İş Güvenliği Uzmanlığında Takım Oyunu

Prof.Dr.Sarper Süzek’e Armağan (Şubat 2011 )

GİRİŞ

Türkiye’nin 90 yıllık işçi sağlığı iş güvenliği uygulamasındaki en önemli eksiklik, yasalara uyma konusundaki özensizliktir. Bunca yıldır, hukukçuların ve yasa-tüzük koyucuların üstün çabalarına, ne yazık ki, uygulayıcılar ve denetleyiciler, aynı düzeyde yanıt verememişlerdir.
Bunun bedeli ağır olmuştur. Her şeyden önce, iş kazalarıyla meslek hastalıkları sonucu ölümler ve sakatlıklar, insan yaşamlarında derin izler bırakmışlardır. Sürekli yinelenen bu insanlık ayıpları, toplumun büyük kesiminde yazgı; kaçınılmaz, önlenemez olgu izlenimi yaratmıştır. Bu izlenime, biz , “güvenlik kültür”süzlüğü diyoruz. Bu büyük eksiğin tek sorumlusu, yasaları uygulamayanlar ve uygulatmayanlardır.

Yasa koyucu, 1930 ve 1936’lardan beri, uygulamanın yakından izlenmesi için denetim mekanizmaları oluşturmaya başlamıştır. Şöyle ki : 1924 yılından başlayarak bir türlü yasalaşamayan, İş Yasası Tasarıları, denetim gereksinmesinin bilinmesine karşın, bu alanda boşluk yaratmıştı. Bu 1930 tarihli Umumi Hıfzıssıhha Kanunu (Genel Sağlığı Koruma Yasası), bu boşluğu doldurmak amacıyla sayısız hükümle desteklenmiştir. Çocukların en düşük çalışma yaşından, çalışan kadınların gebelik-süt izinlerine; işçi hıfzıssıhhasından gayri-sıhhi müesseselere kadar bir çok düzenleme, 1980’lerin ortalarına kadar geçerliliğini korumuştur. Sağlık alanındaki başarılar (özellikle bulaşıcı hastalıklarla savaş ve sosyalizasyon), sağlık örgütünden ve çalışanlarından beklentilerin yükselmesine yol açmıştır.

Buradan yola çıkarak şunu söyleyebiliriz : 2003 yılına kadar, hatta onu da aşarak bugüne kadar, işçi sağlığı iş güvenliği mevzuatının odak noktasını işyeri hekimleri oluşturmuştur. Çünkü, 1930 yılında konulan 50 ve daha çok işçi çalıştıran işyerlerinin sağlık hizmetlerini yürütmek üzere işyeri hekimi görevlendirilmesi zorunluluğu, kendi özgörevini (misyonunu) de aşarak, işyerindeki tüm sağlık-güvenlik hizmetlerinden sorumlu hale dönüşmüştür.

Bu söylediğimizin en önemli kanıtı, 04.07.1980 tarihinde çıkarılan ilk “İşyeri Hekimlerinin Çalışma Şartları ile Görev ve Yetkileri Hakkında Yönetmelik”te öngörülen görevlerdir. Bu görevler 4 başlık altında sınıflandırılmıştır (Madde 4):

  1. Tıbbi görevler
  2. Tıbbi teknik görevler
    1. İşyeri hijyeni ve güvenliği konularında inceleme ve araştırma
    2. İş ve işçi uyumu
    3. Sağlık eğitimi
  3. Araştırma
  4. Kayıt istatistik.

Bu görevler arasında pek çoğu, bir ucuyla tıp mesleğini ilgilendirirken; bazıları da tıp eğitimi almış bir kişinin yapamayacağı görevlerdir. Sözgelimi “İşyeri hijyeni ve güvenliği konularında inceleme ve araştırma” başlığı altında yer alan görevlerden bazıları şunlardır :

“a. İşyerinin yakından tanınması ve kullanılan, üretilen maddelerin titizlikle izlenmesi için işyerlerinin aralıklı olarak incelenmesi,
b. Çalışma ortamı şartlarının değerlendirilmesi (ısı, gürültü, aydınlatma, havalandırma, iyonizan ve iyonizan olmayan ışınların, zehirli gazlar ve buharların, çözücülerin ve tozların etkilerini gereken hallerde ölçmelere de başvurarak yeterli biçimde değerlendirilmesi.)
c. İşyerinin genel hijyen şartlarının … devamlı izlenmesi,
d. Güvenlik yönünden mahzurlu görülen işlerde, işyeri şartlarının düzeltilmesi çarelerinin aranması,
e. İş kazası soruşturmaları ile bunlara karşı alınacak tedbirlerin tespiti ile ilgili araştırmalara katılma,
f. …
g. Mesleki bir hastalığın veya işle ilgili bir hastalığın tespitinden sonra, koruyucu tedbirlerin alınması ve bununla ilgili işlemlerin yürütülmesi,
h. … “

Yukarıda andığımız bütün bu görevler, bugün, yönetmeliklerde iş güvenliği uzmanı tarafından yapılması öngörülen görevlerdir.

