Toplumla Bütünleşme
İş Sağlığı Güvenliği |
Yalnızlık… Bir kişinin gerçekten tek başına olmasına ya da tek başına ayakta durmasına olanak var mı? Hayır, en yalnız olduğunu söyleyen bir kişi bile toplumsal desteklerden yararlanıyordur (ekmeğini yiyor; evine kadar binbir emekle getirilen suyu kullanıyor ve içiyor; güvenlik şemsiyesinden yararlanıyor vs). O halde kendine “yalnız” damgasını vuran bir kişi için bu yanıltıcı bir his ve varolanı ifade kanallarındaki bir eksikliktir.
Yüzyıllardır insanlar birarada ve topluluklar halinde yaşıyor. Bu vazgeçilmez bir yaşantı biçimidir. Topluluk yaşantısının enerjisi (ya da yakıtı) sonsuzdur; bireyin katkıda bulunması (külfete katlanması) ve toplumsal havuzdan gereksinmelerini karşılaması (nimetleri paylaşması) ile bu enerji alışverişi gerçekleşir.
Toplum yaşantısının mantığı, bu enerji değiş-tokuşun “ırk, renk, cinsiyet, dil, siyasal ya da başka düşünceler, ulasal etkink ve sosyal ökeken, mülkiyet, sakatlık, doğuş ve diğer statürler nedeniyle hiç bir ayırım gözetmeksizin” gerçekleşmesini gerektirir. Bu değiş-tokuşa konulan her engel, karşılıklı kayıpları oluşturur. Toplum yaşantısının düzenleyici elinin (yönetim vs) başarısı, en az kayıpla, bireylerin toplumsal yaşantıda rol almalarını sağlaması ile anlaşılır.
Külfete katlanmak ya da toplum yaşantısına katkıda bulunmak bir enerji harcamasını gerektirir. Hiç kuşkusuz bunun sonucunda da bir “iş” bir “eylem” ortaya çıkar. Bu olguya gündelik koşullanmaların ve kaygıların ötesinde, “ücret” ve “ivedi maddi karşılık” olarak bakmazsak, daha rahat ederiz. Çünkü enerji değiş-tokuşunda, birebir ilişkiden değil, bir havuz aracılığıyla gerçekleştirilen ilişkiden sözediyoruz.
“İyilik et, iyilik bul” atasözü, yine böyle bir havuz kavramını gündeme getirir. Sen katkını yaparsın, ama onun getirdiği iyilik rüzgarından ne zaman yararlanacağın belli olmaz. Havuza iyilik dökenler ne denli çoksa, senin de gereksinme duyduğunda havuzda yararlanabilmene o denli olur.
Baştan beri anlattığımız bu toplumsal ilişkiler düzeni, geniş bir hoşgörü ve karşılıklı hak-yükümlülüklere saygıyı içerir. Diğer bir deyimle demokrasinin mükemmelleştirilmesine gerek duyar.
Bu çabanın en büyük düşmanı, herşeyi “maddi karşılığa”, “ücret” ve “maddiyata” indirgeyen; havuzun zenginliğine katkıda bulunmaya zorlamak için, insanları yokluğa ve yoksunluğa iten yönetim yaklaşımıdır. Ne yazıkki bugünün dünyasına bu yönetim yaklaşımı damgasını vurmaktadır.
Her sabah daha “beyni” uyanmadan işe koşan, yorgun argın ulaşım araçlarında zamana tüketen insanlara sorun, “Neden çalışıyorsun?” diye. Yanıtı ezici bir çoğunlukla “para” için, “karnımızı doyurmak” için olur. Kimi karnını doyurmaya çabalar; kimi de durmadan kaymağı yer. Anlaşılan “iş ile para”yı özdeşleştiren yönetim anlayışı, havuzun adaletsiz dağıtımını da görev bellemiş.
Ne yapabiliriz ? Başımızı havuza (ya da kuma) gömmek yerine, bu oyuna en az düzeyde katılmak, çözümün başlangıcıdır. Günlük yaşamımızı sürdürecek kadar ücretli çalışmak ve geri kalan geniş zaman dilimini “gönüllü çalışmalara ve değiş-tokuşlara” ayırmak.
Bunun için sivil toplum örgütlerini kuruyoruz. Bu örgütler aracılığıyla birbirimizi buluyor ve yakıtımızı tazeliyoruz. Bu alternatif bir yaşam biçimi oluşturuyor.
“Demokrasinin mükemmelleştirilmesi”, “iyi yönetim ya da iyi yönetişim” denilince ben bireylerin, “para”nın en aza indirgenmiş bu alternatif yaşam biçiminin egemen kılınmasını anlıyorum. Kanımca, iş dünyasından uzak tutulmaya çalışılan, sanki emeğine gerek yokmuş gibi davranılan, sanki “himaye”siz olmazmış gibi davranılan gruplar, bu alternatif yaşam biçimine yüreklerini ve güçlerini koymalılar.
Sivil toplum örgütlerine katılım, “gönüllülük” temelinde olduğundan, kişilerin yapabileceklerini öne çıkaran ve farklı katkı biçimlerini kabule hazır bir ortam yaratıyor. Fısıltı gazetesinden, e-posta zincirine; el örgüsünden, dergi basımına; bilgi üretmekten, bunu paylaşmaya değin bir çok süreci kapsıyor. Zaman ve zemin aramıyor. Ne zaman, nerede, nasıl size kalmış.
Toplumsal yaşama katılmanın bir yolu çalışmak ise, öteki yolu sivil toplum örgütlerine katılmak ve gücünü paylaşmaktır. İster fiziksel ve zihinsel yeteneklerinde bazı kısıtlılıklar bulunsun, ister bulunmasın, her bireyin gücü ve topluma katkıda bulunma yolu vardır.
Yeterki, bu gücünü toplumla bütünleşme yönünde kullanmaya karar versin.
İlk Yayın : “Toplumla Bütünleşme” – Çalışma Ortamı Dergisi – Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim Eylem Merkezi Vakfı Yayını, Mart-Nisan 2002, Sayı 61.