İş Sağlığı Güvenliğinde Hükumetin Çıkmazı : İşçi Sendikaları
Avrupa Birliği Çerçeve Direktifi’nin (89/391) üzerinde ağırlıkla durduğu iş sağlığı güvenliği sorunlarının çözümünde işçi katılımı, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası ve sonrasında hakkettiği yeri bulamamıştır.
6331 sayılı yasa hala iş sağlığı güvenliği sorunlarının çözümünde tepeden inmeci yaklaşımların başarılı olacağına inanmaktadır (Yasanın diğer çıkmazları için bakınız: Fişek A.G. : YENİ DÖNEMDE (6331 s.k.sonrası) DEĞERLENDİRMELER, Çalışma Ortamı Dergisi Sayı : 130-132, Eylül 2013-Şubat 2014 ve www.isguvenligi.net) Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanlığı (ÇSGB) iş müfettişlerinin ceza tehdidinin, işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanlarının işyerindeki “tek yanlı ve buyurgan” çabalarının, iş kazalarının ve meslek hastalıklarının önüne geçeceği varsayımı, yasa koyucuda da vardır.
Www.isguvenligi.net aracılığı ile yaptığımız ankette konuyla ilgilenenlerin bu beklentiye kapılmadıkları anlaşılmaktadır. “Tek başına işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı istihdamının sağlanması, işyerlerinde iş kazalarıyla meslek hastalıklarının önüne geçer mi?” sorusuna verilen yanıtların dağılımı şöyledir (Erişim : 10 Kasım 2014) :
Hayır (% 51, 262 Oy)
Evet (%23, 117 Oy)
Zaman gerekli. (%18, 93 Oy)
Amaç o değil ki. (%8, 45 Oy)
Toplam Oy Veren Sayısı: 517
O zaman, iş sağlığı güvenliği sorunlarının çözümü için, eksik olandan ya da yapılmayandan yola çıkmak gerekir. Eksik olan ve yapılmayan, çözümde sorunun asıl sahibi olan “işçi”lerin desteğinin ve katılımının sağlanmış olmasıdır. Avrupa Birliği Çerçeve Direktifi ve diğer Direktifler ile ILO Sözleşme ve Tavsiye Kararları, işçi katılımını önemsemektedir.
O zaman ülkemizde, işçi katılımını sağlayamamanın nedenleri üzerinde durmak gerekmektedir :
- İşçilerin düşünmesi istenmemektedir.
- İşçilerin ülke sorunlarında çözüm ortağı olması istenmemektedir.
- “İşsizliği besleyen politikalar” ve “iş güvencesizliği” ile işçiler korkutulmaktadır.
- İşçilerin çözüm çabalarında, örgütlenmeleri hele hele sendikalaşmaları istenmemektedir.
- Birlikte hareketler ya da örgütlenmeler şiddetle cezalandırılmaktadır.
- Öte yandan işçilerden
- Risk değerlendirme ekiplerinde görev almaları
- İş sağlığı güvenliği kurulu toplantılarına katılmaları
- Hayat tehlike anında iş bırakmaları
- İşyerinde iş sağlığı güvenliği konusundaki eksikleri bildirmeleri beklenmektedir.
Görüldüğü gibi, işçilerden istenen davranışlarla istenmeyenler arasında (öz-söz) tutarsızlık vardır.
Yukarıda saydığımız beklentiler, iş hukukunun temel ilkeleri ile de çelişmektedir. Çünkü ekonomik yönden zayıf olan işçilerin, ekonomik yönden güçlü işveren karşısında korunması, “iş hukuku”nun temelini oluşturur. Bunun için, “işçi lehine yorum”, “örgütlenerek haklarını koruma olanağı”, “toplu iş sözleşmeleri yoluyla yönetim ve denetim katılma olanağı” ve “grev” bir hak olarak kabul edilmektedir. Bütün bunlar, işverenin “kar”ını sınırladığı için, küreselleşmenin hedef tahtasındadır. Salt bu nedenle, iş sağlığı güvenliği yasası, “teknik” bir belgeye dönüştürülmüştür. Bu yüzden, çok bilimli bir alan olan iş sağlığı güvenliğinin sosyal bilimler ile olan ilişkisi gözardı edilmiştir. Çalışma sürelerinden vardiya çalışmasına, haftalık- yıllık izinlerden istihdama kadar bir çok konu kapsam dışı bırakılmıştır. “Sosyal haklar” alanını oluşturan bu konuların, tıpkı işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı gibi, bir “sosyal haklar görevlisi” tarafından izlenmesi ve geliştirilmesi beklenmelidir.
