İş Sağlığı Güvenliğinde Yeni Dönem : Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın Kurumsal Yapısının Güçlendirilmesi

İŞ SAĞLIĞI GÜVENLİĞİ

Sonunda işçinin sağlığına önem verilmeye başlandı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın bu konuda yaptığı toplantılara katılım çok yüksek; oturacak yer bulmak zorlaştı. Toplantıların daha sık yapılması istemleri oluyor ve olumlu karşılanıyor. Bunlar pek alışılmış olgular değil.

Öte yandan işyeri çalışma koşullarına bakıldığında bir yandan bu gelişmenin bir yansıması olarak, iş müfettişlerinin uyarıları daha etkili olmaya başlıyor. Bu yalnızca Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’ndaki değişimden ileri gelmiyor; aynı zamanda, artan ihracat ağırlıklı çalışmaların gerektirdiği kalite standartlarını ve belgelerini hakedebilme uğraşısından da kaynaklanıyor.

Sonuçta hem ulusal düzeyde ve hem de işletme düzeyinde, iş sağlığı güvenliğine geçmişe oranla daha fazla önem verilmeye başlandı. İnsana, salt insan olduğu için hakkı olanlar artan oranda ulaştırılıyor.

I

Bu gelişmenin tetikleyicisi ne? İş sağlığı güvenliğinde yeni dönem ne zaman başladı?
Türkiye’de hiç mi bu yönde adımlar atılmamıştı?

Türkiye’de iş sağlığı güvenliği alanında geçmişte atılmış adımların en önemlilerini
sekiz başlık altında toplayabiliriz:

