Çalışan Çocuklar Sorununda İşveren Katkısının Geliştirilmesi

Çocukların çalıştırılması bu yüzyılın son yarısında geliştirilen tüm değerlere, tüm insan hakları belgelerine aykırıdır. Ama bir o kadar bu değerlere aykırı olan şeyler var: Yoksulluk, işsizlik, eğitimsizlik, sağlık hizmetlerinden yararlanamak, sosyal güvencesizlik.

Hangi “insan hakkı” öncelik taşıyor ?

“Çocuk çalıştırılamaz” derken, “ailesi tarafından bakılması” gerektiği varsayılıyor. Böylece “toplum”, yükü “aile”ye atıyor. Ailenin yetişkin bireyleri de, “aş, iş, yarın” telaşında koşuştururken çocuğu yanlarında buluyorlar. Çocuk bu çabaya, ailenin bir bireyi olarak ve kendi can kaygısıyla kayıtsız kalamıyor ve önce ailesine destek, sonra da kendi geleceğini güvence altına alabilmek kaygısıyla çalışıyor.

Bu noktada, çocukluğunu yaşamak, iyi bir eğitim görmek, “zararlı işler”de çalışmamak onun için lükstür.

Ancak ailesinin gelir dilimi yükseldikçe, toplumun “aile yükü”ne katkısı arttıkça, çalışan çocukların çaresizliği azalacak ve seçim yapabilmesi gündeme gelecektir.

Çocukların toplumun geleceği olduğu sık sık söylenir. Toplumun kendi geleceğine sahip çıkması da en doğal savunma mekanizmasıdır. Bundan ötürü, çalışan çocukların toplum tarafından korunması ve kollanması gerektiği, üzerinde anlaşılmış bir olgudur.

ÇOCUK ÇALIŞTIRMANIN
TOPLUMSAL MALİYETİ NEDİR ?

  • Çocukların erken yaşta çalışma yaşamına girmesi ve eğitim alanında çekilmesi, gelecekte nitelikli insangücünden toplumu yoksun bırakır.
  • Çocuklar çalışma yaşamındaki zorlukları, kötü koşulları ve eziklikleri, ileride kendi işyerini kurma özlemiyle katlanabilmektedirler. Bu da gelecekte, ülkede düşük eğitimlilerce yönetilen küçük işyerlerinden oluşan bir profil ortaya koyacaktır.
  • Çocukların çalışmasına ancak düşük teknolojik düzey olanak verir. Böylece, toplum, işyerlerindeki düşük teknoloji kullanımı sonucu oluşan verimsizlik, yüksek enerji tüketimi ve çevre kirliliği, standart ve kalite düşüklükleri ile karşı karşıya kalır.
  • Yaşıtları kamu kaynaklarından yararlanarak okur, parklarda oynarken; Çalışan çocuklar, bir işte çalışmak ve kamu için kaynak üretmek zorunda kalmakta; ama oyuna zaman bulamamakta, öğrenim görememektedir. Bu, adaletsizliktir.
  • Çocukların karınlarını doyurmaları, oyun oynamaları, öğrenim görmeleri ve özgürce benliklerini geliştirmeleri bir insan hakkıdır. Bunları bir yana bırakıp, çalışması ise, tüm insan hakları ihlalleri için, bir zemin, bir işaret, bir göstergedir.
  • Çocuk çalıştırması ülkenin istihdam yapısını, iş piyasasının durumunu da yakından etkiler. İşsizliğin hem nedeni olur ; hem de sonucu olarak ortaya çıkar.
  • Küçük yaştan başlayarak, işyerlerinde, büyüklerin arasında tek başına ayakta durma uğraşı ve yaşıtlarıyla birarada bulanamamak, onun yalnızlığını derinleştirmektedir.
  • Güven eksiklikleri, dayanışmayı ve birlikte uğraş vermeyi tanımadığı için, ileride ister işçi ister işveren rolü alsın; örgütlü mücadeleye ve hak arama süreçlerine uzak kalmaktadır.

ÇALIŞAN ÇOCUKLAR İÇİN ÇÖZÜM ?

Çocukların çalışma yaşamından ivedilikle uzaklaştırılıp, eğitimini sürdürmesi temel amaçtır. Bunun için izlenecek yolu düşünürken karşımıza iki aşama çıkar. Bunlardan biri uzun erimde (vadede) ulaşabileceğimiz ve gönlümüzde yatan çözümdür; diğeri ise bu gerçekleşene kadar “günü kurtarmak” ve “geleceğe basamak olacak” kısa erimli hedeflerdir.

