Günübirlik Çözümlere Karşı Sosyal Politika

Hep çocuk kalsak !.. Ne zaman söyledik bu sözü? Erişkin yaşta… Hiç çocuk öyle der mi?

Çocuk yaşama nasıl bakar? “Ah bir büyüsem”der; acelecidir bu konuda. Büyükler ona hep “Büyüyünce ne olacaksın, ne yapacaksın?” diye sorarlar.

Çocuklara sorulan bu sorular, hiç erişkin yaştakilere sorulur mu? Hep çocuk kalmayalım, ama sorunlara çocuk gibi yaklaşalım; hep ileriyi düşünelim.

Demekki çocuklar, günü birlik çözümlerin peşinde değiller. Çocuğu, çocuğunu seven de günübirlik çözümler peşinde koşmaz. Yarını kendi göremese de, çocuğunun göreceğini düşünür; bundan mutlu olur.

Onun için tüm sosyal politika girişimleri “çocuk”tan başlamıştır. Onun için günübirlik yaklaşımların öznesi, erişkinler; sosyal politikaların öznesi çocuklardır.

Bu açıdan bakıldığında, çocukları eksen alarak çalışmalar çok önemli ve çok yerinde. Sempozyumun teması da bu açıdan çok anlamlı. Diyarbakır’da-Mersin’de-İstanbul’da sokakta yaşayan ve çalışan çocuklar yakıcı bir sorun; Kongo’da çocuk askerler, Tayland’da fahişeliğe zorlanan çocuklar yakıcı bir sorun.

Dikkat ettiniz mi, yukarıda sıraladığımız ülke örnekleri, hep az gelişmiş ülkelerden. Fişek Enstitüsü’nün web sayfasına (www.fisek.org.tr) girdiğiniz zaman Dünya Çocuk Emeği Atlası’na göz atınız. Burada çocuk emeğinin kullanıldığı ülkeleri kırmızı renkle işaretlediğimizi, buna karşın bazı ülkelerin beyaz kaldığını göreceksiniz. Bu beyaz ülkeler, ya çocuk emeği kullanmıyor; ya da bu konuda araştırma-yayın yapılmasına bile olanak tanımıyor; bu ülkeler gelişmiş ülkeler (küreselleşmenin merkez ülkeleri). Bu haritaya baktığımız zaman şu soruyu sormadan edemedik: “Kim kızarttı bu dünyayı?”

Dünyayı yangın yerine çeviren olgu küreselleşme; bunun başını çekenler de küreselleşmenin merkez ülkeleridir. Tüm zenginlikleri kendilerinde toplarlar; yoksulluğu, adaletsizliği ve çaresizliği, küreselleşmenin çevre (perifer) ülkelerine bırakırlar. Onun için “küreselleşme” yerine “yamuklaşma”dan söz etmek gerekir. Bizler yamuk bir dünyada yaşıyoruz.

Küreselleşme, emperyalizme yani sömürgeciliğe yeni bir yüz geçirme çabasıdır. Bunda da bir süre için başarılı oldular. Çünkü “küre” sözcüğü sempatik bir sözcük. Kare gibi köşeli değil, zımpara gibi pütürlü değil; yumuşacık. Elinizi sürdüğünüz zaman, hiç bir yere takılmadan ilerleyebiliyorsunuz. Ayrıca sınır aşan bir sözcük; böylece yine takılmadan dünyanın her köşesine gidebileceğinizi sanıyorsunuz. Ama bu kol emeği için böyle değil; nitelikli işgücü için böyle. Kısaca küreselleşmenin “seçici” bir sınır tanımazlığı var; beyinler ve paralar için merkez ülkeler doğru göç özendiriliyor-itekleniyor; ama yoksul, niteliksiz yığınlar için katı sınırlar var (o sınırların bekçileri de yoksul ve niteliksiz).

Onun için ben hala emperyalizm ya da yeni sömürgecilik terimini kullanmayı yeğliyorum. Bu terimi ilk kez 1960’larda duyduk. Ardından 1961’de Kongo’da Başbakan Lumumba devrildi ve öldürüldü; 1973’de Şili’de Başkan Allende devrildi ve öldürüldü. Demekki, çıkarına dokunduğunuz zaman “küre” bir “gürz” oluveriyor.

