ASLINDA KAŞINAN KİM?

Bir varmış bir yokmuş. Dünyanın bir yerinde “başını kuma gömenler ülkesi” varmış. Bir tehlike gördüğünde ya da korktuğunda, hemen insanlar başlarını kuma gömerlermiş. Sanırlarmış ki, öyle yaparlarsa, canavar onları görmez, yanlarından geçer gider. Bazen düşündükleri gibi olurmuş. Onlar da sanırlarmış ki, canavar onları görmedi. Sevinirlermiş. Herkese kendileri gibi yapmalarını öğütlerlermiş. Zaten canavarın da istediği buymuş. Herkesin başını kuma gömmesini, yaptıklarını ettiklerini görmemelerini, kötülük kendilerine ulaşana kadar sessiz kalmalarını istermiş.

Böylece bu masal ülkesinde bir çok canavar yaratılmış. Bu canavarlardan birinin adı da “iş kazaları”ymış. Tıpkı Türkiye’de olduğu gibi.

Türkiye’de her gün 5-6 kişi iş kazalarında ölüyor; bir o kadar kişi sürekli olarak sakat kalıyor. Geçen yıl, iş kazasına uğrayanların sayısı 221.366 oldu. Ama “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diyen diğer işçiler ve aileleri seslerini çıkarmıyorlar. Ölenlerin aileleri de başlarını kuma gömüyorlar.

Neyse ki, bunun ayrıksı durumları (istinaları) var.

Bu ayrıksı durumun başında Soma Katliamı’nda 301 kişinin kaybının acısını yaşayan aileler geliyor. Adaletin peşini bırakmıyor; suçluların cezalandırılması için mahkeme salonlarında ve mahkeme kapılarında seslerini yükseltiyorlar. Bir “canavar”, bu duruma isyan ediyor; acılı aileleri işaret ederek, “Bunlar kaşınıyor” diyor (Sözcü Gazetesi, 16 Aralık 2015 s.13).

Bu ayrıksı durumlardan bir başkası da “Adalet Arayan İşçi Aileleri” ve onların tuttukları “Vicdan ve Adalet Nöbeti”. Ostim’deki iki büyük patlamada sevdiklerini yitiren bu aileler, o tarihten beri, seslerini yükseltiyor ve adaleti arıyorlar. Şöyle diyorlar :

“Bizler, iş cinayetlerinde sevdiklerimizi, canlarımızı kaybettik. Acımız taze, öfkemiz tarifsiz. İşverenlerin daha çok kazanma hırsı ve işçi hayatını kıymetsiz görmeleri, kamusal denetim sorumluluğu olanların ihmalleri yüzünden emeğini kazanırken hayatını kaybeden yakınlarımızı geri getiremeyeceğimizin elbette bilincindeyiz.

Mücadelemiz adalet için. Sorumlular yargılanıp ceza alsa, adalet tecelli etmiş olur mu? Olmaz. Gidenler geri gelir mi? Gelmez. Lakin, kaybettiklerimize saygımızın, ekmeği için çalışmaya devam eden işçi kardeşlerimize karşı duyduğumuz sorumluluk hissimizin gereğidir adalet mücadelemiz. Bu yüzden her ayın ilk pazar günü Vicdan ve Adalet Nöbeti tutarak, bir iş cinayeti davasını sahiplenerek, kendimizin sayarak duruşmaları birlikte takip ediyor, suskunlaşmış vicdanları harekete geçirmek ve adalet için mücadele ediyoruz.

Başka canlar yanmasın, başka iş cinayetleri olmasın ve kaybettiklerimiz unutulmasın diye… ” (2014 İş Cinayetleri Almanağı, s.9).

Canavarlarla savaşımımızda, yalnızca “ateşin düştüğü yeri yakmadığını” göstermemiz gerek. Acılı ve adalet arayanların yanında olmamız gerek. En az onlar kadar sesimiz çıkmalı ve en az onlar kadar inatçı olmalıyız. Ama her şeyden önce, başını kuma gömmenin bir çare olmadığını herkese anlatmalıyız.