Güvenlik Kültürü : “Sonra Ne Derler ?! … ”

İŞ SAĞLIĞI GÜVENLİĞİ

A.Gürhan Fişek

Uygulamada, olumlu bir gelişme için çabalayanların belini kıran önemli direnç noktalarından biri, sorumluların, başkalarının yargılarıyla hareket etmesidir. En çok duyulan sözcüklerden biri “Babam öyle diyor”, “Dedem de babam da öyle yapardı; başlarına kötü bir şey gelmedi.” Çağlar arasındaki uçurumu, koşullar arasındaki farkı ve insan dokusu arasındaki farkı düşünmeden yapılan konuşmalar bunlar. Diğer bir deyimle bilimsel bir temelden yoksun düşünceler… Bilimsel temele dayalı olmadığını nasıl anladık: Çünkü olaylara farklı bir çok pencereden bakabilmeyi ve neden-sonuç ilişkisi kurmayı başaramıyor.

Toplumumuzda en çok korkulanlardan biri de toplum dışına düşmektir; aykırı sayılmaktır. Aykırı davranma önerisini, korku ile reddedenler; bunu her şeye karşın gerçekleştirenlere de, uzaktan ve çekemezlikle bakarak, başarısız olmasını dilerler. Sanki genlerine sinmiş olan bir sözü koro halinde tekrarlarlar: “Sürüden ayrılan kurt kapar … Sürüden ayrılanı kurt kapar … Sürüden ayrılanı …”

Sürü olmayı kabul edenler için acı bir son, yerinde saymaktır. Aykırı görüş ve davranışlara hoşgörüyle yaklaşamayanlar; farklılıkların yarınımızı oluşturacağını göremeyenler, bu ülkeye kötülük ediyorlar.

Yıllarca önce, Türkiye’de henüz işyerlerinde kişisel koruyucu malzeme kullanımı çok sınırlıyken; gürültülü ve küçük bir işyerinin işçilerine, kulak işitme testi sonrası “kulak tıkacı” kullanmalarının önerildiğini anımsıyorum. Kulaklarında tıkaçlarla komşu atölyede çalışan işçilere yakalanabileceklerini korkuyla düşünmüşler ve demişlerdiki: “Sonra ne derler …” Ama bugün komşuları da bir şey demiyor; kendileri de kullanmaktan çekinmiyorlar. Bu yanlış bakış açısı neye maloldu: Geçen süre içerisinde, gürültüye bağlı işitme kayıplarının artmasına…

Çevremizdekilerin bizimle ilgili bakışları, yargıları, sözleri bizi ne kadar da etkiliyor. Bizimle ilgili olarak söylenenler, ister haklı olsun, ister haksız olsun, bizi çok utandırır; en azından canımızı sıkar. Davranışını, göğsünü gere gere savunamayan ne çoktur.

Buna karşın, atalarımız, çeşitli sözlerle, çevrenin görüşüne gereğinden fazla önem vermenin yanlışlarına dikkat çekmişlerdir:

  • Elin ağzı torba değil ki, büzesin.
  • Eşeğinin kuyruğunu kalabalıkta kesme, kimi uzun der kimi kısa.

“Sonra ne derler…” kaygısının bir diğer söyleniş biçimi de “Alem ne der?!”dir. Bu aynı zamanda insanların aleminin (dünyasının) ne kadar küçük olduğunun da bir göstergesidir. Kendi komşularının, kendi mahallesinin ötesindeki dünyayı tanımamak, bir yandan insanların bakış açısını kısıtlarken, öte yandan da davranışlarının geleneksel boyutlara hapsedilmesine neden olmaktadır. Bunu besleyen iki önemli etmen vardır: Bunlardan birinicisi eğitimin, toplum çoğunluğunun, bu geleneksel çemberi aşmasına yardımcı olamamasıdır. İkinci önemli etmen de, toplumun insan hakları ve çağdaş değerlere ulaşma konusunda, “herkes”e yeterince yardımcı olamamasıdır. Bunu da en açık olarak sosyal devletin yetersizliği ve erime süreciyle görüyoruz.

Eğer sürü psikolojisi ile egemen olana boyun eğeceksek, sosyal devletin erime sürecini hızlandıran küreselleşmenin daha da azgınlaşmasına yol açarız. Bu da geleneksel çemberlerin daha da daraltılmasını; aykırı görüşlerin seslerinin daha da cılızlaşmasını getirir. Bütün bu gelişmler, güvenlik kültürünün zayıflamasına; buna karşın zora dayanan güvenlik politikasının güçlenmesine yol açar.

İlk Yayın : “Güvenlik Kültürü : Sonra Ne Derler ? ” – Çalışma Ortamı Dergisi – Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim Eylem Merkezi Vakfı Yayını, Temmuz Ağustos 2006, Sayı 87.