Küreselleşmenin (yeni sömürgeciliğin) bizi nereye götürdüğünü görmek için üçlü bir sınıflamaya göz atmak gerekmektedir. Aşağıdaki gibi bir tablo çıkaralım ve boşlukları dolduralım:

Bakış Açısının İrdeleneceği Konular

Geleneksel – Kırsal Kültür

Çağdaş – Kentsel Kültür

Küreselleşmenin Dayatmaları

Çocuk emeği

umursamaz

kabul edilemez

umursamaz

Eğitim

umursamaz

herkese zorunlu

umursamaz

Kadının toplumdaki eşitçi konumu

umursamaz

vazgeçilmez

umursamaz

Sağlık

umursamaz

herkese gereksindiği kadar

umursamaz

Toplumun örgütlenmesi ve hak araması

sınırlı

özendirilmekte ve desteklenmekte

karşı

Çevre

umursamaz

duyarlılığı yüksek

umursamaz

Doğal kaynaklar

umursamaz

çok değerli ; bugün ve yarın birlikte öngörülmekte

umursamaz

Bu tablo bize küreselleşmenin bir başa dönüşü temsil ettiğini, topluma ve toplum sorunlarına çağdışı bakış açısıyla yaklaştığını göstermektedir.

*

Hastalanınca ne yaparsınız?

Çare : Doktor’da.

Asıl olan : Hastalanmadan ne yapacaksınız? Sokakta çalışan ve yaşayan çocuklar için ne yaparsınız?

Çare : Bu sempozyumlarda onu arıyoruz.

Asıl olan : Çocuk sokağa çıkmadan bunu önlemek için ne yapacaksınız? Çocuk emeği konusunda ne yapacaksınız?

Çare : Kısa ve uzun erimli müdahale programları .

Asıl olan : Üretime katmak değil, eğitimini sürdürmek.

Çocuk emeği, bireysel kurtuluşu aramaktır. Çocuk emeği, toplumun geleceğine ipotek koymaktır. Çocuk emeği, ikibininci yılda bir utanç kaynağıdır. Ne yapacağız? Sosyal olanı nasıl bulacağız ?

İşte ben bu sempozyuma, bu çerçevede ve bu düşünce sistematiği içinde, Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı’nın çalışmalarını anlatmak için davet edildim.

*

Fişek Enstitüsü, topluma karşı sorumluluğu olduğunu düşünen ve elinden gelenin en iyisini Türkiye için vermeye çalışanların biraraya geldiği bir düşünce-eylem kuruluşudur.

Amacı, başta çocuklar olmak üzere, sosyal yönden eşitsiz konumda olan kesimlere ilişkin kısa ve uzun erimli politikalar önermektir. Bunun için hem kuramsal çalışmalar yapar; hem de model çalışmalar yaparak, öneri üretir.

Hükümet dışı bir kuruluştur; hiçbir hükümetten yardım almamıştır. Çalışmalarını tasarımlarken, en yüksek gönüllü gücünü ve en düşük bütçeyi hedefler. Bunun için son derece nitelikli gönüllülere sahiptir; ama bütçesinin düşüklüğü nedeniyle, yasalarca “kamu yararına çalışan bir vakıf” olarak kabul edilememektedir.

Fişek Enstitüsü’nün üzerinde titizlikle durduğu ilkeler şunlardır:

  1. İlkleri ve özgün olanı yapmak,

  2. Konulara insan odaklı yaklaşmak,

  3. Çalışmalarında kadını ve çocuğu vurgulamak,

  4. Çok boyutlu olarak konulara bakmak,

  5. Sürdürülebilirlik,

  6. Evrensellik,

  7. Sosyal devletin yanında olmak,

  8. Değerbilirlik,

  9. Katılımcılık,

  10. En az kaynak ve en çok gönüllü kullanmak.

Fişek Enstitüsü’nün temelini oluşturan çalışmalar iki eksende toplanabilir: (1) İşçi sağlığı iş güvenliği, (2) Çocuk emeği. Bu konularda yürütülen çalışmalar 25.yılını doldurmuştur.

İlk elde, Ankara’da Atasanayi’de çalışmaya başlanmıştır. Küçük işyerlerinin gönüllü birliktelikle, ortak sağlık merkezleri oluşturması hedeflenmiştir. Böylece, sıklıkla çocuk işçi çalıştaran küçük işyerlerine, hem sağlık-güvenlik hizmetlerinin ulaştırılması; hem de çalışan çocuklara ve eşitsiz konumdaki erişkin işçilere ulaşılmak hedeflenmiştir.

Sürdürülebilirliğini kanıtlamış bu uğraş, 1984’te The Population Council (MEAWARDS), 1985’te Dünya Sağlık Örgütü (WHO), 1986 ve 1992’de Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), 2000’de Avrupa Gençlik Fonu’nun (EYF) katkıları ile zenginleşmiştir.

Bugün 6 yürüyen klinik (ikisi yürüyen röntgen) ile 700 küçük işyerine ulaşılmakta ve 20 eleman ile kapsamlı ve doyurucu bir çalışma ortaya konmaktadır. Çalışmanın doyurucu olduğunun en önemli kanıtı da, sistemde 20 yılı aşkın bir süredir yer alan işyerlerinin sayısının 100’ün üzerinde olmasıdır.