  1. 1968 : Çalışma Bakanlığı İşçi Sağlığı İş Güvenliği Enstitüsü’nün kurulması. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün desteğiyle gerçekleştirilmiştir. Meslek hastalıklarının önlenmesinde ve tanınmasında, iş kazalarının önlenmesinde laboratuvar hizmetlerinin sunumu için, Ankara ana-eksen olmak üzere İstanbul, Adana, İzmir’de merkezler oluşturulmuş; bilimsel araştırma-incelemeler yapılmıştır. İSGÜM, Türkiye’nin bu alanda ilk göz ağrısıdır. Bir çok teknik insan yetiştirmiş; iş kazalarıyla meslek hastalıklarının önlenmesi uğraşının, olmaz olmazı, teknik destek hizmeti ile toplumu tanıştırmıştır. Burada Prof.Dr.İsmail Topuzoğlu’nun büyük emekleri vardır.
  2. 1976 : Sosyal Sigortalar Kurumu içerisinde önce iki hastanede klinik olarak, sonra iki hastane biçiminde Meslek Hastalıkları Hastaneleri’nin kurulması. Bu ve bunu izleyen yeniden yapılandırma girişimlerinde Dr.Engin Tonguç’un büyük emekleri vardır. Gezici ekiplerle işyerlerinin taranması, meslek hastalıklarının bulunup tedavi edilmeye başlanması, yinelenmemesi için işyerlerinde önlemlerin aldırılması ve varlığının işçi-işveren kamuoyuna farkettirilmesi bu çalışmanın ürünüdür.
  3. 1977 : Çalışma Bakanlığı İşçi Sağlığı Genel Müdürlüğü’nde yeni bir dönem. Bu dönemde gerçekleştirilenlerde Genel Müdür Dr.Ergin Atasü’nün büyük emekleri vardır. O güne kadar uygulanagelen teftiş sistemine farklı bir yaklaşımla, işyerlerinde işçi sağlığını koruyucu mevzuat hükümlerinin farkedilmesi sağlanmıştır. Çok sayıda genç iş güvenliği müfettiş adayı alınarak, örgüte taze kan getirilmiştir. Eskiden beri hayal edilen Ulusal Düzeyde İşçi Sağlığı İş Güvenliği Kurulu’nun toplanması sağlanmıştır. Ancak sürdürülebilirliği sağlanamamış; hele 12 Eylül 1980 darbesinden sonra Genel Müdürlük koltuğu cezalandırılarak Daire Başkanlığı düzeyine indirilmiştir.
  4. 1980 : “İşyeri Hekimlerinin Görev, Yetkileri ve Çalışma Şartları Hakkında Yönetmelik”in yayınlanması (4 Temmuz 1980). Yönetmeliğin hazırlanmasında Prof.Dr.İsmail Topuzoğlu’nun, yayınlanmasında Dr.Baki Ökdem’in büyük emekleri vardır. Bu yönetmelikle, 1946 yılından beri tedavi edici görevler arasına sıkışan işyeri hekimlerinin, gerçekleştirmeleri gereken koruyucu hizmetler ayrıntılı bir biçimde tanımlanmış; işyerlerine yükümlülükleri anımsatılmıştır. Bu yönetmelik, 1987 yılında Türk Tabipleri Birliği’ne “İşyeri Hekimliği Sertifika Programları” aracılığıyla, uygulamaya geniş çaplı bir müdahalede bulunma olanağı vermiştir. Bu müdahale, hem işyeri hekimlerinin kimliklerinin farkına varmalarına; hem de işçilerin, ama özellikle de işverenlerin bu alandaki duyarlılığının yükselmesine neden olmuştur.
  5. 1987 : İlk İşçi Sağlığı İş Güvenliği Haftası yapılmıştır. Bu tarihten başlayarak her yıl, Mayıs ayının ilk haftasında, toplumun iş sağlığı güvenliği konusunda duyarlılığını arttırmak; heyecanı bilgiye dönüştürmek için, yurdun dört bir köşesinde dizi toplantılar gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmalar yayına dönüştürülerek, kalıcılığı sağlanmıştır.
  6. 1992 : Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nın Dr.Ergin Atasü’yü yeniden göreve davet etmesi. Dr.Atasü’nün Bakanlık’ta işçi sağlığı iş güvenliği örgütünün yeniden yapılandırılması konusunda sıradışı ve önemli düşleri vardı. Bu düşlerini Çalışma Ortamı dergisinin 2.sayısında (Mayıs-Haziran 1992) bizlerle paylaşmıştı. “Kolaycılığın Çağdaş Kafaların Gelişmesinde Kötü Bir Yol Olduğunu Ülkemiz Zaman Sürecinde Öğrenmiştir” demekteydi. Dr.Ergin Atasü’nün yeniden göreve dönmek için bir tek koşulu vardı: İşçi Sağlığı İş Güvenliği ile ilgili koltuğun yeniden genel müdürlük düzeyine yükseltilmesi. Diğer bir deyimle itibarının iade edilmesi. Çok zaman aldı; Dr.Atasü görevine dönmedi; ama bugün artık o koltukta bir genel müdür oturuyor.
  7. 1992 : Çocuk Emeğinin Sona Erdirilmesi Çabaları. Uluslararası Çalışma Örgütü tarafından aynı yıl başlatılan ILO/IPEC programının bir ayağı olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın eşgüdümünde Türkiye’de devlet-işçi-işveren ve sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla bir eylem dalgasının yayılması gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmalarda Prof.Dr.Rüçhan Işık’ın büyük emekleri vardır. Bu kapsamlı çalışmayla, bir yandan çocuk emeğinin önüne geçmeye çalışılırken, bir yandan da onların çalışma koşullarının geliştirilmesine çalışılmıştır. Çalışmanın en önemli ayaklarından biri olarak, alanda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın özgörevinin (misyonunun) taşıyıcısı olan iş müfettişlerinin eğitim-motivasyonları sağlanmıştır. Onların hem kendilerinin indinde, hem de Bakanlıkta önemlerinin artması, hem uygulamaya yansımış ve hem de bugünkü gelişmeleri tetiklemiştir.
  8. 1995 : Mesleksel Sağlık ve Güvenlik Yasası’nın hazırlanması. Yalnızca İş Yasası’nın bir uzantısı olarak ele alındığında, sağlık ve güvenlik konuları, yalnızca o yasa kapsamında çalışanların mesleksel tehlikeleri ile sınırlı kalıyordu. Buna karşın, İş Yasası’nın ayrıksı konumları (istisnalar) tanımlayan maddesinde yer alan memurlar, tarım çalışanları, esnaf-küçük sanatkarlar vb mesleksel tehlikelerle karşı karşıyaydı. Elde geniş bir tüzük-yönetmelik hatta ilgili yasalardan oluşan çok geniş bir işçi sağlığı iş güvenliği mevzuatı vardı. Tüm bu mevzuatın bir çerçeve yasa altına alınması gerekmekteydi. Ne yazıkki, tüm hazırlıklara karşın, henüz bir Mesleksel Sağlık ve Güvenlik yasamız yok.

