Genel-İş EMEK Dergisi İçin Röportaj – Özgün Millioğlu
“İşçi Sağlığı ve iş güvenliği açısından eksik olan mevzuat değil, mevzuatı yaşama geçirecek olan hizmet kanallarındaki yetersizliklerdir.”
SORU 1. İşyerlerinde işçi sağlığı iş güvenliği önlemleri yeterince alınıyor mu? Bu konu mevcut mevzuat yeterli midir?
YANIT 1. İşyerinde sağlık ve güvenlik önlemlerinin alınması için her şeyden önce bir duyarlılık oluşmuş olması gerekir. Çünkü hiçbir önlem, kendiliğinden oluvermez. Öneminin anlaşılmış ve istenmiş olması gerekir. Ne yazık ki, ülkemizde, ne işçiler ne de işverenler, kendi açılarından bunun önemini yeterince kavramış durumda değiller.
Türkiye’de işçi sağlığı iş güvenliği önlemleri yeterince alınmıyor yargımızı destekleyici bir çok kanıt gösterilebilir. Bunlardan birincisi ölümlü iş kazalarının varlığı, ikincisi meslek hastalıklarının varlığıdır. Her ikisi de, alınacak önlemlerle kesinkes önlenebilecek olgulardır; yani kader değildir. Bunların rakkamları üzerinde durmuyorum. Çünkü kayıt dışı sektörün genişliği, gözden kaçan veya kaçırılan olguların yaygınlığı, istatistikleri yanıltıcı bir hale getiriyor. Ama varlıkları bile insanlığa karşı bir suç niteliğinde. Kaldı ki, bir çok karşılaştırmalı yayın, kaydedilen olguların bile başka ülkelere oranla çok yüksek olduğunu ortaya koymaktadır.
Bunun yanında işyerlerinde sağlık güvenlik koşulları üzerine yapılan araştırmalar, risk analizleri ve sınırlı ölçümler (biyolojik, çevresel) bir çok tehlikenin varlığını ortaya koymuştur. Burada eksik olan mevzuat değil, mevzuatı yaşama geçirecek olan hizmet kanallarındaki yetersizliklerdir.
SORU 2. Sizce işçi sağlığı ve iş güvenliği çalışmalarının organizasyonları nasıl olmalıdır? Neler yapılmalıdır?
YANIT 2. Öncelikle mevzuatı yaşama geçirecek hizmet kanallarının oluşturulması gerekir. İşyeri hekimliği, iş güvenliği uzmanlığı gibi hizmet örgütlenmelerinin tüm işyerlerini kapsayacak hale getirilmesi gerekir. Bunun için mevzuat değil, kararlı yönetimler ve işçilerden kaynaklanan kuvvetli istemler (baskı) gerekir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, yıllardır iş teftişi çalışmalarını yürütmekte. Oldukça deneyimli ama olanakları kısıtlı bir örgüt. Hiç kuşkusuz bu örgütün gücünün ve kapsama alanının da genişletilmesi gerekir. Ama öncelikle, onların işyerlerinde eleştirdikleri ve eksik gördükleri olguların giderilmesi gerek. Bu da bir hizmet konusu.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, kendi çatısı altında kurduğu Ulusal İş Sağlığı Güvenliği Konseyi ile bu alanda sosyal diyaloğu gerçekleştirmeye çalışıyor. Konsey’de şu anda kilitlenmiş konumda bir tartışma var : Bakanlık, mevzuatı geliştirmek amacıyla bir iş sağlığı güvenliği yasası çıkarmak istiyor. Konsey’in hükumet dışı kuruluşlardan oluşan diğer yarısı ise, varolan mevzuatı uygulayacak “idari ve mali yönden özerk” bir iş sağlığı güvenliği kurumu oluşturulması gerektiğini öne sürüyor.
Demek ki sorunuzun yanıtı ile ilgili olarak hükumet dışı kuruluşlarda da bir görüş birliği oluşmuş durumda. Bu aynı zamanda, konunun çevre boyutunu, tarım kesiminde çalışanların ve esnaf-sanatkarların karşı karşıya kaldığı sağlık-güvenlik tehlikelerini de ele alabilecek. Ülkemizde, işçi sağlığı iş güvenliği önlemlerinin yaşama geçirilmesi için, devletin kontrolü dışındaki bir kurum tarafından geliştirilecek hizmet kanallarına, bir geçiş ve uygulama sürecine gereksinme var.