Andığımız yönetmelik, 23 yıl yürürlükte kalmış ve işçi sağlığı iş güvenliği alanını büyük ölçüde etkilemiştir. 2003 yılından sonra çıkarılan üç yönetmelikten ikisi Danıştay tarafından iptal edildiği için, bugüne değin, belirsizlik ve yersiz çekişmeler, uygulayıcıların da eylemsizleşmesine yol açmıştır.

Oysa 2003 yılında çıkarılan İş Yasası, ilk kez, iş güvenliği uzmanı istihdamını güvenceye kavuşturarak; 2003 yılında çıkarılan Yönetmelik de, ilk kez işyeri hemşiresinin görev ve yetkilerini ayrıntılı olarak düzenleyerek, alana önemli katkılar getirmişti. Ne yazık ki, bu ilkleri, bilimsel ortamlarda irdelemek ve kuramı geliştirme olanakları yaratılamamış; uygulamaya yön verecek çok önemli fırsatlar kaçırılmıştır.

1930 yılında yürürlüğe giren “işyeri hekimi bulundurma zorunluluğu”nun uygulamasına baktığımızda, dikkati çeken iki önemli eksiklik vardır :

  1. Ülkemizdeki işyerlerinin % 98’ini ve çalışan işçilerin %40’ını barındıran 50’den az işçi çalıştıran işyerlerinin1, “ortaklaşa” işyeri sağlık hizmetlerinden yararlanmaları özendirilmemiştir. Oysa, 1974 tarihli, İşçi Sağlığı İş Güvenliği Tüzüğü, 106.maddesiyle ağır ve tehlikeli işlerin yapıldığı işyerlerinde, işyeri hemşiresi veya sağlık memuru bulundurulmasını zorunlu kılmıştı. 1980 tarihinde çıkarılan Yönetmelik ise, hekim bulundurma zorunluluğu olmayan işyerlerinin, gönüllü olarak bir araya gelerek, işyeri hekimi bulundurabileceklerini önermişti. Üstelik ülkemizde, 1982 yılından beri Fişek Enstitüsü tarafından, bu ölçekteki işyerlerinin, “grup işyeri hekimliği” hizmetlerinden düzenli ve gönüllü bir biçimde yararlanabilecekleri de kanıtlanmışken, bu adaletsizlik giderilmemiştir.2,3
  2. Diğer önemli bir eksiklik ise, işyeri hekimlerinin, koruyucu sağlık hizmetlerinden çok, tedavi edici hizmetleri öne çıkarmış olmalarıdır. Bunun temelde iki nedeni vardır: Birincisi hekimlerin eğitimleri gereği işçi sağlığı iş güvenliği konusunda yeterli bilgi ve deneyime sahip olmamalarıdır. İkincisi de, işçi ve işverenlerin, inatçı bir biçimde yalnızca tedavi edici sağlık hizmetlerinden (daha dar bir anlamda reçete yazılmasından) yararlanmak istemelerdir. Bunu “güvenlik kültür”süzlüğünün bir başka uzantısı olarak nitelendirebiliriz. Türk Tabipleri Birliği’nin 1988 yılında hekimlere yönelik olarak başlattığı “İşyeri Hekimliği Sertifika Programları” uygulaması 4,5,6 işyeri hekimlerinin bu alandaki bilgi düzeyini yükseltmiş olsa da, yine de hekimlerin büyük bir kısmı, hizmetlerini reçete hizmetleri ve işe giriş-periyodik muayene hizmetleri ile sınırlı tutmuşlardır. Bu adaletsizlik de giderilmemiştir.

