Yeni İş Yasası ve İş Sağlığı Güvenliği – 2
İŞ SAĞLIĞI GÜVENLİĞİ |
İşyeri Hekimleri ve İşyeri Sağlık Örgütü
Yeni iş Yasası çıkana değin, işyerlerinde hekim istihdamını öngören bir tek yasa vardı: 1930 tarihli Genel Sağlığı Koruma Yasası… “Herkese sağlık’sızlığı kendilerine amaç seçenlerin hedefindeki “eski” yasalardan biri. Ama onu aşabilene aşkolsun. Yeni iş Yasası da, onun koyduğu kuralları aşamayan hatta gerisine düşenlerden. Şöyle ki:
Genel Sağlığı Koruma Yasası’nın 180.maddesi, 4857 sayılı iş Yasası gibi sürekli olarak 50 ve daha fazla işçi çalıştıran işyerlerini kapsama almıştır. Ama fazlası var: “Kaza olasılığı yüksek olan işyerlerinin de işyeri hekimi bulundurma yükümlülüğünü dile getirmiştir. Bu hükümle, işyeri hekimi bulundurmada öngörülen 50 işçi çalıştırma sınırının altına inilmiş olmaktadır. Bununla da kalmamış, işyeri hekimlerinin işyerlerinin yakınında bulunmasını öngörerek, aldığı rolün sürekliliğini vurgulamıştır.
Yeni iş Yasası, işyeri hekimleri konusunda bu inceliği dikkate almamış; 15 yılı aşan Türk Tabipleri Birliği uygulamasından örnek çıkarmamıştır. İş kazalarının %73’ünün meydana geldiği; araştırmalara göre, çalışma koşullarının göreceli olarak daha kötü olduğu küçük ölçekli işyerleri de kapsama alınmamıştır. Hala bu işyerlerinde gönüllü olarak işyeri ortak sağlık birimleri kurmaları beklenmektedir.
İşyerlerinin, işyeri hekiminin yanı sıra işyeri sağlık birimleri oluşturması gerektiği hüküm altına alınmışsa da; bu birimde işyeri hemşiresinin bulunması gerektiği yasaya konulmaktan kaçınılmıştır.
Dolayısıyla ilk kez iş yasasından, işyeri hekiminin adı anılmış olmasına karşın; getirilen hükümler, ülkemizde yakaladığımız ivmenin çok gerisine düşmektedir.
İş Güvenliği ile Görevli Mühendis veya Teknik Elemanlar
Bugüne değin, işçi sağlığı iş güvenliği mevzuatının odak noktasında işyeri hekimi olmuştur.
TBMM+Cumhuriyet döneminde ve özellikle 1930’dan sonra bu böyledir. Onun ekip arkadaşları ya hiç
anılmamıştır; ya da bir cümle ile geçiştirilmiş ve uygulamada unutulmuştur. Yeni İş Yasası, bu büyük yanlışı ortadan kaldırmaktadır. Eski İş Yasası’nda ve buna dayalı çıkarılan tüzüklerde yer almayan iş güvenliği mühendisi ya da teknisyeni,50 ve daha çok işçi çalıştıran işyerleri için istihdamı zorunlu elemanlar arasında sayılmıştır. Bu çok yerinde bir adımdır. Böylece alan uygulamasında farklı disiplinlerin birarada çalışmasına olanak verecek bir ekip çalışması ortaya konulabilecek; iş kazalarının önlenmesi ve iş hijyeni alanında ileri adımlar atılabilecektir.
İşçilerin Hakları
“İşçinin sağlığını bozacak veya vücut bütünlüğünü tehlikeye sokacak yakın, acil ve hayati tehlike” kavramına dayanan uygulamaları düzenlemektedir.
Böyle bir durumla karşılaşan işçinin ne yapacağı önceden iş yasaları ya da tüzüklerle düzenlenmemişti. Yalnızca 111 No.lu “Makine Koruyucuları hk. ILO Sözleşmes’f’nde işçinin tehlikeli makineden çalışmaktan kaçınabileceği yazılmıştı, ilk kez iş yasası, işçinin yazılı isteminden hareketle caydırıcı bir mekanizmayı devreye sokmaktadır.
