Çocuklar Dışarı, Kadınlar İçeri

HEDEF

DİE verilerine bakıldığında, çalışan nüfus bileşiminde erkek egemen bir bileşim hemen göze çarpmaktadır.

Bu, bir toplum hakkında fikir verebilmek için yeterli bir veridir.

Ortaokula devam eden erkek öğrenci oranına baktığımızda da, bu yaş dilimindeki çocukların önemli bir bölümünün örgün öğrenim dışında kaldığı; bir yolla, bu erkek çocuklarının çalışma yaşamına katıldıkları kolayca anlaşılabilir. Bu da bir toplum hakkında fikir verebilmek için yeterli bir veridir.

Çalışma yaşamında erkek çocukların fazlalığı ve kadınların eksikliği demokratik bir çalışma yaşamından çok uzak olduğumuzun kanıtıdır.

Erkek çocukların erken yaşlarda çalışma yaşamına atılmasının, kısa erimli etkilerinden önde geleni, güçsüzlük ve niteliksizliktir. Sınırlı saatlerde edindiği eğitimin yanında, emeğini yoğun olarak sunması beklenen bu erkek çocuklarının iş güvencesinden, haklarına sahip çıkmasından, sendikal örgütlenmeye katılarak daha demokrat çalışma ortamı için uğraş vermesinden nasıl sözedersiniz?

Öte yandan oyun çağını, uzayan çalışma sürelerinde, yetişkinlerin egemen olduğu bir ortamda ve ayakta kalabilmek için, onlar gibi olmaya çalışarak geçiren çocuk, sertleşecektir (1). Böylesi bir yetişme sürecinin, hoşgörü, katılım ve yumuşamayı gerektiren demokrat bir çalışma ortamına olumlu katkısı olacağını düşünebilir misiniz?

Erkek çocukların erken yaşlarda çalışma yaşamına atılmasının başka uzun erimli etkileri vardır. Bunlardan biri de ikili eğitim (çıraklık vs eğitimi) ve işbaşında eğitim yoluyla sınırlı bir nitelik düzeyine ulaşmalarıdır. Bu sınırlı nitelik düzeyi, ileride onların iş güvencelerini ve sosyal güvenliklerini olumsuz yönde etkileyecektir.

Buna karşın, yine ileride çalışma yaşamına katılmak zorunda kalan kadınlara oranla, sınırlı da olsa, daha üst bir nitelik düzeyinde olacaktır. Bu da ücretlerdeki vs farklılığı açıklayan bir gerekçe oluşturacaktır.

Gerçekten de, kızların erken yaşta çalışma yaşamına, tarımdaki aile işletmeleri dışında düşük oranda katıldığını görmekteyiz. Bu katılım, uzun erimde bir meslek öğrenip, çalışma yaşamında tutunmaktan çok, günü kurtarmak veya çeyizini düzmek amacıyla sınırlı kalmaktadır. Kızlar evlendikten sonra çalışmayı sürdürme-meyi düşünmektedirler (2). Nitekim, bir çok toplu iş sözleşmesinde “evlilik” nedeniyle işten yrılacak bayan işçilerin kıdem tazminatının ödenmesi hükmüne rastlanması da bunun ne denli yaygın bir beklenti ve davranış biçimi olduğunu ortaya koymaktadır.

Ancak ne yazık ki yaygın olan bir başka olgu da, kadınların daha ileri yaşlarda, yeniden çalışma yaşamına dönmek zorunda kalmakta oluşlarıdır. Bunun nedenleri arasında yetersiz gelir düzeyi, eşinin düzensiz gelir getirmesi ya da evine hayrının olmaması, boşanma ya da ölüm-sakatlık nedenleriyle eşinin gelirinden yoksun kalma sayılabilir.

