Çalışan Çocuklar ve İş Kazaları

Şenay GÖKBAYRAK *
Yasemin BALCI **
A. Gürhan FİŞEK ***

GİRİŞ

Çocukların erken yaşta çalışma yaşamı içinde yer almaları, toplumdan topluma, dönemden döneme farklılık gösterse de her zaman var olan bir olgu olmuştur. Sanayi Devrimi’nin yaşandığı yıllarda, çok küçük yaşlarda ve uzun çalışma süreleri ile çocukların çalıştırılması sonucu yaşananlar tarihin sayfalarında unutulmaz lekeler olarak kalmıştır. Sismondi, bu dönemde kuşakların kesintiye uğradığını yazmaktadır (Talas,1990). Çocukların erken yaşta ve ağır koşullarda çalıştırılmasını yasaklanması ya da sınırlandırılması konusunda gerek uluslararası düzenlemeler gerekse de ulusal yasalar ile önemli bir yol alınmasına karşın, çalışan çocuk olgusu çeşitli nedenlerden dolayı önemli bir sorun olmayı sürdürmektedir. Erken yaşta çalışma yaşamına katılım, ağırlıklı olarak gelişmekte olan ülkelerde gözlenmekle birlikte, özellikle sosyal devlet anlayışlarında keskin kırılmalar yaşayan ABD ve İngiltere gibi gelişmiş ülkeler ile küreselleşmenin acılarını yaşayan çevre ülkelerinde, çalışan çocuk sayısının fazlalığı dikkat çekicidir.

Çocukların erken yaşta çalışma yaşamında yer almaları, ilerideki yaşlarda onarılamaz nitelikte birçok fiziksel, ruhsal ve sosyal riski de beraberinde getirmektedir. Bu risklerin yarattığı olumsuzluklar, sadece çocuk ve yakın çevresini etkilememekte, toplumsal bir sorun yumağı haline gelmektedir. Çocuk emeği, ucuz ve uysal emek ögesi olarak tercih edilmekte, yaşanılan yoksulluk karşısında düşük gelirli hane halkları için çocuğun çalışması bir gelir kaynağı olarak algılanmaktadır. Bu nedenler göz önüne alındığında, kısa ve orta erimde çalışan çocuk olgusunun ortadan kaldırılması, ne yazık ki olanaklı değildir. Bu nedenle, uzun erimli önlemlerin yanında öncelikle kısa erimde, ivedilikle alınabilecek önlemler ön plana çıkarılmalıdır. Bu önlemlerin başında, çocuk emeğinin kabul edilemez biçimlerinin ortadan kaldırılması, çocukların hafif işlere kaydırılması ya da çalışma ortamının çocuklar açısından güvenli ve sağlıklı hale getirilmesi gelmektedir. Yapılan araştırmalar, çalışma ortamında çocukların karşılaştığı öncelikli riskin iş kazaları olduğunu göstermektedir. Çocuklarda iş kazası geçirme sıklığı yetişkinlere göre ortalama iki kat daha fazladır (NIOSH,1998). Dolayısıyla iş kazalarını önlemek, çalışma ortamının güvenliği açısından önemli bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır.

İş kazalarını önlemenin yolu ise, iş kazalarının nedenlerini ortaya koymaktan geçmektedir. Bu çalışmada da, Türkiye’de kentsel alanlarda, çocuk emeğinin yaygın olduğu küçük ölçekli işletmelerde, yasal çalışma yaşının bir başka deyişle 15 yaş altı çocuklarda saptanabilen iş kazalarını, tanımlayıcı bir yaklaşımla incelenmeye çalışılarak, uygun eylem plan ve politikaları geliştirilmeye çalışılacaktır.

