SSK’nın Yeniden Yapılanması I : Karar Alma Sürecinin Bileşenleri

Kurum’lar yeniden yapılanmaya giderlerken bunu bir şey adına yaparlar. Diğer bir deyimle, bu yeniden yapılanmanın özdemecini (misyonunu) belirlemek gerekir. Bu özdemeç, öyle birdenbire ortaya çıkmaz, o Kurum’un yaşadığı deneyimlerin, düştüğü tuzakların ya da takıldığı engellerin öğretileri ile zenginleşir, olgunlaşır. Belki de, başarılı başarısız daha önce yapılmış olan yeniden yapılanma girişimlerinden etkilenir.

Sosyal Sigortalar Kurumu’na baktığımızda bunların tümünü bulmak olası. 54 yıllık tarihinde, sayısız tuzaklara düşmüş, trenler kaçırmış, engellere takılmış ve yeniden yapılanma girişimlerine konu olmuştur.

616 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile başlatılan bir yeniden yapılanma süreci, her ne kadar, Anayasa Mahkemesi’nin iptal (ve hükümete yeni bir düzenleme için verilen 6 aylık süre) kararı varsa da, bugün uygulama sanki bu KHK yürürlükteymişcesine yürümektedir. Ayrıca hükümetin bunu aynen yasaya dönüştürmek isteyeceği de açıktır. (KUTU No.1)

O zaman 616 sayılı KHK’yi ayrıntılı bir biçimde irdelemek ve özdemecini sorgulamak gerekmektedir. Bir kaç yazıyla bunu yapmaya çalışacağım. Bugün Kurum’un yeniden oluşturulan “yönetim makinesi”nin üzerinde duracağım.

616 sayılı KHK’de yönetim makinesini oluşturan 3 kurul göze çarpmaktadır. Kurullar :

  • Genel Kurul
  • Yönetim Kurulu
  • Sağlık İşletmesi Yönetim Kurulu

Uzun yıllardır, SSK bürokrasisi ve toplumun düşünürleri, SSK’nın kendi istemleri ve sorumlulukları doğrultusunda değil de Bakanlık ya da bazı politikacılar tarafından yapılan müdahalelerle harekete zorlandığından yakınmaktadırlar. Bunun Kurum’un işleyişini bozduğu, dengelerini altüst ettiği ve olması gereken özerkliğinin de uzunca bir süredir kaybolduğunu söylemektedirler. Bu müdahaleci yaklaşıma panzehir olarak, Kurum’un “özerk” bir yapı ve konuma kavuşturulması gerektiğini ortaya koymaktadırlar.

Genel Kurulu oluşturan üyelerin bileşimlerine baktığımız zaman gerçekten de prim ödeyenlerin ağırlık taşıdığı bir yapı ile karşılaşmaktayız. Bu sistem yönünden umut vericidir. Çünkü bu kişilerin hem kendilerine ve hem de prim ödeyen örgüt tabanlarına karşı sorumlulukları bulunmaktadır. Böylece Genel Kurul çalışmalarının denetimi, aynı zamanda “prim ödeyenlerin örgütlerinin tabanları” tarafından yapılacak denetimlerle de desteklenecektir.

Genel Kurul’un üye bileşeni :

  1. Hükümet temsilcileri 7 kişi
  2. Kurum çalışanlarını temsil eden Sendika temsilcileri 4 kişi
  3. YÖK’ü temsilen öğretim üyesi 2 kişi
  4. En fazla üyeye sahip üç işçi sendikaları konf temsilcile 15 kişi
  5. En fazla üyeye sahip işveren sendikaları konf temsilen 15 kişi
  6. Yurt-dışında çalışan işçiler arasından hükümetçe atanan 2 kişi

Burada göstermeye çalışacağımız nokta, “karar alma süreci”ni oluşturan bu üç kurulun bileşimleri arasındaki uyum’dur. Yoksa “neden yurt dışında çalışan işçiler adına hükümetin seçim yaptığını” ya da “Sanayi ve Ticaret Bakanlığı” ya da “Hazine Müsteşarlığı” ya da “Başbakanalık Yüksek Denetleme Kurulu” temsilcilerinin neden bu kurulda temsil edildiklerini de sorgulamayacağız. Yine bunların SSK’ya ne katkılarının olduğunu, kaç kuruş prim verdiklerini de irdelemeyeceğiz. Amacımız, Genel Kurulu oluşturan üyelerin üçte ikisinin bu Kurum’u primleri ile ayakta tutanlara ait olduğunu göstermek.

