Kentli Evi Kavramının Kurumsallaştırılması

DAMLA

AMAÇ
Kente göç edenlerin

  • Kent yaşantısına uyum sağlayabilmesi,
  • Kırsal yaşantısını kentte de sürdürmemesi
  • Kentsel değerlerle tanışmaları;
  • Bu yöndeki çabaların örgütlenmesine katılmalarını
  • Bu çabalara erişilme kolaylıklarının modelleştirilmesi

amaçlanmaktadır.

KAVRAMSAL ÇERÇEVE
Büyük kentler, kırsal alandan, sürekli göç almaktadır. Bu göç dalgasının nüfusumuzun %25-30’luk bölümünü içerecek biçimde önümüzdeki zaman diliminde de süreceği tahmin edilmektedir. Bu göç dalgasıyla gelenlerin, daha önce göç edenlerle (ki bunlar üzerinde aktif bir kentlileştirme politikası izlenmemiştir) kentsel alanda buluşması, kırsal tutum, davranış ve değerlerin de yoğunlaşması tehlikesini de beraberinde getirmektedir. Böylece varolan “kentlileşmemiş” grubun daha da genişleyerek, başta insan hakları ihlalleri olmak üzere yaşanan sorunların daha da içinden çıkılmaz hale geleceğini söylemek zor değildir.

Kırsal kesimden kentlere göçeden yurttaşlarımıza yönelik aktif programlar uygulayarak, kentli değerlerle buluşmaları sağlanmalıdır. Önce üzerinde durulması ve işlenmesi gereken konu, kente yeni gelenlerin yüklü oldukları kırsal değerlerle ile kentte karşılaştıkları değerler arasındaki farklardır. Bu konuda bizim saptadıklarımız Tablo-1’de görülmektedir.

Bu farkları gidererek, çağdaş toplum olmak yolunda ilerlemek Türkiye’nin yaptığı ve kaçınılmaz olan tercihlerden biridir. Bu farkları gidermede öncelik verilmesi gereken ve yeni dönüşümleri de beraberinde sürekleyecek (yani doğurgan) olan müdahaleleri 5 noktaya toplayabiliriz :

  1. Çocukların çalışma yaşamından uzak tutulması
  2. Kız çocuklarının kimlik ve meslek eğitimi
  3. Annelere yönelik “yaşam desteği” çalışmaları
  4. Yurttaşların toplumsal kurumlardan yararlanmalarını öğretme
  5. Örgüt bilincinin ve örgütlenme düzeyinin geliştirilmesi

1
Çocukların Çalışma Yaşamından
Uzak Tutulması

Kırsal yaşam standartlarının kentte de gençlere dayatılmasıyla, toplu yaşama ve çağdaş uygarlık düzeyini yakalama kültüründen uzak bir kuşak ortaya çıkmaktadır. Bu tutum, davranış ve değerlerden bazıları, çocukların erken yaşta çalışma yaşamına gönderilmesi, ezile ezile kuvvetlenmesi; kız çocuklarının okutulmaması, evde tutulması, erken yaşta evlendirilmesi ya da yalnızca parasal kaygılarla evlenene kadar çalıştırılmasıdır. Bu tempo içerisinde çocuklar, gözlerini açıp ya da okuyup, dünyayı tanıyamamaktadır.

Büyüdüklerinde de kentten kopuk bir dünyanın parçası olarak, varolan yapıyı sürdürmektedirler. Erkek çocuklarının, küçük yaşta ve kendilerinden büyüklerin dünyasında çalışmaya başlamaları onların, daha çocukluklarını yaşamadan, büyükler gibi davranmak zorunda kalmalarına neden olmaktadır. Bu kimlik sorunu, onların düş gücünü, duygularını ve ufuklarını köreltmekte; kendi kabuklarına çekilmelerine neden olmaktadır. Halbuki gelişen ve değişen dünyada, dev firmaların bile birbirleri ile birleştiği bir dönem yaşanmaktadır. Buna karşın, küçük yaşta küçük işyerlerinin çilesini çeken çocuklar, kendi işyerlerini kurmanın hayali içerisinde, bu yaşama katlanmakta ve bir başkası ile ortaklığa dahi tahammül edememektedir. “Ortak gemisi yürümez” atasözü, böylesi bir yetişme süresi geçirmiş ve bugün ülkemizdeki işyerinin % 98’ini oluşturan küçük işyeri sahiplerinin sıkça kullandığı ve içten inandığı bir sözdür.

