Çıkarı Pratisyen Hekimlerle Özdeşleşenler
HEDEF |
Bugün ülkemiz insanının en önemli sorunu yalnızlık. Sağlıkçıların da öyle. Bu bir itilmişlik. Özellikle 12 Eylül 1980’den sonra yoğunlaşan çok-yönlü etkiler, sağlıkçıların çok-yönlü soğumasına yol açmıştır.
Sağlıkçılar soğumuşlardır.
‘Birbirlerinden soğumuşlardır (yabancılaşmışlardır).
“Hizmetten soğumuşlardır.
“Toplum insanlarından (sağlam, hasta) soğumuşlardır.
Bugün sağlık insangücü planlamasında hiç hesaba katılmayan bu yalnızlık ve itilmişlik duygusu, sağlık hizmetinden yararlanmak isteyenlerde de görülmektedir. Toplumumuz, bir yandan düşlerindeki sağlıkçı tipini arar; bulduğunda da büyük bir sevecenlikle sahip çıkarken; çoğunlukla da aradığını bulamamaktadır.
Ne yazık ki, sağlıkçılarla toplum arasındaki bu tarihsel buluşma gerçekleşememektedir. Sağlık hizmetlerinin sosyalleştirilmesi yasası, buluşma yeri olarak sağlık ocağı ve sağlık evi’ni tanımlamıştır.
Bu çok önemli bir saptamadır. 1961 Anayasası’nın toplumcu eylem planı İle de uyumludur. Zaten 1965 yılından sonra yasa “budanarak” kimliğini ve özlemlerini yitirdi. En önemli özellikleri olan,
” toplum katılımı ve kalkınması.
“hizmetin kişinin ayağına kadar götürülmesi,
“sağlıkta takım oyunu,
“basamaklar arası iletişim ve bilgi alışverişi,
“kamu hizmetinin tek elden yönlendirilmesi,
“öncelikler sıralaması, hiçe sayıldı.
Bugün önlenebilir nedenlerle hastalanan ve canını yitirenlerin sorumlusu sistemi bu hale koyanlardır.
Yaşam tuzaklarla, çifte standartlı davranışlarla ve yanılsamalarla dolu. Herkesin gözünü dört açması ve kendisine sunulanı sorgulaması gerek.
Sağlık düzenindeki sağlıksızlıktan sorumlu olanlar, kendilerini toplumun sağlık savunucusu diye ortaya atıyorlar. Hedef şaşırtmayı amaçlıyorlar.
“Aile” hekimi düşüncesini dillendirirken, kendileri için, hizmetin karşılığını kimden alacaklarını tanımlıyorlar; toplum için ise, sağlık dostu düşünü körüklüyorlar. Hedef şaşırtmayı amaçlıyorlar. Gözlerinde “çıkar” uçuşurken, dillerinde “güller” açıyor.
Son on yılın istatistikleri, toplum örgütlerince uygulanacak politikalar konusunda önemli ipuçları vermektedir.Pratisyen hekim, ebe, hemşire sayısındaki artış, diğer sağlık personeline oranla önemli ölçüde yüksektir (Tablo). Son on yıl İçinde pratisyen hekim sayısı % 139 artarken, uzman hekim sayısı % 34 artmıştır. Son on yıl içinde, hemşire sayısı % 73, ebe sayısı % 90 artmıştır.
Üstelik % 70’in üstünde artış yapan 3 meslek elemanlarının birikiminin Sağlık Bakanlığı’nda olduğu da görülmektedir.
* DİE : Cep istatistik Yıllığı 1988 s. 45 Tablo 36.
** DPT : Ekonomik ve Sosyal Sektörlerdeki Gelişmeler-Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planı (1990-1994) 1994 Yılı Program Destek Çalışmaları, s. 137, Tablo: 169.
*** DPT : Türkiye Sosyal Göstergeler – Eylül 1990 Yayın No. DPT: 2223 SPB : 419, s. 117 Tablo ll/9’daki verilerden yararlanarak düzeltilmiştir.
DPT verilerine göre, ülkemizde görev yapan pratisyen hekim, hemşire ve ebelerin, %74’ü Sağlık
Bakanlığı’nca çalıştırılmaktadır.
Sosyal politikanın bir bütün olduğu; meslek (ve üniversite) eğitiminin, bunun içinde yer aldığını unutmayalım.
Bazı meslek dallarında yetişenlerde, belirgin, bir artış yaratılmasının, bu birikimin belirli merkezlere yönlendirilmesinin, mutlaka, sosyal politika yönünden bir anlamı olmalıdır. Bu meslek dallarında yetişenlerin birlikte bulunduğu birim ilk basamaktır. O halde kamu gücünün ilk basamak sağlık hizmetlerini geliştirmeyi tasarladığı sonucu çıkarılabilir. Bu gerçekten sevindirici ve umut verici olmalıydı. Hala yürürlükte kalmayı başaran, ama sürekli budanmaktan kurtulamayan “Sağlıkta Sosyalleştirme Yasası”nın da şansı düzeliyor olmalıydı. Bu bir düş.
Gerçek böyle değildir. Çünkü burada bir iki yüzlülükle karşı karşıyayız. Pratisyen hekimi, ebeyi, hemşireyi çoğaltan kamu gücü, bu kez ilk basamağı sırtında bir yük olarak görüyor.