Ülkemizde sağlıkta dönüşüm süreci, büyük ölçüde tamamlanmıştır. Tüm çabalara karşın, “herkese sağlık” ve “koruyucu hizmetlere öncelik” hedefleriyle hareket eden toplum hekimliğine gönül verenler, bugün için, başarısızlığa uğramışlardır. Sağlıkta dönüşümden kastedilen, bugüne kadar, 1920-1950 ve 1960-2008 yılları arasında elde edilen halkın sağlığını koruyucu yaklaşımların yerine hastalananların tedavi edilmesine öncelik veren yaklaşımların baş tacı edilmesidir. Çünkü sağlığın para kazandıran ve piyasa ekonomisini canlandıran yanı, insanların canının yandığı andır; o zaman da kişi ya hastadır, ya da ölüm döşeğindedir. Sağlıkta dönüşüm programının iki temel hedefi vardı: Biri sağlık ocakları, diğeri işyeri hekimlikleri … Her ikisi de yıllar içerisinde budanmış ve zayıflatılmıştı. Bugün sağlık ocakları tarihe kavuşmuştur; işyeri hekimliklerinin, bunca yıldır kıramadıkları kabuklarını kırarak, toplum hekimliği çizgisinde geliştirilmelerinin ise moral temelleri ortadan kalkmıştır. Kaçınılmaz olarak işyeri hekimleri, birey düzeyindeki koruyucu ve tedavi edici sağlık hizmetlerine hapsolacaklardır. Buna karşın hekimlerin, toplu düzeydeki koruyucu hizmetlerdeki katkılarından nasıl yararlanılacaktır?

Yazımızın geliştirmek istediği öneri işte bu soruya yanıttır.

İŞÇİ SAĞLIĞI İŞ GÜVENLİĞİNİN ÇOK BİLİMLİ KARAKTERİ

İşyerlerinde sağlık ve güvenlik hizmetleri, işyerinin kuruluş aşamasından başlayan ve kapanmasından sonra da devam eden bir hizmettir.

Sağlıklı ve güvenli çalışma ortamının sağlanması bunun bir bölümüdür. İşyerinin çatısının altındaki herkesin (ziyaretçiler de içinde), sağlık-güvenlik tehlikelerine karşı korunmuş olması gerekmektedir. Bunu sağlayabilmek için,

  • İşyerini kurma-düşüncesi henüz bir tasarı halindeyken, sağlık-güvenlik ekibi ile temasa geçilmelidirler. Çünkü bu aşamada birlikte oluşturulacak önlemlerle, yolun yarıdan fazlası geçilir.
  • Daha sonra işletmeye geçerken yine sağlık-güvenlik ekibinin, özellikle çalışma yönteminin oturtulması yönünden çok büyük önemi vardır.
  • Bunu izleyen aşama ise, işleyen bir sistemin sürekli kontrolu ve geliştirilmesidir. Üretim akışındaki her değişiklik, planda gerçekleştirilen her köklü düzenlenme bu sürecin yeni baştan başlatılmasını zorunlu kılar.
  • Üretim sürecinde hiçbir değişiklik olmasa da, işverenin “mesleksel sağlık ve güvenlik alanındaki bilimsel-teknik gelişmeleri izleyerek kendi işyerine uyanları almak ve uyarlamak yükümlülüğü” vardır. Bunu da, binbir işinin arasında tek başına yapması olanaksızdır. Konunun uzmanı geniş bir uzman topluluğuna gereksinme vardır.
  • İşyeri kapansa bile işveren yükümlülükleri bitmez. Çünkü çalıştırdığı işçilerin, yıllar sonra yakalanabilecekleri meslek hastalıkları geri dönük bir soruşturma-koğuşturma konusudur. Buna, geçirilmiş iş kazalarıyla meslek hastalıkları konusunda sonradan açılacak davaları da eklemek gerek.

Bütün bu aşamalardan da işyerinin alnının akıyla geçebilmesi için bir takım oyununa gerek vardır. Kimya mühendisinden fizik mühendisine, elektrik mühendisine; iş hekiminden, işyeri hemşiresine; psikologdan sosyal bilimciye, eğitimciye; işçi(ve/veya sendika) temsilcisinden, işveren vekiline kadar çok geniş bir ekibin birlikte yürüttüğü bir dayanışmayla, sağlıklı – güvenli çalışma ortamları oluşturulup sürdürülebilir.

İşçi sağlığı iş güvenliğinin çok bilimli karakteri üzerinde uzun yıllardır durulmaktadır.7Bu konu işlenirken, en büyük tehlike, her bilim dalının birbirinden kopuk ve bütüncül olmayan yaklaşımlar içerisinde çalışmalar yürütmesidir. Onun için üzerinde ısrarla durduğumuz ilkelerden biri de, “iş sağlığı” ile “iş güvenliği”nin birbirinden ayrılmazlığı ilkesidir.

