Sağlık Meslek Birlikleri Dayanışma Kurulu
HEDEF |
Meslek ya da sınıf temelinde kurulan toplum örgütleri arasında en yaygın hastalık, “ücretleri yükseltme mücadelesi’ni fetişe (yüceleştirmeye) dönüştüren anlayıştır. 19601ı yıllarda toplu iş sözleşmesi düzenine geçilmesi ile güçlenen “ücret sendikacılığı” bu okulun akıl hocası ve en deneyimli izleyicisidir.
Bir diğer hastalık grubu ise, siyasa! düzeyde görülen uç eğilimlerdir. Bunlardan biri kendisini “partiler üstü sendikacılık” şeklinde ifade eden, kitleleri depolitize etmeye ve siyasal seçimi gündelik (kısa erimli) çıkarlara indirgeyen anlayıştır, Bunun öteki ucu ise, her şeyi siyasal mücadeleden oluşmuş gören yaklaşımdır. Bu son yaklaşım, toplumsal mücadeleyle, gündelik sorunlara yönelik çabayı gözardı eden, küçümseyen yaklaşımdır.
Prof. Dr. Nusret H. Fişek, “veda” mesajı olarak adlandırılan 3 Kasım 1990 tarihli TTB Genel Yönetim Kurulu’na mesajında bu hastalığa karşı uyarmıştır: “Güdümüzde… sosyo politik sorunların tartışılması çok çekici bulunuyor. TTB Merkez Konseyini de bu yola çekmek isteyenler var. Ancak şu unutulmamalıdır ki, TTB’yi güçlü kılan, asli görevlerini yerine getirmesidir. Bu yolla gitgide güçlenen TTB’nin ‘savaşa hayır’, ‘idam cezalarına hayır’, ‘insan haklan’ kampanyaları ses getirir. Tersi ise TTB’nin güçsüzleşmesine yol açar.” (1)
Bu hastalığın doğal ve vazgeçilmez uzantılarından biri de, “işe göre insan değil, insana göre iş” ilkesinin kılavuz edinilmesidir. Bugün hükümete, bir çok siyasal odağa ve bunların uzantısı olarak devlet .makinesine egemen olan bu anlayıştır. Toplum örgütlerinde ise, bu ilkeden, kariyerizmin ve mutlakiyetçi yönetimlerin desteklenmesinde yararlanılmaktadır.
Bir diğer hastalık, işbölümünün yetersiz, bilimsel yaklaşımın bugünküne oranla henüz güdük olduğu dönemin en önemli görüntülerinden biri, meslekler arası İletişim ve işbirliğindeki yoksunluktur. Bu mesleksel örgütlenmelerde (örneğin loncalar) de göze çarpıyordu. Ekip hizmetinden yoksun dönemlerin önemli görüntülerinden biri de tedavi edici sağlık hizmetine tanınan ezici roldür. Henüz hastalık etmenlerinin (örneğin mikropların) bile tam olarak tanınmadığı dönemlerde hoş görülebilecek bu yaklaşımın, bugün ikinci plana itilmesi beklenirken; “abartılmış” olarak sürdürülmeye çalışılması düşündürücüdür.
Bugün işbölümünün, meslek içi uzmanlaşmanın ileri boyutlara ulaştığı bir dönemde (tıpta süper ihtisaslar), toplumcu hizmet modelleriyle, “herkese sağlık” belgisi yaşama geçirilmeye çalışılıyor. Ekip hizmeti, bu belginin en önemli halkasıdır. Sağlık meslekleri arasındaki iletişimin ve birarada çalışma alışkanlığının geliştirilmesi sağlanmadıkça, sağlıkta toplumcu yaklaşımı egemen kılmaya olanak yoktur.
Bunun üstesinden, bireysel çabalarla gelinemez. Toplum örgütlerinin bir başka önemi burada ortaya
çıkmaktadır. Toplum örgütleri birbirlerinin ayrılmaz parçası olan insan haklan, çalışanların özlük haklan ve üretimi birlikte geliştirmeye çabalamalıdırlar. Ne birinden, ne ötekisinden… Hiçbirinden vazgeçilemez.
İşte baştan beri tanımladığımız çerçeveden bakıldığında 1988 yılı Kasım’ında biraraya gelen ve bir protokolla(2) kolkola, kafakafaya veren sağlık meslek birliklerini alkışlamak gerekmektedir.
