Çalışan Çocukların Kararan Geleceği

“Çocuğun yeri neresidir?” sorusunun yanıtı yalındır. Çocuğa bile sorsanız size, “Bunu bilmeyecek ne var: Evi, annesinin babasının yanı.” der. Yaşama baktığımız zaman bu sorunun yanıtının, bu kadar yalın olmadığını, bir çok etmenin de itmesiyle farklılaştığını görürüz. Ama bu “gerçeklikler” bizim görevimizi değiştirmez. Biz “çocuğu”, eviyle, annesiyle babasıyla barışık tutmak zorundayız. “Barışık” sözcüğü tam da yerine oturuyor. Çünkü bu sorun, aynı zamanda ülkenin bugününde de, yarınında da “barış” içinde yaşayabilmesinin anahtarıdır.

Toplumsal barışın temeli “hak”lara saygıdan geçer. Çocuğun hakları vardır. Bu hakların başında çocukluğunu yaşaması ve yarına hazırlanması gelir. Çocuğun hakkını vermenin odaklandığı mekansal temel ise OKUL’dur.

O zaman İŞYERİ’nde gördüğümüz her çocuk, hakları çiğnenmiş bir çocuktur. Çocukluğu çalınmıştır; geleceği karartılmıştır. Görevimiz, bu iç karartıcı gidişi durdurmaktır. Bunun için yapılması gereken çalışmalar, iki erimde incelenir :

  1. Kısa erimde yürütülen çalışmalar
  2. Uzun erimde yürütülen çalışmalar.

Çocukların çalışma yaşamına hiç girmemesi için, onun yaşamındaki yoklukların ve yoksunlukların giderilmesi gerekir. Ailesinin insanca yaşayabilecek bir gelire sahip olmasından tutun, gelecekte işbulma – işe yerleşmesinin güvence altına alınmış olmasına kadar, yaşamsal gereksinmelerinin karşılanmış olması gerekir. Çalışan çocuklar için dileğimiz budur. Bunun için çalışıyoruz, konuşuyoruz ve mücadele ediyoruz. Ama sonuca varmak zaman alıyor ve daha da alacak görünüyor. Onun için çocuk emeğini sona erdirecek çalışmalar için “uzun erimde” başarı bekliyoruz. Sosyal devletin yeniden canlanması ve toplumu kucaklaması için bize çok iş düşüyor. Komşumuzu, iş arkadaşımızı, sınıf arkadaşımızı, en az bizim kadar duyarlı kılmalıyız. “Gözden uzak” çalışan çocukları, “gönlümüze” yakın kılabilmek için, hep gündemde tutmalıyız. Dünyanın her nimetine elimiz değdiğinde, buna ulaşamayanları düşünüp, paylaşım kanallarını zorlamalıyız.

Ama bu “uzun erim” gelene kadar, çalışmakta olan çocuklar ne olacak?! Onların yaşamlarını kolaylaştırmak, çalışma yaşamını en az hasarla atlatmaları için elimizden geleni yapmak zorundayız. Onların çalışma koşullarının düzeltilmesinden, “bedensel, ruhsal ve sosyal yönden” en az hasarla dönemi atlatabilmeleri sağlanmaya çalışılmaktadır. Buna da kısa erimli çalışmalar denilmektedir.

Çocuk emeğine yönelik kısa erimli çalışmalarda sağlık-sosyal hizmetler önemli bir yer tutmaktadır. Hizmet sözkonusu olduğunda çalışmaların ağırlığını mekanlara vermek gerekir. Bunun için çocukların, sağlığını yitirmesine yol açan etmenler belirlenir ve giderilmeye çalışılır. İşte bu yazıda sizlere, Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı’nın, küçük sanayi sitelerinde yürüttüğü alan araştırmalarıyla deneyimlerden yararlanarak, bu etmenleri sergilemeye çalışacağım.