Gerçekten de, tıp bilimleri, mühendislik bilimleri ve sosyal bilimlerin kesim noktasını oluşturan, çalışma yaşamındaki insan ögesinin korunması, bir takım oyununa gereksinme göstermektedir. Ancak ülkemizde bu konuda tam bir tutarsızlık sergilenmektedir.

Bu tutarsızlık, uzun yıllar, yalnızca konu hakkında yeterli bilgisi olmayanların yakıştırmalarıyla sınırlıydı. Şöyle ki: 1930’lu yıllardan bu yana, “işçilerin sıhhatini koruma ve iş emniyeti” ve “iş kazalarıyla meslek hastalıkları” denilerek, bitişik anılan iki kavramın farklı bilim dallarını kastettiğini sananlar çıkmıştır. Açıkçası, “işçilerin sıhhati” ve “meslek hastalıkları” ile hekimlerin; “iş emniyeti” ve “iş kazaları” ile mühendislerin ilgilendiğinin anlamak isteyenler olmuştur. Ama konuyu derinlemesine incelemiş ve kapsamlı bilgi sahibi olanlar bilirler ki, bu iki kavram daha çok, çalışma yaşamında bireysel ya da toplu düzeyde alınacak önlemleri açıklamak için kullanılmaktadır. Bireyi görecek biçimde eğitilenlerin sağlık bilimciler; bireyi görmezden gelerek ve üretimi yüceleştirerek yetiştirilmeye çalışılanların da mühendislik bilimlerinden yetişenler olduğu gerçektir. Ama işçi sağlığı iş güvenliği konusunda, takım oyunuyla bu koşullanmalar aşılmaya çalışılmaktadır. Tıpta “toplum hekimliği”, mühendislik bilimlerinde “insan mühendisliği” kavramları bu çabaların sonucunda ortaya çıkmıştır.

Bu tutarsızlık, 2003 yılında çıkarılan 4857 sayılı İş Yasası ile, yalnızca bazı kişilerin hezeyanları olmaktan çıktı; yasanın tanımladığı biçimiyle “iş güvenliği mühendisleri”nin istihdamı ile ete kemiğe büründü. Bir yandan, gerçeklerle ilgisi olmayan bu tutarsız yaklaşım; bir yandan Meslek Odaları ile yeterli diyaloğun kurulmamış olmasına dayalı olarak hala sürmekte olan hukuksal çatışmalar, iş güvenliği uzmanlığı kurumunun tartışılmasına ve işyerlerinde ağırlık kazanmasına olanak vermemiştir.

İNSANSIZ İŞ GÜVENLİĞİ UZMANLIĞI OLMAZ

İş güvenliği kavramının, yanlış olarak, makine araç gereç, teknoloji ile üretim sürecini kapsadığını düşünenler vardır. Böyle olduğunu düşünsek bile, yine de karşımıza insan çıkmaktadır. Üretim sürecini yöneten ve yürüten, teknolojiye hükmeden, makine araç ve gereçleri kullanan insandır. İnsanın, fizyolojik (doğal) yapısından kaynaklanan kusur ya da eksiklikler, yaralanmaya ya da hastalanmasına da yol açabilir.8

Sözgelimi : İş kazası nedeni olarak sıkça gündeme getirilen “dikkatsizlik” olgusu, insanın doğasında vardır. Bu bireysel bir kusur olarak değil, insani bir zaaf olarak algılanmalıdır. Çünkü, bir termostat gibi çalışan beynin, saliseden bile daha kısa zaman dilimleri içerisinde durması, “boş bulunma” dediğimiz bu zaafa yol açmaktadır. Yorgunluk, üzüntü, gürültü, sıcak-soğuk, hastalık, yüksek ateş vb etmenler, boş bulunulan süreyi arttırarak, tehlike yaratmaktadır. İnsani zaafları kabullenemeyenler için tek yol, robot kullanmaktır.

İş güvenliği uzmanlığı, insan olmadan yapılamaz. Çünkü zarar verici olgu (iş kazası, meslek hastalığı) ancak insan yaralanırsa ya da hastalanırsa, işçi sağlığı iş güvenliğiyle ilgili kabul edilmektedir. Her ne kadar, “ramak kala” adıyla, kayıtlara yaralanmasız kazalar da not ediliyor; “küçük kaza büyüğün habercisidir” denilerek, işgöremezliğe yol açmayan olgular önemseniyor olsa da bunlar ayrıksı (istisnai) durumlardır.