  • 2.AŞAMA (Uzun Erimli Hedef): “Yoksulluğu, eğitim ve sosyal güvenlik sistemindeki yetersizlikleri, gelecekte işbulma kaygısı” ortadan kaldırılmalıdır. Bu, sosyal politikalarla sağlanabilir.
    Ancak, bu bugünden yarına sağlanamaz. Hele hele, özellikle, ülkemde, sosyal devletin hızla eritildiği bir dönemde, ivedilikle, böylesi bir ortamın oluşmasını beklemek bile hayal.
    Bu hedeflere ulaşana kadar ne yapacağız ? Bugünün çalışan çocukları için hiçbir şey yapmayacak mıyız ?
  • 1.AŞAMA (Kısa Erimli Hedef) : Çalışmak zorunda olan ve çalışması engellenemeyen çocukların, çalışma ve yaşama ortamları geliştirilmelidir. Onların, yaşamı kolaylaştırılmalı ve bu dönemi en az zararla atlatmaları için çaba gösterilmelidir.

HOŞGÖRÜNÜN SINIRI NE ?

Tüm insan hakları belgeleri ve sağduyumuz, çocukların küçük yaşlarda çalıştırılmaması gerektiğini söylüyor.

Ama aynı belge ve duyular, çocukların karnının doymasını, iyi bir eğitim görmesini, büyüdüklerinde sağlıklı ve güvenli koşullarda çalıştırılmasını da öngörüyor.

Maslow başta olmak üzere tüm bilimciler (ve davranış bilimciler), temel fizyolojik gereksinmelerin karşılanmasının, insan için birincil öncelikte olduğunu ortaya koymaktadır.

İşte bu müdahale öncelikleri, çocuğun çalışma yaşamına girmesi konusunda bir “hoşgörü” ögesini gündeme getirmektedir. Bu hoşgörünün sınırı nedir ?

Hangi koşullarda çocuk emeğine, ne pahasına olursa olsun izin verilmemelidir ?

ILO’nun buna yanıtı şudur : “Hoşgörülemez veya (Tolere edilemeyecek)” ve acil önlemlerin alınması gerekli çocuk işçiliği, temel insan haklarını ihlal eden, zorla çalıştırılan, köle muamelesi yapılan, fuhuş ve uyuşturucu kaçakçılığında ve porno üretiminde kullanılan çocuklar, sağlık ve güvenliğine zarar veren ağır işlerde, kimyasallarla, tehlikeli araç ve makinalarla çalışan, çalıştırılan çocuklar…

Ağır ve tehlikeli işler kavramına açıklık getirmek gerek.

  • Gücüne ve sağlığına elverişli olmayan işlerde çalıştırılmayacak
    • Bunu anlayabilmek için işe giriş muayenesi yapılacak.
  • Çalıştığı sürece yaptığı iş, onun sağlığını bozmayacak
    • İşyeri ortamında hava, gürültü, toz vb ölçümler yapılacak ve risk analizleri yapılacak
    • Çocuklar, periyodik sağlık muayenelerinden geçirilecek (En geç 6 ayda bir)
  • Çocuklar, çocukluklarını da yaşayacak, oynayacak, yaşıtlarıyla buluşacak.
    • Çalışma süreleri kısaltılacak ve boş zamanlarını birlikte değerlendirebilmeleri için gençlik merkezleri & tatil köyleri kurulacak.
  • Çocukların eğitimlerini sürdürmeleri sağlanacak.
    • Bunun için hem “mesleksel” ve hem de “sağlık+sosyal+kültürel” bilgiler alabilecekleri eğitim seminerleri düzenlenmelidir.
  • Bunların hepsi “yetişkin” işçiler için de geçerli istemlerdir. Çünkü onlar da “insan”dır.
  • Bütün bunları işverenler, tek başlarına değil; biraraya gelip, gruplar kurarak da gerçekleştirebilirler.

VARLAR VE YOKLAR LİSTESİ

Bu listeye, “Varlar Listesi” deseydik; ülkemizde bunu olumlu yanıtlama olanakları da vardı. Ama ne yazıkki, “var”lar, çok sınırlı alanlarda ve “herkes”i kapsamıyor.