Çalışan çocukların, çalışma yaşamıyla bağdaşamayacağının ilk görüntüsü, ustalarla ilişkilerde ortaya çıkar. Yaptığımız alan araştırmasında, çalışan çocuklara “Ustalar, hangi çocukları daha çok sever?” diye sorduk. Yanıtları netti : İşini iyi yapanları… Halbuki her çocuk sevilmek ister ve sevgiyi hak eder. Ama çalışma yaşamının kuralı, çalışmak olduğu için, burada çocuklar arasında ayırım ortaya çıkmaktadır. Yalnızca, işini iyi yapan, saçını süpürge eden çocuklar sevilecektir; kural budur. (1)

“Çocuklar çalışma yaşamı ile barışık mı yaşamaktadırlar?” sorusunun ayrıntılarına inildiğinde, kendi gönlü ile çalışma yaşamına girmediğini ya da bu konuda isteklerine uyulmadığını söyleyen çocukların oranı, İstanbul’da %6,8 ve Ankara’da %21,2’dir. Bu yüzdelerin önemsenmesi gerekir; çünkü bu dilimde yer alanlar için sorun çok büyüktür. (2)

Çalışan çocuklar ile elde edilen bilgiler arasında en çok dikkat çekenler arasında, cinsiyetten kaynaklanan farklar yer almaktadır. Bunlardan örnek vermek istediğimiz, en önemli ikisi şunlardır :

  • Çocukların çalışma nedenleri irdelendiğinde, çalışan erkek çocuklarının %18’i eve ekonomik katkı için %82’si meslek öğrenmek için çalıştıklarını söylemektedirler. Buna karşın çalışan kız çocuklarının %54’ü ailelerine ekonomik katkı için %46’sı meslek öğrenmek için çalıştıklarını söylemektedirler.
  • Çalışan kızların evlenince işten ayrılıp ayrılmayacakları konusundaki görüşleridir. Çalışan kızların “evinin hanımı olma beklentileri” 14 yaştan 16 yaşına doğru yükselmektedir (14 yaşında %24 ve 16 yaşında %49). Kadınların, işgücüne katılım oranının %30 olduğu düşünülürse, 16 yaştan sonra da bu eğilimin güçlenmeyi sürdürdüğü anlaşılmaktadır (3).

Aradaki bu farklar, bu yaşlardan başlayan farklılaşmanın ileride çalışma yaşamında erkek emeği ile kadın emeği arasında yaratılan uçurumun en önemli belirleyicilerinden biri olduğunu ortaya koymaktadır.

Çalışan çocukların, çalışma yaşamıyla bağdaşamayacağının bir başka görüntüsü çalışma sürelerini incelediğimizde ortaya çıkar. Yaptığımız gözlemler, çalışan küçük çocukların, işyerine herkesten önce geldiğini, yerlerin temizliğini yaptığını, çayı koyduğunu ve işyerini üretime hazırladığını ortaya koymaktadır. Akşam mesai bittikten sonra da, iş aletlerinin ve çay bardaklarının toplanması vs. “tertip düzen temizlik” işleri onlara kalmaktadır. Demek ki, onların, Türkiye’deki yetişkinler için gözlediğimiz çalışma sürelerinden daha da fazla çalışmaları gerekir. Gerçekten de, alan araştırmalarımız bize, çalışan küçük yaştaki çocukların, İstanbul’da hepsinin günlük 7,5 saatten fazla çalıştığını; Ankara’da ise, %96,1’inin 7,5 saatten fazla çalıştığını ortaya koymaktadır. Bu verileri haftaya vurduğumuzda ise, şu sonuçlar ortaya çıkmaktadır:

  • İstanbul’da haftada 45 saat ve altı çalışan çocuklar % 4 ; 46-55 saat çalışanlar %64 ve 55 saatten fazla çalışanlar %32
  • Ankara’da haftada 45 saat ve altı çalışan çocuklar % 12; 46-55 saat çalışanlar %48 ve 55 saatten fazla çalışanlar %40. (2)

Çalışan çocukların uzun çalışma sürelerinde çalışmalarına bir de yıllık ücretli izinlerindeki kısalık eklenmektedir. Yaptığımız araştırmalar, çalışan çocukların, 3308 sayılı yasanın öngördüğü yıllık 30 günlük ücretli izni kullanamadıklarını ortaya koymaktadır. Yaptığımız araştırmalar, çoğunlukla bu izinlerin hiç kullanılmadığını; ya da ücretsiz kullandırıldığını; ücretli izin alan küçük bir azınlıkta ise bir haftayı aşmadığını ortaya koymaktadır. “Çocukların boş zamanlarını değerlendirilme alışkanlığı kazanabilmesinin”, “çocukluklarını yaşabilmeleri” ve uzak kaldıkları “yaşıtlarının yakaladıkları standartlarla tanışmaları” bakımından önemli fırsatlardan biri hiç olmazsa yıllık ücretli izinlerinin geliştirilmesi ve bu doğrultuda değerlendirilmesidir. Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Vakfı’nca uygulanan “çırakların tatil keyfi” kampanyasının altında işte bu yaklaşım yatmaktadır. Çalışan çocukların da, güneşin, deniz, kumun nimetlerinden yararlanmaları ve çocukluklarını yaşamaları gerekmektedir (4) .