Gerek Türkiye’de bu alanda bir çok kurum tarafından yürütülen çalışmalar ve gerekse Fişek Enstitüsü’nün kuramsal ve model (Fişek Modeli) katkıları, sanayide çocuk emeğinin aza indirilmesine yol açmıştır. Bugün hizmet verdiğimiz sanayi bölgelerini “esirgeme (koruma) bölgeleri” olarak tanımlıyoruz. Çünkü her an çocuk çalıştırma potansiyeline sahip olduklarından, özenle ve duyarlılıkla izlenmeleri gerekmektedir.

Çalışmalarımız arasında övündüklerimizden biri de internet erişimli Prof.Dr.Nusret H.Fişek Kütüphanesi’dir. Bu kütüphane, Türkiye’nin ilk Çocuk Emeği Kütüphanesi’ni, ilk İş Sağlığı Güvenliği Kütüphanesi’ni barındırmaktadır. Bu kütüphanede bulunan bütün kitaplara, Vakıf web sayfasından erişilebilmekte, tarama ve içerik incelemesi yapılabilmektedir. Bu çalışma sonucunda ilgilenilen sayfaların fotokopileri istenebilmektedir. Bu zengin kütüphaneden, özellikle, sınırlı olanaklara sahip üniversitelerimiz ve araştırmacılarımızın yararlanabileceğini; kaynaklara sağlanan bu erişim kolaylığı nedeniyle Vakfımızın konularına ilgi duyabileceklerini düşünüyoruz.

Fişek Enstitüsü, 25 yıllık çalışmalarında bir çok araştırmaya imza atmıştır. Bu araştırmalardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:

  • Çalışan Çocukların Mediko Sosyal Sorunları (1984)

  • İş ve Çocuk(1985)

  • Çocuk Çalıştıran Küçük İşyerlerinin Çalışma Koşulları (1995)

  • Çalışan Çocuklar ve Sigara Alışkanlıkları (1995)

  • Çocuk Emeğinin Sona Erdirilmesi : Kız ve Erkek Çocuk Emeği Arasındaki Farklar (1998)

  • Çalışan Çocukların Yıllık İzinleri ve Yaz Tatilleri (2000)

  • Batman’dan G.Antep’e GAP’ın Toplum Örgütleri (2000)

  • Çalışan Çocuklarda İş Kazaları (2001)

  • Çocuk İstismarı ve İhmalinin bir Kaynağı olarak Cinsiyet Rolleri Eşitsizliği (2001)

  • İşçilerle Görüşme (2003)

  • Dünya Çocuk Emeği Coğrafya Atlası (2006)

  • Türkiye Çocuk Emeği Kaynakçası (2007).

Bir çok eylem bu araştırmalara dayandırılmış ve bu araştırmalardan çıkarılan derslerle bir kavramsal çerçeveye oturtulmuştur. Sözgelimi, “Çırakların Yaz Tatili” çalışması, 5 yıl boyunca sürdürülmüş ve her yıl kız ve erkek çıraklar, 7 gün süreyle deniz kenarında bir tatil köyünde tatile götürülmüştür. Başlarında Vakıf gönüllüleri, spor-yüzme öğretmenleriyle, boş zamanlarını nasıl değerlendirebileceklerini görmüşlerdir. Ama çırakların bu gözleminin yanında, toplumun da bu çalışmadan çıkarması gereken dersler vardır:

Erken yaşta çalışma yaşamına atılan bu çocuklar, erişkinlerin sahip oldukları ücretli yıllık izin hakkını bile kullanamamaktadırlar. Yaptığımız araştırmalar, yasal olarak 30 gün yıllık izni olan çalışan çocukların, yılda bir iki günden fazla izin yapamadıklarını ortaya koymuştur. Standartları paylaşamadığımız gibi nimetleri de paylaşamıyoruz. Yaşıtları öğrenciler, değişik olanaklardan yararlanarak (Okul gezileri, Kızılay kampları vb) yaz tatili yaparken, çıraklar, çalışıp ürettikleri vergilerle onları finanse etmektedirler.

İşte biz bundan ötürü toplumun, çalışan çocuklara bir vefa borcu olduğunu düşünmekteyiz. Bu borcu nasıl ödemesi gerektiğini de topluma anlatma mücadelesi veriyoruz.

Sorunları ve yaklaşımımızı topluma anlatmak için, çeşitli araçlar kullanmaktayız. Bu araçların başında 1992 yılından beri iki ayda bir ve düzenli olarak çıkarmakta olduğumuz Çalışma Ortamı dergisi gelmektedir. Türkiye’de çocuk emeği alanında ilk, işçi sağlığı iş güvenliği alanında en uzun soluklu tek dergi olma özelliğini taşıyor.