“İşçinin sağlığını bozacak veya vücut bütünlüğünü tehlikeye sokacak yakın, acil ve hayati tehlike” ile karşı karşıya kalan işçi, varsa işyeri iş Sağlığı Güvenliği Kurulu’na yoksa işveren’e yazıyla başvuruyor; yazıyla yanıt bekliyor. Eğer Kurul, işçinin istemini haklı bulursa, işçi “çalışmaktan kaçınabilir” (ücret almayı sürdürür). “Çalışmaktan kaçınma”nın
6.gününde ise işçi haklı nedenlerle iş akdini feshedebilir (tüm haklarını alarak, Madde 24/I).
Uygulamada, ne işverenin ne de iş sağlığı güvenliği kurulunun işçiye hak vermeyeceği öne sürülebilir.
Ancak yanıtların yazılı verilmesi, hem yazıyı veren bir kez daha düşünmeye itmektedir; hem de işçinin eline her hangi bir kaza durumunda, karşısındakine ağır yaptırımlar uygulatabilecek bir silah vermektedir. Yine işçinin, iş güvencesinin yetersizliği nedeniyle bu yolu kullanamayacağı söylenebilir. Ama zaten sözü edilen durum, sıradan ya da olağan bir durum değil; “acil ve hayati tehlike” gibi kişinin yaşam hakkıyla ilgili olağan-dışı bir durumdur. Bu durum iş güvencesini bile anlamsız kılabilecek önemdedir.
İçki ve Uyuşturucu Madde Kullanma Yasağı İlke olarak işyerlerinde içki ve uyuşturucu kullanımının
yasaklanması; hangi koşullar altsnda işçilerin, işye- rinde-içki kullanabileceğini belirtmek amacıyla 84.mad de kaleme alınmıştır. Tümüyle eski yasanın aynı hükümleri taşımaktadır.
Ağır ve tehlikeli işler
Eski ve yeni iş yasaları arasındaki bu konudaki ilk benzemezlik, “çocuk” ve “genç” kavramlarında ortaya çıkmaktadır. “Genç” kavramı ile yeni iş yasasının ne kastettiği tam olarak anlaşılamamaktadır. Eski iş yasası,iç hukukumuzla uyumlu olarak 18 yaşını bitirmemiş kişileri çocuk saymaktadır. Bu aynı zamanda Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi ile de uyumludur. Buna karşın yeni yasa, “16 yaşını doldurmamış genç işçiler ve çocuklar” ve “onaltı yaşını bitirmiş ama onsekiz yaşını bitirmemiş genç işçiler” diyerek bir kavram kargaşasına yol açmıştır.
85.maddede görülen bu kavram kargaşası, 87.maddede de varlığını sürdürmektedir. Ancak özünde eski iş yasası gibi yenisi de, kadınların ve 18 yaşın altında çalışanların, çalışabilecekleri işleri sınırlama çabasındadır. Bu koruma kaygısının kadınlar için ne denli gerekli olduğu tartışılmalıdır. Çünkü kadını erkekten ayıran gebelik-emzirme dönemi için ayrı bir düzenleme yapılmıştır. Bunun dışında kalan dönemlerde üzerinde durulması gereken cinsiyet değil, bünyesel farklılıklardır. Bünyesel farklılıklar ise kişiden kişiye göre değişir. Anlaşıldığı kadarıyla yeni yasa da, bu noktada statükoyu aşamamıştır.
Ağır ve Tehlikeli İşlerde Rapor
Yeni iş Yasası’nın 86.maddesi, eski yasada olduğu gibi, “ağır ve tehlikeli işlerde rapor” verebilecekleri sıralamaktadır: Önce işyeri hekimi gelmektedir. Bu doğrudur. Çünkü 50 ve daha çok işçi çalıştıran işyerlerinde hekim bulunması zaten zorunludur. İşçilerin çalışacakları ortamı ve yapacakları işin tehlikelerini en iyi işyeri hekimi bilebilir. İşin ve işyerinin işçinin sağlığını nasıl etkileyeceğini; hangi hedef organlarda olası hasarlara yol açabileceğini en iyi işyeri hekimi bilebilir. SSK’da çalışan bir hekimin (Meslek hastalıkları hastaneleri dışında) aynı derecede yetkin ve sorumluluğunun bilincinde olması beklenmemelidir. Çünkü yaşadıkları tıp eğitim süreçleri gereği, SSK hastanelerinden çalışan doktorlarla, Sağlık Bakanlığı hastanelerinde çalışanlar arasında bir fark bulunmamaktadır.