  1. TÜRKİYE’DE ÇALIŞMA YAŞAMINDA ÇOCUK OLGUSU
  2. 4857 Sayılı İş Kanunu’nun 71. maddesi, 15 yaşından küçük çocukların çalıştırılmalarını yasaklamaktadır. Bununla birlikte, 14 yaşını doldurmuş ve ilköğretimini tamamlamış çocuklarının, bedensel, zihinsel ve ahlaki gelişimlerini ve eğitimlerini engellemeyecek hafif işlerde çalıştırılmalarına yasal açıdan izin verilmektedir.
    Türkiye’de, en son 1999 yılında, Türkiye İstatistik Kurumu’nun(TUİK), Türkiye’de Çalışan Çocuklar başlığı ile yayınlanan, Çocuk İşgücü Anketi’ne göre, 14-17 yaş arasında ekonomik faaliyette bulunan 1 milyon 635 bin çocuk ve ergen bulunmaktadır. Çalışan çocuk ve ergenlerin % 61,8’ini erkekler, % 38,2’sini ise kızlar oluşturmaktadır. TUİK’nun 1994 Çocuk İşgücü Anketi sonuçlarına göre bu yaş grubundaki çocukların % 8,5’i ekonomik bir faaliyette çalışmakta iken, Ekim 1999’da bu oran % 4,2’ye düşmüştür. 8 yıllık zorunlu eğitime geçiş bu azalışın temel nedenidir. Çocuk istihdamı en fazla tarım(%57), daha sonra sanayi(%22), ticaret (%10,2)ve hizmetler(%10,4) sektöründe görülmektedir(TUİK,1999) Çocukların erken yaşta çalışma yaşamına katılımını, işgücü talebi ve arzı açısından iki yönlü düşünmek gerekmektedir. İlki, işgücü talebi açısından, çocuk emeğinin ucuz ve uysal olmasından ötürü, özellikle düşük teknoloji düzeyinde üretim yapan işverenler tarafından tercih edilir bir emek ögesi olmasıdır. Ancak, çalışan çocuk olgusu, sadece işverenlerin ucuz ve uysal emek gereksinimleri ile açıklamak olanaklı görülmemektedir. Türkiye’de çocukları, erken yaşta çalışma yaşamına girmeye zorlayan arz yönlü etkenlerin başında ise, yoksulluk, sosyal güvenlik sistemindeki yetersizlikler ve okumuş-işsizliği gelmektedir(Fişek,1986). Gelir düzeyi düşük ailelerde, çocukların çalışması ve özellikle erkek çocukların bu yolla bir meslek sahibi olması, haneye ek gelir sağlamanın önemli bir aracı olarak değerlendirilmektedir. Sosyal güvenlik sistemindeki yetersizlikler ise, ailelerin çocuklar üzerinden güvence sağlama yolunu seçmelerine neden olmakta, dolayısıyla toplumsal güvence mekanizmalarından çok, bireysel kurutuluş çareleri ile çözüm yolu aranmaktadır. Türkiye’de oldukça yüksek seyreden işsizlik oranı içinde lise ve üniversite mezunlarının payının yüksekliği herkes tarafından bilinen bir olgudur. Bu durum, özellikle gelir düzeyi düşük aileler ve çocukları üzerinde, öğrenimi sürdürme konusunda caydırıcı etki yapmaktadır. Çocukları çalışmaya iten etmenlerin ortadan kaldırılmaması, gelecek kuşaklar için de bir kısır döngü halini yaratmaktadır.

    Çalışan çocuk olgusu, toplumsal cinsiyet rolleri eksenin incelendiğinde ise, kendi için de önemli farklılaşmaları barındırdığı gözlenmektedir. Ailelerin erkek çocuklarını çalışmaya yönlendirmelerinde en önemli etkenin, bir meslek sahibi olmalarını sağlamak olduğu görülürken, kız çocukları çalışma yaşamına iten en önemli unsur ise, evleninceye kadar haneye ek bir gelir sağlamasıdır(Fişek,1998). Dolayısıyla kız çocukları tam bir mesleksel formasyona kavuşma olanağına sahip değildir. Bu da ileride bir şekilde tekrar çalışma yaşamına dönen kız çocuklarının eşitsiz şartlarda işgücü piyasası içine girmelerine ya da girememelerine neden olmaktadır.

    Çocukların çalışma yaşamında erken yaşta yer almalarının, onların fiziksel ve ruhsal gelişimlerini zedelemesinden öte, sosyal riskleri de içinde barındırdığı gözlenmektedir. Çocukların çalışma yaşamında, büyüklerin dünyası içinde ayakta kalma savaşı, çocuklarını yaşayamadan büyümelerine neden olmaktadır. Oysa çocukların ileride fiziksel, ruhsal ve sosyal yönden tam bir iyilik halinde olabilmesi için, bu yaşlarında oyun oynamaya, eğitime ve çocukluklarını yaşamalarına gereksinim vardır. Çalışan çocuk olmak, çocuk olmanın doğası ile zıtlaşan bir yapıya sahiptir. Bu durum, çocuğu küçük yaştan itibaren yalnızlığa iterek, bireyci bir kültüre sahip olmalarını sağlamakta, dolayısıyla, ilerideki yaşlarda, birlikte ve ortak bir amaç uğruna hareket etme gibi kolektif kültürden uzak bireyler olarak yetişmelerine neden olmaktadır ve sonucunda sosyal dışlanmışlık olgusunu getirmektedir. Yapılan çalışmalar, erken yaşta çalışma yaşamına katılan çocukların, yabancılaşma yaşadığını ve ileride sahip olmayı düşündükleri işlerin düşük değerli işler kategorisinde değerlendirilebilecek işler olduğunu göstermektedir (Laughlin ve Barling,2001).

    Türkiye’de işletmelerin neredeyse tamamına yakını küçük ve orta boy ölçekli işletmelerden oluşmaktadır. Küçük ve orta ölçekli işletmelerin temel özellikleri, sermaye ve nitelikli işgücünün yetersizliğidir. Bu işletmeler teknolojik yenilikleri takip edemeyen üretim tekniklerinin kullanıldığı yerlerdir. Bu özellikleri beraberinde diğer önemli bir özelliği yani çalışan çocuk olgusunu getirmektedir. KOBİ’ler kentsel alanlarda çocuk istihdamının en yaygın olduğu işletmelerdir. Yapılan tüm çalışmalar, işletme ölçeği küçüldükçe, işyeri sağlık ve güvenlik göstergelerini de bozulduğunu göstermektedir (NIOSH,1998). Fişek Enstitüsü’nün 1995 yılında Ankara OSTİM Sanayi Sitesi’nde, “Çocuk Çalıştıran Küçük İşyerlerinde Sağlık Hizmeti Sunumu Projesi” çerçevesinde yer alan 126 işyerinde, çalışma koşullarının değerlendirmek amacıyla yaptığı araştırmada da benzer bulgulara ulaşılmıştır. Araştırmada, Avrupa Konseyi İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Komisyonu tarafından çalışma koşullarına ilişkin geliştirilmiş on ölçüt kullanılarak küçük işletmelerin işçi sağlığı ve güvenliği açısından başarısı 5 tam puan üzerinden değerlendirilmiştir. Tablo 1 ve 2’deki sonuçlar küçük ölçekli işletmelerin işçi sağlığı ve güvenliği açısından oldukça riskli alanlar olduğunu ortaya koymaktadır. (Taşyürek ve Fişek, 1995:15-23)