Çocukların küçük yaşta çalışma yaşamında zorluklar içinde pişerek, ezile ezile ayakta durmayı öğrenmesini bir yöntem olarak benimsemek ise, kentli değerleri benimseyenler için kabul edilemeyecek ve insafsızlık olarak görülecek bir olgudur. Tüm bilgilerin kulaktan dolma edinildiği, becerilerin kopyalamaya dayandığı dönemler geride kalmıştır. Buna karşın çetin doğa koşullan ile boğuşmak zorunda olan ve tek-başına bu savaşı bir yaşam boyu sürdüreceğini varsayan bir köylü yurttaş için bu yaklaşım tartışılabilirdi. Ancak, kanımızca, kırsal alanda bile, artan teknoloji, sulama olanaklarının artması, tarımsal koruma etkinlikleri ve büyük çiftliklerin oluşması da, bu yaklaşımı anlamsız kılmaktadır.

Çalışan çocukların yitirdikleri çocukluklarını yeniden kazanabilmeleri, hiçbir hedefin çocukluğun feda edilmesini gerektirmediğinin anlatılması için aktif çaba gerekmektedir. “Çocuk Kimliğinin Yeniden Kazandırılması” başlığı altında topladığımız çalışmalar, çalışan çocukların, haftalık ve yıllık ücretli izinleri daha etkin bir biçimde kullanmaları ve bunların arttırılması için de bilinçlenmelerini kapsamaktadır. Yetişkinler için haftalık çalışma süresi 45 saat olarak belirlenmiştir. Ama yaptığımız araştırmalar çocukların bu sürelerin de çok üstünde çalıştırıldığını ortaya koymaktadır. Yine yaptığımız araştırmalar, çalışan çocuklardan yıllık izin kullanabilenlerin oranının çok az olduğunu ortaya koymaktadır. O halde, varolan durum, hem çabaların önünden bir engel oluşturacak; ama aynı zamanda bu engelin aşılmasının neden bu kadar önemli olduğunu da kimsenin yadsıyamayacağı gerekçesini oluşturacaktır.

TABLO-1 KIRSAL VE KENTSEL DEĞERLER ARASINDAKİ FARKLAR
KIRSAL ALANDA KENTLERDE

kentli-evi-kavraminin-kurumsallastirilmasi

Çalışan çocuklar, çalıştıkları dönemde hafta tatillerinde Kentli Evi’nden yararlanarak boş zamanlarını aktif bir tutumla değerlendirecekler; yıllık ücretli izinlerinde ise, yaz kampı olanaklarından yararlandırılarak yaşıtlarının (kentli, okuyan) yaşam standartlarını yakalamaya çalışacaklardır.

2
Kız Çocuklarının Kimlik ve Meslek Eğitimi

Kız çocuklarının okutulmaması, evde tutulması ya da erken yaşta evlendirilmesi, ülkemiz için büyük bir kaynak israfıdır. En değerli çağlarında, gençlerin, evlenene kadar, boş ve eğitimsiz bırakılmaları onların toplumla bütünleşme süreçlerini sakatlamakta; ileriki yaşamlarında, onlara, kopyaladıkları çağ-dışı bir sistemi sürdürmekten başka bir çare tanımamaktadır. Erken yaşta evlendirilmeleri de çok sayıda çocuk yapma eğilimini birlikte getirmekte; bu da yukarıdan beri sözü edilen sorunları bir kartopu gibi büyümesine neden olmaktadır.

Bu tutumun bir başka uzantısı da, ailesi gelir gereksinmesi içinde olduğu için, “çeyizini kazanmak” bahanesi ile kızların erken yaşta çalışma yaşamına gönderilmesidir. Yaptığımız araştırmalar, erken yaşta çalışma yaşamına gönderilen erkek çocuklarında meslek öğrenme kaygısı ön planda iken; kızlarda, salt gelir elde etmenin öne geçtiğini göstermektedir.