- Sağlık ocaklarını kapatıyor;
- kentlerde sağlık ocağı açtırmıyor;
- hizmet zincirini kırıyor; “bölge hastahanelerini niceliksel ve niteliksel yönden geliştirmiyor;
- en önemlisi, hem çalışanların ve hem de yurttaşların kalbini, umutlarını, özlemlerini kırıyor.
Bu iki yüzlülüğü sergilemek gerek. Küçük bir azınlık dışında, sağlıkçıların ve toplumun büyük çoğunluğunun kamu sağlık hizmetlerinin kendini yenilemesinden ve geliştirmesinden yararı var. Sağlık hizmetleri ne ağırlıklı olarak özelleşebilir; ne de bugünkü “geri bıraktırılmış” hali ile varlığını sürdürebilir. Dönüşüme gereksinmesi var. O halde bu uğraşa omuz vermesi gerekenlerin başında kamu sağlık çalışanlarının ve toplum geliyor.
Bu uğraşın odak noktasında ise pratisyen hekimler yeralıyor. Onlar çıkarları yukarıdan beri tanımladığımız çerçevede, bir çok kesimle birlikte, kamu sağlık hizmetlerinin doyurucu ve yetkin hale getirilmesi özlemi ile özdeşleşiyor. Çünkü pratisyen hekimler, prestiji ile toplum bireylerinin geleneksel sınırlarını aşabilecek; diğer sağlık çalışanlarının ezikliklerini giderebilecek olanaklara sahipler. Ayrıca pratisyen hekimler, Türk Tabipleri Birliği gibi güçlü ve yalnızca hekimlerin mesleksel ve özlük sorunları ile değil; toplumun sağlık sorunları ile ilgilenmekle görevlendirilmiş olması, pratisyen hekimlere vereceği destek yönünden çok önemlidir.
Pratisyen hekimler, Tablo’da görüldüğü gibi son on yılda sayısal yönden çok artmışlardır. Ancak ne yazık ki bu artış, eğitim düzeyi bakımından farklılıklar getirmiş, umutsuzlukları körüklemiştir.
Baştanberi sergilediğimiz, hizmeti yönlendirenlerdeki iki yüzlülük, pratisyen hekimleri işlevsiz kılmayı ve boş oturtmayı hedeflemektedir. Bunun nedenlerini burada tartışmayacağız. Ancak bunun bilinçli ve önceden tasarlanmış bir senaryo olduğunu saptamak istiyoruz.
O zaman, bu işlevsiz bırakılmada kullanılan araçları tek tek ele alıp, tersine çevirmek de, pratisyen hekimlere ve onlarla birlikte uğraş vermekten başka “çıkar” yolu olmayanlara düşmektedir.
ilk adım, eğitim ocaklarında (fakülte, yüksekokul, meslek liseleri vb) eğitim düzeyinin yükseltilmesi; ancak eğitilebilecek sayıda ve gereksinmeyle uyumlu öğrenci alınması, öğrencilere yeni gelişmeleri elde edebilme ve yoğun uygulama yapabilme olanaklarının sunulması sağlanmalıdır.
Hemen bununla eş zamanlı, sağlıkçılar, kamu gücü istesin istemesin, görev alanlarında, en iyi hizmeti sunma yarışına girmelidirler. Bu yarışta bir çok güçlükle karşılaşacaklardır. Bunda onlara en büyük desteği, hizmet sundukları toplum kesimi verecektir. Dolayısıyla, başından başlayarak, kararları, seçenekleri toplumla birlikte tartışmalı ve zora geldikçe ondan yardım istemelidirler. Böylesi bir ortak çalışmada, toplum, sağlık ocağı ve sağlık hizmetini sunanlara tüketenler arasındaki uçurum kalksın.
Toplumcu (çağdaş) sağlık anlayışının gereği olan, ev ziyaretlerinden, okul sağlığı çalışmalarında; çevrenin olumlu hale getirilmesinden, toplum kalkınmasına katkı verilmesine; düzgün kayıt sistemlerinin kurulmasından, bu verilerle denetim ve öngörülerin ortaya konulması “pratisyen hekimlerin ve çıkarı onlarla özdeşleşenlerin yararınadır.
işte “Toplum Hekimliği Eylemleri” başlığı altında toplanan girişimler burada önem kazanıyor. Çünkü toplum hekimliğinin tanıtılmasından, savunulmasına; kendini sorgulamasından yenilemesine, sağlıkta takım çalışmasından, öngörülen toplumcu adımlar için uğraş vermeye, tüm yapılanlar birer toplum hekimliği eylemidir.
ilk basamak sağlık çalışanlarının, bu coşku ve dinamizmi ile meslek ve toplum örgütleri arasında köprü kurulması da ertelenemez bir zorunluluktur. Tabip odaları, hemşire dernekleri, sağlık teknisyenleri dernekleri, sendikalar, kooperatifler, derneklerle diğer toplum örgütleri ve siyasal partilerin boşa geçirecek dakikaları yok.
Üyelerini, sempatizanlarını coşturmalı, bu eyleme koşmalı ve çok önceden bu çaba içine girenleri de kucaklamalıdır.
İlk Yayın : “Çıkarı Pratisyen Hekimlerle Özdeşleşenler”, Çalışma Ortamı Dergisi – Fişek Sağlık Hizmetleri ve Araştırma Enstitüsü Yayını, Kasım Aralık 1995, Sayı 23