    Tablo 1. Küçük İşyeri İşçi Sağlığı Göstergesinin İşyeri Büyüklüğüne Göre Dağılımı

    İşyeri Büyüklüğü 1-5 6-10 11-15 16-20 20+
    Gösterge 2,347 2,498 2,630 2,625 2,795

    Küçük ölçekli işletmelerin iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini yaygınlaştırma açısından öncelikli işletmeler olmasının nedenleri (Gökbayrak, 2003);

    1. Küçük işletmelerin finansal kaynak sıkıntısı ve rekabet ortamında, işçi sağlığı ve güvenliği uygulamalarına bütçe ayırma güçlüğü,
    2. Küçük ölçekli işletmelerde sendikalaşma oranının çok düşük ya da hiç olmaması,
    3. İşçi sağlığı ve güvenliği mevzuatının, işyeri hekimi, işçi sağlığı-iş güvenliği kurulları gibi işçi sağlığını ve güvenliğini koruyucu ve geliştirici nitelikteki kurumlar için en 50 işçi çalıştırma yasal koşuluna küçük işletmelerin sahip olmaması nedeniyle böyle bir yükümlülük altında olmamaları
    4. Dolayısıyla da işyerlerinde işçi sağlığı ve güvenliği açısından çok önemli bir yere sahip olan oto-kontrol mekanizmalarının bulunmamasıdır.
      Küçük işletmeler düzeyinde çalışan çocukların çalışma koşullarını ortaya çıkarmak amacıyla yapılan çalışmalar, çalışma sürelerinin yasalarda belirlenen sürelerin çok üzerinde olduğunu ve çocukların yıllık ücretli izin gibi temel bir takım yasal haklarından yoksun olduğunu göstermektedir(Fişek,1996; Çalışma Ortamı, 20011 1). Bu işletmelerin, hem genel olarak iş sağlığı ve güvenliği açısından sergilediği tablo hem de bu işletmelerde çocuk emeğinin yaygın kullanımı, çalışan çocuk olgusu ile savaşımın öncelikle bu işletmeler düzeyinden başlaması gerekliliğini ortaya koymaktadır.

     

    Tablo 2: İşyeri İşçi Sağlığı İş Güvenliği Alt-Göstergelerinin Çocuk İşçi Çalıştırılıp Çalıştırılmamasına Göre Dağılımı

    Alt Gösterge İşyerinin Aldığı Başarı Puanı
    15 yaş ve altı 16 yaş ve üstü
    Çalışma Ortam Koşulları 2,894 3,146
    İşyeri makina araç, gereçleri 2,653 2,886
    Ergonomik koşullar 2,105 2,380
    Uyarıcı işaret tabelalar 1,807 1,873
    Havalandırma 2,721 2,866
    Yangın riskiyle ilgili önlemler 2,961 3,273
    Kişisel hijyen koşulları 2,653 2,226
    İlk yardım 1,759 1,900
    Kişisel koruyucular 2,317 2,226
    İşveren tutumu 2,028 2,480
    Genel Değerlendirme 2,392 2,558

    Kaynak: Taşyürek,M ve Fişek,A.G (1995)

  3. ÇOCUKLARDA İŞ KAZALARI
  4. SSK mad:11, iş kazasını esas olarak işyeri sınırları içinde ya da dışında ama yapılan iş ile ilgili kaza olarak tanımlamaktadır. Çırak statüsünde çalışan çocukların, yine SSK göre, iş kazası ve meslek hastalıkları ile hastalık sigortalarından yararlanma hakları bulunmaktadır. Ancak, Türkiye’de kentsel alanlarda kayıt dışı sektörün büyüklüğü göz önüne alındığında, SSK kapsamına girmeyen ya da kendi aile işletmelerinde ücretsiz aile işçisi olarak çalışan çocukların bu hakların kapsamı dışında olduğu görülmektedir.

