İş Sağlığı Güvenliğinde Az Tehlikeli İşler

(www.mulkiyehaber.net 12.07.2016)

Başbakan müjdeledi (!). İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu bir kez daha ertelenecek. AKP hükümetlerinin verdikleri sözleri yerine getirmediklerine; söz-eylem uyumsuzluğu olduğuna bir çok kez değinmiştik. İşte size bir örnek daha: Hükümet İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun kapsamının genişletilmemesi için işverenlerin baskılarına boyun eğdi. “Az tehlikeli” sayılan işyerlerinden elliden az işçi çalıştıranlar, kamu işleri ve tarım işleri kapsam dışında kaldı. Bu kesimde çalışan işçilerin sağlığının ne zaman korunacağı belli değil.

Dört yıl önce kabul edilen Yasa’nın bu kez ertelenme gerekçesi, alt yapının hazır olmaması. Bu kesimde çalışan ve iş kazalarıyla meslek hastalıklarına kurban olanların sorumlusu, hem yasayı erteleyen ve hem de alt yapıyı hazır etmeyen hükümet olacaktır. Bir an için, ertelenen “az” tehlikeli işlere, kaza olasılığı düşük işler diyebilir ve önemsemeyebilirler. O zaman dinleyin.

Bir an için gözlerinizi kapatın. Sabah gözlerinizi açtığınız andan, 24 saat ötesine kadar yaşamda ne risklerle karşılaştığınızı düşünün. Göreceksiniz ki, evden dışarı adım atmasanız da, hiç bir iş yapmasanız da risk ile karşı karşıyasınız. Elektrik çarpabilir; soba zehirleyebilir; yangın çıkabilir (Sivillere yönelik son terör olayları olmasaydı da, bu saptamalarda değişiklik olmazdı).

Demek ki, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın (ÇSGB), yapılan işleri, “Az tehlikeli, Tehlikeli, Çok Tehlikeli” diye gruplara ayırması, tüm çalışanların risk altında olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Bakanlığın önceliklerini tanımlıyor. ÇSGB, yalnızca “risk derecelerine” göre değil, “sektörlere” göre de işler arasında öncelikleme yapıyor. Sözgelimi, tarım işleri hala kapsamda değil; ne zaman kapsanacağı da belli değil.

“Az tehlikeli” iş yapılan, dolayısıyla kaza olasılığı, öteki işyerlerine göre daha düşük olan işyerlerinde, 1 Temmuz 2016’dan başlayarak, 1 işçi bile çalıştırsa, işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı bulundurma yükümlülüğünün yürürlüğe girmesi öngörülmüştü. Ancak Başbakan, bunun erteleneceğini söylemiştir. Ne yazık ki, Bakanlık, 2012 yılında yasanın kabulünden bu yana bir çok kez “erteleme”lere başvurmuş ve uygulamada büyük bir güvensizlik yaratmıştır. Son erteleme ile kamu kuruluşlarında da yasanın uygulanması ertelenmiş olmaktadır. Böylece, kapsamın sınırlılığı hala çözüm bekleyen bir sorun olarak beklemektedir.

İlke olarak, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) belgelerinde ve Avrupa Birliği (AB) direktiflerinde belirtildiği gibi, çalışma hakları “tüm çalışanlar” için geçerlidir. Onun için, tüm bu yükümlülüklerin, tüm “risk derecesindeki işleri” ve tüm “sektörleri” kapsaması doğrudur ve desteklenmelidir.

Ama bu destek, bizim ÇSGB’nin yaptığı önceliklemelerde, görevlerini yerine getirip getirmediğini sorgulamamızı engellemez. ÇSGB’nin eylem planları vardır (Fişek A.G., 2016). 2005 yılından beri üç kez yayınlanan bu eylem planlarında verilen sözlerin tutulmadığı görülmektedir. Ölümlü iş kazaları ve sürekli sakatlıklar aynı hızla devam etmektedir. İş kazaları (kayıt dışı olanlar da içinde olmak üzere) aynı şiddette devam etmektedir. İş sağlığı güvenliğinin en temel kuralı şudur : İş kazaları ve meslek hastalıkları önlenebilir; yeter ki, mevzuatta öngörülen önlemler yerine getirilsin. Bakanlık, henüz mevzuatın işverenlere uygulatılması konusunda başarı sağlayamamıştır.