Bir diğer kargaşa, SSK’nın ve işverenin yükümlülükleri konusunda yaşanmaktadır. Yeni iş yasası, eskisin-‘ den farklı olarak “SSK işe ilk giriş muayenesini yapmaktan kaçınamaz” ve “işyeri hekiminin verdiği rapora itiraz mercii en yakın SSK hastanesidir” hükümleri öz yönünden yanlıştır. Yukarıda açıkladığımız yetkinlik sorunlarına ek olarak, SSK’nın yapması gereken “sigortalılığa giriş muayenesi” ile işverenin yaptırması gereken “işe giriş muayenesi” ölçütler ve beklentiler bakımından farklıdır. Sözgelimi, SSK için işe girecek işçinin sağlam/sakat diye ayrılması yeterliyken; işveren için belirlenen işi yapıp yapamayacağı önemlidir. Yine işe giriş muayenesini yapacak hekimin, SSK personeli olması, işverene karşı hiçbir sorumluluğu olmamasını getirmektedir. Bu uygulamada, neme lazımcılığa ve göz yummalara neden olabilecektir. Aynı olgu sağlık ocağı ve belediye hekimleri için de geçerlidir.
Yasayı öneren hükümetler, sağlık muayenelerinin ne denli önemli olduğu konusunda yeterli bilgi ve titizliği taşımamaktadır. Gerçekten de, tüzüklerde önceleri 6 ayda bir periyodik muayene öngörülürken (ve bu hüküm çok yerindeyken), daha sonra bilinmeyen bir gerekçeyle yılda bire çıkarılmıştır. Bu değişiklik sözgelimi, tozlu işlerde çalışan işçilere çektirilecek akciğer filmleri ile bu işçilerin sağlık muayeneleri arasındaki tamamlayıcı ilişkiyi koparmış bulunmaktadır.
Bir başka özensizlik noktası, sağlık raporunun, müfettişler istediğinde işveren tarafından gösterilmesi zorunluluğuna işaret eden 86.maddede kendini göstermektedir. Sağlık raporu, bir yönüyle işverenin tutmakla yükümlü olduğu belge, ama bir yanıyla da hekimle hastası (işçi) arasındaki güven ve sır perdesi gerektiren bir belgedir. İşyeri hekimi(yokluğunda sırayla diğer hekimler) işverene yalnızca “işçi için öngörülen işe elverişli olup olmadığını” bildirmekle yükümlüdürler. Bunun dışında kalan işçinin sağlık bilgileri işvereni de hekim olmayan iş müfettişlerini de ilgilendirmemektedir. Hekimin sağlık raporunu görme hakkı olması gereken tek müfettiş hekim olanıdır. Nitekim 4.7.1980 tarihli işyeri Hekimlerinin Görev ve Yetkileri Hakkındaki Yönetmelik’de işyeri hekiminin denetiminin yalnızca hekim iş müfettişlerince yapılacağı hükmüne yer verilerek yukarıdaki yaklaşımımız doğrulanmıştır.
Onsekiz Yaşından Küçük İşçiler İçin Rapor
Eski iş yasasından tek farkı, eskisinin 13-18 yaş, yenisinin ise 14-18 yaş çocuklar için sağlık raporu öngörmüş olması; SSK hastanelerinin bu muayeneleri yapmaktan kaçınamayacağı hükmünün getirilmesidir.
Yukarıda tanımlanan “ağır ve tehlikeli işlerde sağlık raporu (Madde 86) hükmünden farkları ise şunlardır:
a. Yalnızca ağır ve tehlikeli işleri değil, bir ücret karşılığı yapılan tüm işleri kapsamaktadır.
b. Periyodik olarak 6 ayda bir yenilenmesi gerekmektedir.
Ancak bu hüküm, konulduğundan bu yana uygulamada yaşam şansı bulamamıştır. Bu hükümlerin 1983
yılında kabul edilen 77 No.lu “Çocukların ve Gençlerin işe Elverişlilikleri Yönünden Sağlık Muayenesine Tabi Tutulmaları” hakkında ILO Sözleşmesi’nde yer alması da bu gerçeği değiştirememiştir. Çünkü,
a. Yeni yasanın (eskiden de vardı) 89.maddesinin a.fıkrasında öngörülen yönetmelik uygulamaya konulmadan; yani “ağır ve tehlikeli işler dışındaki işlerde çalışan” yetişkinlerin işe başlamadan ve periyodik sağlık kontrolleriı gerçekleştirilmeden; aynı işte çalışan çocuğun muayenesinin gerçekleştirilmesi pratik olarak olanaklı değildir.
b. Bir işyerinde yetişkinler 12 ayda bir muayene edilirken, oransal olarak daha az sayıda olan çocukların 6 ayda bir muayene ettirilmesi, pratikte olanaklı değildir.
