Sosyal İyilik Hali

Hastalık, tıp bilimini ilgilendirir. Bırakalım doktorlar uğraşsın. Ama sağlık, hem tıp bilimlerinin ve hem de sosyal bilimlerin önemli bir konusudur. Çağdaş sağlık anlayışının en olgun tanımını, 1948’de imzalanan Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Anayasası’nda buluyoruz. Bu aynı zamanda 1961’de yayınlanan “Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında Kanun”da da yinelenmektedir. Şöyle diyor : “Sağlık, yalnızca hastalık ve sakatlığın olmayışı hali değil; bedensel, ruhsal ve sosyal yönden iyilik halidir”.

gürhanfişekBurada önemle üzerinde durulması gereken nokta, tek başına bedensel ve ruhsal iyilik halinin, “sağlıklı” olmak için yetmemesidir. “Sosyal iyilik hali” ile tamamlanması zorunludur. Bunu yapmak için, önce sosyal iyilik halinin ne olduğunu aydınlatmaya çalışalım.

Birey çevresinden soyutlanamaz; o bir toplumun parçasıdır. Dolayısıyla bireyin sağlığını irdelerken, yaptığı işi, yaşadığı çevreyi, sosyo ekonomik ve kültürel koşulları da gözönünde tutmak gerekir. Bir başka deyişle, sağlıklı olunacaksa hep beraber sağlıklı olunacaktır. Bu söylemin en olgun anlatımı “Herkese Sağlık” hedefidir. Bu hedef, 1978 yılında Alma-Ata Bildirisi diye anılan konferans sonuç bildirgesinde ortaya konulmuştur; 2000 yılında bu hedefe ulaşmak amaçlanmıştır. Ama ne yazık ki, ulaşılamamıştır.

Sosyal iyilik halinin ne anlama geldiğini ortaya koymak için yararlanabileceğimiz kaynaklardan biri, W.Beveridge’in “sosyal bela”lar tanımlamasıdır. Beveridge, çağdaş sosyal güvenlik sisteminin de temelini oluşturan bu tanımlamasında, beş sosyal hastalığa parmak basmıştır. Bunlar:

  • Yoksulluk
  • İşsizlik
  • Tembellik
  • Sefalet
  • Salgın hastalık’tır.

Beveridge bunları dile getirirken II.Dünya Savaşı bütün acımasızlığı ile sürüyordu. Ama Beveridge’den beklenen barış koşullarında sosyal politikayı tasarımlamasıydı. Onun için kanımca bu büyük “sosyal hastalıklar”a mutlaka “savaş”ı eklemek gerek.

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ise, insanca gelişmeyi ölçebilmek için, beş farklı ölçüt kullanır. Bunlar şunlardır:

  • İnsani Gelişme Endeksi
  • Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi
  • Cinsiyete Dayalı Gelişme Endeksi
  • Eşitsizliğe Uyarlanmış İnsani Gelişme Endeksi
  • Çok Boyutlu Yoksulluk Endeksi

Bu ölçütler incelendiğinde, UNDP’nin insanca gelişmeyi ölçen en önemli karakteristikler olarak sağlık, eğitim ve gelirden yararlandığı görülmektedir. Bu Birleşmiş Milletleri’in, yoksulluk tanımını oluşturan ögelerle de uyum gösterir.

Bütün bunların bileşkesi olarak geliştirdiğimiz bir model var: Buna “insana verilen değerin bileşik göstergesi” diyoruz. Bu göstergeyi oluşturan “insan hakları”nın hiçbirinden vazgeçilemez; biri olmadan diğerinin anlamı olamaz:

  • Çalışma hakkı ve tam istihdam
  • Bilgilenme ve eğitim hakkı
  • İnsanca yaşamaya yetecek gelir
  • Sosyal güvenlik
  • Sağlık
  • Hak arama ve örgütlenme özgürlüğü.

Ama tümünün birlikte yaşayabilmesinin ön koşulu da demokrasinin varlığıdır. Çünkü bu haklarının kalıcı olabilmesinin ve gelişebilmesinin tek çıkış kapısı “hak arama ve örgütlenme özgürlüğü”dür.

Sosyal iyilik halinin varlığını sorgularken, işte bu haklara ne ölçüde erişildiğini irdelemek gerekir.

Ne dersiniz? Sağlıklı mıyız?