    Sosyal Sigortalar Kurumu verilerine göre, Türkiye’de 1998-2005 yılında, 14 yaş altı çalışanlarda görülen kaza sayısı, toplamı 1319’dur. Aynı dönemde 15-19 yaş arası çalışanlarda toplam kazası 20820’dir(SSK,2000-2005, İstatistik Yıllıkları) Erkek çocuklarda kaza sayısı, kızlara göre fazladır. Bu durumun bir nedeni, kızların, tekstil dışında, kaza riski yüksek iş kollarında çalışmamalarıdır. Diğer bir neden ise, SSK verileri’nin yalnızca kayıt içi sektörde yer alan işletmelerde olan ve Kurum’a bildirilen kazalara ait olmasıdır. Kaza sayılarının görünenden çok daha yüksek olduğu tahmin edilmektedir.
    Çocuklarda iş kazası geçirme sıklığının yetişkinlere göre çok daha fazla olduğu, bu alandaki çalışmaların ortak bulgusudur(Banco,vd,1997;Miller ve Kaufman,1998;Runyan ve Zacoks,2000; Forastieri,2000). Burada hem çalışan çocuklardan hem de çalışma ortamı ve kullanılan aletlerden kaynaklı risk faktörlerinin etkili olduğu görülmektedir. Çocuklardan kaynaklı risk faktörlerinin başında, çocuk işçilerde risk algısının düşüklüğü; deneyimsizlik; işçi sağlığı ve güvenliği eğitimlerinin alınmamış olması; yorgunluk, uyku vs sonucu dikkat dağınıklığının gelmekte olduğu görülmektedir (Ruyal ve Zokocs,2000; Simoyi vd, 2002, NIOSH;1998).
    Çalışma ortamından kaynaklı risk faktörleri ise, KOBİ’lerin genel olarak, maliyet ve finansman sıkıntısı nedeniyle koruyucu düzenlemeleri yaşama geçirmede isteksiz oluşu; işyerinin güvenlik ve sağlık göstergelerinin düşüklüğü; KOBİ’lerin özgün yapılanmalarına uygun iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin olmayışı ya da azlığı; denetim yetersizlikleri; sanayinin özellikleri; işin doğasından kaynaklı olarak çalışma koşullarının güçlüğü ve yapılan işin gereksinimlerinin çocuklarının fiziksel, ruhsal ve sosyal kapasitelerine uygunsuzluğudur.
    İş Kanunu’nun işçi sağlığı ve güvenliği düzenlemelerine göre, ondört yaşından onsekiz yaşına kadar (onsekiz dahil) çocuk ve genç işçilerin işe alınmalarından önce işyeri hekimi, işçi sağlığı dispanserleri, bunların bulunmadığı yerlerde sırası ile en yakın Sosyal Sigortalar Kurumu, sağlık ocağı, hükumet veya belediye hekimlerine muayene ettirilerek işin niteliğine ve şartlarına göre vücut yapılarının dayanıklı olduğunun raporla belirtilmesi ve bunların onsekiz yaşını dolduruncaya kadar altı ayda bir defa aynı şekilde doktor muayenesinden geçirilerek bu işte çalışmaya devamlarına bir sakınca olup olmadığının kontrol ettirilmesi ve bütün bu raporların işyerinde saklanarak yetkili memurların isteği üzerine kendilerine gösterilmesi zorunludur(Madde.87)Ancak yukarıda KOBİ’lere ilişkin yukarıda aktardığımız sınırlılıklar, bu düzenlemelerin yaşama aktarılmasında önemli engeller olarak karşımızda durmaktadır.

  5. ARAŞTIRMA BULGULARI:

3.1. Yöntem
Alan çalışması, Ankara-Ostim ve İstanbul-Pendik küçük sanayi sitelerinde, 2001 yılında Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı için çocuk emeğine yönelik çalışmaların kapsamında toplanan bilgi formlarına dayanmaktadır. Araştırma kapsamında 13-15 yaş diliminde, küçük ölçekli işletmelerde çalışan ve Çıraklık Eğitim Merkezlerine kayıtlı olan ya da kendilerine sanayi sitelerinde ulaşılan çocuklardan, tümünü ulaşmak amacıyla kartopu örneklem yolu ile seçilen ve ulaşılabilen 170 çocuğa yapılandırılmış mülakat tekniği ile son bir yıl içinde geçirdikleri kazalar ve kaza sonuçları hakkında bilgiler sorulmuştur. Burada herhangi bir yaralanma ile sonuçlanmamakla birlikte, çalışma ortamından kaynaklı risk faktörlerini belirlemek amacıyla, yaşanılan kıl-payı kaza tehlikelerinin de anlatılması istenmiştir. Araştırma kapsamında yer alan 104 çocuğun kıl paya kaza tehlikesi geçirdiği ortaya çıkmıştır. Araştırmada, ayrıca, çalışan çocuk olgusunu daha iyi değerlendirmek amacıyla, çalışan çocukların sosyo-demografik özellikleri; çalışma tarihçeleri ve çalışma koşullarına ilişkin sorular da yöneltilmiştir. Açık uçlu hazırlanan sorulara verilen yanıtlar, araştırmacılar tarafından sınıflandırılarak, istatistiksel analizlere tabi tutulmuştur.

3.2. Çocuk Çalışmasında Etkili Olan Sosyal Faktörler
Araştırma kapsamında yer alan 170 çocuğun, %48’i kırdan kente göç sonucunda kentlere gelen çocuklardan oluşmaktadır. Araştırma kapsamında yer alan çalışan çocukların %52’si kırdan kente göç yaşamadıklarını belirtmekle birlikte; ailelerinin kırdan kente göç sonucunda, kentlere yerleşen aileler oldukları ortaya çıkmıştır. Çocukların tamamına yakınının yoksul ve sınırlı gelir düzeyine sahip aile çocukları olduğu görülmektedir. Tablo-3’de, çalışan çocukların babalarının çalışma durumuna göre dağılımı verilmiştir. Bu dağılımlar, çalışan çocuk olgusunun, kırdan kentte göç eden ailelerinin, kentsel alanlarda düzenli istihdam olanakları ve buna bağlı olarak gelir elde edememesi sonucu ortaya çıktığını bir kez daha göstermektedir.