SORU 3. Sağlıklı-güvenli bir iş ortamı için işçiler, sendikalar ve işverenler konuya nasıl yaklaşmalı ve neler yapmalıdır?
YANIT 3. Önce işçiler … Sağlık onun sağlığı. Tehlikeler (ya da ben onlara işyerindeki kötülükler diyorum) tüm oklarını işçilere yöneltmiş. Onun için yapacak çok işi var. Aşması gereken çok engeller var. Her şeyden önce, muhafazakar (tutucu) kültürünü aşması gerekir.
- Eşlerinin bir meslek sahibi olup, çalışma yaşamının asli üyesi olarak yer almalarını sağlamaları gerekir. İşçi sağlığı iş güvenliğinin belki de en önemli gerekliliği bu. Eğer karı-koca çalışmaya başlarlarsa, kötü çalışma koşullarına katlanmalarına hem olanak yok, hem de gerek yok.
- Çocuğunu çalıştırmak, sosyal yardımlara bel bağlamak, hemşehrilerinin kendisi için ne düşündüklerine çok önem vermek onların kendileri olmalarına olanak vermiyor. Eski tutucu yaklaşımları bırakmak gerek.
- “Ben iyi niyetle çalışırsam, işveren hakkımı verir.” ya da “O neden benim sağlığımın bozulmasını istesin, gereken her önlemi alır.” gibi düşüncelerin de artık geçerliliği kalmadı. Onun için, elini kolunu bağlamak yerine, sağlığın korunmasını işverene hatırlatmak gerek.
Sonra sendikalar … Sendikalar, üyelerinin hak ve çıkarlarını korumak üzerine kurulmuş örgütler. Sağlık güvenlik konusunda da, işçilerin daima bir adım önünde olmalı ve onun bilmediklerini onlara bildirmekle yükümlü olmalı. İşyerlerinde risk analizlerini yalnızca işverenler değil, sendikalar da yaptırmalı. Böylece eylem stratejilerini, işçilerle birlikte oluşturabilirler. Aynı zamanda risklerin düzeyini bilmek, tek tek yetkili olunan işyerlerinde, toplu iş sözleşmelerinde de yol gösterici olabilir. Kaldı ki, 50 ve daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde, işyeri iş sağlığı güvenliği kurullarına işçi temsilcilerinin katılmasının zorunlu olduğunu hatırlayalım. Sendikalar bu temsilcilerini, özel olarak yetiştirerek, hem işyerlerinde ve hem de üye işçileri üzerinde etkili olabilirler. Örgütsüz olunan işyerlerindeki risklerin düzeyini bilmek, sosyal politikalara yön vermek, çevreyi bilinçlendirmek bakımından da önemli. Bilinçli sendika temsilcileri ve bilinçli üyeler, yalnızca işyerlerinde değil, mahallelerinde de iş sağlığı güvenliğinin önemini çevrelerine anlatarak, bu alandaki duyarlılığı yükseltebilirler.
En son işverenler … İşçinin sağlığından güvenliğinden asıl sorumlu olanlar sona kaldı. Hem yasalarımız ve hem de mantığımız onların biz uyarmadan her türlü sağlık güvenlik önlemini almasını, bizi eğitmesini ve kaza-hastalıkları önceden haber almak için örgütlenme kurmasını öngörüyor. Bu onların istedikleri üretimi yapmalarını, gönül verdikleri işyerlerini sürdürmelerini sağlayan ve vazgeçemedikleri işçilerine olan vefa borçları.
Ya devlet … Eğer tüm konuştuklarımızın uygulanmasında bir eksiklik varsa; yasaları, tüzükleri, yönetmelikleri çıkarmış olmasına karşın çalışma yaşamına sözünü geçiremiyorsa, bu onun ayıbı. Onu sadece ayıplamakla kalmayalım, halkına karşı görevlerini yerine getirmesini sağlayalım.
Genel-İş EMEK Dergisi için Röportaj – Özgün Millioğlu, Ekim-Aralık 2007, Sayı : 101