II

2002 : Avrupa Birliği’nin destek programlarından yararlanarak “İş Sağlığ Güvenliği Genel Müdürlüğü’nün Geliştirilmesi ve İş Sağlığı Güvenliği Merkezi’nin Kurumsal Kapasitesi’nin Yapılandırılması” proje hazırlıklarının başlatılması. Burada Vedat Reha Mert’in büyük emekleri vardır. O gün için, iptal edilmiş bir Kanun Hükmünde Kararnameye (KHK) dayanılarak yürütülen İş Sağlığı Güvenliği Genel Müdürlüğü çalışmalarının, bugün çok farklı düzeye ve ileriye ulaştırılmasında bu projenin ve hazırlık çalışmalarının önemli bir etkisi olmuştur.

22 Mayıs 2003 tarihinde kabul edilen 4857 sayılı İş Yasası, iş sağlığı güvenliğinde yeni bir dönemin habercisi ve aracısı olmuştur. Ancak yeni dönemin asıl belirleyicisi, bu yasanın içeriğini de etkilemesi nedeniyle, Avrupa Birliği ile ilişkilerin geliştirilmesi olmuştur. Avrupa Birliği’nin başta “Müktesebat (Acquie)” olmaz üzere, onu izleyen “Türkiye’de İş Sağlığı Güvenliği’nin İyileştirilmesi ve İSGÜM’ün Güçlendirilmesi (ISAG)” projesi aracılığıyla Bakanlığı etkilemesine olanak verilmesi, bu dönüşümlerin de ana teması olmuştur.

Nisan 2001’de hazırlık çalışmaları başlatılan ISAG projesi, hem ÇSGB içinde iş sağlığı güvenliğinin kurumsal yapısının güçlendirilmesini; hem de hizmet sunumunda kritik bir önemi olan İSGÜM’ün geliştirilmesini hedefliyordu. Böylece bu alandaki yeni yasa ve yönetmeliklerin uygulamaya geçirilebileceği düşünülüyordu. Bugün öğreniyoruzki, Bakanlığın Avrupa Birliği ile birlikte geliştireceği yeni bir projeyle “iş müfettişlerinin” etkililiklerinin arttırılması hedeflenecek; bu da yeni yasa yönetmeliklerin uygulanması ve sürdürülebilirliklerinin sağlanması için önemli bir ivme ortaya koyacaktır.

4857 sayıl İş Yasası hazırlıklarını ve yürürlüğe girmesini izleyen yeni dönemde, ÇSGB’nın iş sağlığı güvenliği alanındaki hareketliliğini şu başlıklar altında toplayabiliriz:

  1. Uluslararası İş Sağlığı Güvenliği Bölgesel Konferansları :İlki Mayıs 2001’de gerçekleştirilmiştir. 2001 yılı Mayıs ayında Türkiye’nin, içinde yeraldığı bölge ülkeleri (Balkan, Kafkas ülkeleri ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile özellikle Türk Cumhuriyetleri) arasında bir bölgesel bir platform oluşturup, AB üyesi ve aday ülkelerinden ilgili kurum ve kuruluşlar arasında bir köprü oluşturmak amacıyla geniş katılımlı bir konferans oluşturulmuştur.

    Ana konusu : HESME’dir. Dünya Sağlık Örgütü’nce geliştirilen HESME ( Health Environment and Safety Management in Enterprises – İşletmelerde Sağlık, Çevre ve Güvenlik Yönetimi Programı), işletmelerde sağlık ve güvenlik koşullarının geliştirilmesini ve işyerinin çevre üzerindeki zararlı etkilerinin en aza indirilmesini amaçlayan çok disiplinli bir yaklaşımdır. HESME aynı zamanda genel çevrenin korunması, işyerinde üretilen ürünlerin çevre ve sağlık üzerindeki etkisi ve işyerinin yakın çevresinin sağlığının korunması ile de ilgilidir.