Tablo 3: Çalışan Çocukların Babalarının Çalışma Durumuna Göre Dağılımı

Babanın çalışma durumu ve yaptığı iş Sayı %
Baba yok ya da çalışmıyor 18 10,6
Düzensiz- sınırlı gelirli işler 37 21,8
Düzenli-sınırlı gelirli ya da değişken gelirli küçük işyeri sahibi 115 67,6
Toplam 170 100,0

3.3. Çalışan Çocukların İş Tarihçeleri ve Çalıştıkları Sektör
Çalışan çocukların çalıştıkları işletme büyüklüğüne göre dağılımları incelendiğinde(Tablo-4), büyük çoğunluğunun (%80), 5 ve altında işçi çalıştıran mikro ölçekli işletmelerde çalıştıkları görülmektedir. Çalışmaya katılan çocukların hemen hepsi ise, 50 işçiden daha az işçi çalıştıran işyerlerinde çalışmaktadırlar. İşletme ölçeği küçüldükçe, işyeri sağlık ve güvenlik göstergelerinin olumsuzlaştığı gerçeği göz önüne alındığında, çocukların çalışma ortamlarında öncelikli bir risk grubu olarak ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Bir başka açıdan değerlendirildiğinde ise, çocuk çalışmasına ancak küçük ölçekli işletmelerin çalışma ortamının izin verdiği anlaşılmaktadır. Bu işletmelerde teknoloji düzeyinin düşüklüğü; önemli ölçüde kayıt dışılık ve denetim yetersizliği çocuk çalışmasına ortam sağlayan başlıca etmenler olarak karşımıza çıkmaktadır.

Tablo 4: Çalışan Çocukların İşletme Ölçeğine Göre Dağılımları

İşyeri Büyüklüğü Sayı %
5 ve altında işçi çalıştıran 137 80,6
6-10 işçi 23 13,5
11 + işçi 10 5, 9
Toplam 170 100,0

Araştırmanın ilginç bulgularından biri ise, çalışan çocukların üçte birinden fazlasının (%38,8) ilk işe başladıkları kişinin akrabası ya da hemşerisi olmasıdır. Bir başka deyişle aileler, geleneksel bağlar içinde çocuklarını tanıdıkları yanında işe vermeyi tercih ederek, bir anlamda çocuklarını korumaya çalışmaktadırlar.
Araştırma kapsamında yer alan çocukların ortalama çalışma süresinin 19,6±13,2 ay arasında değiştiği görülmektedir. Çalışan çocukların %45,3’ü 1 yıldan az; %47,1’i ise 1-3 yıl arasında; %7,6’sı 3 yıldan daha fazla süredir çalışmaktadır. Araştırma kapsamında yer alan çocukların iş değiştirme hızlarının yüksek olduğu saptanmıştır. Tablo-3’de, çocukların %37’sinin hiç iş değiştirmemiş olmasına karşın; %63’nün en az bir kez iş değiştirdiği görülmektedir. İş değiştirme hızının yüksekliği, çocukların çalışma ortamından kaynaklı memnuniyetsizliğin bir göstergesi olarak algılanmalıdır. Bu yorumu destekleyen bir diğer bulgu ise, çocukların çalışma süreleri ile çalıştıkları iş kolları arasında önemli bir ilişki olmasıdır (X2: 1,59, p>0.05). Çalışma koşullarının güçlüğü artıkça, çalışma süresinin azaldığı ortaya çıkmaktadır.

Tablo 5: Çalışan Çocukların İş Değiştirme Sayılarına Göre Dağılımı

İş değiştirme sayısı Sayı %
İş değiştirmemiş 63 37,1
1 -2 kez 60 35,3
3 kez ve üstü 47 27,6
Toplam 170 100,0

Araştırma kapsamında yer alan çocukların çalıştıkları sektörlere göre dağılımı ise Tablo-6’de görülmektedir. Bu dağılıma göre, çocukların %37,6’sı iş kazaları açısından risk yüzdesi yüksek onarım iş kolunda; %33,8’si ise genel hizmetler sektöründe çalışmaktadır. Söz konusu dağılımlar, daha önce belirttiğimiz Türkiye genelindeki dağılımlara benzer özellikler sergilemektedir.

Tablo 6: Çalışan Çocukların Sektörlere Göre Dağılımı

İş Kolu Sayı %
Onarım İş Kolları (Makine, alet, edevat, cihaz vb) 64 37,6
Genel Hizmetler İş Kolları (Lokanta, Otel, Han, Kahvehane, Hamam, Berber, Salon vb.) 66 38,8
Diğer İş Kolları 40 23,5
Toplam 170 100,0

3.4. İş Kazaları
Araştırma kapsamında yer alan 170 çocuk arasında iş kazası geçirme oranı %29,5 olarak saptanmıştır. Tablo-7’de görüldüğü gibi, kaza geçiren çocukların %86’sı 1 ya da iki kez; %13,7’si ise en az üç kez kaza geçirdiklerini belirtmişlerdir.

Tablo 7: İş Kazası Geçiren Çocukların Kaza Sayılarına Göre Dağılımı

1 ve 2 kez 57 86,3
3 ve 3+ 9 13,7
Toplam 66 100,0

Araştırma kapsamına giren çocuklar arasında, en fazla iş kazasının, onarım iş kolunda çalışan çocuklar arasında olduğu görülmektedir(bkz. Tablo–8). Onarım iş kolundaki çalışma doğasının, çocuk çalışması açısından daha güç olması ve kullanılan aletlerin daha riskli oluşu, kazalarda önemli etkenler olarak karşımıza çıkmaktadır.