Yasa maddesinin yaşama geçirilebilmesi için bu iki önemli noktada, statükoyu aşan adımlar atılması gerektiği açıktır.
Gebe veya Çocuk Emziren Kadınlar İçin Yönetmelik
Çalışan kadını çalışan erkekten ayıran ve üzerinde dikk’atle durulması gereken dönem, gebelik ve bunu izleyen emzirme dönemidir. Eski yasada olduğu gibi, yeni yasada da bu dönemde kadınların
yapabilecekleri işler belirlenmeye ve sınırlanmaya çalışılmıştır, iki yasa arasında en önemli fark, eskisinin bir tüzük aracılığıyla, yenisinin ise bir yönetmelik aracılığıyla bu düzenlemeyi yapmaya yönelmesidir. Çünkü uygulama, güncel gelişmelere ayak uydurmaya Danıştay incelemesi de içinde olmak üzere uzun bir süreç isteyen tüzük değişikliklerinin yanıt veremediğini ortaya koymuştur.
Yönetmelik, Bakan imzası ile çıktığı için kolayca değiştirilebilmektedir.
Çeşitli Yönetmelikler
IV .(yeni) iş yasasının 89.maddesi bazı yönetmeliklerin çıkarılmasını öngörmüştür. Önceki üç iş yasasında da, aynı konularda tüzükler çıkarılması istemi ile vardı. Ancak bugüne değin gerçekleşmemiştir. Umarız bu kez bu önemli boşluk doldurulur. Çıkarılması istenilen yönetmelikler şunlardır:
a. Ağır ve tehlikeli işlerden başka işler için de işçilerin işe başlamadan hekim muayenesinden geçirilmeleri,
b. Bazı işlerde çalışan işçilerin belirli sürelerde genel olarak sağlık muayenelerinden geçirilmeleri,
c. Çeşitli veya bir kısım işlerde çalışan işçilerin sağlık durumlarının aksaması, yaptıkları işin ürünlerine ve genel sağlığa yahut birlikte çalıştıkları öteki işçilere zararlı olursa, bu gibilerin o işlerden çıkarılmaları,
d. Ne durumda ve ne gibi şartlan haiz olan işyerlerinde banyo, uyku, dinlenme ve yemek yerleri ile işçi evleri ve işçi eğitimi yerleri yapılması.
Daha önceki iş yasalarında da aynı konularda tüzükler çıkarılması öngörülmüş, ama bir türlü
gerçekleştirilememişti. Umarız bu kez “yönetmelik” düzeyine indirilmesinin getirdiği kolaylıkla bir an önce gün ışığına çıkarılır.
Ceza Yaptırımları
Eski ve yeni yasalar arasında yalnızca aradaki zaman diliminde değer yitiren paraya bağlı bir farklılık yoktur; aynı zamanda, yasa koyucu önem verdiği eylemlere karşı cezaları ağırlaştırmıştır.
Paranın değer yitirmesine bağlı olarak, her bir alınmayan önlemi yapılmadan geçirilen bir ayı için 50 milyon TL ceza getirilmiştir. Bu eski yasada 1 milyon TL idi.
Aşağıda belirtilen eylemler her saptandıklarında 500’er milyon TL cezaya çarptırılacaklardır:
a. İş sağlığı güvenliği önlemlerini almamak ve alınan önlemlere uymamak,
b. Kurma izni ve işletme belgesi almadan işyeri açmak,
c. Durdurulan işi izin almadan sürdürmek, kapatılan işyerini izin almadan açmak,
d. İşyeri İş Sağlığı Güvenliği Kurulları’nın kurulması ve çalıştırılması ile ilgili kurallara aykırı hareket etmek; bu kurulların aldığı kararları uygulamamak,
e. İşyeri hekimi çalıştırmamak, işyeri sağlık birimi kurmamak,
f. İş güvenliği ile görevli mühendis veya teknik eleman görevlendirmemek,
g. Ağır ve tehlikeli işlerde, onaitı yaşından küçük çocuk çalıştırmak ya da bu konuda çıkarılmış yönetmelikteki yaş kurallarına uymamak,
h. Gebe veya emziren kadınlarla ilgili yönetmelik hükümlerine uymamak,
i. 89 madde uyarınca çıkarılacak olan yönetmeliklere uymamak.
Eski iş yasasında bu suçların cezası da diğerleri gibi 1’er milyon TL idi.