Çocukların işle barışık olmadıklarının bir başka göstergesi de, sık iş değiştirmeleridir. Yaptığımız araştırmada, kendileri ile görüştüğümüz çalışan çocuklardan,

  • İstanbul’da % 36,7’sinin iş değiştirmediği
  • Ankara’da ise, % 55,1’inin iş değiştirmediği ortaya çıkmıştır. (2)

İş değiştirme nedenleri sorulduğunda ise, elde edilen sonuçların dağılımı aşağıdadır.

Tablo. Çalışan Çocukların İş Değiştirme Nedenlerinin Dağılımı

İş Değiştirme Nedenleri ANKARA İSTANBUL
İşyeri sahibi ile anlaşamama %27 %10
İşyerinde şiddet görme %13 % 3
O işte çalışmak istememe %10 %21
İşin zor ve sağlığı bozucu olması %14 %14
İşten çıkarılma % 8 %11
Daha iyi bir iş bulması % 8 %24
Diğer %18 %17

Çocuk çalıştıran küçük işyerlerine yönelik yaptığımız iki araştırma, sağlığı bozucu etkilerin kaçınılmaz olduğunu ortaya koymaktadır. Araştırmalardan birinde, en temel 10 sağlık güvenlik önleminden 1 tanesini alan işyerlerinin

  • Genel sağlık açısından bakıldığında % 70
  • İşyerine özel sağlık güvenlik koşulları açısndan bakıldığında %60 olduğunu;

Bu işyerlerinde en temel 10 sağlık güvenlik önleminden tümünü alanların oranının ise,

  • Genel sağlık açısından bakıldığında % 20
  • İşyerine özel sağlık güvenlik koşulları açısndan bakıldığında %10 olduğu ortaya konulmuştur. (5)

Bir başka araştırmanın bulgularına baktığımızda, çocuk çalıştıran küçük işyerleri, önlem alma sıklığı bakımından beş üzerinden 2,392 alırken; çocuk çalıştırmayan küçük işyerlerinin önlem alma sıklık notunun 2,558 olduğu görülmektedir. Gösterge olarak seçilmiş önlemler arasında en yüksek ve en düşük notu alanlar şöyledir :

  • En yüksek notu alan önlem : Yangın riski ile ilgili olanlardır. Çocuk çalıştıran işyerlerinde beş üzerinden 2,961’e karşı çocuk çalıştırmayan işyerlerinde 3,273 puan alınmıştır.
  • En düşük notu alan önlem : İlk yardım ile ilgili olanlardır. Çocuk çalıştıran işyerlerinde beş üzerinden 1,759’e karşı çocuk çalıştırmayan işyerlerinde 1,900 puan alınmıştır.(6)

Bu iki önlemden yangın riskinin işverenlerce daha önemseniyor olması da, tüm çalışanların ve bu arada çocukların sağlığına, işyerinin donanımlarından daha az değer verildiğinin bir göstergesidir.

Bu söylediklerimiz kendisini 2006 SSK İstatistik Yıllığı’nda çocukların geçirdikleri iş kazalarında artma ile ortaya koymaktadır. Gerçekten de, 14 yaşın altındaki çocukların uğradıkları iş kazaları sıklığı 2005’ten 2006’ya %38,7 ; 15-17 yaş çocuklarında ise % 146,5 artmıştır. Aynı dönemde, kazaların ağırlıklarında da önemli ölçülerde artışlar vardır (7).

Yaptığımız dar kapsamlı bir araştırma da, bu genel bulguları desteklemektedir (8).

İş kazaları açısından :
13-15 yaş diliminde, küçük ölçekli işletmelerde çalışan ve kartopu örneklem yolu ile seçilen ve ulaşılabilen 170 çocuğa son bir yıl içinde geçirdikleri kazalar ve kaza sonuçları hakkında bilgiler sorulmuştur. Burada herhangi bir yaralanma ile sonuçlanmamakla birlikte, çalışma ortamından kaynaklı risk faktörlerini belirlemek amacıyla, yaşanılan kıl-payı kaza tehlikelerinin de anlatılması istenmiştir. Araştırma kapsamında yer alan 104 çocuğun kıl paya kaza tehlikesi geçirdiği ortaya çıkmıştır. Geri kalan 66 çalışan çocuk, uğradıkları iş kazalarından ötürü çeşitli derecelerde yaralanmışlardır.