Tablo 8: Çocukların Çalıştıkları İş Kollarına Göre İş Kazası Geçirme Durumlarının Dağılımı

İş kazası var İş kazası yok Toplam
Onarım İş Kolu 34 30 64
Genel Hizmetler 16 50 66
Diğerleri 16 24 40
Toplam 66 104 170

X2: 11,44, p=0,003

Araştırmada ilginç bir bulgu, aile, akraba, tanıdık gibi yakın kişilerin yanında çalışan çocukların iş kazası geçirme oranının yüksek olmasıdır. Bu bulgu, aileler tarafından, akraba ve tanıdık yanında çocukları işe vermenin, çalışma ortamında koruma sağlamadığını göstermektedir. İş kazası geçiren toplam 66 çocuğun, 35’i tanıdık yanında çalışan çocuklardan oluşmaktadır.
Kazaların oluş zamanı açısından dağılımına baktığımızda ise, kazaların çoğunluğunun öğle ve öğle sonrası saatlerde olduğu görülmektedir. Kazaların %16,7’si sabah saatleri; %27,3’ü öğle saatleri; %45,4’ü öğleden sonra ve %10,6’sı akşamüzeri meydana gelmiştir. Söz konusu bulgu, uzun çalışma saatlerinin, çocukların bünyelerine uygun olmamasının bir başka göstergesidir. Yorgunluk, dikkatsizlik, uyku gereksinimi, kazaların çalışma gününün ortasından sonra meydana gelmesinde etkili olan faktörlerdir.

Tablo 9: Kazaların Oluşma Biçimleri

Oluşma Biçimi Sayı
Kesikler, Sıyrıklar 29
Çalışılan alet/makineden kaynaklı sıkışma,ezilme,batma vb. 15
Göze yabancı cisim kaçma 8
Yanma 6
Diğer (Elektrik çarpması, düşme, zehirlenme, araba çarpması 8
Toplam 66

Kaza nedenlerine göre kaza dağılımları incelediğinde ise, kazaların ağırlıklı olarak, kesilme ve çalışılan aletlerden kaynaklı zarar görme sonucunda oluştuğu ortaya çıkmaktadır. Kazaların %44’nün, kesilme ve sıyrıklar nedeniyle, yaklaşık %23’nün ise çalışılan makine ve aletten kaynaklı sıkışma, ezilme, kapma gibi nedenlerden oluştuğu görülmektedir. Söz konusu kaza nedenleri, araştırma kapsamında yer alan çocukların en fazla onarım iş kolunda çalıştığı göz önüne alındığında şaşırtıcı değildir ve kullanılan aletlerin çocuklara göre olmadığının bir başka göstergesidir.

Tablo 10: Tablo-10. Kaza Sonucu Oluşan Yaralanmalar

Yaralanmalar Sayı
Kol,el ve parmak lezyonları 49
Göz lezyonları 9
Bacak ve ayak lezyonları 3
Baş, boyun lezyonları 2
Diğer 11

Tablo-10’da ise, kaza sonucu oluşan yararlanmaların türüne göre sayısı görülmektedir. Kazalar sonucunda vücudun kol, el ve parmak bölgelerinin en fazla risk altında olduğu ortaya çıkmaktadır. Kaza sonucu oluşan yararlanmaların gösterdiği dağılım, kazaların nedeni ve ağırlıklı olarak onarım sektörünün özelliklerini doğrudan yansıtmaktadır.
Araştırmanın en önemli sonucu ise, kaza geçiren çocukların, işgöremezlik durumları ile çocukların ilerideki yaşamlarını etkileyecek kalıcı hasarlara ilişkin bulgulardır. Kaza sonrasında çocukların %65,2’si hiç içten kalmazken, %24,2’sinin 1-3 gün; %10,6’sının ise 4 ve daha fazla gün iş göremezlik geçirdiği anlaşılmıştır. 12 çocukta ise, görme kaybı, yara ve yanık olmak üzere ilerideki yıllarda taşıyacakları kalıcı hasarların olduğu anlaşılmaktadır.

Kaza sonrası ilk ve acil yardım hizmetlerine erişim ile ebeveynlerin tutumu ise, araştırmanın ilginç ve bir o kadar da düşündürücü verisini sunmaktadır. Tablo-11’de, kaza geçiren çocukların yarısının herhangi bir sağlık kuruluşuna başvurmadığı görülmektedir. Geriye kalan çocukların çoğunluğu ise, sadece işyerinde ecza dolabından yararlanabilmişlerdir. Bu bulgu, çalışma ortamında kazalar önlenemediği gibi kaza sonrasında sağlık hizmetlerine erişimde yaşanan sorunların, kazaların sonuçlarını çok daha ciddi hale getirebileceğini de göstermektedir.

