Ulusal Çalışma Yaşamı ve Güvenliği Genel Kurulu

Çalışma Ortamı dergisinin 2.sayısında (Mayıs-Haziran 1992) Dr.Ergin Atasü ile bir söyleşi yayınlanmıştı. Bu söyleşiyi internet üzerinden Çalışma Ortamı dergisi koleksiyonlarına erişerek okuyabilirsiniz. Aşağıda bu söyleşiden özetlenmiş görüş ve önerilerini bulacaksınız:

Sn. Atasü’nün işçi sağlığı iş güvenliği alanında şöyle özel bir yeri vardır: Sn. Atasü, 1978-1979 yılları arasında Çalışma Bakanlığı İşçi Sağlığı Genel Müdürü olarak, çok parlak ve atılımcı bir döneme imza atmıştı. Bizim de içinde bulunduğumuz bir çok uzmanın, bu alana yönelmesinde ve kalıcı olmasında Sn. Atasü’nün katkısı vardır. 1980 (ya da Atasü) sonrası, Daire Başkanlığı’na indirilen bu genel müdürlük, için 1992’lerde yeniden bir diriltme çabası vardı. Sn. Moğultay’ın görev önerdiği Sn. Atasü’nün, görevi kabul için tek isteği, bu daire başkanlığının yeniden “genel müdürlük” düzeyine çıkarılmasıydı; “genel müdür” olarak uygulamaya koyacağı projeleri de hazırdı (Ne yazık ki bu istek ancak 2000 yılında gerçekleştirilebilmiştir. Atasü de bu durumda görevi kabul etmemiştir). Çalışma Ortamı’nın 2. sayısında bizlerle paylaştığı görüş ve tasarıları işte bu projelerdi.

Sn. Dr. Ergin Atasü, işçi sağlığı iş güvenliğine verilen önemi “çağdaşlık” ölçütü ile değerlendiriyordu. Söyleşisinde bu görüşünü şu tümcelerle ortaya koymuştu: “İşçi sağlığı ve güvenliği her şeyden önce insan değerinin bilindiği ve emeğe saygının olduğu toplumlarda kurumlaşmıştır ve her şeyden önce bir kültür sorunudur. (…) Batıda her ne kadar emperyalizm olgusunu gözlesek bile sermayenin tabanında bir bilgi birikimi ve becerinin yattığını görürüz. Ayrıca üretim yapan kuruluşlar, gelirlerinin bir kısmını uğraştıkları alanda yeni buluş ve atılımlar için araştırma hizmetlerine çekinmeden ayırırlar. Böyle bir yaklaşım sonuç olarak bilgi ve beceriye saygıyı beraberinde getirir. Bu, altın yumurtlayan tavuğa gösterilen ilgiyle eş anlamlıdır; ama sonuç olarak, üretene saygıyı kurumlaştırması açısından çok önemlidir. İşte üretene saygının başladığı noktada, işçi sağlığı ve iş güvenliğinin devreye girdiğini görüyoruz. (…) Ülkemizde üretim alanında Uluslararası boyuta ulaşan, hatta bir anlamda geride bırakan başarılar gözlüyoruz. Bunun kökeninde yatan en büyük etmen, ülkemizde sermayenin, belli bir bilgi ve çalışma ürünü olmaktan çok, köşe dönmeci ilke ve politikalar sonucu birikmiş olmasından kaynaklanmaktadır. (…) Bizim ülkemizde işçi eğitimi kadar hatta ondan daha önemli olarak işverenin eğitilmesi bu konuda öne çıkmaktadır.”

Bu bakış açısından yola çıkarak Sn. Atasü, genel olarak Türkiye’de ve özel olarak da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nda yapılması gerekenleri madde madde sıralamıştır. Tüm bunları gerçekleştirecek kurumsal alt yapının Çalışma Bakanı’na bağlı dört bağımsız birimden oluşması gerektiğini düşünmektedir (Bakınız ŞEMA). Bunlar;

  1. Çalışma Yaşamı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü,
  2. Ulusal Çalışma Yaşamı ve Güvenliği Genel Kurulu
  3. Ulusal Çalışma Yaşamı Konseyi
  4. Ulusal İşçi Sağlığı Konseyi.

“İşçi ve örgütlerinin söz sahibi olduğu” ve “saydamlık ve katılımcılık ilkelerinin egemen olduğu” böylesi bir yapının sorunların üstesinden gelebileceğini öngörmüştü.

ŞEMA

Kurumsallaşma, her zaman ülkemizde iş sağlığı güvenliği alanının ana gündem maddesini oluşturmuştur. I.Ulusal Düzeyde İşçi Sağlığı İş Güvenliği Kurulu da Sn. Atasü’nün başkanlığında 1978 yılında toplanmıştı. Bugün, 2005 yılında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bünyesinde kurulmuş olan bir Konsey bu işlevi yerine getirmeye çalışmaktadır. Bu alandaki gelişmeleri, belgeleriyle, hem Çalışma Ortamı arşivinde ve hem de Vakfımızın web sayfalarında bulabilirsiniz.