Onun için “Aşağıdaki yoklar olsaydı, ülkemizde çocuk işçilik olmayacaktı” diyebiliriz. Listeleri yetişkinler ve çocuklar için ayrı ayrı sorgulayalım :

Yaşam Koşullarındaki Yoklar Listesi Yetişkin Çalışan Çocuk
İnsanca yaşam sürdürmeye yetecek gelir düzeyi Yetersiz Yetersiz
Risk karşısında onu güvenceye alacak yeterli bir sosyal güvenlik sistemi Yetersiz Yetersiz
İş güvenceli ve tüm çocuklara yetebilecek meslek eğitimi süreçleri Yok Yok
Boş zamanlarını değerlendirebilecekleri, hepsinin yararlanabileceği gençlik merkezleri Yok Yok

Aşağıdakiler olsaydı, ülkemizde çocuklar daha olumlu çalışma koşullarına kavuşacaklardı. Listeyi yetişkinler ve çocuklar için ayrı ayrı sorgulayalım :

Yaşam Koşullarındaki Yoklar Listesi Yetişkin Çalışan Çocuk
İşe giriş ve periyodik sağlık kontrollarının yaygın olarak yapılması Sınırlı Yok
Bu muayenelerin çalışanan mesleği bilinerek ve gözönüne alınarak yapılması Yok Yok
İşyerlerinde çevresel ölçümlerin düzenli olarak yapılması Yok Yok
İşyerlerinin sağlık güvenlik yönünden daha yeterli hale getirilmesi için danışmanlık hizmetlerinden yararlanılması Yok Yok
Yasaları izlemekle görevli işçi sağlığı iş güvenliği müfettişlerinin etkinliği Sınırlı Sınırlı
Kişisel koruyucu malzemelerin tasarım-lanması ve kolayca sağlanabilmesi Yetersiz Yok
Kayıt ve istatistik bilgi toplama ve bundan hizmetin geliştirilmesinde yararlanma Yok Yok

NEDEN HALA YOKLAR SÜRÜYOR ?

  • Çünkü buna yönelik müdahale mekanizmaları ve hizmet servisleri yok.
  • Bunu ortaya çıkaracak kamuoyu duyarlılığı, çocukların ve ailelerinin tepkisi yok.
  • Küçük ve lokal örnekler halinde hepsinin bulunmasına karşın, enformasyon ve etkileşim yetersiz.

YASAL TEMEL ÖNEMLİDİR .
AMA HER ŞEY DEĞİLDİR. NEDEN ?

  1. Uygulama, toplumsal duyarlılıkla sarılmazsa, “yanlış”1 sızacak bir delik bulur.
  2. Her işyerine bir müfettiş dikecek kadar “güçlü” ve “müsrif” hükümet bulunamaz.
  3. Eğer, yapılması gereken hem “işveren”in, hem de “işçi”sinin içine sinmezse, “coşku yumağı” ortaya çıkmaz. Üretimin de, yaşamın da, gelişmenin de özü, “coşku”dur.
  4. “Yanlış” uygulamaya yol açan nedenler ortadan kaldırılmazsa, yukarıdaki koşulları taşıyan lokal odaklarda “doğru”2 ortaya çıkar. Ama buraları, daha duyarlı göreceli olarak daha iyi koşullarda işyerleridir. “Yanlış”ta direnen ise tam tersi.
O zaman yasaları, tüm ülkede yaygın ve eksiksiz uygulayamıyorsak; çocukları, göreceli iyi koşulda işyerlerinde, daha kötü olanlara sürgün ediyoruz demektir.

“GÜLÜMSEYEN SÖYLEM”

Yasalar, toplum düzenini sağlamak için, yaşamdan alınan dersler ile o ülke yurttaşlarının duyarlılıkları doğrultusunda konulmaktadır. Zaten duyarlılıkları da oluşturanlardan biri de, yaşamdan çıkarılan dersler değil mi?

İşverenleri, önlem almak yükümlülüklerini yerine getirmek için, ikna etmek, onların duyarlılıklarını arttırarak yapılabilir. Hiç kuşkusuz, burada yasalarca konulmuş kurallara uymaya da özendirileceklerdir.

Uyguladığımız model, kesinlikle cezai yaptırımları değil, özendirme ve yararına inandırmayı öne çıkarmaktadır.

Aslında, “zor”la sağlanan başarının ömrü kısadır. Ülkemizde, işçi sağlığı iş güvenliği denetiminin, işyerlerinin % 8’ine ulaştığı; modelimizden yararlanan işyerlerinin, yarısından çoğunun (100 işyeri), 12 yılı aşkın bir süredir hizmet aldığı düşünülürse; “gülümseyen söylem (soft negotation)” yaklaşımının başarısı anlaşılır.