Bu kez Yönetim Kurulu’nun üye bileşenini inceleyelim :

  1. SSK Başkanı
  2. SSK Başkanlığı – Sigorta İşleri Genel Müdürü
  3. SSK Başkanlığı – Sağlık İşleri Genel Müdürü
  4. Hazine müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanın önerdiği 1 üye
  5. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nın önerdiği 1 üye
  6. İşçi kesimini temsilen 1 üye
  7. İşveren kesimini temsilen 1 üye
  8. Kurumdan aylık ve gelir alanları temsil eden 1 üye.

Yönetim Kurulu’nda hükümet tarafından atamaları yapılan 5 üye ve prim ödeyen 2 üye bulunmaktadır. “Kurumdan aylık ve gelir alanların temsilcisi”nin genel kuruldan seçildiği, onları Kurum çalışanlarının en fazla temsil edildiği sendika tarafından SSK Sigorta İşleri ve Sağlık İşleri Genel Müdürlüklerinde çalışan kişiler arasından seçilen 2’şer kişi tarafından temsil edildiği; dolayısıyla primlerini SSK’ya değil Emekli Sandığı’na yatıran kişiler olduğu unutulmamalıdır. Yadırgatıcı olan, Genel Kurul’daki üye bileşiminin burada tam tersine dönmüş olmasıdır. Yönetim Kurulu’nda neredeyse hükümet tarafından ataması yapılanlar üçte iki çoğunluğu yakalamaktadırlar.

Sağlık İşletmeleri Yönetim Kurulu’na bakalım. KHK, SSK Sağlık İşleri Genel Müdürlüğünün, “sağlık işletmeleri” kurabileceği gibi, varolanları da bu konuma dönüştürebileceğini öngörmektedir (Madde 46). Sağlık hizmeti veren her bir sağlık işletmesinin ayrı bir yönetim kurulu vardır. Bu yönetim kurulları aşağıdaki üyelerden oluşur :

  1. İl veya ilçedeki mülki amir (veya temsilcisi)
  2. Belediye başkanı (veya temsilcisi)
  3. İşletme müdürü
  4. Başhekim
  5. Teknik ve destek hizmetleri müdürü
  6. İşçi temsilcisi
  7. İşveren temsilcisi
  8. İşletmede çalışan personelin temsilcisi.

Konumuz, “vali ya da kaymakam”ın sağlıktan ne kadar anladığı ya da ödenen primlerle oluşturulmuş yapılar hakkında kararları yönlendirmeye ne kadar hakkı olduğu değildir. Ya da belediye başkanlarının, kendi çalışanları adına prim ödemekte ne denli bozuk bir sicile sahip oldukları halde; nasıl böyle kritik ve popülizme açık bir göreve getirilebildikleri de değildir. Burada göstermeye çalışacağımız nokta, “karar alma süreci”ni oluşturan bu üç kurulun bileşimleri arasındaki uyum’dur.

Yine yadırgatıcı olan, Genel Kurul’daki üye bileşiminin burada tam tersine dönmüş olmasıdır. Sağlık İşletmesi Yönetim Kurulu’nda neredeyse hükümet tarafından ataması yapılan üçte iki çoğunluğu yakalamaktadırlar. Burada Belediye Başkanı, yöre halkı tarafından seçilmiş bir kişi; “işletmede çalışan personelin temsilcisi” ise iş güvencesi konusunda herhangi bir düzenleme bulunmayan ve ülkenin değişik yörelerinde görevlendirilebilecek olan bir kişi olup; ne denli bağımsız görev yapabileceği tartışmalıdır.

Görüldüğü gibi Genel Kurul’da prim verenler üçte ikilik çoğunluğuna karşın, Yönetim Kurulu ve Sağlık İşletmesi Yönetim Kurulu’nda prim vermeyip de hükümeti temsilen gelenlerin üçte ikilik çoğunluğu bulunmaktadır. Bunun nedenini anlayabilmek için, bu 3 kurulun görevlerine bakmak gerekecektir.

