Güvenlik Kültürü : “Aman Ona Gelene Kadar …”

İŞ SAĞLIĞI GÜVENLİĞİ

A. Gürhan Fişek

Uygulamada, olumlu bir gelişme için çabalayanların belini kıran önemli direnç noktalarından biri, sorumluların aynı duyarlılığı paylaşmamasıdır. Bu sorumlu, işçi de olabilir, işyeri yöneticisi de…

Duyarsızlığın en sık rastlanan belirtilerinden biri, “işi yokuşa sürmektir”, “bin dereden su getirmektir”… Türkçemizde bu deyişlerden ve yine bu konuda söylenmiş atasözlerinden o kadar çok vardırki. Örneğin “nasihat istersen, tembele iş buyur” derler. Bu yerleşmiş halk deyişleri ya da atasözleri bize bu tutumun ne kadar köklü ve eski olduğunu göstermektedir.

Bir öykü anlatayım : İşyeri hekimlerinden bir grup, büyük bir tekstil fabrikasını dolaşıyordu. Bir ilin sağlık müdürlüğünü de yapmış olan genç bir işyeri hekimi, işçilerden birine yaklaştı ve uyardı: “Az önce tuvaletten çıktığını gördüm. Ne kadar olsa mikrop dolu bir ortam. Şimdi de ayağınla dikilecek bezleri çiğniyorsun. Az sonra o bezler makineci arkadaşının önünden geçecek. Eline değecek, ince tozları solunum bölgesine girecek. Dikkat etmelisin.” İşçiden gelen yanıt “Aman ona gelene kadar …”dı.

“Aman ona gelene kadar …” Kendisinden bir şeyler yapması beklenen insanın, aslında o bunu yapmadan önce, başkalarının yapması gereken daha bir çok iş bulunduğunu vurgular. Üstelik kendisine önerilen işin de, o denli önemsenmemesi gerektiği düşüncesini kafasının içinde saklayarak. O kendisinden beklenen davranışı yerine getirmiş bile olsaydı; ötekilerin asıl görevleri yapmamaları dolayısıyla etkisiz kalacağı düşüncesi de yine bu sözün geri planına yansıyan etmenlerden biridir.

Buna karşın, kendi sorumluluklarını yerine getirmeyenlerin başkalarının aynı tutumu takınması durumunda, öfkelendiklerini ve isyan ettiklerini sıklıkla görmüşüzdür. Bu durumda da bir takım halk deyişlerine başvururlar : “Bizden adam olmaz”, “El elin eşeğini türkü çağırarak ararmış”. Demekki bu söylediğimiz tutumun da köklü ve eski olduğu anlaşılıyor.

Bir başkasından, bize ya da topluma karşı ödevlerini yapmasını beklerken mutlaka biz kendi görevlerimizi yerine getirmeliyiz. Bu zincirleme bir reaksiyondur. İyilik ya da görevini yerine getirmek de bulaşıcıdır; tam tersine, bezginlik, görevden kaçmak ve tembellik de bulaşıcıdır. Hangisini seçeceğimiz nasıl bir ortam istediğimizle yakından ilgilidir.

Burada kişi öncelikleri belirleme hakkının kendisinde olduğunu düşünmektedir. Ama, işyerinde sağlıklı güvenli çalışma koşullarının sağlanmasında, öncelikleri belirlemek her şeyden önce bilgiyle, deneyimle ve bu alanda çizilen genel kuralları bilerek yapılabilir. Önceliklerin belirlenmesinde, kişilerin, olguyu, bir çok pencereden görebilme yetisinin olması gerekir; Farklı açılardan, farklı haklılıkları gözönünde tutmadan ve bir yargıç titizliğiyle hangisinin daha önemli olduğuna karar vermeden öncelik sıralaması yapılamaz. Bunun için de kendi öznel eğilimlerinin yerine, nesnel (objektif) verileri koyması gerekir. Yoksa herkesin yalnızca kendi küçük dünyasında edindiği izlenimlerle konuşması ve herkesi yönlendirmeye kalkması yanlış sonuçlar verir. Bu tür yanlış sonuçlar karşısında insanlardan sıklıkla duymaya alıştığımız bir söz de, şaşkın bir yüz ifadesiyle “hiç aklıma gelmemişti” olur.

Her şeyden önce, işyerinde sağlıklı güvenli koşulların sağlanması konusunda önceliklerin belirlenmesini işini, herkes kendi kafasına göre üstlenmemelidir. Bunun bir risk değerlendirmesi, strateji çalışması sonrası ve ülke-dünya çapındaki genel kuralları (mevzuat) göz önüne alarak uzmanlarca yapılması gerektiğini bilmelidir. Kişinin ilk görevi bu kurallara uymaktır; ikinci görevi ise bu kuralları geliştirmek için önerilerde bulunmaktır. “Her kafadan bir ses çıkmamalı”, “Herkes bildiğini okumamalıdır”.

İlk Yayın : “Güvenlik Kültürü : Aman Ona Gelene Kadar …” – Çalışma Ortamı Dergisi – Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim Eylem Merkezi Vakfı Yayını, Mayıs Haziran 2006, Sayı 86.