“SORUMLU KİM ?
İŞVEREN Mİ ?

Bilim insanlarının en önemli ödevlerinden biri, toplumu, “yalınkat” çözümlerden, “sığ-yüzeysel” değerlendirmelerden korumak..

Ülkemizde, konuya yabancı, sokaktaki yurttaşa “çocuk işçiliğin sorumlusu kim?” diye sorsak, büyük bir olasılıkla “işveren” yanıtını alabiliriz. Ama soruyu “Çocuklar neden çalışıyor?” diye sorsak, yanıtı “yoksulluk” diye alırız.

Yoksulluk, eğitim ve sosyal güvenlik sistemindeki yetersizlikler, gelecekte işbulma kaygısı, çocukları çalışma yaşamına iterken; ucuz emek gereksinmesi, üretim için iyi bir takım oluşturma isteği ve geleneksel etmenler, işvereni bu yönelişi benimsemeye itmektedir.

Dolayısıyla, “çalışan çocuklar” olgusunun sorumlusu tüm toplumdur. Küçük çocukların çalışma yaşamına hiç alınmamasına katkıyı, tek başına işverenlerden değil; toplumun tüm kesimlerinden beklemek gerekir.

BORÇ KİMİN ?

İşverenler, hergün işyerinin kapısını açarken, bir sürü sorumluluğun altına girerler. Bunlardan bir kısmı yasal yükümlülüktür; ötekiler ahlaki.

Bu yükümlülüklerin bir kısmı çalışan çocukları da kapsamaktadır; bir kısmı değil.

Ama ne olursa olsun işverenin çocuk çalıştırmaktan ötürü bir “borcu” vardır. “Ucuz işçi” kullanmaktan elde ettiği kazancı ve yol açtığı “toplumsal maliyet artışını” topluma ödemelidir.

Bu borç ödenmediği sürece, zincirleme olarak bu “çıktı”yı, “girdi” olarak kullanan işverenler ile onu tüketen kişilere aktarılmaktadır.

Öte yandan çocuğu çalışma yaşamına iten faktörleri, önleyemediği için de, “toplum”un kefesine borç yazılmaktadır.

ÇOCUK ÇALIŞTIRAN İŞVERENLERİN
SORUMLULULARI

Çalışma yaşamına giren çocuklar, çok yönlü riskler altındadır. Bu riskler, Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) sağlık tanımına uyarak 3 başlık altında toplanabilir :

  • Bedensel
  • Ruhsal
  • Sosyal.

İş Yasası, eğer riskler, işin kendisinden ve üretim koşullarından kaynaklanıyorsa, çözümünden “işveren”i sorumlu tutmuştur.

Çözümü de göstermiştir : Önlem almak.

Herşeyden önce, işveren, işyerlerini ister yetişkin olsun, ister çocuk, tüm işçileri için tehlikesiz ve sağlıklı bir duruma getirmelidir.

Bunun ardından, bütün işçileri (ama özellikle çalışan çocukları), psiko – sosyal etmenlerin olumsuz etkilerinden korumalıdır.

ÇALIŞAN ÇOCUKLAR ÜZERİNE
İŞVERENLER İLE BİRLİKTE
İKİ FİŞEK PROJESİ

Toplum örgütlerinin en önemli işlevlerinden biri sorunlar üzerine çözüm çalışmaları yapmak ve kamuoyu oluşturmaktır. Fişek Enstitüsü, 16 yıllık bir birikimle çalışan çocuklar sorununda işveren katkısının geliştirilmesi için öneriler getirmektedir. Bu önerilerin, iki proje ortamında üretilmiştir:

1. ORTAK İŞÇİ SAĞLIĞI İŞ GÜVENLİĞİ BİRİMİ

Sanayileşmiş üç ilde (Ankara, İstanbul, Denizli), kendisini tamamen işveren katkılarıyla finanse eden, küçük sanayi sitelerinde uygulamaya konulan bir model çalışmadır.

Fişek Modeli, adını verdiğimiz bu çalışma, 16 yıllık bir emek ürünüdür ve bugün de başarıyla (ve gelişerek) sürdürülmektedir. Bu çalışmaların kaynak gereksinmesi tamamiyle, küçük sanayi işverenlerinin katkılarından oluşmaktadır. Bu katkı, işyerinin yetişkin işçilerine sunulan sağlık hizmeti ile işyeri ortamının sağlık-güvenlik yönünden geliştirilmesi ile yürütülen çalışmalar için yapılmaktadır. Enstitü, hiçbir çalışmasında 15 yaşın altındaki çalışan çocuklar için ücret istememektedir.