Bu koşullarda ve niteliksiz olarak çalışma yaşamına dönen kadının iş güvencesinden, haklarına sahip çıkmasından, hak arama özgürlüğünden, sendikal örgütlenmeye katılarak daha demokrat çalışma ortamı için uğraş vermesinden nasıl söz edebilirsiniz?

Bütün bunlar, bize çalışma yaşamının daha demokrat, insan haklarına saygılı bir biçim-öz kazanmasında köklü bazı atılımların yapılmasının gerekli olduğunu göstermektedir.

ister 1961 Anayasası olsun ister 1982 Anayasası olsun, hemen girişinde insanların “dil, ırk, renk, cinsiyet vs” farkı olmaksızın eşit olduğunu belirtmektedir. Bu temel öngörü, anayasada daha sonra dile getirilen haklar için de bir temel belirleyici olmaktadır. O halde Anayasa’da yeralan “çalışma hakkı’nın (Madde 49), “eğitim ve öğrenim hakkı’nın (Madde 42) ve “hak arama özgürlüğü’nün (Madde 36), hem erkekler ve hem de kadınlar için sözkonusu edilmesi gerekir.

Çalışma yaşamında yapılması gereken köklü atılım, kadınların da genç yaşlarda mesleki eğitim alarak nitelikli emeğe dönüşmelerinin sağlanmasıdır. Bu dönüşüm, mutlaka, onların nüfus içindeki bileşimleri ile de orantılı olarak sağlanmalı, özendirilmelidir. Annelerin yoğun olarak çalışma yaşamında yer alması, toplumun kendisini, küçük çocukların bakım ve yetiştirilmesi konusunda toplu çözümler (kreş vs) bulmakla yükümlü hissetmesine yol açacaktır. Bunun gibi, geleneksel kültürde, kadının aile*içindeki görevi gibi görünen iş, toplum tarafından çözülmek durumunda kalacaktır. Böylece, geniş ailenin çözülmesinden sonra, çekirdek ailenin yetemediği bazı sorunlara eğilecek, çocuklar için bir sosyal güvenlik ağı doğuracak TOPLUMSAL AİLE yaklaşımı kendisini geliştirebilecektir.

Bütün bunlar bir yönüyle de aile içi ilişkilerin demokratikleşmesini ve hoşgörünün egemen olmasını getirecektir. Bu toplumsal mekanizmalar, aynı zamanda, boşta gezmemesi için, sanayiye gönderilen çocukların da, çeşitli eğitim ortamlarında, en azından 15-16 yaşına kadar “çocukluğunu yaşamasına”, eğitilmesine ve yaşama hazırlanmasına olanak verecektir.

Çalışma yaşamında insan haklarının ayırımsız uygulanmasına yönelik olarak bu köklü atılımı yapmanın zamanı gelmiş ve geçmektedir. Çalışma yaşamından çocukları dışarı çekmek ve kadınların nitelikli emek ögesi olarak katılımını özendirmek ve bunun için ortamı hazırlamak gerekir. İnsan haklarının eksiksiz uygulanabilmesinin, yalnızca çalışma ortamında değil tüm yaşam alanlarında demokrasinin egemen kılınabilmesinin ön koşullarından biri de budur.

Bu görev, topluma ve toplum örgütlerine düşmektedir.

KAYNAKLAR:
(1) Buket Can: Geçmişte Çalışan Çocuk Olan Ustaların Davranışlarının önemi. Çalışma Ortamı, Kasım- Aralık 1994, Sayı. 17
(2) A. Gürhan Fişek: Çocuk İşçilerin Mediko Sosyal Sorunları Araştırması, Çalışma Ortamı, Mayıs-Haziran 1993, Sayı.8. s.28

İlk Yayın : “Çalışma Yaşamı – Çocuklar Dışarı, Kadınlar İçeri”, Çalışma Ortamı Dergisi – Fişek Sağlık Hizmetleri ve Araştırma Enstitüsü Yayını, Kasım-Aralık 1994, Sayı 17.