Bir başka “insan”lı iş güvenliği örneği, yüksekten düşmelerdir. Düşme anında işçiyi koruyucu önlemler arasında güvenlik kemerleri, güvenlik ağları sayılabilir. Ama önemli olan, hiç düşmemektedir. Bunun için işçinin düşme nedenleri üzerinde durulmalıdır. Bu nedenlerin bir bölümü de tıbbi nedenlerdir. Bunlar arasında, baş dönmesi, beyne ani olarak az kan gitmesi, yüksek tansiyon, yüksek şeker, ağır hastalığa bağlı güçsüzlük, yüksek ateş ilk akla gelenlerdir.

Görüldüğü gibi, iş güvenliğinin insandan, insanın fizyolojik (doğal) ve patolojik (hastalıklı) özelliklerinden soyutlamak olanaksızdır. Bu, hekimlerin neden iş güvenliği konularının içinde aktif olarak yer aldığını ortaya koymaktadır.

İŞ GÜVENLİĞİ UZMANLIĞI

İş güvenliği uzmanlığı, toplu düzeyde işçi sağlığı iş güvenliği önlemlerinin uygulanmasını sağlayacak kişilere verilen genel addır. Bir önceki bölümde anlattıklarımızla bağlantılandırmak gerekirse, işyeri hekimleri, birey düzeyindeki koruyucu hizmetlerin, iş güvenliği uzmanları ise toplu düzeydeki koruyucu hizmetlerinin yürütülmesinden sorumludur. Bu tanımlamaları, 27.11.2010 tarihli iki Yönetmelik’te de görmekteyiz. “İşyeri Hekimlerinin Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelik”in 15/b.maddesi “Sağlık Gözetimi” başlığıyla bireysel düzeyde, “İş Güvenliği Uzmanlarının Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelik”in (27.11.2010 RG.27768) 7/c.maddesi, “Çalışma Ortamı Gözetimi” başlığıyla toplu düzeyde görevler sıralamaktadır.

Benzer tanımlamaya iki yönetmelikte daha rastlamaktayız : “İşyeri Hekimlerinin Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelik”in (27.11.2010 RG.27768) 15/b-1.maddesi “Gece postaları da dahil olmak üzere işçilerin sağlık gözetimini yapmayı” doktora görev olarak verirken; “İşyeri Sağlık ve Güvenlik Birimleri ile Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimleri Hakkında Yönetmelik” (mülga, 15.08.2009 RG.27320) 37/1-a.maddesiyle, “İşyerinde, gece postaları da dahil olmak üzere çalışma ortamının gözetimini yapmak” görevini iş güvenliği uzmanlarına vermiştir.

Bunlar, hem konuya hem de mesleğe dar yaklaşımlardır. İşyeri hekimliği bir görevlendirme, iş güvenliği uzmanlığı bir meslektir. İşyeri hekimliğinin bir görevlendirme ve “işyeri hekimliği sertifika kursları vb”nın bir hizmet içi eğitim olduğunun en önemli kanıtı, 2003 sonrası Yönetmelik’lerde “iş sağlığı uzmanlığı” gibi yüksek lisans ve doktora programlarını tamamlayanların doğrudan işyeri hekimliği yapamamaları ve Bakanlık onayının öngörülmesidir.

Gerçekten de, “İş Güvenliği Uzmanlarının Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelik”e (27.11.2010 RG.27768) baktığımız zaman, iş güvenliği uzmanları için öngörülen görevler şunlardır:

    • Rehber ve danışmanlık
      İşyerinde yapılan çalışmalar ve yapılacak değişikliklerle ilgili olarak tasarım, makine ve diğer teçhizatın durumu, bakımı, seçimi ve kullanılan maddeler de dahil olmak üzere işin planlanması, organizasyonu ve uygulanması, kişisel koruyucu donanımların seçimi, temini, kullanımı, bakımı, muhafazası ve test edilmesi konularının iş sağlığı ve güvenliği mevzuatına genel iş güvenliği kurallarına uygun olarak sürdürülmesini sağlamak için işverene tavsiyelerde bulunmak.
    • Risk değerlendirmesi
      Risk değerlendirmesinin yapılmasını sağlamak; gerekli çalışmaları planlayarak alınacak sağlık ve güvenlik önemleri konusunda işverene önerilerde bulunmak,