Kamuoyuna ve örgütlerine yönelik çeşitli duyuru ve yazışmalarının yanında, Sağlık Meslek Birlikleri Danışma Kurulu’nun 25 – 26 Şubat 1989 tarihlerinde Ankara’da düzenlediği 1. Sağlık Kurultayı da çok önemli bir adımdır. Dört meslek birliği biraraya geliş nedenlerini de veren. Kurultay Çağrı’larında şöyle demektedirler:
“Biz hekim, eczacı, dlşheklmi, veteriner hekimler ‘Sağlık İşkolu’ bütününde toplumsal sorumluluğumuzun bilinci ile aşağıdaki saptamalarımızın tartışılarak çözümlerinin geliştirilmesi ve uygulanması amacı ile toplanıyoruz.
Ülkemizde geçmişte olduğu gibi bugün de varolan sağlık sorunları, boyutları bakımından giderek
ağırlaşmaktadır. Günümüzde, sağlık sorunlarının özelleşmeye yönelik,-,bir sağlık örgütlenmesi ile
çözümlenemeyeceği de bilinmektedir.
Çağdaş sağlık hizmeti. ekip çalışması gereğini herzaman içinde barındıran bir anlayışa sahiptir. Temelinde yatan öncül yaklaşım da hizmetin, planlanmasından üretimine, dağıtımından denetimine kadar her aşamada toplumsal katılımın sağlanmasıdır.
Hem üretenler, hem de üretilenden yararlananlar için gerekli olan bu katılım, bir yandan politik partiler aracılığı ile gündem edilirken, diğer yandan da sendikalardan, derneklere, meslek odalarından, kooperatiflere kadar yaygınlaştırılacak geniş bir demokratik kitle örgütleri grubunca yani toplumsal katılımla gerçekleştirilmelidir.”
Geniş bir delege katılımıyla gerçekleştirilen Kurultay’a sunulan Rapor da, önemli bir sosyal tarih belgesidir.
Bu coşkulu eylemden de aldığı güçle. Sağlık Meslek Birlikleri Danışma Kurulu, kendisine umut bağlayanları yüreklendiren; ama, bu gelişmelerden rahatsız olan çıkar odaklarım da önlemler almaya iten çalışmalarını sürdürmüştür.
2. Sağlık Kurultayı, 2-3 Haziran 1990 tarihlerine ve TTB’nin dönem başkanlığına denk gelmişti. Seçilen konu başlığı “Sağlıklı Yaşam ve insan Hakları” İdi. Bu seçim çeşitli yönlerden çok anlamlıydı:
- TTB son altı yıl boyunca verdiği insan hakları mücadelesi ile böyle bir toplantıyı ağırlamayı haketmişti.
- 12 Eylül baskısının sürdüğü bir dönemde, TTB yönetimi, “idam cezalarına hayır” dediği için yargılanmış ve aklanmıştı.
- Hastalanan tutukluların muayenesi sırasında hekim yanında jandarma bulunduran uygulamayı kaldırtmıştı(3).
- Açlık grevlerinde zorla beslemeyi önlediği gibi. Adalet Bakanlığı’nın ünlü 1 Ağustos
Genelgesi’nin açlık grevlerindekilere su, tuz ve şeker verilmesi yasağını(4) engellemişti. - Cezaevi hekimlerinin görevlerini yapabilmeleri için arkalarında olduğunu çeşitli örnek davranışlarla sergilemişti.
- Sağ. Mes. Bir. Dan. Kurulu’nun ilk kurultayında, mesleksel konular ağırlık kazanmış ve bunlar arasında İnsan hakları uğraşına değinilmişti. Ama bu kez, ona ağırlıkla eğilme sırası gelmişti.
- Türkiye, 12 Eylül’ün izlerini silme ve demokratikleşmede yeni bir döneme girmek üzereydi. Toplumsal koşullar, bugün de süren DYP-CHP (SHP) koalisyonunu zorluyordu. Bu da Türkiye’nin “sosyal politika” ağırlıklı bir yönetimle yönetileceği anlamına geliyordu, insan hakları mücadelesinde deneyimli ve saygın bir ekibin yönetiminde sağlık meslek birliklerinin ağırlığı, böylesi bir iktidara hem destek ve hem de baskı grubu etkisi yapacaktı.
Ama ne yazık ki, gündelik çekişmeler ve seçim hesapları, bu kurultayın başarısız kılınması için iç çekişmeyi hızlandırmış ve atlama tahtası olarak kullanılmasına yol açmıştır. Kurultay sırasında yapılan konuşmalardan, katılımın az düzeyde tutulmasına kadar çeşitli göstergeler bunu doğruluyordu. Bu haksız müdahale, Sağlık Meslek Birlikleri Danışma Kurulu’nda sonun başlangıcı olmuştur.