    Bakanlıkça, HESME Politikasının ülkemizde uygulanmasında daha geniş bir kamuoyu desteği sağlanması ve işbirliği ortamının geliştirilmesi kararlaştırılmıştır.. HESME konusunda yürütülen çalışmalara ivme kazandırması amacıyla, “İşyerlerinde Sağlık, Güvenlik ve Çevre (HESME) Eğitim Treni” programı hazırlanmıştır. Gerek HESME programını tanıtmak, gerekse sağlık, güvenlik, çevre konularında kamuoyunu bilinçlendirip dikkatlerini çekebilmek amacıyla bir dizi etkinlikle desteklenen HESME Eğitim Treni Ankara’dan Edirne’ye ve Kars’tan Ankara’ya yolculuk yapmıştır. 2002-2003 yıllarında yapılan bu eğitim yolculuğunda özellikle tren güzergahı üzerindeki üniversiteler, yerel yönetimler, işçi ve işveren kuruluşları ve medyanın katkılarının sağlanması amaçlanmış ve bir çok ilde toplantılar düzenlenmiş ve eğitimler gerçekleştirilmiştir. Daha sonra bu programın dışında kalan Diyarbakır (5 Ekim 2004), Elazığ (7 Ekim 2004), Çorum (23 Kasım 2004), Manisa (30 Kasım 2004) ve Kastamonu (22 Aralık 2004) illerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Sempozyumları düzenlenmiştir. Bu sempozyumlarla, işçi ve işverenlere, genel olarak çalışma yaşamıyla ilgili tüm kesimlere ulaşılmaya çalışılmıştır.

    Yine uluslararası iş sağlığı güvenliği bölgesel konferansları zinciri içerisinde, özel gündemler oluşturularak belirli konular tartışılmıştır. Bu konular arasında, KOBİ’lerde iş sağlığı güvenliği, risk grupları, güvenlik kültürü vb bulunmaktadır.

  2. Türkiye’de İş Sağlığı Güvenliğinin İyileştirilmesi Projesi (ya da ÇSGB İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü ile İş Sağlığı ve Güvenliği Merkezi’ne Destek Projesi) : Türkiye’deki iş sağlığı güvenliği standartlarını Avrupa Birliği düzeyine getirmek; özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeler odaklı olamk üzere, işyerlerindeki iş sağlığı ve güvenluğu kural ve yönetmeliklerinin uygulanmasına yönelik etkin ve verimli bir sistemin geliştirilmesine katkıda bulunmak amacıyla, AB destekli bir proje oluşturulmuştur. 8 Ocak 2004’te imzalanan sözleşme, 1 Şubat 2006’da son bulmuştur.Bu proje üç bileşenden oluşmuştu :
    • Kurumsal kapasitenin güçlendirilmesi
    • İş sağlığı güvenliği kültürünün tanıtılması,
    • Laboratuvarların güçlendirilerek yaygın kullanıma sunulması.

    Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu Başkanı H.Kretschmer şöyle diyor : “Avrupa Komisyonu, , “İş Sağlığı ve Güvenliği’ni Güçlendirme” projesi aracılığıyla Türkiye Hükümeti’nin İSG mevzuatını AB müktesebatıyla uyumlaştırma çabalarına destek vermiştir. Proje önemli sonuçlar ortaya koymuştur. Kurumsal kapasitenin arttırılması alanında yapılan çalışmalar, politika yapan bir kurum olan İSG Genel Müdürlüğü’nün rolünü güçlendirmiştir. Sosyal ortaklar ve paydaşların işyerinde güvenlik kültürünün geliştirilmesine olan bağlılığı güçlenmiştir. Ulusal İSG Stratejik Planı’nın kabul edilmesi ve Ulusal İSG Konseyi’nin kurulması önemli birer mihenk taşı olmuştur. Ankara’da tefriş edilen ve donanımı sağlanan laboratuvar ile Kocaeli’nde inşa edilen ve donanımı tamamlanan laboratuvar artık tüm taraflara daha iyi olanaklar ve hizmetler sunabilecek(tir). Projenin uygulama sürecinde İSG alanındaki önemli sayıda AB yönergesi, Türk mevzuatına uyumlaştırılmıştır. Ancak bu yeni mevzuatın uygulanması birtakım güçlükleri de beraberinde getirecektir. İlgili kurumların teftiş kapasitesinin arttırılması, işyerinde güvenlik kültürünün yaygınlaştırılması özellikle KOBİ’lerdeki işverenlerin eğitilmesi ve çalışanların bilgilendirilmesi son derece önemlidir. Sosyal ortaklara da bu süreçte önemli rol düşecektir.”