Çalışma ortamı gözetimi
Çalışma ortamının gözetimini yapmak, işyerinde iş sağlığı ve güvenliği yönünden yapılması gereken periyodik bakım, kontrol ve ölçümleri planlamak ve uygulanmasını kontrol etmek, …

  • Eğitim, bilgilendirme ve kayıt
    İş sağlığı ve güvenliği eğitimlerini ilgili mevzuata uygun olarak planlamak ve uygulamak, …
  • İlgili birimlerle işbirliği. …

Görüldüğü gibi, bir çok yerde, iş güvenliği uzmanından “mühendislik, teknik elemanlık vb” gibi nitelikleri aşarak sağlık değerlendirmeleri yapması da beklenmektedir. Bu yaklaşım, tıp bilimiyle ve Çalışma (ve Sosyal Güvenlik) Bakanlığı’nın 65 yıllık uygulaması ile çelişmektedir.

Tıp bilimiyle çelişmektedir. Çünkü, hekimlerin özellikle koruyucu hizmetlerle uğraşanlarının toplu düzeyde önlemlerle yakın bir ilgisi vardır. Sözgelimi bir meslek hastalığı grubu olan çözücülerin bulunduğu işyerlerinde, bu hastalık etmeninin vücuda hangi yoldan gireceği (dolayısıyla hangi kişisel koruyuculara gereksinme olacağı), hangi vücut organlarını hedefleyeceği (dolayısıyla işe giriş ve periyodik sağlık muayenelerinde nelere dikkat edileceği, hangi incelemelere başvurulacağı) işyerinde var olan bir çok meslek hastalığı etmeninden, hangilerinin insan sağlığı için çok daha zararlı olduğunun saptanması ve bunun öncelikle giderilmesinin planlanması, hekim iş güvenliği uzmanının desteği olmaksızın anlaşılamaz. İşyeri hekiminden beklenen ise, bu planlanan çerçevede bireye hizmet sunmaktadır.

İşçi sağlığı ile iş güvenliği birbirinden ayrılamaz. Bir bütünün parçalarıdır. Bu yaklaşım, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın (ÇSGB) 65 yıllık uygulamasıyla ve özellikle teftiş alanına bakışıyla uyumludur.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (ÇSGB), iş müfettişlerini ikiye ayırmıştır:

  • İş müfettişi (sosyal)
  • İş müfettişi (teknik) : 1979 öncesi bu müfettişleri İşçi Sağlığı Genel Müdürlüğü’ne bağlı olarak çalışmış; “İş güvenliği müfettişi” olarak adlandırılmış ve yapılan iş de “iş güvenliği teftişi” olarak tanımlanmıştı. 1979’da çıkarılan İş Teftiş Tüzüğü sonrası İş müfettişi (teknik) olarak nitelendirilmiş ve doğrudan Bakan’a bağlanmışlardır.

Teknik iş müfettişlerinin “tıp ve mühendislik” kökenli olması gerektiği, “İş Teftiş Tüzüğü (RG.28.8.1979/16738)”(Madde 4-b) “Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Yönetmeliği (RG.16.11.1991/21053)”nde (Madde 25-c) belirtilmiş; bunun dışında ne eğitimlerinde, ne sınavlarında ve ne de görevlerinde bir farklılık getirilmiştir. Teftiş programlarında hekim teknik iş müfettişleri, kimya işyerlerini de, baraj inşaatını da, makine fabrikalarını da denetler. Ayrıca bir çok mühendis kökenli müfettiş yardımcısı, hekim iş müfettişlerinin (teknik) yanında teftişe çıkarak eğitilmiş ve sınavla iş müfettişi ünvanını kazanmışlardır. Tersine mühendisler de, işyeri hekimlerini mesleki yönden denetleme hakkına sahiptirler.

Böylece 50 yılı aşkın uygulama, “iş güvenliği uzmanlığı”nı bir meslek olarak ortaya çıkarmıştır. Ancak 2003 sonrası çıkarılan Yönetmelik’ler, iş güvenliği uzmanının, bir meslek elemanı olarak değil, tanımlanmış bir görevi yapan teknik elemanlar olarak görmektedir . Burada bir eşitsizlik ortaya çıkmıştır. İş güvenliği uzmanlığı, bir meslek olarak kabul edilmeli ve üç yıllık yardımcılık döneminden sonra sınavla elde edilen “iş müfettişi (teknik)” ünvanını alan tüm müfettişlere eşit olarak uygulanmalıdır.