Birden çok web sayfamız var. Vakfımızın ana sayfasını oluşturan www.fisek.org.tr iki dilde ve yedi yıldır kullanıma açık. Ayda 50.000 ziyaretçi ile inanılması güç bir ilgi görüyor. Tıpkı www.beyingocu.com , www.isguvenligi.net ve www.uzakulke.fisek.com.tr gibi… Tüm sayfalarımızdaki ana ilke, bilgi ve deneyimlerinin hiç bir sınır tanımaksızın okura sunulması; yaklaşımlarındaki saflık ve içtenlik.

Çalışmalarımız içerisinde, övündüklerimizden bir grup da, “Cumhuriyetin Anıt Kurumları” yayınları. Üç kitap çıkardık, dördüncüsü de son aşamaya geldi. Fişek Enstitüsü’nün ilgi alanında, Cumhuriyeti kuranların oluşturdukları çağdaş mekanizmaları tanıtmaya ve bu mekanizmaları batıranları topluma teşhir etmeyi amaçlıyoruz:

  1. Çocuk Esirgeme Kurumu

  2. Hıfzıssıhha Okulu ve Nusret Fişek

  3. KİT’lerin Çırak Okulları

  4. Zonguldak Amele Birliği.

Çalışan çocuklar olgusunu topluma anlatma çabalarımızdan biri de bu konuda görsel malzeme üretme ve olguları belgeleyerek tarihe maletme çabalarımız. Bunun için şimdiye kadar iki grup çalışma yaptık:

Birincisi 1998’de ilköğretim öğrencileri arasında gerçekleştirdiğimiz “Bir Resmin İki Yüzü / İlköğretim Öğrencilerinin Gözüyle Çalışan Çocuklar Resim, Şiir ve Düzyazı Yarışması”… Bunun sonuçlarını web sayfamızda bulabilirsiniz.

İkincisi 2002 yılından beri sürdürdüğümüz “Çalışan Çocuklar Fotoğraf Yarışmaları”. Her iki yılda bir albümleştirdiğimiz ve başından beri web sayfamıza yerleştirdiğimiz, çalışan çocuk fotoğrafları, büyük bir emek ürünü. Hem seçkin bir yarışma seçici kurulu ve hem de birbirinden başarılı fotoğraf sanatçıları, bu alanda emek veriyor.

Bir çok çalışmamız arasından, özenle ve övünerek seçtiğim bir örnek de “Genç Kız Evi” çalışmamız. Vakfımızın genç kızlarımızın içinde bulunduğu eşitsiz konumla ilgili ilk saptamaları 1995 yılında Denizli’de kız çıraklar üzerine yürüttüğümüz “sağlık-sosyal hizmet sunumu” çalışmasında gündeme geldi. O tarihten sonra, her çalışmamızda, toplumsal cinsiyet boyutunu işledik. Son olarak, erken yaşta çalışma yaşamına atılmamaları ya da bir kocaya varmak zorunda bırakılmamaları için, kızlarımıza öğrenimlerini sürdürmeleri için destek vermeyi kararlaştırdık.

Genç Kız Evi, Ankara’da Türközü-Boztepe Mahallesi’nde 4 yıldır çalışmalarını sürdürüyor. Daha çalışmalarımız çiçeği burnundayken, bu çalışmalara katılan genç kızlarımıza sorduk: “Niye buradasınız? Genç Kız Evi’nde ne buluyorsunuz?” diye. Bize öyle çarpıcı yanıtlar verdilerki, tüm aydınlarımıza ders olmalı : “Burası sessiz… Burası sıcak… Burada ilgi görüyoruz…” Eğitim olanakları, bilgisayar ve kütüphane destekleri, beslenme olanakları ya da anneleri için yaratılan üretim-pazarlama olanakları çok geride…

“Burası sessiz… Burası sıcak… Burada ilgi görüyoruz…” İnsanlarımız ne kadar basit gereksinmeler içerisindeler ve bunlardan yoksunlar. Bizler, aydınlar, bu ülkenin olanaklarından yararlanmış olanlar, sessiz, sıcak ve saygın köşelerimizde yaşayabiliyoruz. Bu adaletsizlik.

İşte biz Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı’nı, adaletsizlikle savaşan bir örgüt olarak tanımlıyoruz. Haksız mıyız?

6. Sokakta Çalışan ve Yaşayan Çocuklar Sempozyumu, 21-13 Eylül 2007, Diyarbakır

İlk Yayın :“Günübirlik Çözümlere Karşı Sosyal Politika” – 6.Sokakta Çalışan ve Yaşayan Çocuklar Sempozyumu (Diyarbakır Valiliği, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, Dicle Üniversitesi, 21-23 Eylül 2007, Diyarbakır).