    Projeden beklenenleri açık bir biçimde ortaya koyan bu açıklama, aynı zamanda AB’nin konuya verdiği önemi ve gelecekte de bu konu üzerinde duyarlılıkla durmayı sürdüreceğini ortaya koymaktadır.

    İş sağlığı güvenliğine artan bu ilginin arkasında hükümetin kararlılığının olması, ilgi ve desteği arttırmakta, başarılı adımlar atılmasına olanak vermektedir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı M. Başesgioğlu, bu konuda şöyle diyor : “Sağlıklı bir işyeri, insanlarımızın sağlığı ve firmaların rekabet edebilirliği açısından oldukça önemlidir. … ISAG Projesi, AB standartları ile uyum hızımızı arttırmamıza önemli katkılarda bulunmuştur. AB uzmanları, yöneticilerimizi ve personelimizi eğitmişler ve bize en iyi uygulamaları göstermişlerdir. … Avrupa standartlarına ulaşmak için belirlediğimiz 5 yıllık ve 10 yıllık hedefler vardır. İSGGM aracılığıyla mevzuatımızı yenilemekte ve İSG alanındaki modern standartları tanımlamaktadır. Yeni İSG yaklaşımı sendikalara ve işveren kuruluşlarına tanıtılmakta ve uygulamasının yaygınlaştırılmasına çalışılmaktadır. … Sosyal tarafların kendi sorumluluklarını almaları gerekiyor ve Bakanlık da bir ortak olarak işbirliğine hazırdır.”

    Sosyal diyalog konusunda da artan hareketlilik ve proje hazırlıkları, konunun yalnızca kamu otoritesine bırakılamayacak kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Görülen o ki, “Türkiye’de İş Sağlığı Güvenliği’nin Geliştirilmesi Projesi” bitmedi; yeni başlıyor.

  3. Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Konseyi
    Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında; iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin geliştirilerek iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin ölçüm, meslek hastalıklarının ortaya çıkartılması, işyeri hekimliği, danışmanlık, eğitim hizmetleri, meslek hastalıkları hastaneleri, denetim vb. hizmetlerin yeniden yapılandırılarak geliştirilmesi amaç ve politika olarak yer almaktadır. Belirlenen amaca ulaşmak için gerekli hukuki ve kurumsal düzenleme olarak ise iş sağlığı ve güvenliği mevzuatının, AB ve ILO normları dikkate alınarak yenilenmesi ve sosyal tarafların da yer alacağı “İş Sağlığı ve Güvenlik Kurulu”nun oluşturulması öngörülmüştür.Bu Kurul, ÇSGB’nin 25/02/2005 tarih ve 755 sayılı onayı ile “Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Konseyi” adıyla kurulmuştur.

    İş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili olarak; gereksinme, öncelik, politika ve stratejiler için öneriler geliştirmek, yol göstermek, sosyal tarafların görüş ve düşüncelerini açıklamalarını sağlayacak bir platform oluşturmak amaçlanmıştır. Bu amaçla, sosyal taraflar (işçi ve işveren sendikaları), ilgili kamu kurumları, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları, ilgili diğer kurum ve kuruluş temsilcilerinden oluşan “Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Konseyi”  çalışmalarını sürdürmektedir. Bu çalışmalar sırasında, Konsey, iki önemli belge kabul etmiştir. Bunlardan biri Konseyin çalışma yönergesidir; diğeri de 2006-2008 yılında iş sağlığı güvenliği alanında yürütülecek eylemlerin ana çerçevesini verecek olan ulusal eylem planıdır. Çalışmaların hükümet dışı kuruluşların katılımıyla zenginleşmesi ve çalışma gruplarıyla ayrıntılandırılması beklenmektedir.