Öte yandan, ‘Sağlık Meslek Birlikleri’nin, demokratik yaşamımıza İlişkin birlikteliğinin etkileri görülünce, bundan ayrı olarak bir de tüm meslek birliklerinin üst örgütlenmesinin yapılması düşüncesi doğmuştur.’CS)
Türkiye Barolar Birliği ve TMMOB’nin de katılımıyla oluşturulan Demokratik Platform, zaman içinde daha da genişletilmiş ve başta işçi sendikaları konfederasyonları olmak üzere bir çok toplum örgütünü kapsayan bir nicel gelişme göstermiştir. Ancak gerek Tanker ve gerekse Cilasun’un da saptadıkları gibi, demokratik platform, sağlık meslek birliklerinin birlikteliklerini ve dayanışmalarını gereksiz kılan bir gelişme değil; tersine daha da vazgeçilmez kılan bir adımdır.(6,7)
Sağ. Mes. Bir. Dan. Kur.’da yeralan iki büyük meslek birliğinin (ki bunlar aynı zamanda 1. ve 2. dönem başkanlarıdır) yönetimlerinin görevden uzaklaştırılmış olmaları (seçimle) dikkat çekicidir. Ne büyük rastlantıdır ki, bu “bayrak değişimleri’nin, bir kaç yıl içinde bazı büyük siyasal partilerle ülke yönetimini de sardığı ve yönetimlerin “acemi”lere teslim edildiği (seçimle) düşünülürse, daha da dikkat çekici bir hale dönüşmektedir.
Özellikle, yeni TTB yönetiminin, Sağ. Mes. Bir. Dan. Kur.’nun çerçevesinde dayanışma konusunda
isteksizliği^), çöküş sürecini hızlandırmıştır.
Gerek Türkiye’nin göreceli demokrat bir hükümete sahip olduğu bir dönemde, gerekse Avrupa ile her alanda bütünleşme çalışmalarının yürütüldüğü bir zaman diliminde meslek örgütlerinde yaratılan bu güçsüzlük ve “acemilik, büyük mesleksel demokratik kayıplara yol açmıştır. Kazanımların geliştirilememesi bir yana, hükümet politikalarını etkileme şansı da kullanılamamıştır.(6)
Bugün sağlık meslekleri arasında güçbirliğini ve dayanışmayı hedefleyen bu saygın çabanın istenilen sonucu yakalayamadığı görülmektedir. Gündelik yaşamda olduğu gibi, örgütsel yaşamda da yalnızlık sürmektedir, Ne yazık ki, bu başarısızlık aynı zamanda birçok toplum örgütünün, üyelerini ve özlemlerini kavramada başarısızlıkları ile elele gitmektedir. Yalnızlık ve tabansızlık, birbirine yapışmış bu iki olguyu hedeflemedikçe, ne toplumun sağlık düzeyini yükseltebiliriz; ne sağlıkçıların özlük haklarını geliştirebiliriz; ne de meslek ahlakını yüceltebiliriz.
1995 Dünya Hoşgörü Yılı’nda, toplum örgütlerinden, onu oluşturan bireylerin özlemlerini gerçekleştirebilmek için, dayanışma ve güçbirliği İçine girmelerini beklemek, bir lüks olmasa gerek.
KAYNAKLAR
(1) Teoman Erel: Sakıncalı Vasiyet – Güneş Gazetesi 6.11.1990 s.3
(2) TTB Merkez Konseyi: Genelgeler, Yazışmalar, Basın Açıklamaları – Türk Tabipleri Birliği Yayını Haziran 1990 s. 25
(3) a.g.k. s. 277 ve s. 281
(4) a.g.k. s. 392, s. 413
(5) Türk Diş Hekimleri Birliği Merkez Yönetim Kurulu: 3. Olağan Genel Kurulu’na Sunulan Çalışma, Denetleme ve Mali Rapor (8.11.1988 -25.10.1990) 1992 s. 9
(6) Kaynak kişi: Prof, Dr. Mekin Tanker (Türk Eczacılar Birliği eski Genel Başkanı)
(7) Kaynak kişi: Dr. Eser Cilasun (Türk Diş Hekimleri Birliği eski Genel Başkanı)
İlk Yayın :“Sağlık Meslek Birlikleri Dayanışma Kurulu” – Fişek Sağlık Hizmetleri ve Araştırma Enstitüsü Yayını, Mart – Nisan 1995, Sayı 19.