Çocuk İşçiliği ile Mücadelede Medyanın Yeri

18 Mart 2008 günü Hak-İş ve Türk-İş tarafından düzenlenen “Medya ve Çocuk İşçiliği” Projesinin Açılışı’nda Verilen Konferans

Bu salonda toplanmamızın bir anlamı var. “Çocuk İşçiliği” ile mücadele etmeyi kendimize bir özgörev olarak belirlemişiz. Hepimizin duyarlılıkları, olmazsa olmazları ve yaşadığı ülkeyi gormek istediği bir konum var.

Tek başına bu düşüncelerle bir köşede oturup kalmak yerine, bir salona toplanmış ve çoğalmak istemişiz. Neden? Çünkü bu tek başına bir bireyin boyutlarını aşan ve yardımlaşmayı-dayanışmayı zorunlu kılan bir özgörev… Açıkçası kendimize zor bir görev vermişiz.

“Çocuk işçiliği ile mücadele” … Her mücadele ancak örgütlü olursa başarıya ulaşabilir. Demek ki, bireyin sınırlarını aşan her eylemde, sivil toplum hareketi ya da örgütlenmesi dediğimiz bir olgu ortaya çıkıyor. Bu konuşmamda, yaygınca kullanılan sivil toplum örgütü (STK) teriminin yerine, “demokratik kitle örgütü” terimini yeğleyeceğim. Bu bize konuşmamızı geliştirme, çağrışımlar yapma ve bağlar kurmak bakımından daha çok olanak verecek.

Buna benzer bir çabayı “medya” konusunda da göstereceğim. Türk Dil Kurumu’nun eski yeni hiçbir sözlüğünde “medya” sözcüğünün karşılığını bulamadım. Hatta Milliyet Gazetesi’nin okurlarına armağını olan 20.000 kelimelik “Türkçe Sözlük”te de medya sözcüğüne yer verilmemiştir. Yalnızca, ODTÜ Atatürkçü Düşünce Topluluğu tarafından çıkarılan ve yabancı sözcüklere Türkçe karşılıklar veren “düşün’ce” adlı broşürden yararlanma olanağım oldu. Bu broşürde, “medya”ya karşılık olarak “iletişim araçları, basın yayın” öneriliyordu. Yabancı bir sözcük olarak “medya”nın kaynağını oluşturan “mass media” yı, Türkçe’ye “kitle iletişim aracı” olarak kazandıranların görüşlerine uymayı yeğleyeceğim. Bu bize konuşmamızı geliştirme, çağrışımlar yapma ve bağlar kurmak bakımından daha çok olanak verecek.

Bu uzun ve kavramsal irdelemeden de anlaşılacağı gibi konuşmamı, ‘çocuk işçiliği ile mücadele”, “demokratik kitle örgütleri “ ile “kitle iletişim araçları” üçgeni üzerine kurmak istiyorum.

Neden “çocuk işçiliği ile mücadele”, “demokratik kitle örgütlerini” ilgilendiriyor ?

  • Çocuk işçilik, ülkenin geleceğine konulmuş bir ipotektir.
  • Çocuk işçiliğin bir toplumsal maliyeti vardır.
  • İşçi sağlığı iş güvenliği, yoksullukla savaş vb sosyal politikalar için savaşımda, çocuk işçilik, “sihirli sözcük”tür.

Demokratik kitle örgütlerinin bazı olmazsa olmaz özelliklerini sıralamamız gerek :

  • Gereksinmeler temel alınmakta mı?
  • Gözardı edilen sorunları sahipleniyor mu?
  • Toplum çıkarları öne alınıyor mu?
  • Çalışmalarında sürdürülebilirliğe önem veriliyor mu?
  • Yönetsel ve ekonomik yönden bağımsız mı?
  • Kar amacı güdüyor mu?
  • Evrensel ilkeler ve çağdaş değerler temel alınmış mı?
  • Toplumu ileri taşıma özgörevi var mı?

Amacımız belli : Çocuk işçiliği ile mücadele.
Aracımız belli : Demokratik kitle örgütleri.

Ama düşüncelerimizi ve eylem önerilerimizi, örgüt tabanımıza ve toplumun geri kalanına nasıl ulaştıracağız ? Nasıl ileteceğiz?

Buradaki büyülü sözcük de “iletişim” … Karşılıklı bir etkileşim sürecinden söz ediyoruz. Hem görüşe ve düşüncelerimizi ileteceğiz ve hem de “öteki” kişilerin görüş ve düşüncelerini dinleyeceğiz. İletişim ve etkileşim buradaki büyülü sözcükler..