Tablo 11: Kaza Sonrası Sağlık Hizmetlerinden Yaralanma Durumu

İşten kalmayan 3 gün ve altı 4 gün ve üstü Toplam
Başvurduğu sağlık kuruluşu
Sağlık kuruluşuna başvurmadı 31 3 34
İşyeri ecza dolabından yararlanma 9 7 1 17
Sağlık Kuruluşu’na Başvurma (Hastane, Poliklinik, Sağlık Ocağı, Özel doktor gibi) 3 6 6 15
Toplam 43 16 7 66

Tablo 12: Kaza Sonrası Ailelerin Tutumu

İşten kalmayan 3 gün ve altı 4 gün ve üstü Toplam
Kaza sonrası anne-babanın tutumu
Haberleri olmamış 15 1 16
Olağan karşılamışlar 21 2 2 25
Dikkatli olmasını önermişler 3 10 2 15
Birlikte hastane/ polikliniğe gitmişler 2 2 2 6
Çocuğa kızmışlar 2 1 3
Kazanın nasıl olduğunu sormuşlar 1 1
İlaç alıvermişler 1 1
İşe göndermemişler 1 1
Toplam 43 16 7 66

Tablo-12’de ise kaza sonrası ailelerin, kazaya karşı tutumları görülmektedir. Ailelerin büyük çoğunluğunun kazadan haberi olmaması, olağan karşılaması ve sadece dikkatli olmalarını önermesi oldukça düşündürücü bir durumun varlığına dikkat çekmektedir. Bu bulgu, işverenlerin kazalar karşısındaki ilgisizliğinin yanı sıra, çocukların ailelerinin de ilgisizliğini ve çocukların çalışması kadar, geçirdikleri iş kazalarının da kanıksandığı göstermesi bakımından tehlikeli bir noktayı işaret etmektedir. Bu bulgu aynı zamanda, kıl payı kazalarla yaralanmaktan kurtulan çocuklarını, ilerideki olası tehlikelerden korunma konusunda da ailelerin edilgenliğini ortaya koymaktadır.

SONUÇ
İş kazaları, çalışma yaşamında, 13–15 yaş arası çocukların karşılaştığı öncelikli bir risktir ve çocukların bugünü kadar, geleceğini de etkilemesi açısından oldukça önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. İş kazalarının, risk faktörlerinin ortaya konulduğu sürece önlenebilir nitelikli olduğu bilinmektedir. Ancak araştırmadan ortaya çıkan sonuç, çocuk emeğinin yaygın olduğu küçük ölçekli işletmelerde, çalışma ortamında koruyucu önlemlere yeterince yer verilmediğidir.
Çocuk işçiliği ve ortaya çıkardığı olumsuz sonuçlar sadece çalışan çocukların sorunu değildir. Tüm toplumun sorunudur. Sorunun sosyal karakterini ortaya koyan olguları şöyle sıralayabiliriz:

  1. Çocuk işçiliği, her şeyden önce, fiziksel, ruhsal ve sosyal açıdan sağlıklı kuşakların yetişmesinin önünde engeldir.
  2. Çocuk işçiliği, eğitim çağındaki çocukların, çalışma yaşamına girmesi, toplumun genel eğitim düzeyini düşürmektedir.
  3. Çocuk işçiliği, düşük teknoloji ve katma değerli bir üretim yapısı ortaya çıkardığından, ekonomik açıdan uzun dönemde ülke ekonomisinin rekabet kapasitesi önünde önemli bir engel oluşturmaktadır.
  4. Çocuk işçiliği, Türkiye’de son yıllarda hızla artan yetişkin işsizliğini de besleyen bir olgudur.
  5. Çocuk işçiliği, işverenler açısından , çocuk emeği kullanan işletmeler ile kullanmayan işletmeler arasında haksız rekabet yaratmaktadır.
  6. Çalışan çocukların yine kendileri gibi çalışan çocuklar ile olan sınırlı sosyal çevresi, toplumda kutuplaşma ve sosyal dışlanma riskini artıran bir durum ortaya çıkarmaktadır.
  7. Eğitim gören yaşıtlarının sahip olduğu olanaklara ulaşamama, sosyal adalet ve dayanışma duygusunu azaltmaktadır.

Çocuk işçiliğini önlemeye yönelik politikalar geliştirilmediği sürece, bu sorun kısır döngü halini alacaktır.

Çocuk işçiliği ile mücadele yöntemlerini, kısa ve uzun erimli olmak üzere iki aşamada tanımlamak gerekmektedir. Kısa erimde, çocuk çalıştıran işyerlerinin mercek altına alınması ve çalışma ortamlarında çocukları koruyucu önlemlerin uygulanması gerekmektedir(Fişek,1995). Ayrıca, sağlık ve güvenlik hizmetlerine erişimin artırılması da büyük önem taşımaktadır. Kısa erimli faaliyetlerin bir başka amacı da, çocukların çocukluklarının yitip gitmesinin önlenmesi adına boş zaman etkinliklerinin kendilerine sunulması olmalıdır(Fişek,1986). Bunun yanı sıra, çocuk işçiliğinin ve iş kazalarının nedenleri ve etkileri hakkında başta aileler olmak üzere tüm toplumun bilinçlendirilmesi ve duyarlılık kazandırılması gerekmektedir. Uzun erimde, çocuk emeğinin tümüyle ortadan kaldırılması ve çocukların eğitime yönlendirilmesi şarttır. Bu amaca ulaşmak ancak çocuk işçiliğine neden olan sosyal sorunların ortadan kaldırılması ile olanaklıdır. Bu ise, yoksulluk ve işsizliği ortadan kaldıracak ve/veya azaltacak, herkese sosyal güvence sağlayacak sosyal politikaların geliştirilmesi yolu ile olacaktır. Çocuk işçiliğine yönelik kısa ve uzun erimli bu çabaların devlet, sosyal taraflar, çocuk aileleri ve bu konuya yönelik çalışan uzman ve hükumet-dışı kuruluşları içerisine alacak geniş tabanlı bir eylem zeminini gerektirdiği açıktır.
İşte Türkiye’de 1992 yılından bu yana Uluslararası Çalışma Örgütü(ILO) / Çocuk Emeğinin Sona Erdirilmesi Uluslararası Projesi (IPEC) katkısıyla bir ortak payda geliştirilmiştir. Her ne kadar, gelir bölüşümü bu dönemde daha da adaletsiz bir konuma dönüşmüş olsa da, bu eylem zemininde ve temel eğitimin sekiz yıla çıkarılmasıyla çocuk emeği geriletilmiştir.
1994 ve 1999 yıllarında iki kez Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) tarafından yapılan Çocuk İşgücü Anketleri ile son yıllarda gerçekleştirilen gözlemler, bunun en iyi kanıtlarıdır.
Ancak, Türkiye’nin geniş bir çocuk-genç nüfusa sahip olması ve kırdan kente göçün hala sürmekte oluşu, çocuk emeği tehdidinin devam ettiğini ortaya koymaktadır. Demek ki, çocuk emeği, toplumumuz için, hala potansiyel bir tehlikedir.
Bu bakımdan, araştırmamız ve benzerleri ile ortaya konulan çarpıcı olumsuzlukların, yeniden yeniden topluma sunulması ve ailelere, öğretmenlere, kamu kuruluşlarına ve hükumet-dışı kuruluşlara, çocuk emeği ile mücadelenin önemi anımsatılmalıdır.