Peki, neden? Yanıtı açık… Kendisinden hesap soran yok ki. Ölenlerin ailelerine başsağlığı dileniyor; tazminat ödeniyor; ölüm nedeni yazgı ile açıklanıyor ve “ateşin düştüğü yer” dışında, olayı düşünen kalmıyor (Fişek A.G., 2011).

Bundan önce “tehlikeli ve çok tehlikeli işler”in ve “50’den çok işçi çalıştıran az tehlikeli işler”in yapıldığı işyerlerinde, bu yükümlülük vardı. Sorun çözüldü mü?

ILO sözleşme-tavsiye kararlarına ve AB direktiflerine baktığımızda, işçi katılımının, bu belgelerin ağırlık merkezini oluşturduğunu görürüz. (Fişek A.G., 2014) Çünkü bu uluslararası kuruluşlar, “işyerlerinde iş sağlığı güvenliği nasıl sağlanır?” sorusunun yanıtını işçi katılımında görmektedirler. Buna karşın, 2012 yılında TBMM’nin kabul ettiği İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda bu sorunun yanıtı, “işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı istihdamı”dır. Fişek Enstitüsü’nün yaptığı on-line ankete katılan 268 kişinin % 29’u bu yasanın işlevsiz olduğunu söylemiştir (www.isguvenligi.net). Ankete verilen yanıtlar, gözlemlerimiz ve kaza istatistikleri, bu hedef seçiminin başarısızlığa yol açan önemli etmenlerden biri olduğunu ortaya koymaktadır.

İşçi katılımını dışlamayan yasa, işçiye “can kaygısıyla işi reddetme hakkı” tanımıştır. Fişek Enstitüsü’nün yaptığı ankete katılanlanların % 24’ü işçinin can kaygısıyla işi reddetme hakkının çok önemli olduğunu belirtmiştir. Ama Bakanlık, bunu yaşama geçirme olanaklarını sağlamamıştır. İşçi sınıfı örgütleri de bu konuda herhangi bir zorlamaya gitmemişlerdir.

İş sağlığı güvenliği çalışmalarının “tüm çalışanları” kapsaması ilkesel olarak doğrudur. Ama çalışmaların başarılı olmasının koşulu, Bakanlığın, karar sürecine, konuyla ilgilenen işçi sendikalarının, meslek örgütlerinin ve sivil toplum kuruluşlarının “eşit söz hakkı” ile katılımını dışlamamasından geçmektedir. Bakanlık, bu gerçeği görmezden gelmeye devam ettikçe, anketler ve istatistikler, umutsuz bir tabloyu yansıtmayı sürdürecektir. İnsanlar acı çekecektir.

KAYNAKLAR :

  • Fişek A.G. (2016) : Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın Eylem Planları : İş Sağlığı Güvenliği’nde Verilen “Söz”ler ve “Eylem”sizlik, Emek Araştırma Dergisi, Haziran 2016/1, DİSK Genel İş Sendikası Yayını.

  • Fişek A.G. (2011): İşçi Sağlığı İş Güvenliğinde Hesap Sorma” Türk İş Dergisi, Mayıs sayısı.

  • Www.isguvenligi.net

  • Fişek A.G. (2015) : Can Kaygısı ile İşi Reddetme” – Çalışma Ortamı Dergisi, Mart Nisan Sayı: 139

  • Fişek A.G. (2014) : Çalışma Yaşamında Sağlık Güvenlik, Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Yayını, Bilim Dizisi : 2 s.197.