Dünya’da ve Türkiye’de Meslek Hastalıkları Panel Konuşması

MESLEK HASTALIKLARI SEMPOZYUMU
(13-14 Nisan 2002, Ankara)

“Dünya’da ve Türkiye’de Meslek Hastalıkları” Konulu Panelde Yapılan
Konuşma ve Tartışmalarla İlgili Bazı İpuçları

Böylesi bir Kongre’nin düzenlenmiş olmasının ve meslek hastalıklarına vurgu verilmesinin önemi konusunda tüm katılımcılar görüş birliği içindedir. Paneli izleyen sayısının azımsanmayacak boyutlarda oluşu ve soru-katkılarla uzamış olmasına karşın bu katılımın düşmemiş olması da, bu gereksinme ve önemsemeyi göstermektedir.

Ancak konuşmacılar, aynı önemsemenin, bu hastalıklardan doğrudan canı yanan işçiler ve ailelerinde görülmediğini belitmişlerdir. Bu bakımdan bir yandan işyeri hekimlerinin bulgularını işçilerle paylaşması, öte yandan işçilerin de meslek hastalıkları konusunda bilinçlendirilmesi gerektiği üzerinde durulmuştur.

Toplantıya katılan işçi temsilcileri, işyeri hekimlerinin iş güvencelerinin olmayışına sığınarak ya da çeşitli korkuların etkisi altında, etik kurallara sığmayacak biçimde, işlerinin gereğini yerine getirmediklerinden yakınmışlardır. Başka bir yakınma da, SSKB Meslek Hastalıkları Hastaneleri yetkililerinden gelmiştir: Onlar da işyeri hekimlerinin, meslek hastalıklarından kuşkulanma ve bunları meslek hastalıkları hastanelerine sevketme konusunda pek de istekli davranmadıklarını belirtmişlerdir. Öte yandan işyeri hekimlerinin, meslek hastalıkları alanında etkin olabilmesi için eğitimlerinin güçlendirilmesi gerektiği üzerinde durulmuş; bu alanda daha derinlemesine ve üniversite düzeyinde katılımlarla zenginleştirilmiş toplantılar yapılması gereği ortaya çıkmıştır.

Son zamanlarda Meslek Hastalıkları Hastanesi gezici ekiplerinin işyeri gezileri yapmaması, meslek hastalıkları ile ilgili saha çalışmalarından vazgeçmesi; hastane polikliniklerinde mesleksel yakınmaların üzerinde durulmaması; yeni yeni hastaların bulunmasında, yalnızca “sevk” edilenlerle sınırlı kalınması da başka bir eleştiri konusudur. SSKB Meslek Hastalıkları Hastanelerinin, Türkiye’de görülebilecek tüm meslek hastalıkları ile ilgili tanı koyabilecek laboratuvar olanaklarına sahip olmasına karşın, yine ve yıllardır hep aynı meslek hastalıklarının teşhis edilmesinin kabul edilebilir olmadığı da yöneltilen eleştiriler arasındadır. Bu bakımdan, hem araştırmacıların, hem işyeri hekimlerinin, meslek hastalıklarının tanı olanaklarından yararlanabilmeleri ve bu olanakların ülkemizde gizli kalmış meslek hastalıklarının ortaya çıkarılmasında yararlanılması gerektiği vurgulanmıştır.

Meslek hastalıklarının gizli kalmasının ya da geç teşhis edilmesinin yol açtığı büyük zararlar da konuşmacılar tarafından örnekler ve istatistiklerle ortaya konulmuştur. Maluliyetlere yol açan ve geri dönüşü olmayan meslek hastalıkları, ülkenin insanını ve ekonomisini büyük ölçüde etkilemektedir. Hele, kısıtlı istihdam ortamının işçilerin, meslek hastalığının ilerleyeceği biline biline çalışma ortamına iade edilmesi kabul edilmesi olanaksız bir olgudur. Sosyal endikasyonla tıbbi endikasyon arasına sıkışan hekimlerin, bu açmazdan kurtarılması için mutlaka önlemler alınması gerekmektedir.

Öte yandan üzerinde yeterince durulmayan konular ve çalışan gruplarına da değinilmiştir. Üzerinde yeterince durulmayan ama geniş bir işçi kesimini ilgilendir kas-iskelet bozuklukları, iş ile ilgili hastalıklar ve mesleki kanserler üzerinde titizlikle durulması gerektiği belirtilmiştir. Artık sağlık-güvenlikle yetinilemeyeceği, mutlaka çevre boyutunun da bununla birlikte ele alınması gerektiğinin üzerinde duran konuşmacılar, çevre ve meslek hastalıklarının birer sonuç olduğunu ve bunların önüne geçilmemiş olmasının bir ihmalin sonucu olduğuna değinmişlerdir.

Ayrıca kamu çalışanlarının, esnaf-sanatkarların ve tarım çalışanlarının sağlık-güvenlik sorunları ile ilgilenilmesi gerektiği; bu kesimlerin yasal yollardan meslek hastalıklarına karşı korunmalarının geliştirilmesi gerektiği vurgulanmıştır.

Ülkemizde meslek hastalıkları alanında yayın-kütüphane, alan araştırması-kayıt-istatistik çalışmalarının sınırlı olduğu; bunun hem bulunduğumuz düzeyin bir ifadesi ve hem de gelişme olanaklarımızın sınırlarını vermesi bakımından önemli bir ipucu olduğu üzerinde durulmuş; varolan çalışmaların desteklenerek, yenilerinin özendirilmesi gerektiğinin yaşamsal önemi belirtilmiştir.