Bilgilendirme Toplantısı (25.11.2004)

PROF. DR. GÜRHAN FİŞEK (Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı Başkanı) özetle;

Çalışan çocukların okumasını istediklerini; esas olarak çocukların yerinin ne sokak ne de işyerleri olduğunu yerinin okul olduğunu; dolayısıyla hedeflerinin onların okumasını sağlamak olduğunu; hedeflerini uzun erimli ve kısa erimli olmak üzere ikiye ayırdıklarını; uzun erimli amaçlarının çocukların sokaktan ve işyerlerinden çekilmesi ve okula yönlendirilmesi olduğunu; kısa erimli amaçlarının ise bu sağlanana kadar geçen süre içerisindeki bu kuşaklara ne yapacaklarını düşündüklerini; çok gecikildiği takdirde, bu çocukları büyümüş olarak bulduklarını; yani 12 yaşında bulunan çocuğa hizmet vermekte gecikilirse altı yıl sonra bu çocuğun 18 yaşında olduğunu; onun için artık yapacak bir şey  olmadığını; dolayısıyla, kısa erimli amaçların son derece önemli olduğunu;

Kurdukları internet erişimli kütüphaneyle (Türkiyedeki tek çocuk emeği kütüphanesi) araştırmacıları bu alana yönlendirmeye çalıştıklarını; fotoğraf yarışması düzenlediklerini; hiçbir sivil toplum örgütünün devletin yerini tutamayacağını; onun görevinin sadece model üretmek olduğunu; çıkış yollarını göstermek olduğunu; dolayısıyla çalışmalarında sadece örnek olmayı amaçladıklarını; bunun ötesinde bir işlev üstlenmediklerini;

İlk çalışmalarının küçük sanayi sitelerinde başladığını; 1982 yılında başlayan çalışmalarının aynı çerçeve içerisinde, bugün de o küçük sanayi sitelerinde sürdüğünü; yaklaşık beşer yıllık periyotlarla İzmir, Denizli, İstanbul’da çalışmalarının olduğunu; 1982’de Ankara’da başlayan çalışmaların bugün de devam ettiğini; 2001 kriziyle birlikte çalışmalarını Ankara’da yoğunlaştırdıklarını; küçük işyerlerine kliniklerle ulaşarak, hem çocukların hem işçilerin sağlık kontrollerini gerçekleştirmek, onları kazalardan, hastalıklardan koruyabilmek amacıyla çalışmalar yaptıklarını; çocuk emeğiyle ilgili çalışmalarının da buradan esinlendiğini; bu çalışmalar sırasında, yoğun olarak çocuk çalıştırılmasına tanık olduklarını; çocukların korunabilmesi için mutlaka yanında duran, onların sıkıntılarını anlayan insanlarla buluşmaları gerektiği kanısına vardıklarını;

Yasaya göre, işçinin 14 gün ücretli izni olduğunu; çırağın Çıraklık Yasasına göre 30 gün ücretli izni olduğunu ancak çocuklara yılda kaç gün izin yapıyorsunuz diye sorduklarında iki gün, üç gün en fazla yedi gün izin yaptıklarını söylediklerini; çıraklar için bir yaz tatili projesi hayata geçirdiklerini; bu çalışmalarına nimetlerin ve standartların paylaşılması adını verdiklerini; 10 kız, 10 erkek çırağı deniz kenarında yaz tatiline götürdüklerini; onların yüzme öğrenmesini sağladıklarını; yaşamın farklı bir yüzünü görmelerini sağladıklarını; insan haklarını hayata geçirebilmenin yolunun, o hakları tatmaktan geçtiğini, yedi gün süresince, bu çocukların bu hakları tattığını düşündüklerini; hiçbir zaman bunlara eğitim yapmadıklarını; sadece günde bir saat süren bir söyleşi saatlerinin olduğunu; bu söyleşi saatlerinin onlar için dehşet anları olduğunu çünkü, onların ne kadar cehalet içerisinde olduklarını gördüklerini;