Yetişkinlerin ya da 18 yaşından küçüklerin, doktor raporu alınmadan işe başlatılmaları ve periyodik muayenelerinin yapılmamaları durumunda ceza, her birey için 100 milyon TL’dir. Eski iş yasasında bu suçların cezası da diğerleri gibi 1’er milyon TL idi.
Hükümetin, göreceli olarak önem verdiği maddeleri öne çıkarması, bunlara farklı cezai yaptırımlar getirmesi yerinde bir yaklaşımdır. Göreceli olarak öne çıkarılan bu maddelerin çoğu, işyerinde oto-kontrol mekanizmasının geliştirilmesine yönelik eylemleri içermektedir. Bu bakımdan da yerinde bir seçimdir.
Sonuç
IV. (yeni) İş Yasası, iş sağlığı güvenliği alanında statükoyu değiştiren yürekli adımlar atamamıştır. Ancak, Bakanlık iş Müfettişlerinin sık sık yakındıkları bazı konularda yenilikler yapılabilmiştir. Bu da yasa çalışmalarının dar bir çerçevede ve farklı bilimsel disiplinlerin katılımından uzak ortaya konulduğunu göstermektedir.
Tanımladığımız sınırlar içerisinde yürekli olarak nitelenebilecek dört adım,
a. İş güvenliği ile ilgili mühendis veya teknik kişi istihdamının 50 ve daha çok işyerleri için zorunlu kılınması,
b. İş Sağlığı Güvenliği Kurulları’nın kararlarının öneri düzeyinden buyurucu düzeye çıkarılması,
c. “İşçinin sağlığını bozacak veya vücut bütünlüğünü tehlikeye sokacak yakın, acil ve hayati tehlike” durumunda işçinin iş bırakabilme hakkının -belirli adımlardan sonra- tanınması,
d. Bu konudaki yasa-tüzük-yönetmeliklerde öngörülen yükümlülükleri yerine getirmenin cezalarının, yürütücünün tercihlerine göre farklı ağırlıklarda konulmasıdır.
Statükoyu bozan ve ortamı olumlu ya da olumsuz etkileyen değişikliklerin, daha çok yönetmelikler düzeyinde ortaya konulacağının kanıtları da birer birer kendisini göstermeye başlamıştır.
Yasanın altında yapılacak düzenlemelerin tüzükler yerine yönetmeliklere bırakılması, üzerinde iki kez düşünülmesi gereken bir konudur. Yönetmelik, tüzüğe oranla gücü daha az ve değiştirilebilirliği kolay bir yasal dayanaktır. Bu yolu, ancak sık sık değiştirilmesi gereken listeler vb için kullanmak gerekir. Bu anlamda yararlı olabilir, içinde bulunduğumuz dönem yürütülen uygulamalarda olduğu gibi her şeyi yönetmeliklerle düzenlemek, ertesi gün Bakan emri ile değiştirilebileceği için keyfiliği arttırma tehlikesini taşır.
Yine statükoyu bozan ve bizim Türkiye Modeli olarak nitelediğimiz yaklaşımdan kopmayı kesinleştiren bir adım olarak Sağlık Bakanlığı ile köprülerin büyük ölçüde atılmasıdır (Bu 1945’te başlatılan bir süreçtir). Bu pratikte bir şey değiştirmeyecek olmakla birlikte, kuramsal düzeyde ve gelişme hayallerinde sığlaşmaya neden olacaktır.
Yaklaşımlardaki tekdüzeliği aşmanın yolu, hem yasaların hazırlanması ve hem de uygulanması
aşamalarında, işbirliklerinin kurumsallaştırılmasıdır. Türkiye’de iş sağlığı güvenliği alanında, konuyla ilgilenen geniş kesimlerin düşü, bu işbirliklerin kurumsallaştırılması olmuştur. 8.Beş Yıllık Kalkınma Planı hazırlıkları içerisinde yer alan İş Sağlığı Güvenliği Çalışma Grubu Raporu’nda da oybirliği ile bu istem dile getirilmiştir.
Ama ne yazık ki, IV. İş Yasası bu isteği görmezden gelmiştir. Tekdüzeliğin ve keyfiliğin panzehiri olan “takım oyunu” ve “kurumsallaşma” başka bir bahara kalmıştır.
İlk Yayın : İlk Yayın: “Yeni İş Yasası ve İş Sağlığı Güvenliği -II” – Çalışma Ortamı Dergisi – Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim Eylem Merkezi Vakfı Yayını, Mayıs Haziran 2004, Sayı 74.