raporunun ana temasını kurumsallaşma oluşturmuştur (2).

Uzmanlarca bu kadar sık dile getirilmesine karşın, bu işbirliğinin ilk basamağı olan, ortak kurullar 1978’de iki kez toplanmış; verimli geçen iki yıllık çalışma sonucunda “idari ve mali yönden özerk bir kurum”un hem modellemesi-örgütlenmesi tasarlanmış ve hem de finansman kaynağına işaret edilmiştir (3).

2005 yılından bu yana ise, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından toplantıya çağrılan “Ulusal İş Sağlığı Güvenliği Konseyi” düzenli olarak toplanmakta ve son olarak da 10.toplantısını yapmış bulunmaktadır (4). Ancak “kurul”sal işbirliğini “kurum”sal işbirliğine çevirmeden, işyeri düzeyindeki eylemleri etkileme olanağımız yoktur. Bunun için 2007 yılı İş Sağlığı Güvenliği Kanun Tasarısı hazırlıkları kapsamında, Konsey tarafından görevlendirilen çalışma grubunca, “idari ve mali yönden özerk” bir iş sağlığı güvenliği kurumu aracılığıyla, süreçlerin yönetimi önerilmiştir (5). Kurumsal işbirliğini ve gönüllülüğü öne çıkaran yaklaşım, yasaların uygulanabilmesi için, hükumet dışı kuruluşların hizmette ağırlığının arttırılmasını, ortak çalışmaları ve işyeri temelli örgütlenmeleri öncelikli görmektedir. Konsey’in hükumet-dışı üyeleri tarafından desteklenen bu öneri, henüz Konsey gündemine alınamamıştır.

Sonuç :

İşyerinde sağlık-güvenlik-çevre boyutuyla ele alındığında, bir çok toplumsal kesimin saflarına katıldığı bir alan ile karşı karşıyayız. Bu alanı, yalnızca insan haklarının yaşama geçirilmesinin zorunlu bir adımı değil; aynı zamanda ekonomik gelişmenin ve işverenler arasındaki rekabetin eşitlenmesi bakımından da çok önemli bir adım olarak görmek zorundayız.

Bir çok ülkede, tüketiciler, aldıkları ürünlerin yalnızca kalıbına değil, özgeçmişine de bakmaktadır. Çocuk çalıştıran, işçilerini tehlikeye atarak üretmeye zorlayan, işçisinin ve toplumunun yarınını düşünmeyen işverenler, “kötü” damga yemektedirler. Onun için, konuyla ilgilenenler, toplumun hak arama ve örgütlenme süreçlerinin artışına koşut olarak genişlemektedir.

İş sağlığı güvenliği konusu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın boyutlarını çoktan aşmıştır. Yalnızca devletin çabalarıyla, başarının yakalanmasına da olanak yoktur. Başarılı sonuçlar, bu sonuçlardan yarar sağlayacak olanların lokomotif rolünü oynadığı ve konuyla ilgili “herkes”in katılımına dayanan “hükumetten bağımsız” oluşumlarla alınabilir. Gelişmeye direnmek yerine, gelişmenin önündeki taşların ayıklanması, bunu yapanlara onur kazandıracaktır.

Kaynaklar :

  1. Fişek A.G. (1995) : “Çok Bilimli Eksende İşçi Sağlığı İş Güvenliği” – A.Ü.Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi (Prof.Dr.Turan Güneş’e Armağan) Cilt 50 Sayı 3-4 Aralık 1995.
  2. Devlet Planlama Teşkilatı (2001) : Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı İşgücü Piyasası (Çalışma Hayatı) Özel İhtisas Komisyonu Raporu, DPT Yayını No.2643 Ankara 2001.
  3. Fişek A.G. (1994) : “Ulusal Düzeyde İşçi Sağlığı İş Güvenliği Kurulu” – Çalışma Ortamı Dergisi, Sayı :15 Temmuz Ağustos 1994.
  4. Bu konuda daha ayrıntılı bilgi için bakınız : www.fisek.org.tr
  5. – (2007):” Ulusal Düzeyde İş Sağlığı Güvenliği Kurumu”, Çalışma Ortamı Dergisi, Sayı :93 Temmuz Ağustos 2007.

İlk Yayın : “İş Sağlığı Güvenliği’nde Kurumsal İşbirliği ve Önemi” ,2.Çalışma İlişkileri Sempozyumu, (İş Müfettişleri Derneği, 26-27 Nisan 2008, Ankara)