  4. Ulusal-Uluslararası İletişim Ağı : İş sağlığı güvenliği alanında gerek ulusal düzeyde iş sağlığı güvenliği alanında çalışmalar yürüten kuruluşların kendi aralarında ve ÇSGB ile; gerekse bu yumağın uluslararası kuruluşlarla arasında köprülerin kurulması ve haberleşmenin sağlanması çok önemlidir. Şimdilik, İş Sağlığı ve Güvenliği Avrupa Ajansı’nın oluşturduğu bilgilendirme merkezleri zincirinin içine girilerek, iş sağlığı güvenliği durumunu iyileştirecek bilgilerin toplanması, geliştirilmesi, değerlendirilmesi ve dağıtılmasında bir katalizör rol yerine getirilmektedir.Avrupa İş Sağlığı ve Güvenliği Ajansına aktif katılım sağlanarak “Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği” web sayfasını hazırlanmıştır. Web tabanlı yaygın eğitim programları yapılması tasarlanmaktadır.

    Türk Ulusal Bilgilendirme Merkezi’ne http://tr.osha.eu.int adresinden ulaşılabilmektedir.

  5. İş Sağlığı Güvenliği Yönetmelikleri : 4857 sayılı İş Yasası, iş sağlığı güvenliği alanında işçi ve işverenlerin yükümlülüklerini yeniden düzenlemiştir. 50 ve daha fazla işçi çalıştıran işverenlerin, işyeri hekimi çalıştırma ve iş sağlığı güvenliği kurulu kurma yükümlülüklerine ek olarak; iş güvenliği uzmanı bulundurma yükümlülüğü de getirilmiştir. Bu kapsam dışında kalanların ortak iş sağlığı güvenliği birimi kurmaları konusunda ise baskılar artmaya başlamıştır. Yine işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı çalıştırmanın yanı sıra, hijyenistler, epidemiyologlar, toksikologlar ve ergonomi uzmanları gibi, iş sağlığı güvenliğinin farklı disiplinlerinden uzmanların da işyerlerinde çalıştırılmaya başlanması gerektiği Bakanlık belgelerinde vurgulanmaya başlanmıştır.Öte yandan, Avrupa Birliği’nin 89/391/EEC No.lu Çerçeve Direktifi’ne uygun olarak, tarımda çalışanların, esnaf ve küçük sanatkarların ve kamuda çalışanların da iş sağlığı güvenliği mevzuatının kapsamı içine alınması gerekmektedir.

    Avrupa Birliği ile bu alanda kurulan ve döneme damgasını vuran yoğun ilişkiler, yalnızca örgütlenme ve kapsama alanı ile ilgili değildir. Risk değerlendirmesi kavramının yönetmeliklere girmiş olması, eskiden beri adı konulmadan yapılması gereken bu kilit görevi, açık bir biçimde işverenlerin önüne koymuştur. Risk değerlendirmesinin ardından atılacak adımların başında da, yine eskiden beri mevzuatımızda olmakla birlikte yeterince üzerinde durulmamış olan “iş sağlığı güvenliği eğitimi” gelmektedir.

    Yeni dönemde bir çok yönetmelik çıkarılmıştır. Bu yönetmeliklerin bazıları konuların çerçevesini çizen yönetmelikler olmakla birlikte, bir çoğu da ayrıntılı olarak uygulamaya ışık tutmaktadır. Her ne kadar risk değerlendirmesinin nasıl yapılacağı standardize edilmemişse de, işyerlerinin hangisinin hangi risk grubuna gireceği ayrıntılı olarak belirlenmiştir. Bu önemlidir; çünkü, işyeri hekimlerinin işyerlerindeki çalışma süreleri de, işyerlerinin risk derecesi ile ilişkilendirilmiştir. Büyük olasılıkla, işyerlerinin İSG yönünden teftiş sıklığının belirlenmesinde, risk dereceleri gözönüne alınacaktır.