Genel Kurul’un görüş ve öneri bildirmek dışında yaptırım gücü bulunmamaktadır. Yönetim Kurulu, Kurum’un en yüksek yönetim, karar, yetki ve sorumluluğunu taşımaktadır. Sağlık İşletmesi Yönetim Kurulu’nun görev ve yetkileri hakkında bir yönetmelik çıkarılacaksa da, işin mantığı gereği, yönetim, karar, yetki ve sorumluluklarını taşıyacağı açıktır.

Demek ki, “yönetim, karar, yetki ve sorumlulukları” taşıyan kurullarda üçte ikilik hükümet ağırlığı; “belirlenen konularda görüş ve önerilerini” söyleyen kurullarda üçte ikilik prim verenlerin çoğunluğu bulunmaktadır.

616 sayılı KHK ile getirilmek istenen yeniden yapılanmanın özdemecinin, hükümetin, bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da, “prim verenler için ve onlara rağmen” yönetimi sürdürmek olduğu ortaya çıkmaktadır. Nitekim, Başkan ve diğer kurum bürokrasısinin de, merkezi hükümet tarafından atanıyor olması da bunu desteklemektedir.

Demekki tüm bu “yönetim bileşenleri”ne baktığımız zaman, özerklikten eser bile olmadığını; “demokratik SSK” ülküsüne hizmet etmek gibi bir kaygısı olmadığını görmekteyiz. (ÖZDEMEÇ No.1)

Bu noktada yine yadırgatıcı bir durumla karşılaşmaktayız. O da, prim verenleri temsil eden işçi ve işveren sendikaları konfederasyonlarının tepkisizliği ile tabanlarının kayıtsızlığıdır.

ÖZDEMEÇ No.1
616 sayılı KHK ile getirilen yeniden yapılanmanın, “demokratik ve özerk SSK” ülküsüne hizmet etmek gibi bir kaygısı yoktur.
KUTU No.1Kanun Hükmünde Kararnameler kervanına 616 numarayla katılan SSK’nun Yeniden Yapılanmasıi üzerine olanı sessiz sedasız yoluna devam ediyor. Bir çok yaşamsal sorunla oyalanan kamuoyu ve özellikle işçi-işveren sendikalarından hiçbir tepki gelmediği için de vehametini en yüksek onay makamından sıradan sigortalıya kadar kimse farketmedi. Yalnızca SSK çalışanlarından bir telaş, bir kaygı ve belirsizlik duygusu…Ne yazıkki, toplumun tersine 616 No.lu KHK benim gündemimde çok yer kaplamak zorunda kalacak. Ama en çok beni yadırgatan da yönetim erki ile ilgili olan konu ve konumlar…

SSK’da Başkanlık Modeli’ne geçilmesi önerisi yeni değildir. İlk kez, çok ayrıntılı olarak yasa tasarısı ve yönetmelikleriyle birlikte 1979’da Sayın Hilmi İşgüzar’ın Sosyal Güvenlik Bakanlığı döneminde hazırlanmıştır.iiAncak Sayın İşgüzar’ın Bakanlık ömrü bunun yasalaşmasına olanak vermemiş; model de unutulup gitmiştir; ta ki, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nin 1994’lerde yeniden öne sürmesine değin…

Bugün uygulamaya geçirilmek istenen 616 sayılı KHK’deki Başkanlık Modeli’nin özdemeci ve organları ile 1979 modeli arasında da çok önemli farklar bulunmaktadır. Bu farklar bir başka yazının konusu…

İlk Yayın : “SSK’nın Yeniden Yapılanması I : Karar Alma Sürecinin Bileşenleri” – Çalışma Ortamı Dergisi – Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim Eylem Merkezi Vakfı Yayını, Kasım-Aralık 2000, Sayı 53.


 

i:Sosyal Sigortalar Kurumu Baüşkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnemelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (KHK/616) Resmi Güzete’nin 4 Ekim 2000 tarih ve 24190 No.lu Mükerrer sayısında yayınlanmıştır.

ii:Fişek A.G., Özşuca Ş.T., Şuğle M.A. : Sosyal Sigortalar Kurumu Tarihi (1946/1996), Sosyal Sigortalar Kurumu Yayını, Yayın No. 598, Kasım 1998 sayfa 88.