Bireyin en güçlü ve kullanmasını önleyemeyeceğiniz silahı “Fısıltı”… Fısıltı Gazetesi dedikleri iletişim aracı. İster baskıcı bir dönem olsun, isterse iletişim olanaklarının kısıtlandığı ya da tekelleştiği dönemler olsun, en vazgeçilmez ve etkili mekanizmalardan biri. Hele fısıltı gazetesinin, demokratik kitle örgütleri aracılığıyla, yaygın ve bilinçli olarak kullanıldığında, ortaya çıkan güçlü sesi tahmin edebiliyor musunuz? Fısıltıyı, ya da bireyler arasındaki “görüş ve düşünce alışverişini” bir iletişim aracı olarak tanımlayabiliriz.

Bu noktada “fısıltı”yı, “dedikodu”da ayırmamız gerekir. Dedikodu, temelsiz, yapıcı olmayan ve yüce bir amacı olmayan bir karalamadır. Biz fısıltıyla, bir “koro” yaratmaya çalışıyoruz. “Çok sesli müziği” seslendiren bir koro. Yani, demokratik kitle örgütünün, çoğulcu bir biçimde oluşturduğu, yönlendirdiği ve aktardığı iletileri topluma yaymayı kendisine amaç edilen bir “koro halinde fısıltı” …

Geri kalan kitle iletişim araçları ile yapmaya çalıştığımız şey, işte bu “koro halinde fısıltı”yı daha da mükemmel hale getirmek. Müzik kalitesini yükseltmek, etkililiğini arttırmak ve onun yarattığı kinetik enerjiyi (yanı birikimi), potansiyel enerjiye (harekete) dönüştürmek…

Onun için kitle iletişim araçları, demokratik kitle hareketinin tamamlayıcısı ve vazgeçilmez araçlarından biri.

Toplumdaki fısıltıların, “koro” halinde ve aynı amaca yönlendirilmiş olarak seslendirilmelerini sağlamak için yine kitle iletişim araçlarından yararlanacağız. Bu aşamada kitle iletişim araçlarını şu şekilde sınıflandırabiliriz:

  1. Duyarlılık yaratan ve ilgiyi uyandıran yayınlar (Günlük gazeteler, fotoğraf-karikatür sergileri, radyolar ve televizyonlar, vs)
  2. Duyarlılığı bilince çeviren ve konuyu tüm boyutlarıyla kavramamıza hizmet eden iletişim araçları (kitaplar, sürekli dergiler, bültenler, web sayfaları, filmler vs)

Burada çok önemli bir soruna daha dikkat çekmek istiyorum. Kitle iletişim araçlarını kullanırken, kullandığımız materyallerin zenginliği. Televizyon kanalıysa, bu konuda hazırlanan filmlerin, röportajların ve tartışma programlarının çeşitliliği. Radyo ise, hazırlanan programların zenginliği ve çeşitliliği… Saymayı sürdürebilirim; ama bu, çözümlerin de o kadar kolay olduğu anlamına gelmez.

Emektar radyo programcısı Oya Fişek, 1999 yılında sendika uzmanlarına yönelik bir seminerde, radyonun çok ucuza kurulabileceğini, ama yayın saatlerini doldurmanın ne kadar güç olduğunu ısrarla vurguluyordu. Gerçekten de, dinleyicinin dikkatini koruyarak, saatlerce yayın yapabilmek için tam bir takım çalışmasına gereksinme var.

Kitle iletişim araçları sadece gazetelerden ve televizyonlarla sınırlı değil. İş yaparken dinlediğimiz, tarlada yanıbaşımızda ses veren, kamyonumuzu sürerken ya da gece vardiyasında yalnızlığımızı paylaşan radyolar hala varlığını koruyor. Ama tıpkı gazeteler ve televizyonlar gibi, tıpkı sivil toplum örgütleri gibi, radyoların da gücünü farkeden “küresel güçler” büyük bir kirlilik yaratmaktalar. Bir zamanlar bilgi ve haber yaymanın aracı olan dergiler, bu kez dağıtım şirketleri aracılığıyla basın tekellerinin hışmına uğramakta ve gitgide etkisizleşmektedirler.

Gücü yine “küresel güçler”ce farkedilen ama henüz kontrol altına alınamayan bir diğer güç de “internet”… Yaygın erişim ve özgür yazılımlar, bu alandaki tekelleşmenin belini kırmaya ve insanlar arasında köprüler kurmaya devam ediyor. Dar bütçelerle geniş kitlelere, istenilen derinlikte ve istenilen içerikte bilgi iletmeye devam ediyorlar.

