Prof. Dr. Çağatay Güler

GÜRHAN

Gürhan sınıf arkadaşım. Arkadaşlığından duyduğum gururu vurgulamak için böyle başladım onun için yazacaklarıma. Bu yazıda bir yaşam öyküsü yinelemesi de yapmayacağım. Yaşam yolculuğunda attığı her adımda bir kilometre taşı dikti. Bu kilometre taşları nedeniyle topluma hizmete yönelen herkesle birlikte yürüyor olacak.

Seçtiği doktora alanları, akademik başarıları, yaptığı hizmetler rol model özelliğini yeterince ortaya koyuyor zaten. Her aşaması genç insanlar için özenilecek bir örnek. Ben bütünü içinde bir özelliğine dikkat edilmesini istiyorum: Sunduğu her hizmeti kurumsallaştırma isteği ve bu hedefe ulaşmak için bitip tükenmez bir enerji ile çalışması.

Herhangi bir yerde bir rafa birkaç kitap dizdi ise zaman içinde onu bir kütüphane olarak görürsünüz. Bir yerde hazine sandığı olduğunu söyleseniz yerinden kıpırdatamazsınız. Ama o kütüphaneyi zenginleştirecek tek bir kitap için kilometrelerce yol yürümekten çekinmez.

Yıllar önce yayınına ara verilmiş olan Bakanlık dergisini canlandırmam istendiğinde onun göndermiş olduğu yayınlanmamış yazılarını görünce sevinmiş, onlarla zenginleştirmiştim ilk birkaç sayıyı. ”Fırınlarda işçi sağlığı iş güvenliği” diye anımsıyorum yazılardan birinin konusunu. Yazı yayımlandıktan sonraki “nereden çıktı fırın işçi sağlığı?” tartışmaları ve söylenenler bende saklı kalsın, Gürhan bana gönderdiği mektubun ilk satırında uzun süredir bekleyen yazının yayınlanmasında sevindiğini ifade ediyor, geri kalan bölümünde derginin kesintiye uğramadan çıkması için öneriler sıralıyordu. Kısacası “kurumsallaşmasını” öneriyordu dergi yayınının.

İş sağlığı başta olmak üzere ilgi duyduğu herhangi bir alanda hizmet açığı gördü ise bir masanın çevresindeki arkadaş sohbetiyle bile başlasa bir süre sonra bir eğitim ve hizmet kurumuna dönüştürmüştür. Onunla ilgili bir belgesel yapacak yeteneğim olsa attığı her adımın kurumsallaştırma yolunda örülen duvarın tuğlalarından ibaret olduğunu vurgulamaya ağırlık verirdim. Birkaç broşür denemesi oldu, bir baktık “Çalışma Ortamı Dergisi” bıkıp usanmadan kapımızı çalıyor.

Yaşam öyküsünde bulamayacağınız bir yönünü ben söyleyeyim, Gürhan’ın: İyi bir tiyatro eleştirmenidir. AST’ta sahnelenen Fikret Hakan’ın da rol aldığı “Durand Bulvarı’nı” izledikten sonra başlamıştı tiyatro sohbetlerimiz. Birden aklıma geldi. Devlet Tiyatrosunda oynayan “Robenson ölmemeli” adlı bir çocuk oyununu tartışmıştık uzun süre. Neden ki?

Çoğu zaman farklı yerlerden yola çıktığımız Gürhan’la yolumuz “çocuklarda” kesişirdi her zaman. Dünyanın bütün çocuklarına karşı sorumluluk duyanlardandı. 1979 yılında yazmış olduğum bir şiirin Gürhan’ın duygularını çok iyi anlattığını düşünüyorum ve çok ilginçtir bu şiirin ilk kez radyoda, çocuk saatinde okunması yine bir Fişek sayesindedir:

BİR GÜN SORARLARSA ÇOCUKLAR

bir gün sorarlarsa çocuklar

ne yaptınız

bu güzelim dünyayı

kitapları

umutları ne yaptınız

bir gün sorarlarsa

bu çocuklar

nedir bu kargaşa

bu korkular

ve

aklı

sağduyuyu

sevgiyi

ne yaptınız

bir gün sorarlarsa bu çocuklar

biz hangi yandayız

onlar

hangi yanda

nereye gitmiş bu adamın

türküsü

bir gün sorarlarsa

bu çocuklar

Gürhan sınıf arkadaşım. Onu hep sevgi ve saygıyla özleyeceğim.

Çağatay Güler