    Yine ayrıntıları düzenleyen yönetmeliklerden biri eğitim ile ilgili olandır. İşçilere yönelik sağlık ve güvenlik eğitimlerinde işlenmesi gereken konu başlıkların verildiği yönetmelik, uygulamaya ışık tutmaktadır.

    Daha önce iş sağlığı güvenliği mevzutımızda hiç değinilmemiş olan, ekran karşısında yapılan çalışmalarda alınacak önlemleri belirleyen yönetmelik de yeni açılımlardan biridir. Örnekler arttırılabilir ama, şu bir gerçekki, çıkarılan yeni yönetmelikler kadar, estirilen yeni rüzgar da, bu alanda uygulamanın canlanmasına yol açmıştır.

  6. Yeni Yönetmeliklerin İş Teftiş Sistemine Getirdiği Açılım : Risk değerlendirmesi, iş sağlığı güvenliği eğitimi, işe giriş ve periyodik muayenelerde laboratuvar desteğinden yaygınca yararlanmak ve gürültü ölçümleri bugüne değin müfettiş raporlarında pek görülmeyen ögelerdi. Ama yeni yönetmeliklerin getirdiği rüzgar ve kimi hükümler, artık bu zorunlu adımların da atılmaya başlandığını göstermektedir. Ülkemizde bu istemleri karşılayacak servis hizmetlerinin de yavaş yavaş sağlanabilir olması, bu müfettiş istemlerinin uygulanmasını kolaylaştırmaktadır. Hiç kuşkusuz her yerine getirilen istem, yeni istemlerin de ortaya çıkmasına fırsat vermektedir. Böylece gelişmeyi ve iş sağlığı güvenliği gereklerinin yaygınlaştırılmasını olanaklı kılacaktır.Güvenlik kültürünün yaygınlaştırılması için yürütülen tüm bu çalışmalar, insandaki bir değişimi de zorunlu kılmaktadır. Sağlığı konusunda titiz, geleceği konusunda temkinli ve her şeyden önce haklarını kullanma konusunda kararlı bireylere gereksinme vardır. İş sağlığı güvenliğinde yeni dönemin başarıya ulaşması ve kalıcı olabilmesi, temelde bu dönüşümü gerçekleştirmesine bağlıdır. Bu da o kadar kolay ve tek boyutlu değildir.

III

Yeni İş Yasası’nı izleyen yeni dönem ile geride bırakılan dönem arasında, niceliksel ve niteliksel farklar göze çarpmaktadır.

İki dönem arasındaki farkı anlamak için, pasif ve aktif dönüşüm kavramları üzerinde düşünmek gerekir. Pasif dönüşüm, üretimin kendi doğal akışı içerisinde (teknoloji, verimlilik, nitelikli insangücü kullanımı, kalite standartlarının benimsenmesi vs) ortaya çıkan ve iş sağlığı güvenliği göstergelerini etkileyen sıçramadır.

Aktif dönüşüm ise, iş sağlığı güvenliği alanında, onu iyileştirmek için doğrudan yapılan müdahalelerdir. Yasal değişiklikler, kurumsal güçlendirmeler, en iyi uygulamalar bunlar arasında sayılır.

4857 sayılı yasa öncesi ve sonrası kıyaslanırken, aktif ve pasif dönüşümün etkilerinin ayıklanmasına dikkat edilmelidir. Hele istatistikler karşılaştırılırken, yöntem (ve ölçüt) farklılıkları gözden kaçırılmamalıdır.

Bütün bunlara dikkat edilerek yapılacak değerlendirmelerde, iş sağlığı güvenliği düzeyini yükseltici eylemlerde, 4857 sayılı yasa sonrası dönemin daha şanslı ve etkili olduğu görülecektir. Yine iki dönem arasındaki en büyük farkın ilkinde, kendi değerlerine ve kendi kaynaklarına güvenin daha yüksek olduğu; tarihsel ve kültürel değişimlerin ışığında ulusalcı bir yaklaşımın ağır bastığı gözden kaçmayacaktır.

İlk Yayın:Çalışma Ortamı Dergisi – Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim Eylem Merkezi Vakfı Yayını, Ocak Şubat 2006, Sayı 84.