Depremin Şok Dalgaları

Depremin ilk gününde iki hazırlıklı grup vardı: AKUT ve HIZIR ACİL (ve hastane bağlantıları). Bunların yanısıra bireysel olarak destek veren sayısız insan ortaya çıktı. Deprem bölgesine gelerek ya da bulunduğu yerden katkılarda bulundular. Ayrıca yine ilk anda olay yerine gelerek kurtarma çalışmalarını başlatan Zonguldak’lı maden işçilerini de belirtmek gerek. Bir de yabancı ekipler ve insan-severler…

Dinamik ve paylaşımcı bir toplum istenen bir şeydir.

Bu saydıklarımızı, hükümetten bağımsız kuruluşlar (gönüllü örgütler ya da toplum örgütleri) ve devlet örgütü diye ayırabiliriz. O zaman AKUT ile bireysel destek verenleri, kamu sağlık örgütünün uç birimlerinden ayırmak gerekecektir. Ancak böyle yapmış olsak bile, HIZIR ACİL servis ile hastanelerin, tek başına haraket edebilme yetilerini dikkat çekmemiz gerekir. Erken harekete geçebilmelerinde, merkezden gelecek bir “olur”u ya da yönlendirmeyi beklemelerine gerek yoktu. Zaten tanımlanan görevleri, harekete geçmelerini gerektiriyordu.

Depremde,insanların ve bazı derneklerin çabaları yerini bulmuştur.

Yukarıda saydıklarımızı hazırlıklılar ve duyarlılar diye de ayırabiliriz. Gerçekten, kendilerine biçtikleri misyon(özgörev), onları, benzer afetlerde insanların yardımına koşmaya koşullamıştı. Hazırlıklarını ona göre yapmışlar, belki de buna benzer daha önceki olaylarda da “hazırlıklı olma”nın getirisini, yararlı olarak yaşamışlardı.

Bu saydıklarımızı, depremin şok dalgasını ilk atlatanlar diye tanımlayıp; geri kalanları da bunu geç atlatanlar diye adlandırabiliriz. Ancak şu da not edilmelidir. Kamu kurumları ilk 1-2 günden sonra artan oranda devreye girerek, güçleri ölçüsünde, duruma hakim olmaya çalışmışlardır. Büyük Deprem’in çok geniş bir alanı etkilemesini bir yana bırakalım… Kamu kurumlarının o herşeyi kontrol etme arzusu ve o her şeyi kendi yapma telaşı bir çok “pot kırmasına” ve “çam devirmesine” neden olmuştur.

Kamu yöneticilerinin devirdiği çamlar bini aşmıştır. Bu kamunun rolünü ve yaptıklarını küçümsememizi gerektirmez. Ama ondan daha iyi örgütlenmesini, daha çok hazırlıklı olmasını beklememizi gerektirir.

Devlet, 1980’den sonra sosyal devletten nasıl kurtulabileceğini deneyip durmuştur. Ama her seferinde “özelleştirme” çığlıkları atanların, doğal afetlerden sonra “devlet nerede” diye bağırdıklarına tanık olmuş; ne yapacağını şaşırmıştır.

Sosyal devletin, özenle korunması gereken bir kazanım olduğu bir kez daha, ama acı bir şekilde kanıtlanmıştır.

İnsan hakları belgelerinde yerini bulan “sosyal güvenlik hakkı”, kişinin yaşam kalitesini düşüren her olgunun (örneğimizde “doğal afet” olduğu gibi) yol açtığı zararların giderilmesini garanti altına alır. O zaman her insanın bunu toplumdan beklemek hakkıdır. Ve bu destek, ırk, dil, din, cinsiyet, siyasal görüş farkı gözetemez; kişilerin iyi niyetine ya da keyfine bırakılamaz. Toplumda bunu gerçekleştirebilecek tek bir mekanizma vardır; o da devlettir. Ondan, ne yapılırsa yapılsın devletin “sosyal” görevlerinden kaçılamamaktadır.
Depremin 30.gününde, yavaş yavaş bir yol ayırımına geliyoruz. “Hükümetten bağımsız kuruluşların” ve bireylerin gönüllü katkıları ne zamana kadar depremin zararlarını gidermeye yönlendirilecek ?!

Gönüllülük nereye kadar?! Profesyonellik nerede başlar ?!

Çünkü her toplum örgütünün, deprem öncesi kendisine seçtiği bir amaç ve yürüttüğü çalışmalar var. Bunun on katı da ilgilenmeyi bekleyen çalışılacak alan ve insangücü gereksinmesi var.

Sanki ülkemizde, “hükümetten bağımsız kuruluşların” (toplum örgütlerinin), ilgileneceği yumaklaşmış sorunlar yokmuşcasına davranmak ve toplum bilincini “depreme yardım ve parasal katkı verme”de yoğunlaştırmak, dengesizlikleri büyütecektir.

Hala gönüllü katkılara bel bağlamak; psikolojik baskı, duygu sömürüsü ve vergi özendiricileri ile toplumun bilincinin bir noktada takılı kalmasını sağlamak doğru değildir.

Doğru olan ve “1999 Büyük Depremi” pratiğinde görülen şudur: Devlet hiyerarşisinden kopuk olan toplum örgütleri, depremin şok dalgasını çabuk atlatıyor ve sorunlara ivedilikle müdahale ediyor, yol gösterici oluyor. Gerisi sosyal devletin işi…

Toplum bilincinin ve sağduyusunun, yeni felaketler ya da sosyal sorunlar karşısında senaryolarını yazmasına, hazırlıklarını yapmasına olanak tanınmalıdır.

Eğer bu iş bölümü iyi işletilirse, o zaman, toplumun daha çok bağımsız örgütler kurmaya ve toplum sorunlarına çözüm üretmeye fırsatı olacaktır. Toplum örgütleri ve duyarlı bireyler, bu soruna müdahale edecekler ve sosyal devlete zaman ve deneyim kazandıracaklardır. Bu böylece sürüp gidecektir…

Eğer toplum örgütleri ile sosyal devlet arasındaki bu işbölümü desteklenmezse, “özelleştirme” bayraktarları, hala yanlışlarından dönmeyip, sosyal devletin işini de “toplum örgütleri”ne yıkmaya kalkarlarsa; bir çok insanı yok yere üzecekler ve başarısız olacaklardır.

Yoksunluk içindekilere yardımda başarısızlık bağışlanamaz.

Toplumun küçük yaştan başlayarak, daha çok örgütlenmesi, olası sorunlara karşı daha çok hazırlıklı olması beklenmelidir; özendirilmelidir.

İlk Yayın : “Depremin Şok Dalgaları” -Çalışma Ortamı Dergisi – Fişek Sağlık Hizmetleri Araştırma Enstitüsü Yayını,Eylül-Ekim 1999, Sayı 46.