Yıllar önce bir kalite kongresinde dinlediğim ve sivil toplum örgütlerine yaklaşımını anlatan yabancı konuşmacının yaptığı ayırımı unutmuyorum.: Bir yanda iyi bir yanda kötü toplum örgütleri; bir yanda Bin-Ladin, öte yanda sistemin yanında olanlar… Söylediği adım adım çıktı: Bazı toplum örgütleri paraya boğulur ve el üzerinde tutulurken; borçlarını turuncu devrimlere kuluçka görev I görerek ödediler.

Bir çok konferansta hep isyan ettiğim ve dinleyicinin de güvenini sarstığına inandığım bir eksiklik var. Uygulama örnekleri ile pekiştirilmemiş olması yani gerçekleşen hayallere yer verilmemiş olması. Demekki, şimdiye kadar soz ettiklerimiz hayallerimiz … Bunların uygulanabilirliği sağlanmış mı? Var mı önerilerimizin bir örneği.

Evet. Bu noktada size Türkiye’de çocuk işçiliği ile mücadele amacıyla kurulmuş tek gönüllü örgüt olan “ Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı“nın çalışmalarından söz edeceğim.

Çünkü burada vereceğim örnekler, az önce söylediğim, kitle iletişim araçlarında kullanılabilecek zengin malzeme desteğinin nasıl sağlanabileceğini bize gösterecektir:

  • Çalışma Ortamı dergisi : 1992 yılından beri düzenli olarak iki ayda bir yayınlanmaktadır. Yakında yüzüncü sayısı çıkacaktır.
  • İlk çocuk emeği kütüphanesi : Internet erişimli olup, içerik taraması da yapılabilmektedir.
  • Web sayfaları : 2006 yılında 1.100.000 kişi ziyaret etti. Diğer bir deyişle, her gün vakfımızın web sayfalarını her gün yaklaşım 3.000 kişi ziyaret etmektedir.
Web sayfalarımız Mart 2008 ziyaretcilerinin gunluk ortalaması Türkiye’den giren ziyaretçilerin yüzdesi
Www.fisek.org.tr 994 78
kutuphane.fisek.org 754 83
Cocukemegikaynakcasi. fisek.org 144 84
sosyalpolitika.fisek.org 181 63
www.beyingocu.com 137 83
www.isguvenligi.net 754 83
  • Çalışan çocuklar fotoğraf yarışmaları
  • Radyo konuşmaları
  • Film – Bir Toplum Örgütü Düşü (1996) . Ankara ve Antalya film festivallerinden gösterilmiştir. İngilizce ve almanca alt yazılıdır.
  • Kitap : Çocuk emeğinin sona erdirilmesinde örnek bir girişim : KİT’lerin Çırak Okulları (Taner Akpınar).
  • En iyi uygulamalar :
    • Çalışan çocuklara sağlık sosyal hizmet sunumu,
    • Çocuk Emeği Dünya Haritası,
    • Çırakların Yaz Tatili,
    • Genç kız evi
  • İş güvenliği afişleri
  • Düşünce Ortamı : Son toplantımızın konusu “şiddet”.

Her şeyden önce, kendisi de bir şiddet olan çocuk işçiliğini ortadan kaldırmanın yolu, onu doğuran ve besleyen şiddet ortamına son verilmesinden geçmektedir.

Günümüzde şiddet, küreselleşmenin kendisini güçlendirebilmesinin, karşıtlarını ve yoksulları sindirebilmesinin bir aracına dönüşmüştür. Çocuk askerlerden madenlerde çocuk çalışıtırılmasına; çocuk pornosunda çocuk fahişeliğine kadar, bu şiddet ortamının kurbanları çocuklar olmaktadır. Geleceğimizi emanet etmeyi düşündüğümüz çocuklar, günü kurtarmanın aracı haline gelmektedir.

Her şeyde önce, çocuk işçiliği ile mücadelenin, küresel şiddetten bağımsız olmadığını duyurmalıyız. Yoksa çocuk işçiliğine yüzeysel yaklaşımlar ve sloganlarla, inandırıcılığımızı yitiririz.

İlk Yayın : “Çocuk İşçiliği ile Mücadelede Medyanın Yeri”, Çalışma Ortamı Dergisi – Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim Eylem Merkezi Vakfı Yayını, Mart-Nisan 2008, Sayı 97.