Kırsal alanda eğitimin önemsenmediğini; burada yaşayan kişilerin kendi dışındaki dünyayı, kendisinin dünyadaki yerini kavramasının çok önemsenmediğini; yararlanılabilecek kurumların son derece sınırlı olduğunu; buna karşın, kentte kişinin çevresiyle iletişim halinde olduğunu ve yararlanabileceği yerli, yabancı sayısız kurum olduğunu; ama, bu kurumlara nasıl ulaşacağını kırsal alandan gelenin bilemediğini; bildiğinin sadece kendisinden bir adım önce gelen hemşehrisi olduğunu; o ne yaparsa, o nereye yönlendirirse, oraya gittiğini; hemşehrisi sokaktaysa sokağa çıktığını; dökümcüde çalışıyorsa dökümcü olduğunu; kırsal alanda yaşamdan tat alma olanaklarının kısıtlı olduğunu; çocuğa ve insan yaşamına verilen değerin daha düşük düzeyde olduğunu; buna karşılık kentte çocuğa ve insana verilen değerin yüksek olduğunu; kırsal alanda kadına tanınan rolün evinin ya da tarlasının sınırları içerisinde olduğunu; kentte kadına tanınan rolün ve konumun değiştiğini; üretimde, kırda bireyselliğin egemen olduğunu; dolayısıyla ekip kurma, ekip çalışması kavramlarının yerleşmemiş durumda olduğunu; buna karşılık kentsel mekânlarda üretimde birden çok insanın ekipler halinde çalıştığını ve modern üretim tekniklerinin kullanıldığı örgütlü çalışmaların ortaya çıktığını; kırsal alanda, kültür, sanat ve spor etkinliklerine katılma gereksinmesi ve olanaklarının en düşük düzeyde olduğunu; buna karşılık kentsel alanda, kültür, sanat, spor etkinliklerine katılım, kitle sporunun özendirildiğini; dolayısıyla kolektif, örgütlü yaşamın kentte yer bulduğunu; kırda yaşam standardı ve tüketim düzeyinin düşük olduğunu; kentlerde ise yaşam standardının yüksek ve tüketimin daha yüksek düzeyde olduğunu; teknoloji, kitle iletişim araçları, temas edilen kişiler kırda kısıtlıyken, uyaranların kentte çok daha fazla olduğunu; kırda, sosyal güvenlik alanlarının son derece yetersiz olduğunu; buna karşılık, sosyal güvenlik sistemine katılma olanaklarının, sistemin nimetlerinden yararlanmanın kentte yüksek olduğunu; kırda çocukların giderlerinin düşük olduğunu; ama, kentte çocuğun değerinin de giderinin de yüksek olduğunu; kırda çocukların sokağa çıktığında karşı karşıya kaldıkları riskler, kaybolma, çetelere katılma, yasadışı işlere bulaşma ya da kazaya uğrama olasılığının çok düşük olduğunu; buna karşılık, kentte bütün bunların daha fazla olduğunu; kırda, örgütlenme, örgütlü mücadele fikrinin olmadığını; buna karşın, kentte örgütlenerek hem haklarını koruma hem bir şeyler elde edebilme mücadelesinin olduğunu;

Genç Kız Evi dedikleri toplum merkezi çalışmalarını Türközü’nde hayata geçirmek üzere olduklarını; kırdan kente yoğun bir göç olduğunu; bu göçle gelenlerin kendi değerlerini, kendi alışkanlıklarını kente taşıdıklarını; kentli değerlerin ailelere taşınmasında kızların ve annelerinin çok önemli bir motif olduğunu düşündüklerini; genç kız evinin de temasının, okumakta olan kız, annesi ve küçük kardeşinden oluştuğunu; genç kızın okumasını mutlaka sürdürmesini istediklerini; desteklenmesi gerektiğini; kızın kardeşine bakmakla yükümlü olmaması gerektiğini; bunun için kardeşlerin oynayabileceği ayrı bir ünite kurduklarını; ondan sonra da, kızların, geri kaldıkları derslerde yardım vermek, bilgisayar desteğinden yararlanmak gibi amaçlarının olduğunu; genç kız evinin özellikle yoksul semtlerde bir dönüşüm aracı olabileceğini düşündüklerini; eğer bunu başarabilirlerse aslında çocukların sokağa kaymasını önleyeceklerini düşündüklerini;
İfade etmiştir.

6.3  Komisyonu Bilgilendirme Toplantısı (25.11.2004)