Adli Tıp Günleri’nde Panel Konuşması

17-18 Mayıs 2008, Kocaeli

Değerli dostlarımız,
Hoşgeldiniz.
Bir pazar sabahının erken saatinde buraya kadar gelip çalışan çocukların sorunlarına kulak kabarttığınız için teşekkür ederiz.

Adalet ve çalışan çocuk… İki kavramı biraraya getirdiğimiz zaman benim içimden “sosyal adalet”i konuşmak geliyor; daha doğrusu adaletsizliklere isyan etmek geliyor.

Bu bir yazı olsaydı; ben bu yazının başlığını “Adalet bu mu?!” diye atardım. Halk ozanımız, ne güzel söylemiş: “Adaletin bu mu dünya?”

Çocukların çalışma yaşamına erken yaşta girmesi büyük bir adaletsizlik. Bu adaletsizliğin sorumlusu ne aileleri, ne işverenler, ne de öğretmenler. Bu adaletsizliğin sorumlusu, onlara çalışmadan yaşayabilecekleri bir ortam sunmayan toplum; yani hepimiziz.

Çocuklar neden çalışır ?

İster okuldan kopsunlar, ister okula devam etsinler, onları çalışma yaşamına iten ana etmen ekonomik zorluklardır. TÜİK, 15 yıldır çok güzel bir girişimin içerisinde “çocuk işgücü anketleri” yapıyor. Tüm eksiklerine ve tartışılabilir yanlarına karşın, bize ipuçları veriyor; konuyu tartışma olanağı sunuyor.

2006 yılı TÜİK Çalışan Çocuklar Anketi’nden size bazı veriler sunmak ve bunları değerlendirmek istiyorum :

Bugün neden buradasınız ?
Sanırım vereceğiniz yanıtlarla toplumsal hareketlere gönlünü veren önder kişilerin verdiği yanıtlar büyük benzerlik gösterecektir. 2000 yılında GAP’ın Toplum Örgütlerini araştırırken şu sonuçları almıştık :

Söyleyin, toplumsal sorumluluk bizden başka kimin umrunda ?
Eğer, kişi kendisinden başka kimseyi düşünmüyorsa, ne toplumsallık vardır, ne de yarın… Ne insan hakları vardır, ne de adalet.. Biz istediğimiz kadar “çocuk çalışmasının küçük bedenler üzerindeki morfolojik, fizyolojik ve psikolojik” etkilerini konuşalım; günübirlikçiler akıllarınca gemilerini yürütüyorlar.

Bir gün bir telefon aldım: Marmara Bölgesi’ndeki bir ilçeden bir mali müşavir arıyor; bana danışmak istediği bir konu varmış. 5 yaşındaki erkek çocuğunu sigorta yaptırarak yeni çıkacak sosyal güvenlik yasasından etkilenmemesini sağlamaya çalışacakmış. Ne o, çocuk 65 yaşında değil de, 60 yaşında emekli olacakmış. Prim gün sayısı daha düşük olacakmış.

Gazeteler kısa sürede bu kişinin yalnız olmadığını ortaya koydular ve hatta yayınlarıyla toplumda özendirici bir ortam yarattılar.

Adalet bu mu?!