Çünkü erkekler, evlendikten sonra da çalışacaklardır (dolayısıyla mesleğe gereksinmeleri vardır); kızlar ise evlendikten sonra ev hanımı olacak ve çocuk bakacaklardır (dolayısıyla meslek öğrenmeleri gerekmez).

Herhangi bir mesleği ya da çalışma becerisi olmayan bu genç kızlar evlendiklerinde ve bu kez kocasının evinde beklemek zorunda kaldıklarında da, oyalanmaları için çok çocuk yapılmaktadır. Bu aileden daha fazla toplum için büyük bir yük oluşturmaktadır. Aile açısından baktığımızda, zaten yetersiz olan aile geliri, salt bu “çağ-dışı” anlayışla daha da zora sokulmakta; okutulacak güç bulunamamakta, çocukların sokakta boşta kalması tehlikesi doğmaktadır. Bu tehlike ya sokak çocukları ve çetelerinin artması şeklinde ortaya çıkmakta; ya da bu çocuklar erken yaşta sanayi sitelerinde çırak olarak çalıştırılarak bir başkasının gözetimine terkedilmektedir.

Gerek kızları eve kapatan ve gerekse kızları evlenince çekilmek üzere çalışma yaşamına sokan yaklaşım, onları sosyalleşmekten; toplumu da onların çok değerli katkılarını kazanmaktan alıkoymaktadır. Bu kızlarımız, evlendikten bir süre sonra, yetersiz aile geliri, eşinin eve para vermemesi ya da boşanma vb nedenlerle, çalışmak zorunda kaldıklarında, “niteliksiz bir emek ögesi” olarak, yaşama sıfırdan başlamaktadırlar. Bu büyük bir adaletsizliktir.

3
Annelere Yönelik “Yaşam Desteği” Çalışmaları

Anneler, kırsal kültürden kentsel kültüre geçişte önemli bir işlev üstlenebilirler. Kırsal alanda evin yönetiminde uzmanlaşan kadın, eğitim düzeyi ve meslek edinme süreçlerinden uzak tutulması nedeniyle, sosyal yaşamda mesleki kariyer olanaklarını büyük ölçüde yitirmiştir.

Onu uzman olduğu alanda yetkinleştirerek, çocuklarının mesleki kariyere yönlendirilmesinde, ailesinin kentsel nimetlerden yararlanmada avantajlı konuma geçmesinde yönlendirici olarak yararlanmak düşünülmelidir.

Annelere “ana-çocuk sağlığı“, “koruyucu hekimlik“, “çevre sağlığı“, “beslenme“, “hukuk” öğretilmesi gerekir. Ailenin yeni zeminine yerleşmesini ve dengelerinin yeniden yerine bulmasını sağlamalı; aile bireylerinin kentsel yaşamın kendilerine sundukları eğitim, boş zaman değerlendirme ve spor olanaklarını tanımalarına aracı olmalıdır. Hem kendisi ve hem de aile bireyleri için, annenin bazı kentsel temel kavramları ve bu arada “hak’larını da öğrenmesi gerekir.

Kentsel toplumda, kadına bakış açısı, kadın kimliği ve hakları konuları da annelere öğretilmelidir. Çünkü kadınlara karşı geliştirilmiş olan kırsal kökenli tavır, yeni ortam ve ilişkilere uymamaktadır. Kaldı ki, kırsal alanda, geniş aile yapısı ile bazı aşırılıkların önlenmesi olanağı varken, kentte çekirdek aile içinde aşırılıkların törpülenmesi için toplumsal mekanizmalar yetersiz kalmaktadır. Bu yüzden kadının “hak”larıyla ve “hukuk”la tanışması gerekmektedir.

Ayrıca (2) ve (3) numaralı birimlerde “küçük çaplı üretim birimleri” kurularak, isteyenlerin hem kendileri için ve hem de Kentli Evi‘nin finansal sürdürülebilirliğini sağlaması için üretim yapmaları düşünülmektedir. Bu yaklaşım, genç kızların ve annelerinin, “eve iş verme” vb sömürü sistemlerinden etkilenmelerinin de önüne geçebileceği ve onların Kent Evi’yle bağlantısını arttırabileceği varsayımıyla da desteklenmektedir.