KAYNAKLAR

  1. Banco, L; Lapidus, G; Monopoli, J; Zavoski, R.(1997) ,” The Safe Teen Work Project: A Study to Reduce Cutting Injuries Among Young and Inexperienced Workers”, American Journal of Industrial Medicine, 31:619-622.
  2. Çalışma Ortamı (2001), Vakıf Haberleri: “Çocukların Paylaştığı Nimetler ve Standartlar”,Çalışma Ortamı, Sayı 58: 18-19. http://www.fisek.org.tr/proje_cirakkeyfi.php
    Fişek, A.G.(1986), Çocuk İşçilerin Mediko-Sosyal Sorunları Araştırması, Ankara.
    Fişek, A.G.(1995), “Küçük Sanayi Sitelerinde İşçi Sağlığı Güvenliği Birimi: Fişek Modeli”, Çalışma Ortamı, Sayı 22: 6-15.
  3. Fişek, A. G(1996), “Çocuk Hakları Yasası ve Çalışan Çocuklar”, Mülkiyeliler Birliği Dergisi, 179-180/19: 22-30.
  4. Fişek, A.G.(1998), “Çocuk Emeğinin Sona Erdirilmesi: Kız ve Erkek Çocuk Emeği Arasındaki Farklar”, Çalışma Ortamı, Sayı 36: 2-4.
  5. Forastieri,V. (2002), Health and Safety Risks, 2nd. Ed, Geneva, International Labour Organization.
  6. Gökbayrak,Ş. (2003), “Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerde Risk Gruplarına Yönelik Sosyal Politikalar”, Çalışma Ortamı, Sayı 71: 11-13.
  7. Loughin,C ; Barling, J.(2001), “Young workers’ work values, attitudes and behaviours”, Journal of Occupational and Organizational Psychology, 74: 543-558.
  8. Miller,M.E; Kaufman, J.D.(1998), “Occupational Injuries Among Adolescents in Washington State, 1988-1991”, American Journal of Industrial Medicine:121-132.
  9. NIOSH .(1998), Protecting Youth at Work, Washington D.C.
  10. Runyan,C.; Zakocs, R.C(2000), “Epidemiology and Prevention of Injuries Among Adolescents Workers in The United States”, Ann. Rev Public Health, 21:247-269.
  11. Simoyi, P; Frederick, L; Niezen, C(2001),” Teenagers’ Experience with Occupational Health and Safety Issues in West Virginia”, Human and Ecological Risk Assessment, 7: 1945 -1956.
  12. SSK (2000-2005), İstatistik Yıllıkları, Sosyal Sigortalar Kurumu, Ankara.
  13. Talas,C.(1990), Toplumsal Politika, İmge Kitapevi, Ankara.
  14. Taşyürek,M ve Fişek,A.G ,.(1995), “Çocuk Çalıştıran İşyerlerinde Çalışma Koşulları Üzerine Bir Araştırma”, Çalışma Ortamı, Sayı 22: 15-23.
  15. TUİK(1999), Türkiye’de Çalışan Çocuklar 1999, T.C Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü ve Uluslar arası Çalışma Örgütü, Ankara

 
 

*: Fişek Enstitüsü, Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı Gönüllüsü Dr. A.Ü SBF Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü Araştırma Görevlisi

**: Fişek Enstitüsü, Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı Gönüllüsü Prof.Dr. Osman Gazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi Adli Tıp Bölümü Öğretim Üyesi.

***: Fişek Enstitüsü, Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı Genel Yönetmeni Prof.Dr. A.Ü SBF Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü Öğretim Üyesi.

1: Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı’nın, Çalışan Çocuklara yönelik projelerden biri olan ve çalışan çocukların, çalışmayan yaşıtları ile aynı nimetleri (yaz tatili, oyun, spor, boş zaman etkinlikleri) paylaşmalarını hedefleyen “Çırak Keyfi” Projesi’nin kavramsal çerçevesi için ayrıca bkz. http://www.fisek.org.tr/proje_cirakkeyfi.php