Toplu düzeyde yürütülen iş güvenliği hizmetlerinden biri de eğitimdir. Çalışanların İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimlerinin Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik (RG. 7 Nisan 2004 / 25426),

  • “İş sağlığı ve güvenliği konularında iş müfettişi olarak görev yapmış olanlar”a hiçbir meslek ayırımı getirmeden bu eğitim verme yetkisini kabul etmektedir. (Madde 15)
  • Buna karşın aynı maddede, “iş güvenliği ile görevli mühendis veya teknik eleman” ile “işyeri hekimi”ni, yalnızca uzmanlık konularına göre eğitim verme hakkı tanımaktadır.

Bu ayırım bize iş müfettişi olarak yapanları bir bütün olarak gördüğünü ve hekim iş müfettişleri ile işyeri hekimlerini özdeşleştirmediğini ortaya koymaktadır.

İş güvenliği uzmanlığını yasal bir çerçeveye sokmaya çalışan ve hekimleri dışlayan Yönetmelik’in, sergilediği tutumun çelişkili olduğu görülmektedir. Şöyle ki :

“İşyeri Hekimlerinin Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelik”i, aynı zamanda, “Genel Müdürlük ve bağlı birimlerinde iş sağlığı ve güvenliği alanında en az sekiz yıl görev yapmış iş sağlığı ve güvenliği uzmanlarına istekleri halinde” A sınıfı iş güvenliği uzmanı (Madde 56/a-2) ve en az üç yıl görev yapmış olanlarına ise B sınıfı iş güvenliği uzmanlığı (Madde 56/b-1) belgesinin verileceğini öngörmektedir.

  • Bu bakanlık görevlileri, “İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü İş Sağlığı ve Güvenliği Uzman Yardımcılığı ve Uzmanlığı Atama, Görev ve Çalışma Yönetmeliği”nin 6.maddesinde belirtildiği gibi, dört yıllık eğitim veren, hukuk, kamu yönetimi, uluslar arası ilişkiler vb sosyal bilim eğitimi yapan yüksek öğretim kurumları mezunları arasından olabilmektedir.
  • Demek ki ÇSGB, A sınıfı iş güvenliği uzmanlığında, mutlaka mühendislik eğitimi görülmüş olmasını bir ön koşul olarak saymamaktadır.

“İşyeri Hekimlerinin Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelik”i, aynı zamanda, “Teknik eleman : Üniversitelerin fizik ve kimya bölümlerinden lisans düzeyinde mezun olanlar ile teknik öğretmenler ve iş sağlığı ve güvenliği bölümü mezunlarını ifade eder.” (Madde 4-ı)

    • Teknik elemanlar tıpkı mühendisler gibi kurslara gitmek ve sınavlarda başarılı olmak kaydıyla sırasıyla C,B,A sınıfı iş güvenliği uzmanı olma hakkını kazanmıştır.
    • Ama üniversitelerdeki “işçi sağlığı iş güvenliği meslek yüksek okullarına alınan öğrencilerin profiline baktığımızda”, bunların meslek liselerinin “yaşlı hizmetleri, acil tıp teknisyenliği, ilk yardım ve acil bakım teknisyenliği bölümlerinden mezun olanlar” olduğunu görürüz. Demek ki, iki yıl üniversite öğretimi görmüş olmaları onların sağlık mesleklerinden gelmiş olmalarına karşın iş güvenliği uzmanı olmalarına olanak vermektedir.
    • Ama aynı olanak sağlık mesleğinden gelen üç yıl bu alanda müfettiş yardımcısı olarak eğitim gören deneyim kazanan hekimlere tanınmamaktadır.

Üniversitelerin mühendislik, sosyal bilimler alanlarında okuyanlar, meslek liselerinin sağlıkla ilgili eğitim görenlerine tanınan iş güvenliği uzmanı olma olanağı, neden tıp fakültesi mezunlarına tanınmamaktadır? Bu adaletsizlik halen sürmektedir.

SONUÇ

İşyerlerinde iş güvenliği uzmanlığı uygulamasını bir ekip hizmeti olarak ele almak zorundayız. Bir kimya mühendisinin, madenlerde ve inşaatlarda tek başına görev yapması ne denli olanaksızsa, bir mimarın da parlayıcı patlayıcı maddelerle çalışılan bir işyerinde görev yapması o ölçüde olanaksızdır. Hekimlerin ise, tüm bu işyerlerinde, meslek hastalıklarının önlenmesi başta olmak üzere toplu düzeyde yapacakları bir çok iş varken, tek başına makineden, elektriğe; parlayıcılardan, basınçlı kapların ya da kaldırma iletme araçlarının kontroluna pek çok alanda tek başına yapacağı bir şey yoktur.