4
Kenttaşların Toplumsal Kurumlardan Yararlanmalarını Öğretme

Kırsal alanın tersine kentte, kenttaşların yararlanabilecekleri bir çok toplumsal yapılar vardır. Bunlar arasında yerel yönetimler, merkezi yönetimin yerel uzantıları ve gönüllü örgütler bulunmaktadır.

Sağlık hizmetlerinden eğitim hizmetlerine, sosyal hizmetlerden danışmanlık hizmetlerine kadar çok çeşitli hizmet kanallarından yararlanma olanağı vardır. Haksızlıklar karşısında, yakınma ya da itirazların yönlendirilebileceği kanallar ve gerektiğinde kullanılabilecek olan yargı süreçleri vardır.

Anayasamızdan, uluslararası insan hakları belgelerinden ve çeşitli yasalardan kaynaklanan haklar ve yargı kararlarıyla oluşmuş “içtihaf’lar vardır. Tüm bunlar, bireyin yurttaşlık haklarını oluşturmaktadır. Bunların bilinmesi, aynı zamanda istenebilme-si olanaklarını da beraberinde getirmektedir. Neyin, kimden ve nasıl isteneceğini bilmek de gereklidir.

Tüm saydıklarımız, kırsal alanın “aile” korumacılığından uzaklaşmış ancak onun yerine yeni geleneksel koruma ağları koymak zorunda kalmak üzere olan “yeni kenttaş”lara, toplumun elini uzatmasını zorunlu kılmaktadır. “Aile, hemşehri vb korumacılığı” ya da “siyasal grupların korumacılığı” yerine “toplumsal koruma ağ“larının oluşturulması gerekir. Her kenttaşın da buna hakkı vardır.

5
Örgüt Bilincinin ve Örgütlenme Düzeyinin Geliştirilmesi

insan haklarından ve varolan yapılardan yararlanabilmek örgütlenmekle ve örgütlü yapılara katılmakla olur.

Kentlileşmek demek örgütlenmek demektir. Kişiler örgütler içerisinde birbirlerini eğiterek, çağdaş toplumun külfetlerine katlanmayı ve nimetlerinden yararlanmayı öğrenebilirler. Bundan ötürü yeni kenttaşların, yeni yeni toplum örgütleri kurarak kendi sorunlarını çözmeye ve sosyal kalkınmaya katkıda bulunmaları beklenmelidir. Bu aynı zamanda onların örgütlenme ve yönetim becerilerini de geliştirecek, çağdaş kentli kavramlarla buluşmalarını hızlandıracaktır.

Bunun için yalnızca örgün eğitime devam eden aile bireylerinin değil, ana-babalarının da örgütlü süreçlerde söz sahibi olma ve karar alma pratiğini geliştirmeleri gerekir. Bunun için ilk atılması gereken adım, mahallelerde ve yerel yapılarda temsil için özendirilmeleridir. Yalnızca kendi görüş, düşünce ve çıkarlarını değil; birlikte yaşadığı toplumun ortak sorunlarını ve çıkarlarını öne alan girişimler öne çıkarılmalıdır. Böylece hep aynı kişilerin değil, tek tek tüm bireylerin de toplum adına hareket edebilmeleri sağlanmış olur. Kollektif önderliği, kollektif denetimle destekleyen bu pilot çalışmalar, kentli kültürünün en önemli özelliklerinden olan hoşgörü, hak ve yükümlülüklerini yerine getirme ve demokrasi kavramlarının da yaşama geçmesini ve gelişmesini sağlayacaktır.

Yeni kenttaşlara, denetim görevinin önemini anlatmak için de bu yapı uygun bir fırsattır. Böylece önderliğin, keyfi yönetim değil, denetlenen, eleştirilerle yönlendirilen ve ortak akıl gerektiren ve saygınlığı öne alan bir anlayışla uygulanması gerektiği öğretilmiş olacaktır.

