Bağımsız Yaşam Evi

DAMLA

Bazıları için bağımsız yaşamak bir düştür. Birey olmak, bir düştür. Birey olmak, kendi bağımsız kişiliğini başkalarına kabul ettirmek zor bir uğraştır. Hele özürlüysen…

Size böyle bir düşü gerçek kılmaya çalışanların mücadelesinden sözetmek istiyorum. “Ne kadar mükemmel rehabilitasyon hizmeti verilirse verilsin, eğer özürlü birey, rehabilitasyon merkezinden ayrılamıyorsa (bağımsızlaşamıyorsa) orada verilen hizmetin sınırlı olduğu anlaşılır”. Görülüyor ki, özürlü bireyin bağımsız yaşayabilmesi onun kadar, onunla ilgilenen görevliler için de bir düştür.

Ankara’da Sosyal Hizmetler ve çocuk Esirgeme Kurumu (SEHÇK) Saray Rehabilitasyon Merkezi’ndeki bu
yöndeki çabalar “Zihinsel Engelli Bireyin Toplumsal Entegrasyonu, Sosyal Rehabilitasyon Sempozyumu” çerçevesinde bir forumda tartışıldı. Forumun başlığı : “Zihinsel Özürlü Bireyin Bağımsız Yaşamı ve Saray Rehabilitasyon Merkezi’nde Bağımsız Yaşam Ev Örneği” idi.

Foruma katılanların ısındırmak için yapılan ilk sunumda çalışmanın amacı ve aşamaları açıklandı : “Bu proje, kuruluşumuzda, özbakım becerisi kazanmış, 18 yaşını doldurmuş, bağımsız hareket edebilmek ve gereksinimlerini bağımsız olarak giderebilme yeterliliği kazandırılmış, istihdama elverişli zihinsel özürlü çocuklar için düşünülmüştür. Bu çerçevede, bağımsız yaşam evlerinde kazandırılacak tutum ve davranışlarla, özürlülerin,

  • Sosyal çevreye uyum,
  • Sosyal sorumluluk,
  • Ekonomik gelirini rasyonel kullanabilme,
  • Yakın ve uzak mekanlara seyahat edebilme,
  • Güvenli yaşayabilme,
  • Çevresi ile olumlu ilişki kurabilme,
  • Ev işleri ve beceri kazanabilme,
  • Toplumla bütünleşme süreci sonucunda, toplum içinde tek başına yaşayabilmesi sağlanacaktır.”

Gerek sosyal çalışmacı ve çocuk gelişimi uzmanları, gerek özürlü ailelerin ve gerekse özürlülerin ne denli dinamizm içinde ve konuya ısınmış oldukları çok kısa bir süre içinde anlaşıldı. Herkesin kendi duygularını ve özlemlerini açıkça söyleyebilecekleri bir ortamın yaratılması çok önemli… çünkü hiçbir zaman katılım olmadan, eylem ve gönül zenginliği yaratılamıyor.

Özürlüler bu toplumun yeteneklerinden hemen hiç yararlanamadığı ve “aşırı korumacı” davranışıyla
hareketsizliğe ittiği bir risk grubu. Böylece onların sosyalleşmeleri de önleniyor. Gözden uzak oluyorlar ve çözüm hep erteleniyor.

Ama bir şeyi unutmamak gerek: Toplumun yeteneklerinden yararlanamadığı, köşeye ittiği yalnızca özürlüler değil. “Özürlü olmayanlardan ne ölçüde yararlanabiliyor; onlara ne ölçüde değer veriyor?! Bu konudaki sayısız olumsuzluğu da unutmamak gerek. Onun için burada yalnızca özürlülere karşı bir toplumsal davranış biçiminden değil, toplumun bireyine karşı tutumundan, insana verilen değerden sözetmek gerek. Onun için özürlülerin sorunlarını tüm yurttaşların sorunlarından; özürlülerin çalışma sorunlarını tüm çalışanların sorunlarından ayırmaya olanak yok.

Ama onların “çok özel” konumları, onlar için “özel” çözüm yolları üretmeyi de zorunlu kılıyor. İşte “bağımsız yaşam evi” bu özel çözüm yollarından biri, “korumalı işler veya işyerleri” oluşturulması da öyle…

SEHÇK Saray Rehabilitasyon Merkezi’nde çalışan arkadaşlarımızın deneyiminin içinde, korumalı işe
yerleştirme ve çalıştırma olgusu da var. “Bağımsız Yaşam Evi’nde yaşamını sürdüren zihinsel özürlülerden dördü, bu merkezin temizliğini üstlenen özel firmanın çalışanı. Bu iş edindirme biçimi, örneklerinin çoğalmasına yardımcı olabilir.

Unutulmaması gereken bir şey var. Toplumumuz, sorunlarını çözebilecek güçte… Bunun için yeni modeller üretecek ve bunların çoğaltacak sayısız olanaklara sahip. İşte bir olanak: “Bağımsız Yaşam Evleri çoğaltılmalı. Yasal olarak %2 engelli çalıştırmak zorunda olup da, kendi işyeri içerisinde bunu olanaksız gören “büyük işyerleri” için, bu deneyimden alacak çok dersler var.

İlk Yayın :“Bağımsız Yaşam Evi” Çalışma Ortamı Dergisi – Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim Eylem Merkezi Vakfı Yayını, Mart-Nisan 2000, Sayı 49.