İş güvenliği uzmanlığında, tek başına mühendislik mesleğini uygulama ısrarı, yalnızca uygulamanın kısırlaşmasına, işçi ölümlerinin-sakatlanmalarının sürmesine ve ülkemizin işçi sağlığı iş güvenliği alanında beklenen sıçramayı yapmasına engel oluşturacaktır.
İvedilikle iş güvenliği uzmanlığı tanımı, hekimleri de kapsayacak biçimde genişletilmeli ve ekip çalışması özendirilmelidir.

Ortak Sağlık Güvenlik Birimi (OSGB) önerisi, bir güç birliği önerisidir. Bu güçbirliği yalnızca, orta-küçük ölçekteki işyerleri arasında değil, bu alanda çalışan uygulayıcılar arasında da güçbirliğine çağrıdır.

Bu yapılmadığında, uygulamada, taşeronlaşma, esnekleştirme, güç odaklı yaklaşım, uygulayıcı meslek elemanlarının uysallaştırılması vb nitelemelerle karşılaşılacak ve bilimselliğin yerini piyasanın vahşi kuralları alacaktır.

Yapılması gereken “iş güvenliği uzmanlığı”nın kurumsallaşması ve takım oyunu oynanabilmesi için gerekli ortamın sağlanması ve elliden az işçi çalıştıran küçük işyerlerine yükümlülüğün genişletilmesidir.. İlk basamak olan işyeri düzeyinde “işyeri hekimi ve iş güvenliği gözcüleri”, ikinci basamak olan büyük işyeri ve OSGB düzeyinde “iş güvenliği uzmanları”ndan (sağlık bilimci+mühendislik bilimci ve hatta sosyal bilimciler) oluşan takımlar istihdam edilmelidir.
Bütün bu süreçlerin başarıyla yürütülmesinin ön koşulu, gönüllülüğün yüceltilmesi, tüm tarafların eşit ağırlıkta katıldığı, “idari mali yönden özerk” bir kurumca üstlenilmesinden geçmektedir9.

İlk Yayın : “İş Güvenliği Uzmanlığında Takım Oyunu”, (Prof.Dr.Sarper Süzek’e
Armağan, Cilt II içinde), Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayını, No.2587, Ankara 2011.


    1: SGK İstatistikleri (2008)

    2: TFişek A.Gürhan (1995) :“Küçük Sanayi Sitelerinde İşçi Sağlığı Güvenliği Birimi : Fişek Modeli”,Çalışma Ortamı Dergisi – Fişek Sağlık Hizmetleri ve Araştırma Enstitüsü Yayını, Eylül Ekim 1995 Sayı 22.

    3: Fişek A.Gürhan (2008) : “Türkiye’de İş-İşçi Sağlığının Durumu”,12.Ulusal Halk Sağlığı Kongresi, (Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD, 21-25 Ekim 2008)

    4: Fişek A.Gürhan (2008) : “Türkiye’de İş-İşçi Sağlığının Durumu”,12.Ulusal Halk Sağlığı Kongresi, (Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD, 21-25 Ekim 2008)

    5: Fişek A.Gürhan (1989) : TTB İşçi Sağlığı Etkinlikleri – Türk Tabipleri Birliği Haber Bülteni Şubat 1989 s.14.

    6: TTB Merkez Konseyi : Genelgeler, Yazışmalar, Basın Açıklamaları (1988-1990), Türk Tabipleri Birliği Yayını, Ankara 1990.

    7: Fişek A.Gürhan (2008) : Çalışma Yaşamında Sağlık Güvenlik – Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Yayını, Ankara, s.6.

    8: Fişek A.Gürhan – Piyal B. (1987) : “Makina ile Üretim ve İnsan Sağlığı” – Mühendislikte İnsan – Makina İlişkileri Uluslararası Sempozyumu (16-18 kasım 1987) Kitabı , TMMOB Yayını Ankara.

    9: – (2007) : Ulusal Düzeyde İş Sağlığı Güvenliği Kurumu, Çalışma Ortamı Dergisi Temmuz Ağustos 2007 Sayı 93