EYLEM PROGRAMI
Kavramsal düzeyde ele alınan tüm bu olguların, çözümü için çaba harcanmadıkça, çoğalmasına ve
zenginleşmesine olanak yoktur. Tam tersine, raflarda tozlanmaya ve bazı belleklerde unutulmaya terk edilmiş olacaktır.

Bu kavramsal modelin uygulanabilmesi için, Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi olarak, bugüne kadar uyguladığımız projeler ve edindiğimiz deneyimlerin ışığında oluşturduğumuz, “Kentli Evi”leri modelini önermekteyiz.

Kentli Evi, “yeni yeni toplum örgütleri kurulmasını“, “dezavantajlı grupların (çalışan çocuklar, kadınların, özürlülerin vb) korunmasını ve özellikle kızların meslek edinmesini ve konumlarını geliştirmelerini”, yurttaşların toplumsal kurumlardan yararlanmalarını öğretmeyi hedeflemektedir.

Kentli Evi“nin hem topluma kendi sorunlarını çözebilme konusunda bir umut olabilir; hem de sorunların çözümünde bir kaldıraç görevi yapabilir. Kentli Evi, Tablo-2′de görüldüğü gibi, beş bölümden oluşmaktadır.

Kentli Evi” modelin uygulanmasından beklentiler şöyledir:

  1. Kentli değerler daha geniş bir toplum kesiti tarafından benimsenmiş olacaktır.
  2. Her kenttaş, hak ve yükümlülüklerini bilecektir.
  3. Bu değerlerin yaygın kabulü, insan hakları konusunda hızla yol alınmasını ve bu da toplumsal üretkenliğin ve dönüşümün hızlanmasını getirecektir.
  4. Gelecek kuşakların (kız, erkek) daha eşitlikçi, daha nitelikli ve çok yönlü ve dünyadaki yerini bilerek yetişmesi sağlanacak ve bu onlara istihdam kolaylıkları getirecektir.
  5. Çocuklar ve gençler, kişiliği güçlendirilmiş, özgüvenli ve birlikte iş yapabilen, oyun kurabilme yetisinde, tekdüze olmayan bir birey özellikleri kazanmaları tasarlanmaktadır. Bunun yanı sıra, çalışmalara katılan ailesinin de belirli ölçülerde onu anlayabilecek ve onun tutum-davranışlarına ayak uyduracak ölçüde eğitilmiş olması beklenmektedir.
  6. Yeni kenttaşların ve çocuklarının, toplum örgütler yolu ile örgütlü mücadelelere katılımları sağlanmış olacaktır.

Uygulamada başarı ölçütü olarak şunlar kullanılmalıdır:

  1. Merkezin düzenlediği etkinliklere katılan kenttaşların sayısı
  2. Katılımcıların devam oranı
  3. Merkezde verilen eğitimler doğrultusunda iş bulan, evlilik yaşını geciktiren ve evlendikten sonra çalışmasını sürdüren kızların oranı
  4. Sürdürülebilirlik için “küçük çaplı üretim etkinliğinin” ve toplum katkısının miktar olarak gelişimi
  5. Kentli Evi çalışmalarına katkıda bulunan ve kenttaşlar tarafından kurulan yeni gönüllü örgütlerin sayı ve nitelikçe durumu
  6. Yıllık çalışma raporlarının katılımcılar tarafından değerlendirilmesi.

TABLO-2 KENTLİ EVİ’NİN BÖLÜMLERİ VE HEDEF KİTLELERİ

kentli-evi-kavraminin-kurumsallastirilmasi-1

SON SÖZ
Kentli değerlerin yaygınca benimsenmesini hedefleyen böylesi bir model çalışmanın uygulamadan gelen geri-beslemelerle zenginleştirilerek yaygınlaştırılması gerekir. Çünkü ulaşılan sınırlı sayıda yeni kenttaş dışında, aynı konumda daha bir çok kişinin bulunması; göçün sürmesi halinde yenilerinin eklenmesi ile yatay olarak yaygınlaştırılması gerekecektir.

İlk Yayın : “Meslek Hastası Olmak da Zor” – Çalışma Ortamı Dergisi – Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim Eylem Merkezi Vakfı Yayını, Temmuz Ağustos 2001, Sayı 57.