Tablo
Kazaların Oluşma Biçimleri

Oluşma Biçimi Sayı
Kesikler, Sıyrıklar 29
Çalışılan alet/makineden kaynaklı sıkışma,ezilme,batma vb. 15
Göze yabancı cisim kaçma 8
Yanma 6
Diğer (Elektrik çarpması, düşme, zehirlenme, araba çarpması 8
Toplam 66

Bu kazalar sonucunda, ortaya çıkan yaralanmaların içerisinde, en çok, kol, el ve parmak yaralanmalarına rastlanmaktadır; saptanan iş kazaları içerisinde, bunların payı %66’dır.

Kaza sonrasında çocukların %65,2’si hiç içten kalmazken, %24,2’sinin 1-3 gün; %10,6’sının ise 4 ve daha fazla gün iş göremezlik geçirdiği anlaşılmıştır. 12 çocukta ise, görme kaybı, yara ve yanık olmak üzere ilerideki yıllarda taşıyacakları kalıcı hasarların olduğu anlaşılmaktadır.

Meslek hastalıkları açısından :
Gürültülü işyerlerinde 14-18 yaşlarındaki çalışan çocukların işyerlerindeki iş-ömürleri (kıdemleri) arttıkça, kulak işitme düzeylerindeki kayıp artmaktadır. 1-3 yıl çalışan çocuklar arasında, işitme kaybı bulunmayanların oranı %8 ; hafif belirtiler gösterenler %33 ve işitme kaybı başlamış bulunanların oranı ise %59’dur. (9)

Bütün bunlar, çocuk çalıştırmanın, hem çocukların ve hem de ülkenin geleceğini kararttığını bize düşündürmektedir. Çocukların çalışma koşullarının kısa erimde iyileştirilmesi ve buna yol açan toplumsal koşulların ivedilikle giderilerek, çocuk çalıştırılmasının tümüyle sona erdirilmesi için yaptığımız mücadelemiz işte bu gerçeklere dayanmaktadır. Bu gerçeklere tek bir ad vermek gerekirse, buna “sosyal adaletsizlik” denir. “Adaletsizliğe karşı” ve “toplumsal barış” için yürütülen mücadelenin başarısı, tüm çocukların öğrenim görmesine, özgür ve sorumlu kararlar veren, çözümleyen, kıyaslayan ve seçen insan olmasına bağlıdır. (10)

KAYNAKLAR :
(1) Fişek, A.G.(1986): Çocuk İşçilerin Mediko-Sosyal Sorunları Araştırması, Ankara.
(2) Fişek, A.G.(1996): “ Sanayi Kesiminde Çalışan Çocuklar”, (Türkiye’de Çalışan Çocukların Sorunları ve Çözümleri) içinde, H.Ü.Sosyal Bilimler Yüksek Okulu ve Friedrich Naumann Vakfı, Ankara.
(3) Fişek O., Balcı-Günay Y., Fişek A.G.(2001): “Çocuk İstismarı ve İhmalinin Bir Kaynağı Olarak Cinsiyet Rolleri Eşitsizliği” Çalışma Ortamı, Sayı 59: 2-6.
(4) – (2001) : “Çocukların Paylaştığı Nimetler ve Standartlar”, Çalışma Ortamı, Sayı:58: 18-19
(5) Fişek, A.G.(1993): “Ülkenin Geleceğine İpotek : Çocuk Emeği”, (Petrol-İş’92 Yıllığı) içinde, Petrol-İş Sendikası Yayınları, İstanbul.
(6) Taşyürek,M ve Fişek,A.G (1995): “Çocuk Çalıştıran İşyerlerinde Çalışma Koşulları Üzerine Bir Araştırma”, Çalışma Ortamı, Sayı 22: 15-23.
(7) SSK (2006): İstatistik Yıllığı, Sosyal Sigortalar Kurumu, Ankara.
(8) Gökbayrak Ş., Balcı -Günay Y., Fişek A.G.: “Çalışan Çocuklar ve İş Kazaları” (Yayınlanlanıyor)
(9) Fişek Enstitüsü (1996): Sağlık Hizmet Verileri (Yayınlanmamış)
(10) Maheu Rene (1968) : “İnsan Hakları İdeolojisi ve Unesco”, (İnsan Hakları) içinde,UNESCO Türkiye Milli Komisyonu : İnsan Hakları,

İlk Yayın : “Çalışan Çocukların Kararan Geleceği”, Çoluk Çocuk Dergisi Kasım 2008.