1984 yılında, Meawards’dan 1992-1998 yılları arasında, ILO/IPEC projeleri kapsamında da destek görmüştür. Halen Denizli ilinde, çalışan kız çocuklarını hedefleyen çalışma için destek sürmektedir. Bu uluslararası kaynaklardan gelen destek, çalışmalarda o an için çok gerekli olan sıçramaların yapılmasına olanak vermiştir. Sıçranılan bu yeni aşamanın “sürdürülebilirliği” yine küçük sanayi işverenlerinin parasal katkıları ile bu kesime olarak, küçük sanayide çalışan yetişkin ve çocuk işçilerin sahiplenmesi ile sağlanmıştır.

Model çalışma, çocuk çalıştıran ya da çalıştırmaya aday küçük işyerlerinde, koruyucu hekimliği öne alan hizmet örgütlenmesine dayanmaktadır.

2. ÇALIŞAN ÇOCUKLARA SAĞLIK TARAMASI

Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’nun önerisiyle, İstanbul / Pendik’te, çalışan çocukların sağlık sorunlarının ortaya çıkarılması amacıyla, 6 ay arayla 150 çalışan çocuğun sağlık muayenesini kapsayan bir çalışmadır. Bu çalışma, ILO/IPEC projeleri kapsamında desteklenmektedir.

HEDEF VE YOL-YÖNTEM ÖNERİSİ

Çalışan çocuk sorunun çözümünde HEDEF belirlenirken karşımıza iki işveren kümesi çıkar :

  1. Çocuk işçi çalıştıran işverenler
  2. Çocuk işçi çalıştırmayan işverenler

Bu iki işveren kümesi için izlenecek içinde STRATEJİ birbirinden farklıdır. İlk küme için “ikna” yolunu izlerken; çocuk çalıştırmayan işverenler kümesinin de “birinci kümeyi ikna için baskı grubu” olarak yönlendirilmesi gerekmektedir.

  1. Çocuk işçi çalıştıran işverenler => İkna
  2. Çocuk işçi çalıştırmayan işverenler => Birinciyi ikna için baskı grubu

Çocuk çalıştırmak ve bunun sonuçları, yalnızca o işyerini ve işvereni ilgilendirmemektedir. Etkisi dalga dalga, komşularından bölgesindeki işyerlerine; oradan ülkedeki diğer işyerlerine yayılmaktadır.

Dolayısıyla, “çocuk çalıştırmayan” işyerleri de bu olgudan etkilenmektedir. Çünkü,

  • Koşulları elverirse, o da çocuk çalıştırabilmektedir.
  • Çocuk çalıştıran işyerleri ile pazarda rekabet eşitsizliği yaşamaktadır.
  • Çocuk çalıştıran işyerlerinin ürettiklerini hammadde olarak kullanıyorsa, aynı kefede görülebilmektedir.

Bu anlamda, işverenlerin, kendi aralarındaki “çocuk çalıştırma yönünden” beliren farklı kümelenmeleri de gidermeleri gerekmektedir. Bunda yeni yeni modeller denenebileceği gibi, Fişek Modeli de yaygınlaştırılabilir. Ama ne olursa olsun, “kamuoyu duyarlılığının yükseltilmesi” için yoğun bir çaba harcanmalıdır. Bu işveren örgütlerinin, yalnızca kendi aralarında değil; diğer toplum örgütleri ile işbirliklerinin geliştirilmesini gerekli kılmaktadır.

Bu örnekler arttırılabildiği oranda ve yalnızca kısa erimli hedefler için değil, uzun erimli hedef için de işbirlikleri geliştirildiği ölçüde toplumsal miskinlik ve vurdumduymazlık ortadan kaldırılabilecektir. Toplumsal sorunların çözümünde en önemli engel, kendinden başka herkesi “enayi” olarak gören bu “miskinlik ve vurdumduymazlık”tır.

İlk Yayın : “Çalışan Çocuklar Sorununda İşveren Katkısının Geliştirilmesi” – Çalışma Ortamı Dergisi – Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı Yayını, Eylül-Ekim 1998, Sayı 40.


 

1:Yanlış= Çocuk çalıştırma

2:Doğru = Çocuk çalıştırmamak