O zaman, irdelenmesi gereken, “küreselleşme” ile “iş sağlığı güvenliği” arasındaki çatışmadır. Küreselleşme, “merkez” ülkelerde iş ve çevre koşullarını geliştirirken, “çevre” ülkelerde tersine bu koşulların “olumlu” kılınmasına karşı direnmektedir. “Çevre” ülkeler arasında yer alan Türkiye’de hala ölümlü iş kazalarının bu denli yüksek bir sıklıkla görülmesinin temel nedeni budur.
İşçi düşünmezse, gördüklerini dile getirmezse, hakkını korumazsa, “işçiyi koruyan yasa”ların gereği nedir?
Eğer ülkemizde, iş sağlığı güvenliğinin sağlanması isteniyorsa, işçilerin sendikalaşması, sendikaların iş sağlığı güvenliği konusunda işçilerini eylemli kılmaları sağlanmalıdır. Bu neden çözümdür :
- İş sağlığı güvenliğinin “insansızlaştırılması”nın yerine, “insan odaklı” bir yaklaşım gelecektir.
- “Önce insan” ilkesi, çözüm için atılan adımların yönlendiricisi olacaktır.
- Çünkü bugün genelde işçiden “edilgin” bir tavır beklenirken; iş sağlığı güvenliği konusunda etkin bir tavır beklenmektedir. Bu çelişki giderilecektir.
- İşyerinde iş sağlığı güvenliği sorunlarını dile getirirken, iş güvencesizliğinin baskısını üzerinde hissetmemesi sağlanacaktır.
- İşçiler, birlikte düşünme, tartışma olanağı bulacak, sivrilikleri törpüleyecek, olgun çözümler üretebilecektir.
- Bireyci ve keyfi işçi davranışları (ve disiplinsizlikleri) törpülenecektir.
Bu süreçte, etkin bir rol almak, işçi sendikalarının hem varlıklarını korumak ve hem de çalışma yaşamındaki yerlerini geliştirmeleri için büyük bir fırsattır. Ancak, egemen olan “ücret artışı öncelikli” sendikacılık anlayışının bırakılması; mücadele eksenlerinden biri olarak “sağlık güvenlik çevre”nin alınması; bunu sağlayabilmek için de yeniden yapılanmaya gidilmesi gerekmektedir.
İşçi sendikaları, bu fırsatı bir kez, “çocuk işçiliğin sona erdirilmesi” sürecinde yakalamışlar; ancak sürece etkin katılımlarını karşın, tabana indirmeyerek, fırsatı kaçırmışlardı. Halbuki o tarihte, tabana indirilen “çocuk işçiliği önleme çabaları”, hem çalışma koşullarının geliştirilmesi yönünde ve hem de ülke çapında sosyal politikanın yükseltilmesinde büyük bir avantaj sağlayacak; sendikaların varlıklarını korumalarını ve çalışma yaşamındaki yerlerini geliştirmelerini sağlayacaktı.
İşçi sendikalarının, iş sağlığı güvenliğinin sağlanmasında başarılı sonuçlar alınmasına yol açması, bu alanda yol alınmasını içtenlikle isteyen devlet makamları ve işveren çevreleri için de büyük bir fırsattır. Bundan ötürü, onların da bu katılım sürecini canı gönülden desteklemeleri gerekir.
İşçi sendikalarının, iş sağlığı güvenliği sorunlarının çözümünde başarılı olabilmesinin birinci koşulu, temsilcilerinin en az işyeri hekimleri ve iş güvenliği uzmanları kadar bu alanda yetkin hale getirilmesidir. İkincisi de, kendi örgüt yapılarını ve mücadele tekniklerini gözden geçirmeleridir.
İş Sağlığı Güvenliği Yasası’nın 3.maddesi “İş sağlığı güvenliği konusunda işveren önlemleri alır: işçi de buna uyar” şeklindeki tepeden inmeci mantığın yerine, “İşyerinde iş sağlığı güvenliğinin sağlanması konusunda işçi-işverenler birlikte karar alır ve uygulamanın sorumluluğunu paylaşırlar” hükmü gelmelidir. O zaman, iş kazası meslek hastalıkları istatistiklerinde yüz güldürücü sonuçlar elde ederiz. O zaman, çıkardığımız yasaların, uygulamaya geçmediği, tozlu raflara kaldırıldığı, öz ile söz tutarsızlığı içinde olduğumuz vb eleştirilerden kurtuluruz.
4 Aralık 2014